0 Comments

Tatar Adı ve Kimliği “Tatar” teriminin Türkler ve Moğollar arasında VI-XI. yy.’larda kullanıldığı bilinmektedir. Altın Ordu devletinin Moğol kurucularının arasında, kendisine “Tatar” diyen kabileler vardı.

XIII-XIX. yy.’larda etnik gelişmeler sonunda, Altın Ordu’daki Kıpçaklar diğer milletleri kendi kültürlerinin tesirinde bıraktılar. Bu dönemde “Tatar” terimi henüz benimsenmemişti.

Avrupalılar, Ruslar ve bazı Asya milletleri Altın Ordululara “Tatar” derlerdi. Altın Ordu’nun dağılmasından sonra oluşan hanlıklarda ise büyük asker ve devlet memurları kendilerine “Tatar” diyorlardı. Bunlar “Tatar” teriminin yayılışında büyük rol oynadılar. Üst düzey devlet idarecilerinin kendilerine “Tatar” demesi halka bu isme karşı imrenme oluşturdu. Hanlıkların dağılmasından sonra “Tatar” ismi halk arasında da yaygınlaştı. Burada, Rusların rolü de önemlidir. Çünkü Ruslar, Hanlıklarda yaşayanlara “Tatar” derlerdi fakat bu terim zor benimseniyordu. XVI. yy.’da bile İdil-Ural Tatarları arasında “Tatar” terimi olumsuz olarak algılanıyor ve bütün gruplar yerel isimleri kullanıyordu. XIX. yy.’ın ikinci yarısında milletleşme sürecinde Tatarlar arasında “Tatar Şuuru” gelişmesiyle başladı. Aydınlar, halk arasındaki gelişme sürecinin farkına varıp, ortak olan “Tatar” teriminin benimsenmesinde önemli rol oynadılar.

Tatar kimliğinin benimsenmesi için mücadele veren ilk ve en önemli aydınlardan birisi hiç şüphesiz Şahabeddin Mercanî oldu. Tatar Halkı, Türkistan’da eğitimini tamamlayarak Kazan’a dönen Mercanî’ye saygılarının ifadesi olarak önemli din adamlarına söyledikleri gibi “Şahabeddin Hazret” olarak hitap ediyorlardı. Mercanî, 1885 yılında yayınladığı “Kazan ve Bulgar Tarihi” isimli kitabında o zamana kadar kendisini sadece Müslüman addeden veya küçük kabile adlarını kullanan, dillerini “Türk Dili” olarak tarif eden Kazanlılara, tarihte ilk kez şöyle bir ikazda bulunuyordu: “Bazıları, Tatar olmayı eksiklik sayıp, o isimden nefret edip biz Tatar değil, Müslümanız diye çekişip mücadele ederler. Ey miskin! Senin Müslümandan başka bir ismin olduğunu din ve millet düşmanları bilmeselerdi, seni hiç tefrik ederler miydi? Tatar değilsen, Arap, Tacik, Çinli, Rus, Prus, Nemse de değilsen peki, sen kimsim?” Kendi halkına böyle sert ifadelerle seslenen Mercanî, o günlerde Tatarların içinde bulundukları millî şuur eksikliğini, aynı eserinde şöyle anlatır; “Kavmimizin tarihinin büyüklüğü yetiştirdiğimiz cihan alimleri, büyük hekimler ve hükümdarlar gibi babalarımız, atalarımız, amcalarımız, halkımız tarafından bilinmeyerek büsbütün bilinmezlik örtüsü altında kalmış. Hatta kavmimizin ekseriyeti, ezelden beri Rus hâkimiyeti altında yaşıyoruz zannetmektedir. Bulgar ve Kazan tarihinden duyduklarını küçümseyerek ve mübalâğa ederek, O Han zamanındaki iş demekten başka bir şey bilmiyorlar ve bu sözün manasına bile sıhhatlice akıl erdiremiyorlar. Kendi kabilelerinden ne kadar şöhretli hükümdarlar gelip geçtiğinden haberleri yok.” Şahabeddin İbn-i Bahaeddin Mercanî’nin halkı aydınlatıcı konuşmaları, Bulgar ve Kazan Tarihi hakkındaki eserleri, Tatar kimliğinin benimsenmesinde önemli rol oynadı.

Bu isim bütün grupları içine alarak yayıldı 1926 yılındaki nüfus sayımında Tatarların büyük bölümü artık kendini “Tatar” sayıyordu.

İdil-Ural Tatarları’nın etnik temeli, X. yy’ın başında, Orta İdil’de Doğu Avrupa’nın erken devletlerinden olan İdil Bulgar devletinde atıldı. İdil Bulgarları’nın etnik yapısı da oldukça karışıktı. Bunların alt grupları uzun etnik gelişmeler yaşadılar. Burada, Bulgarların dışında Bersiller, Esegeller, Sibir, Suvarlar (bugünkü Çuvaşların ataları) vardı. Böylece İdil Bulgar Devletinde erken feodal yapıya sahip bir millet oluşturmaya başlamışlardır. İdil Bulgar Devleti’nin Altın Ordunun içine girmesi, siyasi ve etnik değişikliklere yol açatı. İdil Bulgar Devleti Altın Ordunun eyaleti oldu. XIV-XV. yy.’larda Merkezi Bulgar, Cükatav, Naravcat (Mukşi) ve Kazan’da bağımsız beylikler olduğunu biliyoruz.

Eski İdil Bulgar Devleti’nin toprakları XIV-XV. yy.’larda büyük ölçüde Kıpçaklaştırıldı. Kıpçak-Nogay grupları buraya yerleşti. Bunu Kongrat, Nun, Toksaba, Burkut, Kireyet, Alat, Karagay, Bodrak, Katay, Tabın, Balıkçı, Kırgız, Kıpçak gibi bazı kabile isimlerinde ve kültür materyallerinde görmekteyiz.

XIV-XVI. yy. ortasında Kazan Tatarları’nın, Mişerlerin, Kasım Tatarları’nın etnik oluşumu
başladı. Kazan Tatarları, kendi yapısını XV-XVI. yy. ortalarında Doğu Avrupa’nın büyük devletlerden biri olan Kazan Hanlığı’nı da kazandılar. Mişer ve Kasım Tatarları ise Kasım Hanlığı’nda XV-XVII. yy.’larda etnik yapılarına kovuştular. Bunun yanında Mişerler, XVI. yy.’ın ortasına kadar oluşum sürecini yaşadılar. Kasım Tatarları, Kasım Hanlığı’nın sosyal tepesini oluşturan, etnik açıdan Kazan Tatarları ile ve Mişerler arasında bir geçiş grubuydu. XVI-XVIII. yy.’ın ikinci yarısında İdil-Ural bölgesindeki toplu göçler sonucu Kazan, Kasım Tatarları ve Mişerler daha da yakınlaşıp, bir tek Tatar halkını, “İdil-Ural Tatarları” nın oluşması için zemin hazırladılar. XVII. yy. sonunda XX. yy. başına kadar bu temel yapılaşma sürdü.

Astrahan Tatarları, Altın Orda gruplarından belki daha evvel Hazar ve Kıpçak gruplarından oluşmaya başladılar. XV-XVII. yy.’larda bunlar Nogay Orda’nın güçlü etkisi altında olan Karagaşlar gibi, bazı Nogay gruplarını içlerine aldılar. Astrahan Tatarları’na Türkistan Türkleri’nden de katılanlar oldu.

Büyük ihtimalle, aynı grupların (Yurt Tatarları ve Karagaşlar), Ortaçağ Nogay ve Altın Ordu Türklerinin etnik grupları Astrahan Hanlığı (1459-1556 yy.) Nogay Orda, Astrahan Tatarları’nın devletleriydi.

Sibirya Tatarları, Nogay-Kıpçak etnik gruplarından köken aldılar. Sibirya Tatarları arasında, Tabın, Katay, Tanayman, Kongrat (Kurdak), Kirayet, Karagay, Yılan, Tokuz gibi bazı kabile isimleri görülmektedir.
Bunun yanında Supra, İstyak, Bikatin, Uvat, Yurma isimleri de vardır. Bunlar, daha çok Uygur asıllı isimlere benzemektedir. XVI. yy.’ın sonunda Sibirya Tatarları’nın gelişmesi Tümen Beyliği’nde oluşmuştur. XVI. yy.ın birinci on yılında Tümen Beyliği, kendisinden daha büyük olan ve 1598 yılına kadar yaşayan Sibirya Hanlığı’nın içinde idi. Bu dönemde Sibirya Tatarları’nın yeterli seviyede birleşmiş bir halk haline gelemediği zannediliyor. Orta Çağda, yani Altın Ordu ve Hanlıklar döneminde, farklı bölgelerde yaşayan Tatarlar arasında ticari-ekonomik ve etnik ilişkiler mevcuttu. Bunun için de Tatar grupları, dil ve kültür bakımından birbirine yakındır. Fakat XVI. yy.’da Rusya’nın Tatar Hanlıklarını işgalinden sonra bazı Tatar grupları farklı tarih kültür sahasında yaşamaya başladılar. Bu da, etnik gelişmelerini etkilemiştir. XIX-XX yy’larda etnik, kültür ve demografik süreçler, Rusya’nın içine girmesi, etnik alanların yakın olması, İdil-Ural Tatarları, Astrahan ve Batı Sibirya bölgeleri ve göç etnik karışım temelinde dil ve kültür yaşam tarzı yakınlaşması sonunda üç Tatar grubu bir millet halini almaya başladı. Ortak “Tatar” ismini almaları da bu gelişmenin bir ifadesidir. Fakat XX. yy.’ın başında bile bu süreç tamamlanmamıştı.

ASTRAHAN TATARLARI KENDİLERİNE NOGAY DİYORLAR(DI)
Sibirya Tatarları arasında “Buharlı” Astrahan Tatarlarının arasında da “Nogaylar” isimlendirilmesi vardı ve bu gruplar kendi boy isimlerini kullanmayı tercih ediyorlardı.

İdil-Ural Tatarları arasında da 1926 yılındaki sayımda, ülkenin Avrupa bölgesindeki Tatar nüfusunun ancak % 88’i kendisine “Tatar” demiştir. Geri kalan % 12’sini Mişerler (241.000), Kreşin (113.000), Tipterler (25.000), Tatar adını benimsememişlerdi. Bu yerel isimlerin kalma sebepleri vardı. Fakat en önemli sebep olarak Tatarların birleşme süreçlerinin tamamlanmamış olduğu söylenebilir. Tatarlar içinde etnik süreçler daha sonra da gelişip, bazı açılardan bugüne kadar da tamamlanamamıştır fakat genel olarak, Tatarlar hemen hemen bütünleşmiş, büyük bir Türk halkıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Paylaşımlar