0 Comments

XV. Asır Türk Dünyasının Bozkır Filozofu
“Asan Kaygı”

Fatih ÜNAL*2008

  Asan kaygı jelmaya adlı devesiyle jerüyek isimli ütopyasının peşindeydi.

Ey! Janibek adlı hanımız,
Nogaylıdır şanımız,
(Asan Kaygı)

Asan’ın asıl tübi Nogay diymin,                Hasan’ın asıl kökü Nogaydır.

Ülkenderdin aytuvı solay diymin,              Büyüklerin söylediği böyledir

Bu sözge anuk kanuk imes idim,              Buna ben de kani değildim

İşitgenim takrav bulay diymin,                  Duyduklarım hakikaten böyledir

Teginde Nogay-Kazak tübümüz bir.        Aslında Nogay-Kazak kökümüz bir
(Kurban Ali 1910:261).

Giriş
Türk tarihinde hanedan mensupları kadar, devlet ve millete hizmeti geçen, özellikle devlet ve toplum arasında bir nevi köprü vazifesi gören, devletin sağlam temeller üzerine kurulmasında milli ve manevi rol oynayan bilge şahsiyetler, alperenler de önemlidir. Derin bilgi ve tecrübeleriyle, engin hoşgörü ve nasihatleriyle asırlarca toplumların hafızasında geniş yer edinmişler ve günümüze kadar sözleriyle, düşünceleriyle ve kahramanlıklarıyla hep canlı kalmışlardır. Elinde kopuzu, dilinde özlü sözleri ile Dede Korkut hem bir halk adamı hem de Oğuz beylerine danışmanlık yapan bir devlet adamı olarak bilinir. Kırgız Türklerinin milli destan kahramanı Manas, büyük tasavvuf üstadı Hoca Ahmet Yesevî, tefekkür ve mizah üstadı Nasrettin Hoca, halk kahramanı Köroğlu bütün Türk dünyasını birleştiren abidevi şahsiyetlerden bir kaçıdır. Selçuklu-Osmanlı arası dönemdeki siyasi otorite boşluğunu manevi disiplinlerle dolduran ve Türk boylarını halef devlet Osmanlı siyasi otoritesinin şemsiyesi altında toplayan Hacı Bektâş-ı Veli, Sarı Saltuk, Şeyh Edebalı, Yunus Emre, bu tip şahsiyetlerin Anadolu Türklüğündeki örnekleridir. Bu şahsiyetler Selçuklu devletinin Moğol istilası altına girerek siyasi hâkimiyetini kaybettiği yıllarda, çevresindeki insanlara umut aşılayarak, birlik, bütünlük, sevgi ve hoşgörü telkin ederek milletin dağılmasını önlemişlerdir.

Türk dünyasının Deşt-i Kıpçak sahasında da benzer durumlarda benzer şahsiyetlerin derhal ortaya çıktığı, milletin en sıkıntılı anlarında onlara rehberlik ettiği görülmektedir. Altınordu devletinin zayıfladığı, taht kavgalarının, dışarıdan gelen tehditlerin devleti ve toplumu ümitsizliğe sevk ettiği yıllarda bu bilge şahsiyetler, alperenler önemli rol oynamışlar, devlet parçalansa da, milletin birlik ve bütünlüğünü kaybetmeyerek yeniden istiklal arayışlarına ve siyasi yapılanma içerisine girmelerine zemin hazırlamışlardır.

Altınordu devletinin dağılması ile toprakları üzerinde Kazan, Kırım, Astrahan, Nogay, Sibir, Kazak hanlıkları kurulmuştur. Türk Kıpçak boylarının büyük imparatorluktan küçük hanlıklara geçiş dönemini fazla mağdur olmadan atlatması, milli bütünlüğün korunması için çaba sarf edenlerden birisi Asan Kaygı adıyla meşhur Hasan Sabitoğlu’dur.

O, Altınordu’nun hâkimiyet sahası üzerinde kurulan hanlıklardan Kazak hanlığının manevi kurucularından sayılır.

Türk-Kıpçak boylarının ortak duygu, düşünce ve hayal içerisinde Kazak adıyla milli bir kimlik kazanmasında yine onun tesiri tartışılmaz. Asan Kaygı hem bir devlet adamı hem de düşünce ve aksiyon adamıdır. Gerek devlet adamlarının gerekse toplumun önemli meseleleri danıştığı saygın bir bilge kişidir. Bilgeliği eğitici, öğretici ve bilhassa tenkit edicidir. Özellikle konar-göçer Kazak halkının ihtiyaç ve dertlerine çare bulmayı asli vazifesi olarak gören Asan Kaygı, çaresizlikler karşısında onlara vaat ettiği ümitlerle bezginlik ve yılgınlıkları bertaraf etmeyi başarır.

Asan Kaygı ile ilgili halk arasında bilinen malumatlar ilk defa 19. asır Kazak aydınlarından Şokan Velihanov tarafından derlenmiş ve yazıya geçirilmiştir. Şokan’a göre o “konar-göçer Nogay-Kazak kavminin filozofu” olup, hiç şüphesiz gerçekte var olmuş tarihi bir şahsiyettir (15-18. Gasırlardagı Kazak Poeziyası 1982:14-15). Şokan’dan başka Rus ve Kazak âlimler G.N. Potanin, M.J.Kopeyev, S. Seyfullin, M.O. Avezov ve daha başkaları Asan Kaygı’ya ait söz ve şiirleri derlemeye çalışmışlardır. Asan Kaygı’nın şiirleri 1910’dan itibaren Orenburg, Kazan ve Almatı’da yayınlanmıştır.

1-Asan Kaygı Tarihi-Siyasi Kişilik
Halk arasındaki malumata göre Asan Kaygı’nın Cengiz Han’ın muasırı ve
onun önemli beylerinden biri olan Maykı (Baykı) Bey’in 6. göbekten torunu
olduğu nakledilir (Kurban Ali 1910:222)2. Asan Kaygı’nın 1361-1370 yılları
arasında İdil boylarında doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Hasan olup,
Nişancı (Avcı) Sabit olarak tanınan kişinin oğludur. Altınordu devletinin
dağılma sürecine girdiği 15. asır başlarında Hasan Sabitoğlu (Asan Kaygı)
Altınordu başkenti Saray’da önce Küçük Muhammed Han’ın, ardından Uluğ
Muhammed Han’ın yakın çevresinde bulunmuştur (Kurban Ali 1910:222)3.
Hacı Muhammet Han olarak da bilinen Uluğ Muhammet Han 1419’da Altı-
nordu tahtına çıkmıştır. Bu dönemde Asan Kaygı Uluğ Muhammed Han’ın
danışmanlığını yapan etkili beylerden biridir (İskakov 1976:35-36). Altınor-
du tahtı için varislerin kıyasıya mücadele halinde olduğu bu devirde Hasan
Kaygı 1437’de Altınordu tahtından uzaklaştırılan Uluğ Muhammed Han’la
birlikte Kazan’a gelir. Burada Kazan Hanlığı’nın ve Rusları denetim altında
tutmak için kurulan Kasım Hanlığı’nın temellerini atan Uluğ Muhammed
Han’ın yanındadır. Ancak bir rivayete göre Uluğ Muhammed Han’ın ölümün-
den sonra, başka bir rivayete göre de onun Altınordu merkezini ele geçirmek
için burayı bir üs olarak kullanacağını anlayan Hasan, bu duruma razı olma-
mış ve Kazan’ı terk ederek Kazak bozkırlarına göç etmiştir. Hayatının sonuna
kadar da Kazak topraklarında yaşamıştır (Ay Zaman Ay 1991:22).
Asan Kaygı’nın Kazak topraklarına geldiği yıllar Kazak Hanlığı’nın yeni
2 Tatar tarihçi Marsel Ahmetjanov’un derlediği Maykı (Baykı) Bey şeceresi nüshalarında ismine
rastlamadık. Bkz. Marsel Ahmetjanov, Nugay Urdası, Maarif Neşriyatı, Kazan 2002, s.153-165.
3 Altınordu hanı Toktamış’ın 20 Mayıs 1393’de Polonya kralı Jagellon’a (Kral Yagayl) yazdığı
mektupta elçi olarak gönderilen iki kişiden birinin adının Hasan (Asan) olduğu bilinmekte ise
de, adı geçen kişinin Asan Kaygı olup olmadığı bilinmemektedir. Bkz, İstoriya Tatarii; V Doku-
mentah i Materialah, İnstitut İstorii Akademi Nauk, Moskva 1937, s.72-73; Jumat Tilepov, Kazak
Poeziyasının Tarihiliği, Gılım Yayınları, Almatı 1994, s.19.

yeni şekillenmeye başladığı dönemdir. Devlet hizmetinde üstün bilgi ve tec-
rübeye sahip olan Hasan Kaygı, hanlığın kurucusu Janibek ve Gerey hanların
yanında yer alır. Hanlığın iç ve dış siyasetinde onların etkin müşavirlerinden
biri olur (İskakov 1976:35-36). Asan Kaygı Nogay ve Kazak uruğlarının yeni
kurulan bu hanlığın çatısı altında birleşmesi, İdil, Yayık ve Yem nehirleri
çevresinde sağlam bir devlet teşkilatı kurulması idealindedir. Ancak bir süre
sonra, devlet yönetiminde Kazak Hanı Janibek’in tutum ve davranışlarını
doğru bulmayarak şairane bir üslup ve karakterle sert eleştiriler getirir.
Asan Kaygı’nın eserlerinin en meşhurlarından olan Janibek Han’a söyle-
vinde (Magavin 1993:7);
Ay! Han, men aytpasam bilmeysin, Ey! Han, ben söylemesem bilmiyorsun,
Aytkanıma könbeysin. Söylediğime inanmıyorsun.
Şabılıp jatkan halkın bar, Yağmalanan, saldırıya uğrayan halkın var,
Aymağın közdep körmeysin. Etrafına bakıp görmüyorsun.
Kımız işip kızarıp, Kımız içip kızarıp,
Mastanıp, kızıp terleysin. Kendinden geçip öfkelenip terliyorsun.
Özinnen baska han joktay Kendinden başka han yokmuş gibi
Elevrep nege söyleysin?! Niçin hiddetlenip konuşuyorsun?!
Janibek hanın bir zamanlar iyi, dürüst, adil bir hükümdar olduğu, ancak
elde ettiği birtakım zaferlerden sonra değiştiği, halka sırtını çevirdiği, iktidar
ve zafer sarhoşluğu içinde kendisini bu noktaya taşıyan halkın çektiği sıkın-
tıları görmezden geldiği dile getirilir. Yem ve Yayık çevresi gibi bereketli top-
rakları, su ve kara avına elverişli bölgeyi, hem de meclise danışmadan terk
etmesi, halkı buralardan göç ettirmesi keskin bir dille eleştirilir. Halkı hem
dar hem de sürekli savaş ve karışıklıkların yaşandığı bölgeye göç ettirme-
si, İdil ve Yayık nehirlerine şehir kurdurması tenkit edilir ve bu istikamette
siyaset yapmaya devam ettiği takdirde kendisini ve milletine gibi tehlike-
lerin beklediği bir bir sıralanır (Ay Zaman Ay 1992:22-26; Magavin 1993:6-
7;Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi 2002:172-173).
Janibek hanın Astrahan hanlığına dayanarak Rus sanatkârlarını ülkeye
davet etmesi ve onlara gösterişli bir saray inşa ettirmesi, bu sarayda eğ-
lence meclisleri tertip etmesi Asan Kaygı tarafından eleştirilir. Kendisinin
de mensup olduğu Nogaylı uruğların kendisini terk edebileceği, o takdir-
de Rusların gelerek hanlığa darbe vurabileceği, şeref ve haysiyetini bertaraf
edebileceği uyarısını yapar.
Korgan saldın beynet kıp, Kale inşa ettin binbir eziyetle,
Kızmetşin jatır işip-jep. Hizmetçilerin yiyip-içip yatıyor.
On san Nogay bulinip, On san Nogay ayrılırsa,
Artındı alar orıs kep, Ruslar gelip şeref ve haysiyetini yok eder,
Onı nege bilmeysin. Bunu niçin bilmiyorsun (Hrestomatiya 1993:7).

4 San yüz bini, on san bir milyonu karşılar. On san Nogay tabiri, bir milyon nüfusluk Nogay uruğ-
ları demektir. Bkz., A.Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, Enderun Kita-
bevi, İstanbul 1981, s.146.

Janibek Han’ın Jem, Sagız ve Oyıl boylarından halkı göç ettirerek dar
mekânlara yerleştirmesi Asan tarafından eleştirilir. Hanlığa bağlı uruğlara
yapılan saldırı ve yağmalardan hanı sorumlu tutar (Konıratbayev 1994:29-
30). Altınordu sarayında müşavir olarak uzun yıllar devlet yönetme tecrübe-
si kazanmış biri olarak, Janibek’in milleti, devleti ilgilendiren meselelerde
istişareye başvurmaması, kurultay tertip etmemesi Asan Kaygı tarafından
tenkit edilir (Hrestomatiya 1993:6-7). Karaşaş adındaki cariyesini nikâh kıyıp
zevceliğe alması, toylar tertip etmesi yine Asan Kaygı tarafından eleştirilir
(Tilepov 1994:18;Magavin 1993:7). Asan Kaygı şiirlerinde bu hususu şöyle
dile getirir:
Katın aldın karadan,                 (Asaletsiz)Alelade bir kadınla evlendin,
Ayrıldın handık joradan,            Hanlık geleneğinden ayrıldın,
El ustaytın ul tappas,                 (Bu kadın)Halkın tutacağı oğul doğurmaz,
Ayrılar ata muradan!                 Uzaklaşır ecdad töresinden!
(Hrestomatiya 1993:7)
Asan Kaygı her şeye rağmen öncelikli olarak hanlığın idari yapısının güç-
lendirilmesi, yeni bir siyasi yapı içerisinde bütünleşen uruğlar arasında
birlik ve kardeşliğin sağlanması, uruğların güvenliğinin temini, aynı soya
mensup uruğların merkezi bir çatı altında devletleşmesi ve Kazak hanlığının
gelişip güçlenmesi için büyük çaba harcar. Asan Kaygı çöküş süreci yaşayan
Altınordu devleti hizmetinde bulunmuş, koskoca devletin hanedan üyeleri
arasında cereyan eden taht mücadeleleri sonunda tarih sahnesinden silin-
mesine şahit olmuştu. Onun için birlik ve beraberlik çok önemliydi. Altınor-
du devletinin yıkılması sonrasında, Rusların yeni kurulan bu yurtları istila
edebileceğini, Türk dünyasının nasıl bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğu-
nu çok önceden görebilmiş, Janibek hanı uyarmış ve şöyle haykırmıştır:
Munnan son kilı kilı zaman bular Bundan sonra çok zor zamanlar gelir
Zaman azup zan tüzüp caman bular Zaman değişir, kanun biter kötü olur
Karagaydın başına çurtan5 çıgup Karagayın (ağacın) dallarına çurtan (balık) konup
Balelerdin devranı temam bular Felaketlerin vakti gelir
O günde karındastan kayur kiter O günde kardeşten bile fayda gelmez
Kandan küç karagaydan çabur kiter Kandan güç karagaydan can gider
Uluğ kızın Urusga budam bolup Büyük kızın Ruslara cariye olur
Kayran il isil curtum sonda niyter Güzel yurdum, yüce halkım o vakit neyler
Hoş aman bol, Janibek, Elveda, selametle kal Janibek,
Endi meni körmeysin! Artık beni göremezsin!
(Kurban Ali 1919:261)

5 Karagaydın basına çurtan çıgup veya karagay basın çurtan çalup ifadelerinde anlatılmak istenen,
hayal bile edilemeyecek işlerin gerçeğe dönüşebileceği vurgusudur. Karagay suların çekilme-
siyle bozkıra dönüşen yerlerde yetişmeye devam eden bir ağaç türü. Çurtan ise aslında deniz
canlısı olup bozkırda yetişen karagay ağacında yaşayabilen bir tür. Kuzey Türk lehçelerinde
çurtan ya da şortan olarak telaffuz edilen bu canlı, yakın zamanda bilim adamlarının keşfettiği
ve rivulus marmoratus poey olarak adlandırdıkları balık türü olsa gerek. Yapılan araştırmalarda
bu balığın biyolojik yapısını geçici olarak değiştirdiği, sudan çıkarak ağaçta bile yaşayabildiği
ortaya konulmuştur. Bkz., http://www.haberkusagi.com 29 Ekim 2009.

Bütün bu uyarılarının Janibek Han tarafından dikkate alınmadığını gören
Asan Kaygı kırgın bir şekilde hanın ordasından ayrılarak altında jelmaye adlı
devesi, elinde sazı, dilinde halkın gamı ve kederi yaşamaya devam eder.
2-Asan Kaygı Nogay-Kazak Türklüğünün Ortak Tarihi Bilge Kişisi
Asan Kaygı’ya günümüzde Kazaklar (Kazak Sovet Entsiklopediyası1972:501-502),
Tatarlar (Gluhov 1997:189), Nogaylar sahip çıkarlar ve aslının kendi ecdatla-
rına dayandığını ileri sürerler. Asan Kaygı’nın Nogaylı mı, Kazak mı olduğu-
nu anlayabilmek için Asan Kaygı’nın yaşadığı 14. ve 15. asır Altınordu’nun
hâkimiyet sahasındaki etnik, kültürel, coğrafi değişime bakmamız gerekir.
Altınordu devletinin zayıflaması ile ortaya çıkan müstakil idarelerden
birisi Nogay Orda’sıdır ki, ileride Nogay adını alacak kavmin oluşması bu
idareyle ilişkilidir. Nogay Orda’sının kuruluşu Altınordu’nun meşhur ko-
mutanı İdegey ile başlar. İdegey’in 1391’de Altınordu hanı Toktamış’a karşı
Timur’un saflarında savaşa girmesi, Altınordu kuvvetlerinin bu savaşta ye-
nilmesi İdegey’in siyasi talihini belirledi. Kendisine bağlı Mangıt kabilesinin
desteğiyle güçlendi ve Altınordu idaresinde söz sahibi oldu. 1420 yılına ka-
dar Altınordu’yu hâkimiyeti altında tuttu. İdegey’in öldürülmesinden sonra
yerine oğulları geçti ve Sarayçık başkent olmak üzere Nogay Orda’sı kuruldu.
Nogay Orda’sının hudutları güneyde Buhara’dan kuzeyde Perm sınırlarına,
doğuda İrtiş boylarından, batıda İdil boylarına, daha sonraki yıllarda Tuna
boylarına kadar ulaştı (Ahmetjanov 2002:28-29).
Bu geniş sahada yaşayan çeşitli kabileler Mangıt, Kıpçak, Kanlı, Keneges,
Kongrat, Üysün, Gerey, Nayman, Argın, Tamyan, Yormatı, Katay, Borkıt ve
daha başka Türk-Moğol boyları Nogaylı adını taşımaya başladı. Bu boyların
birçoğu Kazan Hanlığı halkının oluşumunda, yine Kırım Tatarlarının, Özbek-
lerin, Karakalpakların, Kazakların kavmi menşeini oluşturmuştur (Ahmetja-
nov 2002:28-29-Kurban Ali 1910:222).
Altınordu devletinin dağılmasından sonra muazzam genişlikteki toprak-
ları üzerinde Nogay Orda’sı yanı sıra Kazan Hanlığı, Kasım Hanlığı, Kırım
Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Sibir Hanlığı, Ak Orda sahasında Kazak hanlıkla-
rı kurulmuş ve bir asırdan fazla bir süre müstakil olarak varlıklarını devam
ettirmişlerdir. 16. asrın başlarından itibaren Türk toprakları üzerinde cid-
di tehlike oluşturmaya başlayan Ruslar 1552’de Kazan Hanlığı’nı işgal etti.
Kazan hanlığının ardından, Nogay Orda’sı toprakları, Başkurtların yaşadığı
topraklar, Astrahan, Sibir hanlıkları bir bir Rus istilasına uğradı. Rus işgaline
uğrayan topraklardaki Türk boyları daha güvenli olan ve henüz Rus işgaline
uğramamış bulunan topraklara göç etti. Aynı kavmi menşee sahip uruğlar
yeniden bir araya geldi. Nogay Orda’sından Kazak topraklarına daimi göçler
meydana gelmiştir. 16. asrın ortalarında ve 17. asrın ortalarında daha büyük
göç dalgaları meydana gelmiştir.
Altınordu devletinin parçalanması ile tarihi yolları ayrışmaya başlayan ve
zamanla Nogay, Tatar, Kazak adıyla anılan Deşt-i Kıpçak ve Altınordu uruğ-
ları dil, kültür ve medeniyet sahasında özünde bir olmakla beraber farklı hü-
viyetler taşımaya başladı. Her ne kadar Nogay Orda’sı, Kazak-Tatar uruğla-
rını hem siyasi hem de kültürel bir yapıda yeniden birleştirmiş ise de Kazan
Hanlığı ve sonrasında Tatarlar, Kazak Hanlığı’nın teşekkülünden itibaren ise
Kazaklar kendine özgü bir siyasi-kültürel mecraya girmiştir. Ancak bu devir
Türk boylarına ait dil, edebiyat yâdigârları, ortak düşünme ve yaşama unsur-
ları hemen hemen aynıdır. Tatar, Nogay ve Kazaklara ortak edebiyat ürünleri
olan “Edige”, “Kobılandı”, “Alpamıs Batır”, “ Kambar Batır”, “Er Targın”. “Er
Sayın”, “Şora Batır”, “Kozı Körpeş Bayan Sulu”, “Kız Jibek” ve konusu aşk ve
kahramanlık olan daha birçok halk edebiyatı ürünlerinin farklı varyantları
siyasi ve coğrafi farklılaşma ile birlikte hemen bütün Kıpçak bozkırında ne-
silden nesile dillerden düşmemiştir (İskakov 1976:22-25). Bu durum bugün
kendilerini sanki farklı bir menşee mensupmuş gibi gören Tatar, Kazak, No-
gay, Kırgız ve diğer Türk soylu unsurların ortak tarihi damarlarını gösteren
en büyük delildir.
İşte Asan Kaygı Türk tarihinin Deşti Kıpçak sahasındaki böyle önemli de-
ğişim sürecinin yaşandığı bir devrin adamıdır. Kazaklar başta olmak üzere,
Nogaylar, Tatarlar, Kırgızlar, Karakalpaklar arasında da yaygın bilinen, sa-
hiplenilen tarihi bir bilge kişidir. Asan Kaygı Kazaklar için Asan Atadır, Tatar-
lar ve Nogaylar için Asan Mırza, Asan Abıs (hafız)dır.
Deşt-i Kıpçak uruğlarının henüz birbirinden ayrılmadığı bu dönemlerde
bir alt kimliğe mensubiyet duygusu olarak Asan Kaygı’nın kendi şiirlerinde
Nogaylı olduğunu Nogaylı; kimliği taşıdığını ve bundan gurur duyduğunu
görebiliriz. Kazak hanı Janibek’i tenkit eden söylevinde;
Ey! Janibek adlı hanımız,
Nogaylıdır şanımız,
Görüşümüzü almadan hareket edersen,
Taşıp çıkar kanımız,
Halkı ikiye böldürdün,
Kendi bedenini böldürdün,
Düşmanları güldürdün,
Nogayımı yordurdun,
Yiğitleri kırdırdın, (Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi 2002: 172-173)
ifadelerinde bu husus göze çarpmaktadır.
Kurban Ali Halidî’nin 1872’de Kudabay adında gözleri görmeyen bir akın-
dan naklettiği şiirde de Asan Kaygı’nın aslının Nogaylı olduğu dile getiril-
mektedir:
Asan’ın asıl tübi Nogay diymin, Hasan’ın asıl kökü Nogaydır.
Ülkenderdin aytuvı solay diymin, Büyüklerin söylediği böyledir
Bu sözge anuk kanuk imes idim, Buna ben de kani değildim
İşitgenim takrav bulay diymin, Duyduklarım hakikaten böyledir
Teginde Nogay-Kazak tübümüz bir. Aslında Nogay-Kazak kökümüz bir
(Kurban Ali 1910:261).
Ancak Asan Kaygı Kazaklar tarafından çok benimsenmiş, sahiplenilmiş ve
günümüze kadar Asan Ata olarak bilinegelmiştir. Kazaklardaki güçlü sözlü
geleneğinde ve geniş bozkırlarda oluşan engin duygu ve hayal dünyasında
bugüne kadar korunmuştur. Bu sebeple bu Türk büyüğünün Kazak Türkleri-
nin manevi mirasındaki yeri hiç şüphesiz tartışılamaz.
3-Asan Kaygı’nın Hikmetli Sözleri
Engin bilgisi, uzak görüşlülüğü ve sözlerinin isabetliliği Türkistan Türklüğü-
nün siyasi kaderinin her devrinde onu yeniden hatırlatmıştır. Birlik beraber-
lik içinde olunmadığı, güçlü bir devlet kurulmadığı, devletle milletin barışık
olmadığı, bütünleşmediği, halkın dertlerine, sıkıntılarına bigane kalındığı
takdirde felaketlerin hiçbir zaman eksik olmayacağını vurgulamış, gittikçe
büyüyen bir Rus tehlikesinin Türkistan Türklerinin kapısını çalabileceğini
önceden görebilmiş ve devlet adamlarını, halkı bu konuda uyarmıştır.
Rusların İvan Grozni’nin hükümdarlığı döneminde Kazan Hanlığını (1552),
Astrahan Hanlığını (1556), Sibir Hanlığını (1581) (Kurat 1987:152vd),6 Baş-
kurt ülkesini ve Nogay topraklarını işgal ettiği, Kırım ve Kafkaslar üzerin-
de varlığını günden güne arttırarak Kazak steplerine dayandığı yıllar, artık
tedbir alınması için geç kalındığının göstergesiydi. Kazakların bir taraftan
Kalmuk belasını ülkelerinden atmağa çalıştığı, diğer taraftan, Rusların Kü-
çük ve Orta Orda Kazakları üzerinde hamilik iddia ettiği 18. asırda, Asan
Kaygı’nın, bir zamanlar Janibek Han’a hitaben aslında bütün devlet adam-
larına ve millete hitaben söylediği “hayli hayli zaman gelir, karagay başın
çurtan çalar” dediği, yani büyük felaketlerin gerçekleşebileceği zamanlar
gelmişti. Dönemin Kazak hanlarından en dirayetlisi ve bütün Kazak ordaları
üzerinde otorite olan Ablay Han bir toy esnasında yanındaki bilge bir aksa-
6 Sibir’in Don Kazakları vasıtasıyla işgali ve Sibir Hanlığına son verilerek Moskova çarının ara-
zisi ilan edilmesi 1581’de gerçekleşmiş ise de ülkenin baştan başa zaptı ve denetimin sağlan-
ması 1593-1604 yılları arasında tamamlanmıştır. Kurat, a.g.e., s.168.

kala Asan Kaygı’nın bu sözünü hatırlatır ve manasını tam kavrayamadığını,
Asan Kaygı’nın bununla ne demek istemiş olabileceğini sorduğunda; bilge
kişi gözleri dolu halde, biraz da hanı üzmemek için ince dokunaklı bir tarzda
şöyle cevap verir:
Karagay suvdan kaçup Karagay sudan uzaklaşıp
Çölge bitgen bir dark Çölde yetişmeye başlayan bir ağaç
Çurtan suvga çıdamsız Çurtan çöle dayanıksız
Balıkdan çıkkan bir karak Aslı balık olan aç gözlü bir yaratık
Oylama çurtan uçbas dip Aklına getirme çurtan uçmaz diye
Karagayga çıkpas dip Karagaya çıkmaz diye
Kun batusdan bir despan Batıdan bir zâlim
Ahirde çıgar su tusdan Ahirde çıkar su karşından
Özü sarı közü kök Kendisi sarı gözleri mavi
Basdığının atı bop Komutanı atlı olup
Kun çıgusga karaydı Doğuya bakar
Çaçın almay taraydı Saçlarını kestirmez tarar
Hudaydı bilmes dini cok Allahı tanımaz dinsiz
Camandıgda mini cok Kötülükte üstüne yok
Osı sındı bir kapir Böyle bir kâfir
Özü bası cun kapir Her tarafı kıllı kâfir
Ciyavlap kiler curtuna Ağlayarak gelir yurduna
Cagalı çekmen kiygizüp Yakalı ceket giydirip
Baldı may cagar murtuna Ballı yağ sürer bıyığına
Cimürlerge cim birüp Açgözlülere yem verip
İl kamun aytgan caksını Milletin dertlerini dile getiren yürekliyi
Söyletbay urar urnına Konuşturmaz yere çarpar
Bavızdamay içer kanungdı Boğazlamadan içer kanını
Olturmay alur canungdı Öldürmeden alır canını
Kağıdga cazar malungdı Kâğıda yazar malını
İsapka salar barundı Hesap eder hepinizi
İlündı alar kolungdan Yurdunu alır elinden
Asker kılar ulundan Evladını asker kılar
Tiksizdi törge çıgarıp Dinsize beylik verip
Basuna ol kun tuvganda O gün gelip çattığında
Tinlük tiymas kolundan Elinden bir şey gelmez
Bu aytgan söz Albay Bu söylenen sözler Ablay!
Bulmay kalmas artundan Senin de karşına çıkar
İşitsen mine kartundan Duysan bu ihtiyarından
(Kurban Ali 1910:260)
Asan Kaygı uzak görüşlü bir devlet adamı olması yanı sıra, şairliği, halk
tarafından sevilip sayılması dolayısıyla kendinden sonraki nesiller onu evli-
ya, ermiş olarak tanımışlardır. Bazen doğrudan ona ait olan şiirler, hikmetli,
veciz sözler, hikâye ve masallar, bazen de ona atfedilen her şey halk hatıra-
sında hep canlılığını muhafaza etmiştir.
Asan Kaygı’nın Kazak steplerine geldiği yıllar, artık yaşı ilerlemiş, Janibek
hanla arası açılıp devlet işlerinden elini eteğini çektikten sonra kendisini
tamamen halka adamış bir aksakaldır. Alçak gönüllü, sevilen, sayılan, za-
man zaman kutsallaştırılan bir pîr-i fânidir. Kurban Ali Halidî onun devlet ve
siyaset işlerinden uzaklaştıktan sonraki halini şöyle nakleder: “Halkın gamı
ve kederiyle hemhâl, âhiret için çalışan gezgin bir zât imiş. Dünya işlerinden
uzak, takvâ sahibi bir zat. Bir günü yani gece ve gündüzü üçe taksim edip,
yatsı namazından sonra dünya işleriyle asla uğraşmaz, kimseyle konuşmaz-
mış. Tan atana kadar dilinde zikir, ahiret endişesi taşırmış. Sabah kalkınca
dünya ve ahiret düşüncesine dalıp, biraz dinlendikten sonra gündüzünü ta-
mamen dünya gamıyla geçirirmiş. Ömründe bir kez güldüğünü kimse gör-
memiş” (Kurban Ali 1910:222).
Günümüze kadar ulaşabilen çok derin ve manalı sözleri çağımızda dahi
insanlara rehberlik edecek mahiyettedir. Bu sözlerinde insanlara makbul
erdemler ele alınır. Dürüstlüğü, doğruluğu, yalandan sakınmayı, dostluğa
değer vermeyi, tevâzuyu, birlik ve bütünlüğü, ülkeyi ve insanları sevmeyi
öğütler. Üslup bakımından, sözleri seci ve kafiyelidir. Her kelimesinde ilginç
nükteler, her terkibinde ince dokunaklı manalar gizlidir.
Argımakka mindim dep Argımağa7 bindim diyerek
Artkı toptan adapsa. Geridekilerden uzaklaşma
Küninde özim boldum dep Gününde kendim oldum diye
Ken peyilge talaspa, İhtiraslara kapılma
Artık uşin aytısıp Fazla için söyleşip
Dostarınmen sanaspa. Dostlarınla çekişme
Gılımım jurttan astı dep, İlmim herkesten üstün diyerek
Kenessiz söz bastama. Danışmadan söze başlama
Jenemin dep birevdi Yenerim düşüncesiyle birini
Ötürük sözben kostama. Hileli sözle sıkıştırma
Kölde jürgen konır kaz Gölde yüzen konur kaz
Kır kadırın ne bilsin, Kırların kıymetini ne bilsin
Kırda jürgen duvadak Kırlarda gezen duvadak8
Su kadırın ne bilsin! Suyun kıymetini ne bilsin
Avıldagı jamandar Obadaki kötü insanlar
Er kadırın ne bilsin! Yiğidin kıymetini ne bilsin
Köşip-konıp körmegen Konar-göçer yaşamayanlar
Jer kadırın ne bilsin! Toprağın kıymetini ne bilsin
Köşse kona bilmegen, Göçse konamayan
Konsa, köşe bilmegen, Konsa göçemeyen
Akılına könbegen Aklına güvenmeyen
Jurt kadırın ne bilsin! Yurt kıymetini ne bilsin
Edil bol da Jayık bol İdil gibi Yayık gibi ol
Eşkimmene urıspa Hiç kimseyle kötü olma
Joldasına jav tiyse Dostuna düşman sataşsa
Janındı ayap turıspa. Canını sakınma
Minezi jaman adamga Huyu kötü insana
Endi kaytip juvıspa Yeniden yakınlaşma
Tavir körer kisinmen İyiliği dokunan kişiye
Jalgan aytıp suvıspa Yalan konuşup aranı açma
Öletugın tay uşin Ölmek üzere olan tay için
Köşetugın say uşin Göçülecek yer için
Jelke terin kurısıp Kan ter içinde çekişip
Erkimmenen urıspa. Hiç kimseyle kötü olma
Atadan altav tuvdım dep Kibirlenip, büyüklenerek
Askınıp javap aytpanız. Övünerek cevap verme
Alganım asıl aruv dep Hatunum güzel diye
Kun şıgarıp jatpanız. Devran sürüp yatmayın
Atamnın malı köp-ti dep Zenginim diye
Attı baska tartpanız Öne atılmayın
Eseninde- tirinde Selamette hayatta iken
Bir bolınız bariniz, Bir olunuz hepiniz
Ahiretge barganda, Âhirete varıldığında
Hak kasında turganda Allahın karşısına durulduğunda
Kıdırdın özi bolgay jarınız! Hızır (A.S) olur ışığınız!

7 Türkistan’da meşhur atların en iyi cinsi.
8 Büyükçe, eti yenilen ve kaza benzeyen yabani kuş.

Asan Kaygı ile ilgili halk arasında nesiller boyu değişik menkıbeler de an-
latılır. Bu anlatılanlar belki doğrudan Asan Kaygı ile ilgilidir, belki de konar-
göçer yaşayan Kazak-Nogay halklarının düşünce ve hayal dünyasının ürü-
nüdür. Geçim kaynakları hemen tamamen hayvancılığa dayalı olan konar-
göçerlik, bol suya ve bereketli topraklara olan hasret, en büyük korkusu olan
yut yani sürülere kırgın girmesi, gelecekten ümitsizlik, bozkır hayat tarzında
sıkça karşılaşılan husumet, zengin ve güçlü olanların tahakkümü, barışa ve
kardeşliğe olan özlem, mutsuzluğun, ümitsizliğin hâkim olduğu bir dünya-
dan kurtulmanın yolları aranır uçsuz bucaksız Kazak steplerinde. İşte bunu
arayanların başında Asan Kaygı gelir ve Kazak-Nogay konar-göçerlere, aslın-
da tüm insanlığa dünya cennetinin yolunu gösterir.
4- Yeryüzünün Cenneti Jer üyek
Devlet adamlığının yanı sıra düşünce adamı olarak da gördüğümüz Asan
Kaygı, daha 15. asırda dünyada cennetini arayan Türk bozkır filozofudur.
Dünyada cenneti arama veya dünyayı cennet kılma düşüncesi aslında önce
dinlerde, bilahare Avrupa’da aydınlanma çağı sonrası ideolojilerde insanlı-
ğa sunulmuştur. Avrupa toplumları aydınlanma felsefesiyle tanışana kadar
İslam inancında da olduğu gibi, yeryüzünün insan için geçici bir yurt olduğu,
insanın asıl bu hayat için çalışması gerektiğine yani âhiret inancına sahipti.
Aydınlanma akımı bu inanca karşı çıkarak dünyada cenneti vadeden ideo-
lojileri sosyalizmi, liberalizmi vs ortaya çıkardı. Bu ideolojiler dinin insana
gösterdiği cennetten yüz çevirip insanlara “yeryüzü cennetleri” vaat ettiler.
Cennetin insan çabası ile yeryüzünde de oluşturulabileceğini öne sürdüler.
Asan Kaygı daha Avrupa toplumlarının aydınlanma çağı öncesinde dün-
ya cennetini Kazak steplerinde aramaya çıkan bir bozkırlı filozoftur. Asan
Kaygı’nın jer üyek olarak adlandırdığı bu dünya cenneti, âhiret inancındaki
cennetin konar-göçer bozkır Türk boylarının hayalindeki bir yerdir.
Ona göre dünya cenneti olan bu kutlu ülke Jupar Korıgı, Ken Tübek, Tar Tübek
adıyla da anılır (Mınjan 1994:345-346). Bu umut serüveninde Asan, milletin
konar-göçer yaşamına ve bu hayatın ağırlığına, zorluğuna yüreği dayanmaz.
Konar-göçerlerin yerleştikleri mekânları beğenmez. Halkın istikbali için
kaygılanır. Onun düşüncesine göre yeryüzünde insanoğlunun daha hayatta
iken kavuşabileceği bir cennet vardır. Bu cennetin adı jer üyek’tir. Burada in-
sanlar çok uzun ömür sürer. Hayvanları yılda birkaç kez yavrular. Burada mil-
lete düşman zarar veremez. Sürülerine kırgın giremez. Böyle bir mekândır
jer üyek. Bereketli toprakları, çağlayarak akan suları, hâsılı hayvancılığa çok
müsait bir ülkedir. Burada insan kaygı, keder nedir bilmez. Düşmanlığın ne
olduğunu tanımaz. Yarınım ne olacak diye tasalanmaz. Jer üyekte insanlar
eşit statüdedir. Birinin diğerine üstünlüğü, başkaları üzerinde tahakkümü
yoktur. Burada herkes mutludur. Gerek insanlar arasında gerekse milletler
arasında nifak, husumet bulunmaz. Birliğin, zenginliğin, huzurun, barışın
işareti olarak “koyun üzerinde boz serçenin yuva yapabildiği” bir memleket-
tir jer üyek. Asan Kaygı bu ülkeyi bulup yerleşmek gerektiği inancındadır. Fa-
kat buraya ulaşmak o kadar da kolay değildir. Uzun sürecek çetin bir sefere
yıllarca önce hazırlanmak gerekir. Her türlü sıkıntıya, eziyete sabırla katla-
nabilen, zorlukların üstesinden gelebilecek, mücadeleden asla kaçmayacak
insanlar ancak jer üyeke ulaşır (Magavin 1991:24). İşte bu gaye ile yola çıkan
Asan güçlü, dayanıklı meşhur devesi jelmaye’ye binerek dünyanın dört bir
yanını dolaşır. Aylar, yıllar birbirini kovalar ancak jer üyek bulunamaz. Halkını
ebedi mutluluğa götürmek isteyen Asan memleketine döner ve Ulıtav civa-
rında hayata veda eder (Magavin 1991:25).
Asan’ın jer üyek’i bulamadığı halk arasında yaygın kanaat ise de, bu du-
rumu jer üyeki, aslında umudu yitirmek istemeyen Kazak halkı kabullenmek
istemez. Onlara göre Asan jer üyeki bulur. Ancak bu zorlu yolculuğa halk da-
yanamaz diye korktuğu için jer üyeke gitmez(Magavin 1991:25). Bu masalın
Kazaklar arasındaki bazı varyantlarında ise Asan Kaygı halkın bir kısmını ya-
nına alarak jer üyeke götürür ve orada bu insanlar mutlu bir hayat yaşarlar.
5- Asan ile Peri Kızı
Asan Kaygı ile ilgili olarak halk arasında günümüze kadar ulaşan bu masal
onun peri kızıyla aşkını anlatır. Peri kızı masalında Asan Kaygı olağanüstü
kişiliği dolayısıyla olağanüstü bir aşkın kahramanıdır. Kazakistan’ın farklı
yörelerinde değişik varyantlarına rastlanan bu masalın Kazaklar arasında en
yaygını şöyledir:
Falcı, falına bakılmasını isteyen genç Asan’a, kısmetinde su sultanının kızı
olduğunu söyler ve şöyle devam eder; “Dört büyük nehir var. Batı’da İdil ve
Yayık nehirleri, güneyde Sırderya, doğuda Ertis (İrtiş) nehri. Kısmetindeki
peri kızına kavuşmak için bu nehirlerin tamamını dolaş. Birinde bulamaz-
san diğerinde mutlaka karşına çıkacaktır” der. Peri kızı Asan’ın oltasına İrtiş
nehrinin başında yakalanır. Peri kızının görünüşü insanoğlundan farksızdır.
Güzellikte hiçbir kusuru yoktur. Tek kusuru lâl olmasıdır. Asan ve peri kızı bir
müddet birlikte yaşar. Ancak peri kızının lâl olması anlaşamamalarına yol
açar. Peri kızı bir daha dönmemek üzere göğe uçarak Asan’ı terk eder. Asan
aşk azabından deli divane olur (Magavin 1991:23).
Bir başka rivayette peri kızı nehirde avlanan balıkçıların ağına takılan bir
sandıktan çıkar. Üzeri gümüşle kaplı sandığın gümüşlerine balıkçılar, içine
Asan talip olur ve peri kızını alarak köyüne döner. Peri kızı Asan’a üç şart
koşar. Birincisi yattığımızda tenimi okşama, ikincisi yalnızken içeriyi göz-
leme, üçüncüsü üç yıla kadar konuşmam bu durumu hiç kimseye söyleme
der. Çevresindeki insanlar ağzı yok dili yok biriyle evlendiği için Asan’ı alaya
alırlar. Neticede Asan bu üç şartı da yerine getiremez. Aradan üç yıl geçmiş-
tir. Evine döndüğü bir gün sözünde durmayan Asan’ı terk edip göğe doğru
uçmaya hazırlanan peri kızı Asan’a, “karnımda beş aylık çocuğun var, onu
Mısır’da dünyaya getireceğim çocuğunu oradan alırsın” der ve uçarak göğe
yükselir. Karısının hasretiyle yanan Asan devesine binerek yedi yıl yeryüzü-
nü dolaşır (Batırlar Jırı 1990:49-50).
Asan Kaygı ile ilgili anlatılan peri kızı masalı ve Asan’ın bu masalda peri
kızı tarafından terk edilişi ve deli divane oluşuna bağlı olarak kaygılı/dertli
lakabını aldığı sanılır.
6- Asan ile Ejen Han (Esen Boğa II)
Ebulhayır Han’ın idaresinden ayrılarak Kazak Hanlığı’nı kuran Janibek ve
Gerey hanlar kendilerine bağlı konar-göçer uruğları yanlarına alarak 15.
asrın 50-60’lı yıllarında güneybatı Yedisu topraklarına göç etti. Bu bölge
Moğol hâkimiyetinde bulunuyordu. Moğolistan hanı Esen Boğa bu sırada
tahta göz diken kardeşi Yunus’la mücadele halinde idi. Kazakların Janibek
ve Gerey önderliğinde bu bölgeye gelişini kendi taht mücadelesinde karde-
şine karşı bir koz olarak kullanmayı düşündü. Bu yüzden Kazakları hürmetle
karşıladı ve Yedisu’ya yerleşmelerine müsaade etti. Ancak kısa süre sonra
bu bölgeye Ebulhayır Hanın yönetiminden hoşnut olmayan çok sayıda Ka-
zak uruğları ve daha binlerce halk akın etti (Kazak SSR Tarihı 1983:266-267).
Bölgede zaman zaman Kazaklarla Moğol yöneticiler arasında huzursuzluklar
da kaçınılmaz oldu.
Bu döneme ait olduğu anlaşılan “Asan ile Ejen Han” hikâyesinde Kazak-
lar Moğol baskısından Asan Kaygı’nın söz hüneri ve ince zekası sayesinde
kurtulmuşlardır. “Asan ile Ejen Han” diye bilinen hikâye Hasan’ın gençlik
yılları, deli dolu çağları, dombıra çalıp şiirler söylediği, ava çıktığı zamanlar.
Bu dönemde Kalmıkların ağır baskısı altında yaşayan, onlara saldırmak için
bahaneler arayan Kalmık Han’ı Ejen Kazaklara ferman salar. Bu fermanda
“Atlarınızı kişnetip rahatımızı huzurumuzu bozmayın. Bu fermanımı dinle-
mezseniz şiddetli cezalandırırım” der. Halk korku, hayret ve şaşkınlık içerisin-
dedir. Atların kişnememesi için çareler aramaktadır. Halkın bu çaresizliğini
gören Asan Kaygı yanına aldığı birkaç yiğitle Ejen Han’ın karargâhına doğru
yola çıkar. Moğol ülkesine geldiklerinde önlerine çıkan köpekleri öldüren
Asan’ın bu yaptıkları Ejen Han’ın kulağına gider. Bir süre sonra Ejen Han’ın
huzuruna çıkan Asan’a “Köpeklerimi niye öldürdün?” diye soran hana Asan
şöyle cevap verir: “Bunun bir sebebi var. Ben zamanında koyun otlattım.
Bir gün koyunlarıma kurt girdi. Ben avaz avaz köyün köpeklerini çağırdım.
Fakat bir tane bile köpek gelmedi. Bu hadiseden sonra bütün köpeklere kin
tuttum ve nerede köpek görsem öldürmeye karar verdim. Sizin köpeklerinizi
de bu yüzden öldürdüm” diye cevap verir. Han, “Ey ahmak, senin dağın ba-
şından gelen sesini köyün köpekleri nasıl duysun” der. Bunun üzerine Asan,
“Doğru söylüyorsunuz. Altı kırın altında oturan sizin halka bizim atlarımızın
kişnemesi nasıl yetsin” diye cevap verir ve Ejen Han pes eder. Böylece Asan
halkını Ejen Han’ın baskısından kurtarmış olur (Gabdullin 1996:157-158).
7- Asan Kaygı’nın Sonu
Yaygın kanaate göre Asan kaygı yıllarca aradığı Jer üyeki bulamayarak eline
döndüğünde hayatının son zamanlarıdır. Asan Kaygı’nın nerede, ne zaman
vefat ettiği konusunda kesin malumat bulunmamakla birlikte, çok uzun bir
ömür sürdüğü, bazı rivayetlerde 95 yaşını geçtiği, bazı rivayetlerde 120 ya-
şına ulaştığı rivayet edilir. Asan Kaygı takriben 15. asrın 60’lı yıllarında ve-
fat etmiştir. Dede Korkut, Nasrettin Hoca, Yunus Emre ve daha birçok Türk
ulu ve bilge kişileri, halk âşıkları, halk kahramanları gibi Asan Kaygı’nın da
nereye defnedildiği belirsizdir. Ancak birçok yerde mezarının bulunduğuna
inanılır. Hayata veda ettiği yerin Sarı Arka’da Ulıtav’ın başları olduğu ka-
naati yaygın ise de bu hususta başka rivayetler de vardır. Bunlardan birisi
Asan’ın bugünkü Özbekistan hudutlarında bulunan Jideli Baysın’da vefat
ettiğidir. Şokan Velihanov Asan Kaygı’nın mezarının bugünkü Kırgızistan
hudutlarında bulunan Isıkköl çevresinde olduğunu söyler (Gasırlar Bederi
1991:21). Asan Kaygı’nın mezarının Jezkazgan oblastının Ulıtav rayonunda
veya Kızılorda oblastının Çiyli Çiylinsk rayonunda bulunduğu da tahmin
edilmektedir. Kızılorda’da olduğu ileri sürülen Asan Kaygı mezarının “Asan
Ata Kümbezi” şeklinde adlandırıldığı ve 1982’de devlet koruması altına alın-
dığı bilinmektedir.
Asan Kaygı’nın geride Abat adında bir oğul bıraktığı bilinmektedir. Oğlu
Abat hakkındaki bilgiler daha sarihtir. Abat halk arasında çok cesur, nişancı
ve babası gibi iyi bir söz üstadı olarak tanınır (Batırlar Jırı 1990:49-73). Asan
Kaygı’nın oğlu Abat’ın bugün Kazakistan’ın Aktöbe vilayetinin Kobda yöre-
sinde bulunan eski bir türbeyi yöre halkı “Abad’ın Türbesi” olarak adlandırır.
Abad’ın burada yapılan büyük bir toy esnasında altındaki devesinin ürkmesi
sonucu düşüp öldüğü ve buraya defnedildiği nakledilir (15-18. Gasırlardagı
Kazak Poeziyası:20).

Sonuç
Asan Kaygı önce Altınordu devletinin, bu devletin inkirâza uğramasından
sonra ise Kazak Hanlığının hizmetinde yer alan tarihi bir şahsiyet olarak
14. ve 15. asırlarda yaşamıştır. Bu asırlardan itibaren Anadolu Türkleri ile
Türkistan Türkleri arasındaki kültürel münasebetlerin zayıflamasına bağlı
olarak Asan Kaygı ne yazık ki, Anadolu Türklüğünce tanınmamaktadır.
Asan Kaygı İdil-Ural’dan Kazak steplerine ve Türkistan’a kadar geniş bir
alanda tanınmıştır. Onun günümüzde bilinen bir tarihi şahsiyet olarak orta-
ya çıkmasını hiç şüphesiz Kazak Türklerine ve onların sözlü edebiyat gelene-
ğine borçluyuz. Kazak Türkleri Asan Kaygı tipine bir dinamizm kazandırmış-
lar ve yaşadığı dönemden sonraki yıllarda da Kazak steplerinde yeni olay ve
durumlarda ona yeni roller vermişler, yeni görevler yüklemişler ve belki de
onunla doğrudan ilgisi olmayan hikâyelerde Asan Kaygı aktör olarak yer al-
mıştır. Asan Kaygı’nın tarihi kişiliğinin yanı sıra menkıbe ve onunla ilgili an-
latılanlarda felsefi bir başka kişiliği vardır ki, İdil-Ural ve Türkistan sahasın-
da Türk kavimlerinin hatıralarında zenginleşerek yaşamaya devam etmiştir.
Bu yönüyle jer üyek hayali ona filozof sıfatı kazandırmış, konar-göçer Kazak
Türklerini asırlarca bu yaşam biçiminde gelecekten ümitvâr kılmıştır.
Asan Kaygı bir tefekkür adamı olmakla birlikte güçlü bir söz üstadıdır. Ge-
rek tenkit ettiği Janibek Han’la gerekse Kalmık hanı Ejen Han’la girdiği sözlü
atışmaların tek galibidir. Türk milletinin, siyaset, ilim ve tefekkür alanında
yetiştirdiği, halk arasında efsaneleşen Asan Kaygı gibi abidevi şahsiyetler
büyük Türk milletine hizmetleri ve verdikleri mesajlarla günümüzde de bu
yüce milletin yolunu aydınlatmaya devam edeceklerdir.
Kaynaklar
Ahmetjanov, Marsel (2002), Nugay Ordası, Kazan: 2002, Maarif Neşriyatı.
Ay Zaman-ay Zaman-ay:Bes gasır Jırlaydı I (1992), Almatı: Kazak SSR Gılım Akademiyası.
Batırlar Jırı VI (1990), Almatı: Kazak SSR Gılım Akademiyası Yayınlar.
Gabdullin, Malik (1996), Kazak Halkının Avız Edebiyatı, Almatı: Sanat yayınları.
Glıhov, Maksim (1997), Tatarica-Entsiklopediya, Kazan: Vatan Yayınları.
Iskakov, Burkit (1976), Kazak-Tatar Edebi Baylanıstarı (Damuv Kezenderi), Almatı: Kazak
SSR Gılım Yayınları.
Kazak SSR Tarihı II (1983), Almatı: Kazak SSR Gılım Akademiyası.
Kazak Sovet Entsiklopediyası I (1972), Almatı: Kazak SSR Gılım Akademiyası.
Konıratbayev, Avelbek (1994), Kazak Edebiyatının Tarihı, Almatı:Sanat Yayınları.
Kurat, Akdes Nimet (1987), Rusya Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Kurban, Ali Hacı Halidoğlu (1910), Tevarih-i Hamse-i Şarki, Kazan: Örnek Matbaası.
Magavin, M (1993), Hrestomatiya Kazak Handıgı Devirindegi Edebiyat, Almatı: Ana Tili Ya-
yınları.
Magavin, M (1991), Gasırlar Bederi;Edebi Zerttevler, Almatı:Jazuvşı Yayınları.
Mınjan, Nıgmet (1994), Kazaktın Kıskaşa Tarihı, Almatı:Jalın Yayınları.
Tilepov, Jumat (1994), Kazak Poeziyasının Tarihiliği, Almatı: Gılım Yayınları.
Togan, Z.Velidi (1981), Bugünkü Türkili Türkistan ve yakın Tarihi, İstanbul: Enderun Kita-
bevi.
Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi:Nogay Edebiyatı (2002), Ankara: Kültür Bakan-
lığı Yayınları.
15-18. Gasırlardagı Kazak Poeziyası (1982), Almatı: Kazak SSR Gılım Akademiyası.
http://kygm.kultur.gov.tr 29 Ekim 2009.
http://www.haberkusagi.com 29 Ekim 2009.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Paylaşımlar