ADİL SULTAN DESTANI
Dr. Doğan KAYA
Adil Sultan destanı, tarihi olaylar üzerine kurulmuş bir
destandır. Destanda yiğit ve yakışıklı Kırım Kalgayı (Şehzadesi) Adil
Giray’ın yetişmesi, özellikleri, Farslarla yaptığı savaşlar sırasında, Molla
Hasan mevkiinde Farslara esir düşmesi (30. XI. 1578), daha sonra
Kahkaha Kalesinde öldürülmesi konu edilmiştir. Onun bu kederli hali
ve talihsizliği toplum üzerinde derin etkiler bırakmış, toplum ona olan
sevgisini ve vefasını söylediği ağıt ve destanlarla ortaya koymaya
çalışmıştır. Hakkında yazılıp söylenenler sadece Kırım’da kalmamış,
Türkiye’ye, Kazakistan’a ve Kırgızistan’a kadar yayılmıştır.
Abdülkadir İNAN, destanın kayda değer üç rivayeti olduğunu
işaret etmektedir (İnan, 1968; 86). Rivayetlerden ikisi Kırım’da Radloff
(Proben C. VII) ve Molla Mehmet Osmanof tarafından derlenmiştir.
Diğeri ise, Zarif Taşkendi tarafından derlenen Kazak-Kırgız rivayetidir.
Molla Mehmet rivayeti diğerlerinden daha hacimli olup Adil Sultan’ın
annesi Dânâ Begim’in ağzından söylenen ağıt şeklindedir. Molla
Mehmet, destanın başına “Kırımlı Adil Sultan Hikâyeti” başlığını
koymuştur.
Biz, burada destanın dördüncü bir rivayetini tanıtacak, diğerleri
ile olan farklı ve benzer yönlerini ortaya koymaya çalışacağız.
Sözünü ettiğimiz bu varyantı kültürümüze kazandıran Nedret
Mahmut ve Enver Mahmut’tur. Varyant, Romanya’daki Dobruca
Tatarlarından derlenmiş olup Bozcigit adlı kitapta yer almaktadır.
Kitapta sadece bu destan değil pek çok masal ve destan daha vardır
(Mahmut, 1988; 106-120).
*
Yayımlandığı yer:
Erciyes, S. 225, Eylül 1996, s. 15-17.
Dobruca Tatarları, Romanya sınırları içerisinde Tuna ile
Karadeniz arasında kalan bölgede yaşamaktadır. 50.000 civarında
nüfusları vardır. Zengin folklor ve halk edebiyatı malzemelerine
sahiptirler. Yörede mani, türkü, tekerleme, bilmece, dilek, dua-beddua
gibi sözlü ürünlerin yanı sıra, Aysıl oğlu Ahmet Batır, Edige Batır, Çora
Batır, Koblandı Batır, Kıylap Batır, Beybörü Oğlu Beyrek Batır, Adil
Sultan gibi destanlar ve Arzu ile Kamber, Tahir ile Zühre, Şah İsmail
ve Yusuf ile Züleyha gibi pek çok hikâyeler de yaşatılmaktadır.
Dobruca Tatarları, destan kahramanlarının hemen hepsini “Batır” olarak nitelendirir
Batır; “er, yiğit, pehlivan, deli, alp ” gibi anlamlara gelir.
XIV. yüzyılda Altın Ordu Devleti’nin başında bulunan Canıbek
Han (1342-1357)’ın ölümünden sonra devlet çökmeye başlamış, yerine,
Kırım bölgesinde Kazan (1437-1560 ), Kırım ( 1441-1783), Astarhan
(1466-1466) ve Nogay (XVI.-XVII. yüzyıl) hanlıkları kurulmuş ve çoğu,
Ruslarla yapılan mücadeleler karşısında zayıflayıp tarih sahnesinden
çekilmiştir.
Karadeniz’in kuzey bölgesinde cereyan eden hadiseler, Türk
boylarının ve kahramanlarının düşmana karşı verdikleri mücadeleler,
zaferler ve mağlubiyetler destanlara konu olmuştur. İşte Dobruca
yöresinde anlatılan destanlar genellikle bu neviden ürünlerdir.
Adil Sultan destanında da aynı konu işlenmiştir. Tarihte Adil
Giray olarak zikredilen bu destan kahramanı hakkında Meydan
Larousse’da şu bilgileri bulmaktayız:
“Kırım Hanı Devlet Giray’ın oğlu ( 1548-Kazvin 1579). 1577’de
kardeşi Semin Mehmed Giray zamanında kalgay (veliahd) oldu. Murat III
zamanında Safevî İran ile doğuda yapılan savaşta, bir Kırım kuvveti başında
Kafkasları geçerek Şirvan’da bulunan Özdemiroğlu Osman Paşa’nın güç
durumda olan ordusuna erişti, yapılan muharebede Safevîlerin yenilmesine
sebep oldu. Başarılarından dolayı kendisine güven gelerek ihtiyatsız bir şekilde
hareket eden Adil Giray, kalabalık bir düşman kuvvetinin hücumuna
kahramanca dayanmasına rağmen esir edildi. Adil Giray, Kazvin’de bir eve
yerleştirilerek her türlü ihtiyacı giderildi. Safevî hükümdarı daha sonra onu
kendine damat edinmek üzere sarayına aldı. Fakat İran şahının karısı ve kız
kardeşiyle zina yaptığı ithamı ile korucular tarafından katledildi.”
Destanın Dobruca varyantı manzum ve mensur bir yapıya
sahiptir. Manzum bölüm, mensur bölümlere nazaran daha fazla
hacimdedir.
Bozcigit adlı kitabın 106-120. sayfalarında yer alan destanın
özeti şöyledir:
Zamanın birinde Adil adlı bir sultan vardır. Adil, on bir yaşında ok
atar, on ikisinde ata biner, on üçünde uçan kuşları vurur, on dördünde beyler,
hanlar içinde kendisine yer bulur, on beşinde yılkıdan bir at alır, on altıda
oymak içinde batır olur, on yedide 70 saklav (muhafız), on sekizde 80 seymen
peydahlar. On dokuz yaşında ünü Kırım’a yayılan Adil, yirmi yaşına iken,
İstanbul’dan kendisine ipek entarili, ay yüzlü, kolları altın bilezikli iki kız ve
beyaz bir at gelir. Bunlarla birlikte bir arşın eninde, iki arşın uzunluğunda bir
de ferman gönderilmiştir. Bunu gören Adil Sultan, Kırım’ın her tarafından
efendi, molla, medrese talebesi, kadı, müftü vs. çağırıp etrafına toplar. Gelenler
fermanı okuyamaz. İçlerinde sadece Abdülgazi Çelebi yoktur. Bir atlı
gönderilir, onun da toplantıya katılması sağlanır. Gelen ferman Abdülgazi’ye
verilir. Abdülgazi fermanı okur. Fermanda şunlar yazılıdır:” Yanına
balyemez toplar, Dobruca’dan atlar, Edirne’den yaylar, babadağ’dan
oklar, Kırım’dan asker ve mal al, Orakoğlu Karaşay’ı orduya kumandan
yap. Ordunu Kızılbaş (Acem) ülkesine gönder. Onları kılıçtan geçir,
nam kazan.”
Adil Sultan emre itaat eder. Karaşay’ı keşif kuvveti olarak önden
gönderir. Düşmanın kışlasında kırk bin, sarayında yüz bin asker vardır.
Kalesinin kapısından ne yılan ne kuş geçebilmektedir. Bunları gören Karaşay,
Sultan’a geri dönmeyi teklif eder. Adil Sultan kabul etmez, sefere devam eder.
Ordu Arpaçay’ı ve Tebriz’i geçer. Nihayet kuvvetler karşılaşır.
Düşmanın iki ordusunu yenen Karaşay, kaçan bir ardunun da ardına düşer. Bu
sırada Karaşay’ın karşısına kara kaşlı, kiraz dudaklı, gül yüzlü, gözleri nurlu
bir dilber çıkar. Kızı alıp ganimet olarak Adil Sultan’a getirir. Adil Sultan, Laz
Tuwma adındaki bu kıza âşık olur. Asker geri döner, Karasu’ya gelir. Laz
Tuwma, Adil Sultan’a cilve yapar, gülümser, kaş-göz oynatır ve sonunda
Karaşay’ın muhalefetine rağmen, suyun alt yanında askerin, üs başında ve
karşı tarafında da yalnız başlarına kendilerinin yatmalarını kabul ettirir.
Gece yarısı Karaşay’ın kulağına, nehrin yukarılarından atların ayak
sesleri gelir. Bağırarak, Sultan’a düşmanın geldiğini haber verir. O sırada derin
uykuda olan Adil Sultan, Karaşay’ın nidasını duymaz. İçi kötülükle dolu olan
kız, sesini Adil Sultan’ın sesine benzeterek cevap verir. Karaşay, karanlıkta
kızın hilesini anlamaz, ondan atının kuyruğundan tutmasını ister. Kız
tutunur; ırmaktan karşıya geçerken Karaşay atından düşer. Kız, at ile geriye
döner. Karaşay, hâlâ onun Adil Sultan olduğunu sanarak ikaz eder. Kız,
kendisini tanıtır ve hızla oradan uzaklaşır. Karaşay bir at bulup Laz
Tuwma’nın peşine düşer. Çadıra yaklaştığında, çadırın düşman askeri
tarafından çevrildiğini, Adil Sultan’ın zincirle bağlanıp top arabasıyla
götürüldüğünü görür. Yanında da zafer kazanmış edasıyla giden Laz Tuwma
vardır. Karaşay, sessizce onları takip eder.
Sabahın ilk saatlerinde iki ordu tekrar karşı karşıya gelir. Çok kanlı
savaş olur. Bütün muradı Sultan’ı kurtarmak olan Karaşay, sekiz yerinden
yaralanır. Karaşay’ın bu halini gören Adil Sultan bağırarak, boşuna Kırım
askerini kırdırmamasını, orduyu alıp geri dönmesini, bütün kabahatin
kendisinde olduğunu ve durumu annesine bildirmesini söyler.
Karaşay, bunun üzerine askeri toplayıp Kırım’a dönmek üzere yola
çıkar. Yaralı olduğu için yavaş gitmektedir. Bir atlıyla Adil Sultan’ın annesine
mektup gönderir. Kendisi de ancak bir ay sonra Bahçesaray’a vasıl olur.
Oğlunun esir olduğuna dayanamayan kadın, gece gündüz gözyaşı
döker. Onun bu haline daha fazla dayanamayan Karaşay, bir derviş kıyafetine
girip tekrar Acem ülkesine gider.
Oldukça yakışıklı bir yiğit olan ve zindana atılan Adil Sultan’a Acem
Şahı’nın kız kardeşi Perihan ile karısı Şehriyar âşık olurlar. Ona, ikisi de
yemek götürür, ilgisini eksik etmez. Adil Sultan, bunlardan genç ve güzel olan
Perihan’ı sever. Bunu öğrenen Şehriyar, Perihan’ı saraydan uzaklaştırmak
ister. Durumu fark eden Perihan, derviş kılığına girip Karaşay’la birlikte
hareket ederek Adil Sultan’ı zindandan kaçırmayı planlar. Şehriyar, Vezir’i
çağırıp zindan kapısına pusu kurmasını ve Perihan’ı öldürmesini emreder.
Vezir olup biteni Şah’a anlatır. Şah, zindana kim gelirse gelsin derhal
öldürülmesi emrini verir. Bu arada Şehriyar, Adil Sultan’ın yanına gider,
Perihan’la kaçmamasını, aksi takdirde öldürüleceğini söyler. Zindandan
çıkacağı sıra, Şah’ın askerleri, aldıkları emir gereği, kılıçlarıyla Şehriyar’ı
paramparça ederler. Aynı zamanda Karaşay ile Perihan da zindana gelir.
Askerlerle çarpışıp onları alt ettikten sonra, Adil Sultan’ı zindandan çıkarırlar.
Saray kapısı önünde hazır bekleyen atlara binmek üzereyken, Vezir bunları
görür. Tekrar mücadele başlar. Çıkan çarpışmada, Perihan ölür. Askerler yaralı
halde yakaladıkları Adil Sultan’ın kollarını ve ayaklarını keser, gözlerini
çıkarır,, vücudunu parçalara ayırır. Karaşay askerlerin elinden kaçar.
Yaralarını sarıp, derviş kıyafetinde girerek tekrar saraya gelir. Perihan ve Adil
Sultan’ı bir mezara koyup, Bahçesaray’a döner. Burada derviş kıyafetinden
çıkmayıp kimliğini gizler.
Bu arada Adil Sultan’ın annesi bir rüya görür. Rüyayı kimse
yorumlayamaz. Kadına kasabaya yeni gelen dervişi salık verirler. Bu derviş
Karaşay’dan başkası değildir. Derviş (Karaşay), saraya getirtilir. Kadın
uğursuz olarak nitelediği rüyasını anlatır. Karaşay, kadına acır, onu
rahatlatmak için rüyayı tersine yorumlar ve evine döner. Kadın durumu
farkeder ve dervişin söylediklerine pek itibar etmez. Bu arada Adil sultan’ın
öldüğü haberi gelir. Halk toplanır. Semiz boğalar kesilir, kazanlar kurulur, Adil
Sultan’ın hayrına ziyafet verilir, dualar edilir. Dua sonrası Adil Sultan’ın
annesi, davetlilere şu hitapta bulunur:
“Adilciğim, can bağrım! Nereye gittin? Tanrının aslanı, candan
seven can balam, seni nerelerde görürüm? Aklıma düştüğünde seni
kimlere sorayım? Saltanatını, Bahçesaray halkını niçin sahipsiz bıraktın?
Can balam! Gözümün önünde olsan gülmez miydim; öldüğün yerde
olsam ölmez miydim?.. Sevgili dostlarım! Sizler sağolun. Bizim de bu
dünyadan gitme vaktimiz geldi. Bu günler sizin için kederli günlerdir”
Çok geçmeden kadın ruhunu teslim eder. İkinci oğlu Gazi Giray,
annesinin gözyaşları döktüğü yerde bir çeşme yaptırır. Ona “Bahçesaray
Gözyaşları Çeşmesi” adı verilir.
Destanın sözlerimizin başında söylediğimiz gibi üç varyantı
daha vardır. Tabiiki, varyantlar arasında farklı ve benzer yönler
bulunmaktadır. Bunları şöyle gösterebiliriz:
Destanın Kazak-Kırgız rivayetinde Adil Sultan Cengiz soyundan
Muhabbet Giray’ın oğlu olarak takdim edilir. Bu hususta, Dobruca
rivayetinde herhangi bir kayıt yoktur.
Kazak-Kırgız rivayetinde Adil Sultan Hondhar (Hüdavendigâr)’da hüküm sürerken, İdil yöresindeki hanlardan Alçı İsmail’den, Farsların üzerine gitmesi için bir ferman gelir. Fermanı önce kimse okuyamaz,
Ebü’l-Hayr adında bir genç çağrılır ve fermanı ancak
o okuyabilir. Dobruca rivayetinde ise ferman İstanbul’dan gelir ve
muhtevası diğeriyle aynıdır. Yalnız, burada fermanı okuyanın ismi
Abdülgazi Çelebi olarak geçmektedir.
Adil Sultan destanının Zarif Taşkendi tarafından tespit edilen
Kazak-Kırgız rivayetinde, Adil Sultan, kırk bin askerle Kırım’dan
Derbend’e hareket eder. Dostoğlu Er Süleyman ve Konratoğlu Uzun
Aydar, keşif kuvveti olarak seçilir. Ancak bu iki kumandan; “Biz
Kızılbaş’a ihanet etmemeye yeminliyiz.” diyerek itiraz eder. Bunun üzerine
aynı vazife Orakoğlu Karasay’a verilir. Dobruca rivayetinde ise,
fermandaki buyruk gereği bu vazife Karaşay’a verilir.Karaşay’ın keşif
kuvveti olarak gidip geri dönmesi, düşmanın kuvveti karşısında
Sultan’a geri çekilmeyi teklif etmesi hususu her iki rivayette de aynıdır.
Adil Sultan’ın esir düşmesi, Kazak-Kırgız rivayetinde farklı
olarak şöyledir: Karasay, Hoy Kalesini alır. Adil Sultan, kaleye yerleşir.
Sabah uyandığında, kalenin düşman tarafından kuşatıldığını görür.
Çıkan çarpışmada Dostoğlu Er Süleyman, Konratoğlu Uzun Aydar ölür.
Bunun üzerine, Adil Sultan zırhını giyinir, okunu eline alır savaşa
gider.Ne var ki bu çatışmada esir düşer ve Kırımlılar onu düşmanın
elinden kurtaramaz.
Destanın Kırım-Nogay rivayetinde Adil Sultan’a gelen ferman,
Karasay’ın Adil Sultan’a geri dönme teklifi ve aldığı cevap diğer
varyantlarda olduğu gibidir.
Adil Sultan’ın annesi Dana Begim’in gördüğü rüya konusu,
Dobruca ve Kırım-Nogay rivayetlerinde aynıdır. Kazak-Kırgız
rivayetinde ise, bu rüyayı Adil Sultan’ın eşi görür (İnan, 1968; 95).
Diğer taraftan Adil Sultan’ın hayat hikâyesi, edebiyatımızda bir
romana da konu olmuştur. Namık Kemâl (1840-1888), meşhur Cezmi
adlı romanında bu konuyu işlemiştir. (Namık Kemâl, 1969; 15) Namık
Kemâl, ilk baskısı 1880’de yapılan bu romanı 1877-1879 yıllarında Midilli
adasında Mutassarrıf (Sancak amiri) iken kaleme almıştır. Kemâl,
romanda hadiseleri ele alırken, tarihi gerçeklere bağlı kalmaya azami
gayret göstermiştir. Eserin yazılış gayesi; “İslâm birliği” nin tahakkuku
ile doğrudan ilgilidir. Şöyleki; Adil Sultan, İran Şahı’nın Sünni
kardeşiyle evlenecek, ilk fırsatta tahta çıktıktan sonra ülkeyi
Sünnileştirme politikasını izleyerek, Osmanlı İmparatorluğu ile birlik
yoluna gidecekti.
Romanı kahramanları; Kırım Kalgayı (veliahtı, şehzadesi) Adil
Giray, Şah Tahmasb (Saltanatı: 1524-1577)’ın oğlu Şah Mehmet
Hudabende’nin karısı
Şehriyar ile oğlu Hamza Mirza ve
Hudabende’nin kızkardeşi Perihan’dır. Romanda bir önmli kahraman
da destanlarda adı Karaşay olarak geçen Cezmi’dir. Romanın konusu,
Dobruca rivayetinde olduğu gibidir.
Adil Giray, romanda okuyuculara, üstün vasıflara sahip olarak
takdim edilmiştir. Sözgelişi doğumu ve gelişmesiyle ilgili şu ifadeleri
buluruz:
“Adil Giray, doğuştan büyük bir şair yaratıldığı gibi, kisbî kabiliyetinin
sair cihetleri de o nisbette olağanüstüydü
Artık öğrenim çağına gelmişti. Kendine okutulan kitapları, sanki
dünyaya gelmeden önce okumuş bitirmiş gibi, gördüğünü bir bakışta anlardı.
Öyleki, henüz yirmi yaşlarında iken, zamanın bilginlerinden sayılıyordu.
Adil Giray’ın bir üstünlüğü de, endamındaki güzellikti; yüzünün
pembe ile süslü sarıya çalan tatlı bir rengi vardı. derin mavi gözleri ise o tatlı
renk içinde, gökyüzünün gurup bulutları arasından güçlükle belirebilmiş iki
parçasını andırıyordu (Yenisey, 1969; 15).
Kaynakça:
AKDES, Akdes Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk
Kavimleri ve Devletleri, 516 S.
İNAN, Abdülkadir (1968), Makaleler ve İncelemeler, Ankara.
MAHMUT, Nedret -Enver Mahmut, 1988, Bozcigit-Dobruca Tatar
Masalları, Bucureşti.
Meydan Larousse, C. 1, “Adil Sultan” Maddesi.
Namık Kemâl, Cezmi (1969), (Bugünkü dile çeviren: Fâzıl YENİSEY),
İstanbul.