KÖYÜMDE KIŞLAR
Güzel yurdumuz Türkiye’mizin iç batı anadolu bölgesinde bulunan ve tipik karasal iklimin hüküm sürdüğü köyüm Eskişehir ili Alpu ilçesine bağlı Aktepe (Rıpkıye) dir.Şimdi Romanya sınırlarında kalan Dobruca bölgesinin Mecidiye kasabası yakınlarında bulunan Alakapı,Nazarşa,Mamutkuyusu gibi köylerinden 1890-l892 yıllarında göç ederek gelmiş ve şimdi bulunduğu yere iskan edilmiş olan Nogay Türk’lerince kurulmuştur. Nogay’ların Cetisan,Cemboyluk,Cetiskul gibi isimlendirildiği esas boylardan olup daha alt guruplarda isimlendirilen Aytamga,Köztamga,Kudaybak,Tuvluga,Akkerman gibi guruplarında bulunduğu köyümüz; aynı bölgeden ve aynı tarihlerde gelip kurulan Esence(Yellice) ve Işıkören (Arapkuyusu) köyleri ilede komşu ve akarabadır.Yine bu köyler ile Eskişehir merkezindeki bazı mahallelerde de Dobrucadan belirtilen tarihlerde ve daha sonra 1935,l936 yıllarında gelen göçmenlerde çoğunlukta olup akrabalık bağları mevcuttur.
Şimdilerde gerek ekonomik gereksinimler ve gerekse eğitimli kişilerin çoğalması ve yine nüfus arıtışına paralel olarak iş olanaklarının dışarıda aranması gibi nedenlerle söz konusu köylerdeki nüfus hızla azalmış olduğundan konumuz olan kışlar 1960 yılına kadar olan dönemdeki kışlardır.
Yerleşim yerindeki arazi yapısı ve iklim nedeniyle halkımızın geçim kaynağı tahıl (Buğday,arpa,yulaf )ve şeker pancarı üretimi ile koyun ve inek yetiştirciliğidir.En fakir ailede 2 at mevcut olup,daha varlıklı ailelerde bu sayı 10-12 ye kadar çıkar,Çünki söz konusu çiftçilikte at gücünden yararlanılır.Yaz sonu harmanlar bitip kışlık hayvan yiyecekleri samanlığa ve ambarlara konulduktan sonra ev ihtiyacı olan erişte,bulgur,un gibi yiyecekler yapılıp hazırlanır ve askana tabir edilen evlere bitişik ayrı odadaki yerlerine konulur. Güz mevsimi bu hazırlıkların ardından yine 4-5 gün süren düğünlerle geçer.O zamanki iklim şartlarında kışların soğuk ve yağışlı geçmesindenmi nedir bilmem ama kışın çok miktarda kar yağar ve bu kar yağışının Kasım ayının ortalarında başlaması ile birlikte köyümde de kış yaşantısı başlamış olurdu.Köyümüzün yaşlıları Kasım ayının sekizinden başlattıklarını hatırladığım tarihi esas alarak kış ayının günlerini sayarlar ve gün 110 olunca tarlaya çıkma zamanının geldiğini söylerlerdi.Kar yağması nedeniyle koyun inek gibi hayvanlar otlağa götürülmeyip sayalarda ve at’larda yine ahırlarda beslendiği için bunların,bakım,yemleme ve köyümüzde çokça bulunan çeşmelerden su içirilmesinden(suvgarma) başka iş yapılmazdı.Köyümüzde bu döneme kış catağı denirdi.Birde varlıklı kişiler genelde dana keserek etinden kavurma yaparlar, bunada soğum denirdi.
Köyümüzde kahvehane sadece kışları açılır ve buda bir adedi geçmezdi.Kahvehaneyede orta yaştaki erkekler giderler,yaşlı erkekler çocukları ve küçükleri kahvehanede olacakları için gitmezler ve yaş durumlarına göre her akşam bir kişinin evinde toplanır ve buna sıra derler.Örneğin aynı yaştaki kişiler 20 kadar ise hergün birinin evinde sırası ile akşamları toplanılır ve çay içilip sohbet edilirdi.Daha orta yaşta olanlarda yine aynı uygulamayı yaparlardı.Genç delikanlılarda akşamları pek kahvehaneye gitmez ve evli olmayanlar bir araya toplanıp sıraya koydukları ev gezmelerinde yine çay içer ve bazende evlerinden getirdikleri un yağ ve şeker ile helva yaptırır veya kızlara yine un ve şekerini vererek pişmaniye denilen tatlıyı yaptırıp yerlerdi.Hindi ve kaz gibi hayvanlarında genelde kışın ve bu tür toplantılarda pişirilip yenildiği olurdu.Okul çağında ve biraz daha küçük çocuklar şana tabir ettiğimiz kızakla kayarlar ve yine iyi havalarda veya akşamları evlerde kesilmiş hayvanların eklem kemiklerinden elde edilen aşık tabir edilen kemiklerle aşık oyunu oynarlardı.Küçük kız çocuklarıda elde dikilmiş bez bebek vesaire ile evcilik (kuskuday) oyunu oynarlar, gecelerde ise anne ve yaşlı büyüklerinin anlattıkları masal(Ertek,Bırzaman) ları dinlerlerdi.Kadınlarda erkeklerle çakışmıyacak şekilde geceleri sıra ile ev gezmeleri düzenlerler,bu gezmelerde ise genelde masal anlatır, birbirlerine bilmece(Cumak,tapmaşa) sorarlardı.Genç ve evlenmemiş kızlar genelde Cuma günleri en yeni elbiselerini giyer ve gündüz vakti yine sırası ile bir arkadaşlarının evinde toplanır,kuru yemiş vesaire yer ve dayre,dümbelek tabir ettiğimiz vurmalı müzik aletleriyle kendileri çalıp söyliyerek oyunlar oynarlardı.Akşamları ise toplandıkları vakit helva basıp bazende pişmaniye yaparak yerler ve onları dışarıdan pencereye gelip seyreden delikanlılardan sevdiklerine verirlerdi.
Bu kış mevsiminde en çok sevdiğim bu üç köy arasında yapılan ve sadece yaşlıların katıldığı topluca gidilen misafirlikler olurdu.Bu misafirlere KONAK,evine gidilenlerede KONAKBAY denirdi.Bu tür gezmelere genelde her yer karla kaplı olduğu için tekerlekleri çıkarılıp ağaçtan yontularak yapılmış kayakların üstüne at arabalarının sandık tabir edilen oturulacak bölümleri konulmuş ve kızak haline getirilip atların koşulduğu arabalarla gidilirdi. Bunlara koşulan atların dizgin,yankayış(canbav)hamut(kamıt) gibi koşum takımlarının bakımları yapılmış boncuk(moyşak) vesaire ile süslenmiş olurdu.Misafirliğe genelde yaşlılar birkaç araba ile giderlerdi.Her arabayıda genç delikanlılardan biri kullanır,misafir gidilen evde konakların atları uygun ahırlara götürülüp yemleri verilir bakım ve tımarları yine konakbayın çocukları ve köyün gençleri tarafından yapılırdı.Konakbay ise konaklarının geleceğini gün evvelden bildiği için soğumunu yapmış ve hemen gelenlerin mevcuduna göre koyun kesmiş olur ve ilk önce içine tavuk veya hindi etinin konulduğu milli yemeklerimizden olan KÖBETE ikram ederdi.Gece ise misafir gidilen köyün yaşlıları bu evde toplanır,çay içilerek geçmiş günler anılıp sohbetler edilirdi.Bu misafirlikler bir hafta veya on gün sürer ve bu süre içinde o köyde bulunan yakın akrabalar veya tanıdıklar birer akşam gelenleri sırası ile misafir ederlerdi. Gece yatısına ise her ev uygun bir veya birkaç misafiri alıp götürdüğü için barınma sorun olmazdı.
Yaz ve diğer mevsimlerdeki yoğun çalışma, düğünler,cıyınlar gibi eğllenceler kış mevsiminde olmadığı için yukarıda bahsettiğimiz ev gezmeleri biraz tekdüze gibi gelmiş olacak ki bu köyler arası toplu gezmeler bu belirttiğim üç köye misafirlerin gelmesi ile bir canlılık getirir ve herkes akşam misafir etmek için davet etmeye çalışır bu gezmelerin bazen on günü geçtiğide olurdu.Burada akraba,eş, dost, dünür gibi kişilerin birbirleriyle görüşmeleri uzun kış gecelerinde sohbetler etmeleri birbirlerine komik fıkralar anlatmaları olurdu. Biz küçük çocuklar dedelerimiz olan bu yaşlıların sohbetleri sırasında oturulan evin kapısı kenarına ilişip oturur, onlara su veya diğer odada hazırlanan çay vesaire getirmek için hizmet ederdik.Bu sohbetler sırasında kasten yalan ve abartılı olaylarda bizzat yaşanmış gibi gülünç olsun diye anlatılırdı.Anlatılan birini hatırımda kaldığı kadarı ile aktarayım:
Yine bir kış günü aynı akran olan yaşlılar toplanmış sohbet ederlerken bunlardan biraz palavracı olan birisi yazın ektiği bostan tarlasındaki kavunları tavşanların gelip yediğini sabah erken başka bir tarlaya elinde yaba ile bostanın kenarından geçip giderken tan yeri ağarıp henüz güneş doğmadığını ve tarladaki kavunları yemekte olan tavşanı görerek bir kenara sinip yanında tüfek olmadığı için bekleyip yanından geçen tavşanı yaba ile vurarak öldürdüğünü, bunun ardından yine sindiği yere gelen her tavşanı yine yaba ile vurup öldürdüğünü ve 40 kadar tavşan olduğunu söyleyince oradaki bulunan yaşlılar hep bir ağızdan
-Böyle şey olurmu yalanın bu kadarı olmaz deyip gülerler ama içlerinden benimde akrabam olan ve biraz mukallit ve hazır cevap olarak bilinen Üzeyir (Zöyür)babay gülmez ve oradakilere dönerek :
-Niye yalan olsun doğru söylüyor.Bende kıbladaki tarlamı iki atımla nadas edip sürüyordum, bu arada atlarımdan birisi hastalandı ve onu arabanın arkasına götürüp otların olduğu yere bağladım ne yapacağımı düşünürken baktım bir tilki geçiyor ve hemen koşup onu yakaladım.Hasta olmayan atın yanına koştum ve o akşam nadasımı bitirip tilkiyi bıraktıktan sonra evime geldim diyince, kırk tavşan öldürdüğünü söyliyen yaşlı:
-Amma yalan söyledin Zöyür,tilki atın yanına koşulurda saban sürülürmü deyince Zöyür babayda ona dönüp :
-Yahu demiş ben senin kırk tavşanını yuttumda sen benim bir tilkimi hazmedemedin.
Şimdi nüfusu azalıp neredeyse kışları kimsenin kalmadığı ve bu nedenle gerek yazlarda ve gerekse kış günlerinde biz Nogay Türk’lerinin oyun,şın,cumak,ertek gibi geleneklerimizinde yok olup gittiği bir ortamda köyümün o güzelliğini özleyip bir kış mevsiminde yaşadığım çocukluk günlerimi anlatmaya çalıştım.Şimdi yeni girdiğimiz bu kış günlerinde artık özlemini duyduğumuz o günleri hatırlıyarak avunmaya çalışıyoruz.Buna rağmen kışın bitip yaz başlangıcında halen düzenlenen TEPREŞ,SABANTOY gibi etkinliklerle yaşatılmaya çalışılan geleneklerimizin devamını sağlayan ve bu konuda özveri ile çalışan tüm Tatarlara saygılarımla.17 KASIM 2008
Necdet ÖZEN
Aktepe(Rıpkıye)ALPU-ESKİŞEHİR