KIRIM VE KAFKAS TARiHÇESi*
Yazan: Ahmed Cevdet Pasa Hazirlayan: Ahmet ÖZAYDIN
Kirim ve havalisinde öteden beri Cengizli sultanlari yani Cengiz Han neslinden ve irsen tahta çikan hanlar ilhanli olup, bagimsiz olarak hükmedegelirken Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin zamaninda Osmanli Devleti’nin himayesine girmislerdir. Bunun sonucunda giderek baglilik ve tâbiligi artan Kirim ülkesi zamanla Osmanli ülkesinin bir parçasi olmustur. Bunun hakikat ve ayrintilarini bilmek için Kirim hanlarindan bazilarinin hal tercümelerini bilmemiz gerektiginden, asagida bazi meshur Kirim hanlarinin hal tercümelerini sunmaktayiz. Kirim Hanlarinin isimlerine “Geray” lafzininin ilâvesi önceleri âdet degilken hicrî 841 [milâdî 1438] yilinda tahta çikan ve 30 yil kadar hüküm süren Haci Geray Han’dan** sonra örf ve âdet olmustur. Tatar hanlari, sultanlari ve âyâni eski bir âdetlerine göre süt emen çocuklarini ergenlik çagina kadar kabilelerden birinin terbiyesine vermekteydiler. Haci Geray’in babasi olup, soyu yedi göbekte Cengiz Han’a ulasan Giyaseddin Sultan da bu âdet üzere “Geray” kabilesi tarafindan yetistirilmisti. Geray kabilesinin ileri gelenlerinden Devletgeldi Sûfî’nin hacdan döndügü gün oglu dünyaya geldigi için “Haci Geray” adini koymustur. Böylece kendini yetistiren kabilenin adini ve Devletgeldi Sûfî’nin hacc-i serîfini anmak ve yüceltmek istemistir. Zaman gelip Haci Geray tahta geçince Devletgeldi Sûfî bu olayi ona anlatmis ve Geray kelimesinin Cengiz Han neslinden sultanlarin (Kirim Hanlarinin) isimlerine ilâvesini istemistir. Yerinde görülen bu istek üzerine Geray lâfzinin hanlarin isimlerine ilâve olunmasi bir âdet olmustur.
Açiklama
Kabileler arasinda gönüllü akrabaliga (karâbet-i rizaiyyeye) pek ziyade riayet edilir. Bir çocuk hangi kabileden süt emmisse ona mensup sayilir ve o kabile de onun destekçisi olur. Bu örf geregince Kirim Sultanlarinin da çocuklarini Çerkes kabilelerinden birine besleme vermeleri kadîm âdetlerdendi. ibretnümâ-yi Devlet adli tarihçede yazildigina göre Çerkes kabileleri Kirim Hani’nin çocugunun dünyaya geldigini duyduklarinda bir sahrada toplanirlardi. ihtiyarlari huzurunda yapilan bu toplantida içlerinden bir hatunu dadiliga seçerler ve yanina “sipah” ve “özden” ve baskalarindan bir kaç yüz kadar süvari vererek Kirim’a gönderirlerdi. Gidenler üç gün Kirim Hani’nin misafiri olurlar, ancak Kirim Hani’nin mutfagindan bir sey yemezlerdi. Yanlarinda getirdikleri, un, bal, “gumul” ve “boza” ile hem kendilerini idare ederler, hem de Han’a ve dairesi halkina bu yiyecek ve içeceklerle ziyafet verirlerdi. Daha sonra içlerinden birini Han’a elçi olarak göndererek, bu cemaatle Kirim’a gelmelerinin maksadinin Han’in yeni dogan oglunu besleme almak maksadina dayandigini ve almayinca gitmeyeceklerini bildirirlerdi. Örf ve âdet geregi bu istek mecburen kabul olunur ve çocuk anasindan ayrilarak dadi olarak seçilen hatuna verilince Çerkesler memnun bir sekilde yurtlarina dönerlerdi. Çerkesler o çocugu kendi çocuklarina tercih ederler ve terbiyesinde asla kusur etmezlerdi. Çocuk yedi yasina gelince ata binip inmeyi, kaçip kovalamayi, kavga ve savas sanatini ögretirlerdi. Süt anasi ve süt babasi o çocuga azar kabilinden bir sey söylemez ve onu fitrati üzre yetistirirlerdi. On bes yasina gelince babasina teslim zamani gelir ve ne zaman isterse, hemen yeni elbise ve silâh ile donatilip süslü bir ata bindirilirdi. Süt babasi çocugu alip yine ayni sekilde Kirim’a götürülürdü. Kirim’da yine önceki gibi üç gün kendilerini idarelerine ve Han’in halkina ziyafet çekmeye yetecek miktarda yiyecek ve içecegi yanlarina alirlardi. Bahçesaray’a vardiklarinda yine kazanlarini kaynatip üç gün Han dairesine ziyafet çekerek, bu sekilde Han’a oglunu teslim ederlerdi. Han da onlarin hepsine bol miktarda, mesin, sahtiyan, tüfek, yay, kilabdan ve çuha hediye eder ve Çerkesler de bunlari aralarinda paylasip yurtlarina dönerlerdi. Kabile âdetlerine göre, isimleri anildikça düsmanlarina korku salmak için Cengizlilerin çocuklarina yirtici hayvan isimleri verirlerdi. Kirim hanlar ve sultanlari bir kabile tarafindan yetistirildikleri için göçebelige alisik olurlardi. Lüzumsuz külfetlerden vâreste bir sekilde, sirtlarinda yalniz birer kat elbise bulunup eskiyinceye kadar onu giyerler, degisecekleri zaman yanlarindaki adamlardan birinin elbisesini alip giyinirlerdi. Çikardiklari elbiseyi bir daha giymezlerdi. Tatar halki ise bütün bütün göçebelik ve sadelik halinde bulunduklarindan, yanlarinda çok az miktarda yiyecek, içecek ve giyecek tasirlardi. Ne zaman Han tarafindan “Filan gün filan yerde bulunasiniz” diye kabile ihtiyar ve mirzalarina yarlik yazilsa, Tatar kavmi hanlarina pek ziyade bagli olduklarindan derhal istenilen miktarda süvari belirlenen yerde hazir bulunurdu. Görevlendirildikleri yeri yagma ve talan ederlerdi. Çapula gidislerinden bir kaç gün önce hayvanlarina binerler, idman için hareket günlerine kadar hayvan sirtindan inmezler. Her nefer kendi yedeginde üç-dört beygir ile sefer eyler. Hayvanlari çogunlukla karlari ve buzlari eserek bulduklari ot ve kökler ile beslendigi gibi, kendileri de dari unu ve at yüregi yagindan yapilmis “talkan” denilen hamurdan dagarciklarina aldiklari miktar ile yetinirler. Bunun için Tatar askeri diger ordular gibi mühimmat ve sair külfetlere muhtaç olmayip, hemen irade olunan yeri vururlar. Sular donup her tarafi yagmalamanin kolaylasmasi için küçük çocuklara dua ettirirler. Göçebe toplum olmalari itibariyla, gece ve gündüz yagmaya çikarlar, uzak yerleri talan ederek bol miktarda esya ve esir elde ederler. Esirler hakkinda asla acima ve sefkatleri olmayip, pek ziyade eza ve cefa ile istihdam ederlerdi. Bundan dolayi Rusya halki Tatarlardan korkar ve titrer. Rus devleti Kazan’i zabtettikten sonra dahi Tatarlarin yagma ve hasârindan kurtulmak için Kirim hazinesine senelik bir vergi vermeye mecbur kalmisti. Tatar Hanlari ser’î hükümlerin uygulanmasina özen gösterirler ve ulemadan en degerlilerinden birini dolgun maas ve bol tayinâtla kadiasker seçerlerdi. Bu kisi tahsis edilen gelirden baska kimseden ücret almaz ve kabile içinde ona yardim edecek fakihlere kadilik görev verirdi. Daha sonralari Kirim hanlari ve sultanlari bu eski usûlü terk etmisler ve kabilelerin kadilik yetki belgeleri alinip satilan ticarî bir is haline gelmistir. Bunun sonucunda hanlarin ve sultanlarin güvenlik islerine hile karismis, bunlar sefahate egilim göstermisler ve hareketlerinde tam bir agirlik görülmeye baslanmis, bu durumda da kendilerini düsmanlara karsi korumaya dahi kudretleri kalmamistir. iste Kirim hükûmetinin bu yüzyillarca süren muhtelif durumlarinin özeti olmak üzere bazi hanlarinin hal tercümeleri asagida sunulmaktadir.
Mengli Geray’in Osmanli Devleti’ne ilticasi
Cengizliler sel gibi akip, her diyara sefer etmeye basladiklari zaman bunlardan bir grup Hazar Denizi’ni dolasarak Kazan ve Ejderhan’i zabt etmis ve Rusya’yi haraca baglamisti. Kazan’i da hükûmet merkezi yapmislardi. Bunlarin bir kolu da Kirim’i feth etmis ve orada hükûmet etmeye baslamislardi. Giderek Kazan Hükûmeti zayiflayinca Kirim’a bagli gibi durmaya basladilar. Ancak sonra Kirim Hükûmeti de zayiflayinca Osmanli Devleti’nin himayesine siginmaya mecbur oldular. Söyle ki: Hicrî 871 [milâdî 1466-1467] yilinda Haci Geray Han vefat edince yerine oglu Mengli Geray Han Kirim hani olur. Üç ay kadar hükûmet ettikten sonra amcazadelerinin kendisine karsi asker çikarmasi üzerine vuku bulan bir çok muharebelerde yenilerek Cenevizlilerin elinde olan Mangup kalesine siginmis ve canini kurtarmistir. Daha sonra taraftarlari toplanarak kendisini yine Kirim’in iç kesimlerine getirirler. Bu sefer yapilan savasi Mengli Geray Han kazanir. Böylece tekrar tam bagimsiz bir sekilde Kirim tahtina oturur. Ancak amcazadelerinin kendisini rahatsiz edeceklerini bildiginden, devlet ileri gelenleri ile istisare ederek, bütün cihan hükümdarlarinin siginma yeri olan Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin himayesine iltica ile basindaki gaileyi atlatma kararini alir. Bunun için derhal Padisah tarafindan, Karadeniz sahillerindeki Kefe, Taman ve Mangup kalelerinin feth edilmesine himmet buyuruldugu takdirde kendisinin bu hususta cansiparâne bir sekilde gayret ve çaba sarfederek Osmanli Devleti’ni destekleyecegini Fatih Sultan Mehmed Han hazretlerine arz eder. Padisah da ona tug, alem ve sair meliklik nisanlari gönderir. Bundan sonra adi geçen kalelerin Osmanli Devleti tarafindan feth edilmesine yardim eden Mengli Geray Han’in vuku bulan harekâti ve makbul hizmetleri dolayisiyla kendisine Padisah tarafindan Nevâzisnâme-i Hümâyun [taltif etmek amaciyla verilen belge] gönderilmistir. Daha sonralari II. Bayezid hazretleri Akkerman ve Kili kalelerini feth ettigi zaman Mengli Geray Han’a da Padisah’a hizmetlerinden ve o muharebelerdeki celâdetinden dolayi mükâfat olmak üzere Padisah tarafindan beyaz kadifeli samur kalpak, altin islemeli üsküf ve çesitli hediyeler ihsan edilmistir. Ayrica Turla [Dnyester] nehrinin sahillerinde Tatar askerinin feth ettigi Balta, Tombasar, Fosan ve sair kalelerin etrafindaki arazileri de Kirim Hanligi’na vermistir.
Kalgaylik Rütbesinin ihdâsi Adi geçen Mengli Geray Han düsman üzerine gaza ve sefere çikacagi bir zaman “Kirim’a kimi kaymakam birakirsiniz?” sorusuna “Oglum Muhammed Geray kalsin” diyecek yerde Tatar lisaniyla “Oglum Muhammed Geray kalgay” demisti. Kendi seferden sag salim dönünceye kadar hükûmet eden oglunun, kendi dönüsünden sonra hükûmet lezzetinden bütün bütün uzak kalmasina gönlü razi olmadigindan onu “Kalgay Sultan” ünvanini verdi ve gümrük gelirinden belli bir maas bagladi. Kirim’in kasabalarindan Akmescit’i ona merkez olarak tahsis ettigi gibi, civardaki Karasu’yu ve çevresini de baglayarak Muhammed Geray’i veliaht olarak tayin ettigi hususunda Padisah’dan da bir berat aldi. Bundan sonra Kalgaylik bir mansip olup, her Kirim Hani’nin bir Kalgay nasbetmesi âdet olmustur. Mengli Geray vefat edip Muhammed Geray Kirim Hani olunca kardesi Bahadir Geray Sultan’i Kalgay yapmistir.
Saadet Geray Han’in Hal Tercümesi
Bahsi geçen Muhammed Geray Han on sene kadar Kirim’da hüküm sürmüs ve vefatindan [milâdî 1523] sonra kardesi Saadet Geray Han Kirim Hani olup dokuz sene kadar hanlik yaptiktan sonra, hanliktan feragat ederek istanbul’da ikâmet etmistir. Sehzade Yavuz Sultan Selim hazretleri Trabzon Valisi iken bazi sebeplerden dolayi Kefe kalesine gittiginde, Mengli Geray Han’in sarayinda konaklamis ve Rumeli tarafina giderken de Mengli Geray Hanzade sözü edilen Saadet Geray’i da yanina almisti. Bu sebeple Saadet Geray hayli müddet hazar ve seferde Sehzade Selim’in yaninda bulundugundan, Yavuz Sultan Selim Osmanli tahtina çiktiktan sonra kendisine maas ve tayinât baglanmis ve müreffeh bir hayat yasamisti. Hicrî 930 Muharrem’inde [milâdî 1523 Kasim-Aralik’i] Muhammed Geray Han’in vefati haberi istanbul’a gelince, Saadet Geray’a Kirim hanligi tevcih edilip Osmanli donanmasiyla Kirim’a gönderilmisti. Kirim’a vardiginda, sürekli hanlik iddiasinda bulunan Muhammed Geray’in oglu Gazi Geray Sultan’i Kalgay nasbetti. Ancak bir müddet sonra kardesinin çocuklari ona karsi kiyam ettiklerinden ve bes yil kadar aralarinda çatismalar sürdügünden, Saadet Geray tahttan feragat ederek hicrî 938 Sevval’inde [milâdî 1532 Mayis’i] istanbul’a yerlesti. Ebu Eyyub-u Ensârî [Eyüp Sultan] civarinda alti sene kadar ikâmet ettikten sonra vefat etti ve Hz. Halid civarinda defnolundu
Sahip Geray’in Hanligi
Mengli Geray Han’in oglu olan Sahip Geray, kardesi Muhammed Geray’in hanligi zamaninda, Kazan hani içim Han çocuksuz ölünce yerine Cengizli sultanlarindan birinin nasb edilmesi buranin ahalisi tarafindan arz ve istida edildiginde Kazan Hani nasb edilmisti. Bes sene kadar geliri olmayan bu mansipta duran Sahip Geray, hac yapmak bahanesiyle Kazan hükûmetine kardesi Mahmud Geray’in oglu Safa Geray’i kaymakam birakarak kendisi Anadolu’ya geçip istanbul’a geldi. Kanunî Sultan Süleyman Han hazretleri tarafindan ihtiyaçlari için kendisine sâliyâne, tayinât ve zeamet verilip istanbul’da refah içinde ikâmet etmekte idi. Bu sirada Saadet Geray Han’in tahttan feragatinden sonra bes ay kadar kendiliginden idareyi eline alan islâm Geray Sultan sonunda bu suç teskil eden macerasindan vazgeçtiginde istanbul’a bir ariza takdim etmis ve 939 Rebiyülevvel’inde hanlik mensuru Sahip Geray’a verilmistir. Sahip Geray’a bu münasebetle samur bir kalpak ile iki sorguç, mücevherli bir sadak, kiymetli taslarla bezenmis bir at, kapaniçe tabir olunan samur kürk elbise ve murassa bir kiliç ihsan olundu ve Han tebcil edildi. Bundan baska, ulûfe ve vazifeleri Halife’nin kesesinden olmak üzere 60 nefer topçu, 300 nefer cebeci, 1000 nefer sekban, 40 nefer müteferrika, 30 nefer çavus, 60 nefer serhlû denen timar ve zeâmet erbâbi da maiyetine tayin olunarak Sahip Geray ile beraber Kirim’a gönderildi. Kirim ülkesi Rusya eline geçinceye dek, Kirim hanlarina Osmanli Devleti tarafindan “sekban akçasi” namiyla verilegelen meblag, zikrolunan neferlerin ulûfeleri olarak, ilk defa Sultan Süleyman merhum tarafindan verilmisti. Sahip Geray Han bu vechile Kirim’a varip tahta çikinca, islâm Geray Sultan’i önce kalgay yapmis, sonra da idam ettirmistir. Kalgayliga da böylece Saadet Geray Han’in oglu Ahmed Geray Sultan’i getirdi. Ancak ondan da emin olamayinca çok geçmeksizin Ahmed Geray’i da katlederek Emin Geray Sultan’i kalgay nasbetti. Alti nehir yani Cem, Cayik, itil (Volga), Kuban, Ten [Don] ve Özü [Dnyeper] nehirleri sahillerinde çadirlarda yasayan Tatarlari Kirim’a getirip onlara arazi vermek ve iskân etmek isbu Sahip Geray’in eserlerindendir. Sultan Süleyman Han hazretleri Osmanli ordusuyla Bogdan ülkesine geldiklerinde Sahip Geray da Tatar askeriyle onun hizmetine girmis, daha sonra Nemçe [Avusturya] seferlerinde oglu Kalgay Emin Geray Sultan bu hizmette bulunmustur.
Devlet Geray’in ilk Hanligi ve Rusya’yi Haraca Baglamasi
Devlet Geray Han, Mengli Geray Han’in oglu Mübarek Geray Sultan’in oglu olup, babasi Mübarek Geray Sultan Yavuz Sultan Selim’in Misir seferinde vefat etmistir. Devlet Geray, amcalari Muhammed Geray ve Saadet Geray Hanlar tarafindan yetistirildi. Saadet Geray Han’in hükümdarligi sirasinda kalgaylik rütbesine nail olmusken, islâm Geray vakasinda Saadet Geray ile istanbul’a gelerek, Sultan Süleyman’a intisâb etti. Bu münasebetle seferde ve hazerde serefli hizmetlerde bulundu ve Padisah’in iltifatina mazhar oldu. Bu durumdan rahatsiz olan zamanin Kirim Hani Sahip Geray Han onu Osmanli sarayi civarindan uzaklastirmak için bahane aramaya basladi. Halbuki bu esnada bir takim olaylardan dolayi Sahip Geray Han Padisah’in gözünden düsmeye baslamisti. Yine bu siralarda Kazan Hani Safa Geray vefat edince Sahip Geray, Devlet Geray’in Kazan Hani nasb edilmesini Padisah’dan istedi. Bu bahane ile Devlet Geray’i Osmanli sarayindan uzaklastirmaya çalisiyordu. Ancak Padisah Sahip Geray’i azlederek yerine Devlet Geray’i Kirim Hani nasb etti. Kirim’a giden Devlet Geray, Sahip Geray Han ve evlâdini katlederek Kirim tahtina oturdu. Devlet Geray Han’in ömrü savas ve mücadeleyle geçmistir. O gaza ve cihaddan hiç bir vakit geri durmamistir. Hattâ Rusya devletinin bassehri olan Moskova’yi kirk gün muhasara ettikten sonra ele geçirmis ve hazinelerinde mevcut olan hadsiz miktarda nakdi aldigi gibi, Tatarca “tiyis” denilen cizye bedelini her sene Han hazinesine yollamalari sartiyla sulh akd etmis oldugu Kirim tarihlerinde kayitlidir. Sair tabiatli bir insan olan Devlet Geray’in söyle bir beyiti de vardir:
“Yakasin sad çâk iden her bir gülün Gülsen içre nâlesidir bülbülün.” Yirmi yil hükümdarlik yaptiktan sonra hicrî 985 [milâdî 1577] yilinda vefat eden Devlet Geray Han’in yerine oglu Semin Mehmed Geray han nasb olunmustur.
Nureddinlik Rütbesinin ihdâsi
II. Mehmed Geray babasi Devlet Geray’in yerine Kirim Hani olunca oglu Adil Geray’i kalgay nasb etmisti. O sirada zuhur eden sark seferinde Adil Geray esir düsüp ardindan düsman elinde vefat etti. Bunun üzerine Mehmed Geray Han, bosalan kalgaylik makamina oglu Saadet Geray’i nasb etmek istediyse de, yasi daha büyük olan kardesi Alp Geray Sultan bu makama talip oldu ve kalgay yapilmasi gerekti. II. Mehmed Geray Han oglu Saadet Geray Sultan’i teselli için onun yaninda yetistigi Nureddin Mirza’ya izafeten kendisine “Nureddin Sultan” ünvani verdi. Böylece yeni bir mansip ortaya çikti ve hanlara mahsus olan gelirden yeteri kadar bir irad buraya ayrildi. Ayrica Padisah tarafindan da ona berat verilerek ikinci veliahd kabul olundu. Bundan sonra bu rutbeyi alanlara “Nureddin Sultan” denilmeye baslandi ve bunlar bu sekilde akrânindan ayrildilar.
Hutbelerde Kirim Hani’ndan Önce Padisah’in isminin Okunmasi
islâm Geray babasi Devlet Geray Han’in hanligi zamaninda rehinlik mansabiyla istanbul’da tutuluyordu. Gerek Kanunî Sultan Süleyman Han hazretlerinin, gerekse II. Selim hazretlerinin saltanatlari döneminde gözde olan islâm Geray, III. Murad hazretlerinin döneminde gözden düsmüs ve Konya’da ikâmeti seçmisti. II. Mehmet Geray Han yedi sene hanlik yaptiktan sonra bazi nedenlerle azledilince islâm Geray Han, Konya’dan çagirilarak Kirim Hani nasb edildi. Hicrî 997 [milâdî 1584] yilinda Kirim’a varinca sâbik kalgay Alp Geray’i makaminda tutup, oglu Mübarek Geray Sultan’a da Nureddinlik mansabini verdi. Lâkin çok geçmeksizin Mehmet Geray’in oglu Saadet Geray’in Nogay emirlerinden Esenî Bey yardimiyla topladigi ve silâhlandirdigi Tatar askerleriyle Kirim’a giderek Bahçesaray’a hücum etmesi üzerine islâm Geray mecburen Kefe kalesine sigindi. Durum istanbul’a bildirilince Kefe Beylerbeyi islâm Geray’in maiyyetine memur oldu. Endal denen yerde yapilan savasta galebe islâm Geray Han tarafinda kaldi ve Saadet Geray firara mecbur kaldi. Bu olay, “Kildi islâm’i bi-avnillahi kavî Sultan-i Rum” misrasi ile tarih düsürülmüstür. Bu suretle islâm Geray Han tahtini ve idaresini güçlendirmisken Bucak havalisinde yasayan Nogay kabilelerinin Bogdan reayâsinin mal ve hayvanlarina zarar verdiklerinin Padisah tarafindan duyulmasi üzerine, söz konusu mallarin geri alinmasi hususunda hattûi hümâyûn sâdir oldu. Bu durumda, gerekenin icrasi için islâm Geray Han Bucak tarafina gitti. Han görevini tamamladiktan sonra Kirim’a dönünce bütün Kirim vilâyetlerinde ve bagli yerlerdeki cami ve mescitlerin minber ve mahfillerinde Padisah’in adinin Kirim Hani’ndan önce zikredilmesini emretti. Böylece Kirim’da da Osmanli Padisahlarinin adlarinin hutbelerde okunmasi islâm Geray Han’in eseridir. Nihayet islâm Geray Han üç yili askin bir süre hanliktan sonra hicrî 996 [milâdî 1588] yilinda vefat etti. Ömrünün çogu istanbul’da geçmis, üç padisahin hüsn-ü nazarina mazhar olmus, akilli ve istisareye önem veren bir kisiydi.
Hanagaligi Hizmetinin Ortaya Çikmasi
Bu görev Bora Gazi Geray Hanin zamaninda ihdas olundugundan onun hal tercümesini asagida sunuyoruz: Bora Gazi Geray Han adi geçmis olan Devlet Geray Han’in ogludur. Büyük kardesi II. Mehmed Geray (Semin Mehmed Geray) maiyyetiyle sark seferinde iken Acemlere esir düserek Kahkaha kalesinde yedi yil esir kalmistir. Celâdet ve secaâti Acem büyüklerince müsahade edildiginden, bazi sartlar ve kayitlar altinda serbest birakilmasi kendisine teklif ve beyan edildi. O zaman bir rubaî okuyarak gönlünde yatani ortaya koydu. Bu rubaî Sah Abbas’in kitapçisi Sâdikî’nin Tezkiret-üs Suarâ’sinda zikr edilir ki söyledir:
“Nâbûd-i gam ve sâdi-i hirmân bûde Zenîgûne gozeste tâ ke dorân bûde Mâ tecrobe kerdîm ke der molk-i somâ Râhet heme der gal’e ve zendân bûde”
Yedi yil mahbus kaldiktan sonra bin bir güçlükle hapsedildigi kaleden bir yolunu bulup kaçarak Erzurum valisinin yanina vardi. Orada bir müddet kaldiktan sonra ülkesine gidisi kardesi islâm Geray’in vefatina tesadüf etti. Hicrî 996 [milâdî 1588] yilinda uhdesine Kirim hanligi buyuruldu. Kirim’a vardiginda kardesi Feth Geray’a kalgaylik ve diger kardesi Adil Geray’in oglu Baht Geray Sultan’a nureddinlik tevcih ettigi gibi, emekdarlarindan Ahmet Aga’ya kethüda ve vekîl manâsina Basagalik ünvanini verdi. Zamanla bu hizmetle istihdam edilenlere “Hanagasi” denilmistir. Hanagasi Osmanli Devleti’ndeki ihtisap nâziri muadili bir makam olup, narh ve bazi zabita islerine nezaret ederdi. Sultan III. Mehmed Han hazretleri Egri’nin fethi için sefere çiktiginda adi geçen Feth Geray Sultan Tatar askerleriyle birlikte Padisah’in hizmetinde bulundu. Bora Gazi Geray Han secî’ ve bahadir olmasinin yanisira fen ilimlerinde bilgili ve üç dilde siir ve nesir yazmaya muktedir, kalem ve kiliç sahibi muhterem bir hükümdardi. Padisah’in hocasi Sadeddin Efendi’ye manzum mektuplari ve kazaskerlerden Ganizâde Nâdirî Efendi’ye münseâti ve nesir yazilari vardir. isbu asagidaki çok kiymetli gazel onun mucizeli kalemine aittir:
Gazel “Râyete meylederiz kamet-i dilcû yerine Tuga dil baglamisiz kâkül-i hosbû yerine Teves-i tîr ü keman çikmadi dilden asla Nâvek-i gamze-i diduz ile ebrû yerine Süreriz tigimizin zevk ü safâsin her dem Sim-tenlerle olan lezzet-i pehlû yerine Gerden-i tûsen-i Zîbâda kotas-i dilbend Bagladi gönlümüzü zülf ile geysû yerine Severiz esb-i hünermend-i sabâ reftâri Bir perîsekl sanem bir gözü âhû yerine Gönlümüz sâhid-i zîbâ-yi cihâda verdik Dilber-i mahrûh-u ve yâr-i perirû yerine Seferin cevri çok ümmid-i vefa ile veli Olduk asüftesi bir sûh-i cefacû yerine Olmusuz cân ile billah gazâya tesne Kanini düsmen-i dînin içeriz su yerine”
Aldigi mal ve ganimetlerle Gazikermen adinda bir kale insa etmistir. ismini böylelikle de biraktiktan sonra, hicrî 1016 Sâban’inda [milâdî 1607 Kasim/Aralik] yilinda yakalanmis oldugu vebadan kurtulamayarak vefat etmis ve Bahçesaray’da defn olunmustur.
Son Dönem Kirim Hanlarinin Ahvâlinin icmâli
Zikredilen Kirim Hanlari hakkinda yukarida anlattigimiz Kirim Hanlari eski Cengizli hanlarin soyundan olup, bunlarin her biri hanlik makâmini yüceltmis ve ilhanli soyunu süslemis olan güzel kimselerdir. Onlarin devri geçtikten sonra, ekseriya Kirim Hani olanlar rahatlarina ve sefahata düstüklerinden ve bazen de Cengizli sultanlarinin yönetime ehil olmayanlari Kirim Hani nasb olduklarindan, Cengizli hanlarinin eski nâm ve sanlari eksilmeye ve Tatar kavminin tabiatlarina uyusukluk ve rehâvet hastaliklari girmekle bunlarin eski söhretleri azalmaya baslamistir. Bundan baska Tatar kavmi içine anlasmazliklar ve nifak girmis, dis düsmani yenmek söyle dursun, kendi memleketlerini idare ve muhafazaya iktidarlari kalmamistir. Rusyalilar bu halleri firsat bilip, Kirim hanlarina taahhüt etmis olduklari cizye bedelini vermekten imtina eder olduktan baska, itil nehri civarindaki Kazan ve Ejderhan’i geregi gibi emniyet altina almislar ve sonunda Kirim’i dahi tazyik etmeye baslamislardir. Hattâ Rusya devleti önceleri gerekli muameleleri için Kirim Hanlarina müracaat edegelmisken hicrî 1088 [milâdî 1679] yilinda Kirim Hani nasb olunmus olan Murat Geray Han suursuz ve sürekli sarhos oldugundan dolayi Rusya elçisini uygunsuz bir sekilde tahkîr ettiginden, bundan sonra Rusya elçileri Kirim’a gelmemislerdir. Bunun yerine Rusya devleti islerini Bender valileri araciligiyla yürütmeye ve giderek istanbul’a elçi göndermeye baslamistir. Hicrî 1148 [milâdî 1736] yilinda Rusya ordusu Kirim’a hücum edip Orkapisi’ndan yarimadaya girerek, ülkenin bassehri olan Bahçesaray’la diger kasaba ve köyleri yakip gitmistir. Her ne kadar bu asirlar esnasinda Rezmî Bahadir Geray Han, II. islâm Geray Han, Haci Selim Geray Han ve II. Devlet Geray Han tahta çikip mümkün mertebe kayiplari telâfî etmislerse de, onlarin vefatlariyla yine eski haller ve karisikliklar avdet edegelmislerdir. Bu yigit mizaçli dört han son dönemlerin Cengizli hanlarinin yüceleridir. Bunlar, Bora Gazi Geray Han ile hicrî 1185 [milâdî 1773] yilinda Kirim Hani olan Sahip Geray Han arasindaki yirmi sekiz kadar Kirim Haninin içinde söhretleri ile temayüz eden ve önde gelen hanlar olduklarindan hal tercümeleri sunulmaktadir:
Rezmî Bahadir Geray Han’in Hal Tercümesi
Sultan IV. Murad hazretlerinin zamaninda Tatarlar içinde türlü karisikliklar ve kavgalar oldugu, insanlarin öldürüldügü ve namuslara tecavüz edildigi ve bu gibi nice fenaliklarin yapildigi bir sirada hicrî 1047 Muharrem’inde [milâdî 1637 Haziran’inda] Kirim Hani nasbedildi. Rezmî Bahadir Geray Han ismiyle müsemma* ve hareketleri Padisah’in tabiatina uygun bir han oldugundan, Kirim’a geldiginde eskiyayi ezip yok etti ve düzeni sagladi. Daha sonra, Rusyali’nin o siralarda Kirim Hanlarina veregeldigi cizye bedelini göndermekte tereddüd etmesi üzerine derhal özel bir memur ile kesin ve siddetli emirler yazip yolladi. Böylece, Rusyalilar Han’in siddetli gazabindan korkarak cizye bedelini bazi hediyelerin de ilâvesiyle göndermeye mecbur oldular. Ancak Rezmî Bahadir Geray Han’in ömrü kisa olup, dört buçuk yil hanlik ettikten sonra hicrî 1050 [milâdî 1641] yilinda vefat etti. Bu han güzîde eserler birakmis bir hükümdar ve güzel sözlü bir sair olup, su gazel ona aittir:
Gazel “Hattûi sersebzînin üstünde eder yer zülfün Çemen üstünde biten sünbüle benzer zülfün Ebrûi sîrâbsifat perde-fiken hursîde Tfitâb-i rahne sâye salar ter-i zülfün Bas kaldirdi yüze çikti sipâh-i hattin Fitne vehmiyle düsüp ra’seye titrer zülfün Sakinir ol gül-ruhsâri esen yellerden Sanma tahrîk-i sabâdan yüzün örter zülfün Nice mümkin gire Rezmî-i gedânin eline Genç hüsnün seni ejder gibi bekler zülfün”
II. islâm Geray Han’in Hal Tercümesi
Bahadir Geray’in vefatindan sonra çok geçmeksizin Rusya devleti cizye vermeyi reddetmisse de, hicrî 1054 [milâdî 1644] yilinda Kirim Hani nasb olunan II. islâm Geray Han önce isyan etmis olan bazi kabileleri bastirdiktan sonra nureddini olan Adil Geray Sultan’i cizye bedelini tahsil için Tatar askeriyle Rusya üzerine gönderdi. Adil Geray Sultan Rusyalilarin o zaman bassehri olan Moskova sehrine kadar Rusya memleketini yagma ve tahrip etti. Bunun üzerine Rusyalilar sulh bedeli olarak altmis bin altin kiymetinde kürk ve çesitli hediyeler esya ile kirk bin altin nakit verdikleri gibi, her sene taahhüt ettikleri cizye bedelini göndemek sartiyla baris yaptilar. Bundan baska islâm Geray Han ile Lehler arasinda siddetli bir muharebeler oldugu ve bunlarin neticesinde Lehlerin yenilerek, bes kita top ve iki yüz bin altin ve seksen bin kurusluk “riyal” verdikten sonra her sene cizye bedeli göndermek üzere sulh akd etmis olduklari bazi Kirim tarihlerinde kayitlidir. II. islâm Geray Han tedbirli ve gayet bahadir ulu bir handi. Kâh bizzat kendisi giderek ve kâh kalgay sultani veya nureddin sultani yollayarak gazadan geri durmamis ve Kirim’i çok çesitli ganimetlerle doldurmustur. ilk zamanlarinda istanbul’a gelerek Bogaziçi’ni mesken tutmusken yer selefi IV. Mehmed Geray Han’in kendisini çekememesine binaen Rodos adasina sürgün olunmustu. Sonradan bazi devlet büyüklerinin sefaatiyle Rodos’dan istanbul’a getirilip, çok geçmeden Kirim Hani nasb olunmus ve on sene kadar hanlik yaparak yukarida anilan degerli hizmetlerde bulunmayi basarmistir. II. islâm Geray Han hicrî 1064 Sevval’inde [milâdî 1654 Agustos/Eylül’ü] vefat etmistir.
Haci Selim Geray Han’in Hal Terümesi
Haci Selim Geray Han Sultan IV. Mehmed, Sultan II. Süleyman, Sultan II. Ahmed, Sultan II. Mustafa ve Sultan III. Ahmed olmak üzere toplam bes Padisah zamaninda devlet hizmetinde bulunmus, padisahlarin saygisini kazanmis, akilli ve bilgili bir ulu handir. Dört defa Kirim Hani olmus olup her defasinda takdire lâyik hizmetlerde bulunmaya muvaffak olmustur. Özellikle ikinci hanliginda Kirim’a hücum eden Rusya ordusuyla üç gün araliksiz muharebe ve mukatala etmis, nihayetinde tam bir zafer kazanmistir. Otuz kita top ve binden ziyade esir aldiktan baska, Rusya askerini hudutlarina kadar takip ettikten sonra hicrî 1100 Sevval’inde [milâdî 1689 Temmuz/Agustos’unda] Avusturya seferine memur olmus ve bu seferde Üsküp civarinda vuku bulan hayirli gazavâti tarih sayfalarini süslemistir. Hattâ bu hizmetleri Padisah nezdinde makbul oldugundan, ertesi yil ilkbahar baslarina kadar Edirne tarafinda istirahat etmesi için Edirne’ye davet edilmistir. iste sair Sâbit Efendi’nin Haci Selim Geray Han’in eski gazavâtini anlattigi medhiyeler Edirne’de bulundugu esnada kaleme alinmistir. Dördüncü defa Kirim Hani iken hicrî 1116 yili Saban’inda [milâdî 1704 Aralik’inda] tahtan feragat etmistir. Kaptan ve kaymakam olan Küçük Osman Pasa Haci Selim Geray Han’in kölelerinden olup, bunun gibi bakmis oldugu nice köleleri bu sekilde yüce makamlarda istihdam olunmustur. Kirim’da, istanbul civarinda ve diger yerlerde olan eserleri ve hasenâti da çoktur.
II. Devlet Geray Han’in Hal Tercümesi ve Kirim’in Son Zamanlardaki Durumu
II. Devlet Geray Han dostunu seven, düsmanini mahveden, secaat ve celâdetle akranlari arasinda temayüz etmis bir hükümdar olup, iki defa Kirim Hani olmustur. ikinci hanligi esnasinda kendisine verilen görev üzerine kis mevsiminde Rusya diyarina saldirmis ve bir kaç palankalarini ele geçirerek, binlerce esir aldiktan sonra hicrî 1123 [milâdî 1711] senesi Prut nehri yakinlarinda Deli Petro ile Baltaci Mehmed Pasa arasinda vuku bulan savasta çok kiymetli hizmetler görmüstür. Ondan sonra Kirim’in durumu günden güne bozulmaya ve Tatar’in savlet ve sebatlari bütün bütün sona ermeye baslamis, düsman ise günden güne güçlenerek nihayet hicrî 1195 [milâdî 1781]* yilinda Rusya Kirim’i tamamiyle istilâ etmistir. Her ne kadar Küçük Kaynarca Antlasmasi’yla Kirim Rusya tarafindan bosaltilmissa da, söz konusu antlasmanin sartlari geregince Kirim ve havalisi halki yine manevî açidan Rusyali’nin zorbaca tahakkümü altinda kalmistir. Bundan sonra ne sekil aldigi malûmdur. Kirim Hanligi’na bagli kabul edilen Çerkezistan, Kafkas daglarinin önemli bir bölümü oldugundan, Kafkas daglarinin cografî durumundan asagida biraz bahsetmek münasip görülmüstür.
Kafkasya’nin Bölümleri
“Kûh-i Kaf” da denilen Kafkas dagi Karadeniz kenarinda vâki Anapa kalesinden baslayip kuzeybatidan güneydoguya dogru uzanan Hazar Denizi sahilinde bulunan Bakü kalesinde son bulan büyük dag silsilesinden ibarettir. Bir ucundan digerine dek 290 saatlik mesafe olup, dogru bir hat üzerinde hesap olunursa 212 saatlik bir mesafe eder. Bu havalide yasayan muhtelif milletlerden Çerkez, Lezgi ve Gürcüler gibi bazilari bu daglarin asil yerlileridir. Eski Yunan cumhuriyetlerinden itibaren müelliflerin verdigi bilgiler bu yöndedir. Kafkasya’da yasayan halklardan bazilari ise Hazret-i Muhammed’in hicretinden iki-üç yüzyil önce büyük Tataristan’dan güneye ve batiya hücum eden indî, Got, Hun, Alan, Hazar, Çeçen, Kumuk ve Avar milletlerinin bakiyyeleridir. Diger taraftan, kuzey ve batiya hareket eden Selçuklularin dönemlerinde sinir muhafazasi için iskân ettirilmis olan Türk taifeleri de vardir. Kafkas dagi iki bölüm olup, dogu* bölümü Çerkezistan’dir. Ortasinda olan en yüksek yerlere Elbruz dagi denilir ki Dagistan ile Çerkezistan arasidir. Kafkas daginin kuzey tarafinda Çerkes cinsinden ve Kafkasya’nin en eski ve asil yerlisi olan Kabartay ahalisi ve güney tarafinda Gürcü taifeleri vardir. Bütün Kafkasya dört kitaya ayrilir ki bunlar, Çerkezistan, Kabartay, Dagistan ve Gürcistan’dir. Çerkezistan kitasi batida Karadeniz sahili ile sinirli olup güney tarafi Gürcistan’a bitisiktir. Kuzey tarafi Kuban nehri ile sinirli olup, dogu tarafi Kafkas daginin en yüksek tepesi olan Elbruz dagina yani Dagistan’in bati sinirina uzanir. Bu kitanin tahminen yüz bin haneyi geçen ahalisi, Sapsig, Batra, Çekib, Ubih, Beslini, Nakogay ve Sebilde adli sancaklarda ikamet eden muhtelif kabilelerden ibaret olup baslica iki taifeye ayrilir. Birisi Çerkez taifesidir ki ekserisi bu kitanin güney tarafinda yani Gürcistan tarafinda sâkin olup Kuban boyuna yayilmislardir. Digeri de Abaza taifesidir ki bunlardan ekserisi güney tarafta yani Gürcistan tarafinda sâkindirler. Bu kavimlerin çogunlugu din ve devlet nedir bilmezlerdi. Sultan I. Abdülhamid’in zamaninda, Ferah Ali Pasa Çerkezistan Valisi iken islâm dini oralarda geregi gibi yayilmisir.
Kafkas daginin ikinci bölümü olan Kabartay -ki Kabarti ve Kabarte seklinde de yazilir- kitasidir. Bu kita Karadeniz’e ulasan Kuban nehriyle, Hazar Denizi’ne dökülen Terek nehrinin kaynaklari arasinda Kafkas daginin kuzey tarafinda Dagistan ile Çerkezistan arasindaki az-çok kare seklindeki alani kapsar ve Çerkeslerin bir büyük ve güzîde kabilesi olan Kabartaylarla Nogay, Karabulak, Os ve Tegalur adli kavimlerden ibarettir. 70.000 haneye ulasan ahalinin çogunlugu Sünnîdir ve büyük ve küçük Kabartay olmak üzere iki kisma ayrilir. Osmanli Devleti Küçük Kaynarca antlasmasiyla bu kitadan feragat etmisse de, din ve mezhep birligi hasebiyle manevî baglari kopmamistir. Bu memlekette Kazbek adi verilen, yüksek dagin yakinlarindan Kafkas daginin beri tarafina geçilmesi çetindir. Derbentlerden olusan bir yol vardir ki, Rusyalilarin kuzeyden Gürcistan’a güzergâhlari yalniz bu yoldur. Ancak bir taraftan Çerkes ve diger taraftan Çeçen halkinin hücumundan korktuklarindan, buradan geçecek olduklarinda daima bir takim süvari Kazak askerlerini beraberlerine almaya mecbur kalirlar. “Kazbek” sözü “Gazi Beg”in bozulmus halidir ki Çerkesler Gazbek ve Gazbek de derler. Kafkas daginin üçüncü kitasi Dagistan memleketidir ki Kafkas daginin Hazar tarafindaki parçasi olup, “Dak” kavminin bazi asiretlerinin ismine izafeten Dagistan adini almistir. Bu kitanin her kösesinde birbirinden farkli kavimler yasar ve her tarafinda çok farkli diller konusulur. Bu yüzden Araplar bu kitaya “Lisanlar Dagi” (Cebel-i Elsine) adini vermislerdi. Bu kita üç kisma ayrilir ki bunlar Orta Dagistan, Kuzey Dagistan ve Güney Dagistan’dir. Orta Dagistan denilen bölge bagimsiz ve serbest yasayan muhtelif milletlerin yurdu olup, Avar, Andalal, Kuysubuy, Onkiratal, Ankirat, Bakulal, Çamalal, Sinide, Sonda, Salatav, Andi, Künbed, Subut, Çeçen ve Galas adi verilen büyük ve küçük sancaklardan ibaret olarak ahalisi takriben yüz bin haneye ulasir. Cümlesi Sünnî Müslüman olup etrafinda bazi ufak putperest taifeler de vardir. Kuzey Dagistan, Hazar Denizi sahili ile Kafkas daginin eteklerindeki bölge olup Kuba, Tabasaran, Derbent, Gazi Kumuk, Haydak, Akusa, Tarhu, Küre ve indirey, Yahsay adli sancaklardan ibarettir. Halki Lezgi ve Türklerden mütesekkildir ve cümlesi Sünnî Müslümandir. Takriben yüz bin haneye bâlig olular. Hazar Denizi sahilindeki ovalarda tarim ve hayvancilikla geçinirler. Derbend kalesi, Bâb-ül Ebvâb, Bâb-ül Hadîd ve Temirkapi denen kaledir. Bu bölgedeki Buynak memleketi hâkimine Samhal adi verilir. Güney Dagistan, Kafkas daginin güney eteklerinde olup Çar, Bilekan, ilusu, Seki, Eres, Kabala, Sirvân, Bakü ve Salyan adli sancaklardan ibaret olup, ahalisinin toplami yetmis bin haneye bâlig olur. Bu sancaklardan Salyan ve Bakü sehirlerinde on bin hane kadar Siî, Sirvân ve Seki taraflarinda on bin hane kadar Ermeni mevcuttur. Geri kalan elli bin hane Türk ve Lezgi kavimlerinden ibaret olup, tamami Sünnî’dir. Bakü ve Selyan sehirleri Hazar Denizi’nin sahilinde oldugundan, Acemistan ve Dagistan arasindaki ticaretin merkezi konumunda olmuslardir. Bu sebepten, buralarda Acemler yerlesmislerse de, Dagistan’in asil yerlilerinin manevî nüfuzlari altinda mahkûm olagelmislerdir. Kafkas Daginin dördüncü kitasi olan Gürcistan memleketi, Kafkas daginin güney tarafinda olup doguda Dagistan’in güneybati siniri olan, Kanak nehriyle ve güneyden Borçali denilen Müslüman Kazak asiretleri, Gümrü, Ahiska sancaklari, Acara dagi ile batidan Karadeniz sahilleri ve kuzeyden Kafkas daginin Çerkes memleketine bitisen yüksek tepeleri ile sinirlidir. Ahalisi Gürcü, Os, Esvan ve Ermeni taifelerinden mütesekkil olup, son zamanlarda Rus ve Almanlar da buralara yerlesmistir. Bütün bu milletlerin nüfusu yüz bin haneye ulasir. Bunlardan sekiz bin hane kadari putperest olan Os ve Esvan taifesidir. Bunlar sarp daglarda yasayip Dagistan ve Çerkezistan arasinda sikistiklarindan bir hükûmete bagli degildirler. Gürcistan’da on dört bin hane kadar Sünnî Müslüman haricinde geri kalan ahalinin seksen alti bin hanesi Hristiyan dinindedir. Gürcistan ile Dagistan’in güney tarafi Ermenistan olup iki kisma ayrilir. Bir kismi Erzurum ile Van taraflari olup Osmanli Devleti’ne baglidir. Diger kismi ise Gence, Karabag, Hoy ve Revân sancaklaridir ki iranlilarin yönetimindedir. Ancak Acemler arasindaki karisiklar arasinda, her biri bagimsiz birer hanlik olmus ve hicrî 1190 [milâdî 1776] yilinda Osmanli tarafina meyletmeye mecbur olmuslardi. iste Gürcistan iki bölgeye ayrilir ki birisi asil Gürcistan denilen, Tiflis hanligidir ve hükûmet merkezi Tiflis’dir. Bu bölge çogunlukla iran’a bagli idiyse de hicrî 1190 [milâdî 1776] yilinda Tiflis Hani olan irakli Han Osmanli Devleti’ne baglanmayi ve onun himayesine girmeyi kabul etmisti. Ancak, Rusyalilar Kabartay taraflarina yerleserek, tarif olunan yollarla buralari ifsâda basladilar. Bunun üzerine, irakli Han Rusyali’nin hile ve desiselerine aldanarak necat ve selâmeti Osmanli Devleti himayesini terk edip Rusya himayesine girdi. Gürcistan’in diger bölgesi Açikbas, Megrel ve Gürel dadyanliklari yani beylikleri olup Karadeniz sahillerine kadar uzanir. Kutais, Bagdatçik ve Özürget sehirleri bu kitayi olusturur. Bu bölge öteden beri Osmanli devleti’nin parçasi sayilmistir. Velhasil Kafkas ahalisinin çogu Müslüman olup, kuzeyden ve güneyden hücum eden Acem ve Rusyali’nin bazen tesirinde kalmislarsa da, genellikle Osmanli Devleti’nin himayesine mazhar ve Osmanli hilâfetine bagli olmalari hasebiyle Osmanli Devleti’ne egilimli olagelmislerdir.
Kafkas Diyarinin Bazi Geçmis Olaylari
Hz. Ömer’in hilâfeti döneminde hicrî 22 [milâdî 644] yilinda Araplar iran ülkesini feth ettikleri esnada islâm Ordusu kumandani olan Surâka bin Amr Azerbaycan’i feth eyledigi zaman Bekr bin Abdullah ile Abdurrahman bin Rebia’yi Albanya’nin fethine memur etmisti. (O zaman Dagistan tarafina Albanya denmekteydi.) Bekr bin Amr ve Abdurrahman’i öncü olarak yollayip, kendisi de arkadan Albanya bölgesine hareket etti. Sirvân’a yaklastiklarinda, Fars melikleri neslinden olan Sirvân hakimi Sehriyâr gelip Kafkas daginin kuzeyindeki Alan ve Hazar adli Türk taifelerinin bu taraflara hücumlarini önlemek sartiyla aman diledigini Surâka’ya arz etti. Surâka da bu istegi makul görerek Hz. Ömer’e bildirdi. Hz. Ömer’in buna cevaz vermesi üzerine, bu sartla Sehriyâr’a aman verildi. Surâka’nin vefatinda yerine Abdurrahman bin Rebia tayin olundu. Abdurrahman bin Rebia Dagistan’in bir çok yerini fethederek halka islâm’i telkîn etmis, ayrica Gürcistan hükümdarlarindan cizye alarak baris yapmistir. Dagistan tarafinda bu yeni fetihler yayildi. Derbend’in mübarek bir yer olduguna dair bazi hadisler rivayet olunduktan baska oranin zabti güney memleketlerinin emniyet ve asâyisi için gerekeceginden ashâb-i kirâm hazretleri gaza için akin akin o tarafa gidiyorlardi. Kâtip Çelebi’nin Cihannümâ’da yazdigina üzere, Emevîler döneminde Mesleme bin Abdülmelik o diyarlara gaza etmis ve halki islâm’a girmistir. Daha sonra Derbend’i alip, kuzeye dogru bir hayli yerleri feth eyledi. Hattâ Behram Çûyîn neslinden Muhammed bin Yezid Sirvân ve Temirkapi valisi iken bir aylik mesafedeki bir alana hükmederdi. Fakat hicretin 118. senesinde [milâdî 796] Hazar taifesi Derbend’i alip ehl-i islâm’i bozdu. Bu savasta 140.000 kadar Müslüman sehit olup, islâm’da misli görülmemis bir vaka zuhur etti. Hazar “Huzâr”in hafifletilmis bir sekli olup büyük bir Türk kabilesinin adidir. Uzun müddet sahillerinde yasayan bir kabilenin adina mensubiyetle anilan bu denize, Kaspi Denizi, Bulgar Denizi, Dilem Denizi ve nihayet sözü edilen Hazar kavmine nisbetle “Hazar Denizi” denmistir. Ancak en yaygin olan Hazar Denizi’dir. Ancak bu taraflarda galat olarak girtlaktan gelen “H” ile “Hazar” denmektedir. iste bu Hazar taifesi büyük bir kavim olarak iki yüz seneyi askin bir süre Araplarla savasmislar ise de nihayet Araplar galip ve muzaffer olmuslardir. Söyle ki: Hicret’in 200. senesi [milâdî 815-816] Kureys kabilesinden ve Hz. Hamza soyundan Seyh Ebu ishak ve Abbas bin Abdülmuttalib neslinden Seyh Muhammed kendi çocuklarindan ve akrabalarindan iki bin kisilik bir orduyla Harameyn-i Serifeyn’den çikip, bir müddet Sam ve Misir taraflarinda dolastiktan sonra o hengâmede dâr-ül harb olan Çerkes diyarina girmislerdir. Bir çok muharebelerden sonra Çerkeslerin beyleri olan Emir Azal’i katlederek mülklerini ele geçirip, ailesini ve çocuklarini da esir etmislerdir. Daha sonra Dagistan’daki Kaytak memleketinin emiri olan Gazanfer’i öldürerek ahalisine islâm’i kabul ettirmislerdi. iste bu gaziler Kumuk diyarini da zabt ederek, Dagistan’in güney ve kuzeyinde olan Hazar taifesinin çogu köy ve kasabalarini ayaklarialtina almislardi. Onlarin halefleri ise Kirim’i da feth etmisler ve kisacasi Dagistan’dan Kirim’a kadar olan ülkelerin ahalisini ya barisla ya da zorla islâm dinine davet etmislerdir. Bu cihetle Kabartay ve Besni gibi pek çok Çerkes kabileleri de bu siralarda islâm olmuslardir. Araplar 420 yil kadar Kafkas memleketinde hükmetmislerdir. Abbasî halifeleri devrinde bu bölgeyi Azerbaycan ve Ermenistan valileri yönetmislerdir. Daha sonralari hicrî 454’de [milâdî 1062] Selçuklu sülâlesinden olup pek çok fütuhât ile rütbe ve mevkiini yükselten Meliksah babasinin ve atalarinin izinden giderek zabt ettigi yerlerde isyan ve ihtilâlden emin olmak için gerek Anadolu topraklarinda, gerekse Gürcistan hududundan baslayarak Hazar Denizi kiyilarina kadar Albanya yani Dagistan ülkesinde bir çok Türk taifelerini iskân ettirmisti. iki yüz seneden fazla Anadolu, Sam ve iran taraflarinda böylece hükûmet etmis olan bu Selçuklu hânedânini ezip perisan eden Mogollarin yani Tatarlarin zuhurundan yaklasik yüz sene önce Menuçehr Sah ortaya çikmisti. Menuçehr Sah Güney Dagistan’daki Sirvân ülkesinin bassehri olan Semahi sehrini hükûmet merkezi yapmis, bayrak kaldirarak bagimsizligini ilân etmis ve büyük Tatar hükümdarlarini taklîden “hakan-i kebîr” ünvaniyla söhret bulmustu. Ondan sonra Selçuklularin bir subesi olup “Sirvânsahlar” diye taninan Sirvân sultanlari ortaya çikarak, Ermenistan’in bazi yerlerini de Güney Dagistan’a katarak hükûmet etmislerdir. O zamanlar Sirvân tabirine Dagistan’in kuzeydogusu ve güneyi dahildi ki Orta Dagistan ve kuzeybatisindaki memleketler Avar ve Çeçen taifelerinin meskenleriydi. Aslinda bunlar Sirvânsahlara itaat etmezlerdi. Ancak islâmiyet dolayisiyla daima muharebelerde beraber bulunurlardi. O vakit Gürcistan hükümdarlari da bazen Sirvânsahlara, bazen de Konya Sultanlarina tâbi gibi geçinirlerdi. Mogol ve Tatarlarin güney ve kuzeyden Türkler üzerine hücumlari esnasinda ve sonra Türkmenlerin Azerbaycan ve Ermenistan’da bagimsizlik bayraklarini kaldirdiklari sirada, gerek Sirvânsahlar ve gerekse Gürcistan hükümdarlari bunlarla kâh savasirlar, kâh Konya sultanlari gibi bazi hediyeler göndererek baris içinde geçinirlerdi. Hattâ hicrî 800 [milâdî 1397-1398] yilinda Sirvân Sultani olan Seyh ibrahim bin Sultan Muhammed bir çok savasta Timur ile beraber bulunmustur. Bu sekilde Sirvânsahlar dört yüz yil kadar hükûmet ettikten sonra hicrî 942 [milâdî 1535-1536] senesinde Sahrûh bin Ferruh bin Seyh Sah eriskin yasta degilken Sirvânsahlar tahtina çikti. O sirada, Akkoyunlu Türkmenlerinin seyhi iken, Azerbaycan’daki Erdebil sehrinde Sia mezhebini yaymis, kendisi ve müridleri on iki imamin kolu olduklarini bildirip anlatmak için baslarina on iki seritli kirmizi saldan yapilmis dervis taci giydiklerinden Kizilbas olarak anilan Seyh Haydar-i Safevî’nin soyundan Birinci Sah Tahmasb Sirvân tahtinin böyle küçük bir çocuk elinde kalmasini firsat bilerek bu ülkeye asker sevk etti. Dagistan ahalisi ile hayli vakit muharebe ettikten sonra nihayet gâlip gelerek Sahrûh’u ve Sirvân ileri gelenlerini katl ve idam ile büyük hazineler ele geçirmis ve Sirvân sultanlari da böylece ortadan kalkmisti. Her ne kadar Sirvânsahlar neslinden bazilari Kuzey ve Orta Dagistan’da bagimsiz olarak hüküm sürmekte olan Kaytak, Alan, Avar ve Kumuk hanlarinin yardimiyla bir müddet muharebe etmisler ise de, bir fayda elde edemeyerek kirk bir sene kadar Güney Dagistan Kizilbaslarin hakimiyeti altinda kalmistir. Tatarlarin hücumlari esnasinda Kuzey Dagistan da ezilmis ise de sonunda ahalisi istiklâllerini geri almislardir. Söyle ki, Cengiz Han Dest-i Kipçak’i, Moskof vilâyetini ve sonra da bütün iran memleketlerini zabt ettiginde, Dest-i Kipçak ve Moskof’un nizami Temirkapi’nin ele geçirilmesine bagli oldugundan Cengiz Han orasinin zabtina giristiginde Temirkapi ahalisi karsi koymuslar ve ayaklanmislardi. Bununla birlikte Cengiz Han büyük oglu Çagatay’i çok sayida Tatar askeri ile oraya göndermis ve ahalisini bir hayli katliama maruz biraktiktan sonra yerlerine bir çok Tatarlar iskân etmis, Çagatay’i da üzerlerine han nasb ve tayin eylemisti. Yüz sene sonra ortaya çikan Timur Temirkapi derbendini zabt ettiginde kendisine dost ve bagli geçinen Toktamis Han’a teslim etti. Bir zaman sonra Toktamis Timur’a isyan etti. Bunun üzerine Tebriz ve Sirvân taraflarinda seferde olan Timur, bir kaç defa Temirkapi üzerine Tatar askerlerini sevketmis, ancak bozguna ugramisti. Timur Sirvân ve Tebriz gailesini halletmesini müteakip, Gürcistan hükümdarlariyla da muharebe ederek muzaffer olduktan sonra gelip Toktamis’i ele geçirdi. Onu tahttan indirerek yerine güvendigi birini han nasbetti. Ayrica Tebriz, Gilân ve bazi iran memleketlerinin idaresini de oglu Mirza Miransah’a verip Temirkapi taraflarini da ona katti. Miransah’in halefleri bir müddet bu havalide hükûmet ettikten sonra, yukarida yazmis oldugumuz üzere Akkoyunlularin meydana çikarak Dagistan taraflarini da istilâ etmeleriyle Timur soyunun buralarda hükûmetleri ortadan kalkti. Böylece, Kuzey Dagistan ahalisi istiklâllerini kazanmis oldu. Bunlar kendilerine Cengiz soyundan bir han nasb ederek ona “Samhal” adini verdiler. Sultan III. Murad zamaninda Acem üzerine sefer ilân olunup da, Sadrazam olan Mustafa Pasa ordu-yu hümâyûn ile iran üzerine hareket edince maiyetinde bulunan Özdemir Osman Pasa’yi da bir miktar asker ile Dagistan tarafina göndermistir. Osman Pasa da Semahi ve Bakü taraflarini zabt edip, Sirvânsahlar hanedanindan Sultan Burhan’i Sirvânsah nasbetti. Fakat Sultan Burhan’in nüfuz ve istiklâli olmayip, Osmanli Devleti’ne dayanmakta ve ona tâbi bulunmaktaydi. Osman Pasa kuzey taraflarinda da nüfuz kazanmis ve Samhal’in kiziyla evlenince de Derbend’i yine Samhal’a birakmisti. Osman Pasa’nin o havalideki nüfuzunu çekemeyen Lezgilerle savas vuku buldu ve nihayet hutbeyi Osmanli padisahlari adina okumalari, Acem seferi zuhurunda Kirim tarafindan gelecek otuz bin kadar Tatar askerini memleketlerinden geçirerek Osman Pasa tarafina yollamalari, kendileri de zahire ve silâhlari Osmanli Devleti’nce verilmek üzere bu Osmanli askerlerine yardim, refâkat ve maiyyet etmeleri, eski âdetlerine göre nasb edecekleri samhallarina hiç kimse müdahele etmemesi, ancak Padisah’in muradi olursa kendisine tug, alem, kiliç ve kaftan gönderilmesi ve Osmanli ülkesine gelip giden tâcirlerinden gümrük, bac ve diger rüsûmât alinmamasi sartiyla Osman Pasa ile Samhal arasinda bir anlasma yapildi ve baris tesis edildi. O vakit bu sartlara her iki taraf da uymuslar, hattâ Adil Geray Han otuz bin Tatar askeri ile Samhal memleketinden geçmis ve refâkatinde Dagistanlilar da oldugu halde Osman Pasa tarafina gelmislerdi. Daha sonra adi geçen Sultan Burhan’in vefati üzerine yerine oglu Ebubekir geçti Bu sirada Anadolu tarafinda Celâlîler ortaya çikip Osmanli Devleti bu gaile ile mesgul bulundugu bir dönemde, iran Sahi olan Sah Abbas bunu firsat bilerek Dagistanlilari aldatarak yoldan çikardi. Bundan dolayi, Osmanli askerleri o havaliden beri tarafa çekilmeye mecbur olmuslardir. Ondan sonra, Sah Abbas Dagistan Samhali ahalisini celb için her sene hanlarina ve beylerine kiymetli elbiseler ve hediyeler gönderdi. Bu suretle, Acemler Dagistan’i benimseyip kendi ülkelerinden addeder oldular. Dagistanlilar ise onlarin bu hediyelerinine surre ve bir nevi vergi nazariyla bakip, bir engelden dolayi bunun gönderilemedigi vakitlerde iran topraklarini yagmalarlardi. Hattâ, Afganlilarin ortaya çikisiyla Acemler sarsintiya ugrayinca Dagistanlilar kuzeyden gelerek Sirvân ve Revân eyaletlerine hücum ile “Biz bu sene surremizi almadik” diye bir çok Rusya tüccarinin mallarini yagmalamislardi. Acem’in bu ihtilâli esnasinda Rusyalilar da Temirkapi taraflarina saldirmis ve daha sonra Tahmasb Sah’la yaptiklari anlasma ile Derbend, Bakü, Gilân eyaleti, Mazanderân ve Esterâbâd Rusyali’ya verilmistir. Rusyali’nin bu taraflara yerlesmeleri Osmanli Devleti için zararli oldugundan dolayi (ilâc-i vâkia pîs ez vuku bâyed gerd) deyimince Sultan Ahmed devrinde Gürcistan memleketinin bassehri olan Tiflis kalesi Osmanli Devleti tarafindan zabtina girisilmis ve Sirvân ülkesinin idare merkezi olan Semahi sehrine de Osmanli Devleti tarafindan hâkim nasb olunup, o havali ahalisine bir düzen verilmistir. Bu cihetle, Karadeniz sahillerinin kesfine mahsus memur ve mühendisler gönderilerek bazi kiyilarda kaleler insasi münasip görülüp, özellikle Fas kalesi insa edilmis ve oradan Tiflis’e yol açilmistir. Böylece, donanma ile Fas’a giden mühimmâtin Tiflis ve Dagistan’a yollanmasi kolaylanmistir. Lâkin, daha sonralari Nadir Sah zuhûr ederek gerek Osmanli Devleti ve gerekse Rusya tarafindan zabt olunmus yerleri geri aldi. Fakat Dagistan halki Kafkas ahalisinin en cesur ve kahramanlari oldugundan Nadir Sah da buralarda istedigi gibi hüküm süremeyip bu taraflarda pek fena bir hezimet görmüstü. Nadir Sah’dan sonra Acem’in ihtilâli iki kat artinca bu tarafin halki bittabiî Osmanli Devleti’ne iltica etmistir. Sultan I. Mahmud devrinde Dagistan’in zabti düsünülmüs ve bu tasavvurlar Sultan I. Abdülhamid’e kadar zihinlerde dolasmisti. Er-geç Kafkas kavimlerini kendi tarafina çekerek Rusya’ya karsi bir kuvvet tedariki konusulmus ise de, vakit ve hal buna müsait olmamistir.
* Osmanlicadan günümüz Türkçesine aktardigimiz bu risâlenin asli ünlü Osmanli tarihçisi ve devlet adami Ahmed Cevdet Pasa tarafindan Kirim ve Kafkas Tarihçesi basligiyla kaleme alinmistir (ikinci baskisi: istanbul 1307). Ahmed Cevdet Pasa bu risâlesini esas olarak Halim Geray Sultan’in Gülbün-ü Hânân adli taninmis eserine dayanarak yazmistir. Burada sunulan risâle metninin sadelestirilmesinde aslina sâdik kalinmis ve her hangi bir kisaltmaya gidilmemistir. Metinde geçen ülke, bölge, sehir ve sair yer isimleri, bugün farkli olarak adlandirilsalar dahi eserin otantikligini bozmamak gayesiyle söz konusu terimler aynen muhafaza edilmistir (Hazirlayanin notu).
** Haci Geray Han Kirim Hanligi’nin asil kurucusu sayilmaktadir. 1438-1466 yillari arasinda hüküm sürmüstür (Hazirlayanin notu). Saadet Geray Sultan I. Selim’in kayinbiraderi idi.
* “Rezmî” sifati, savasla ilgili manâsina gelir (Hazirlayanin notu). Bu medhiye, Sahnâme yolunda bir gaza destani olup, birinci defa olmak üzere âcizleri tarafindan tab olunmustur.
* Bu tarihler hicrî 1185 ve milâdî 1771 olmalidir (Hazirlayanin notu).
* Bati olmali (Hazirlayanin notu). Bu padisahin hal tercümesi Takvîm-i Ebuzziya’da nesrolunmustur.