AŞAĞI İDİL BOYUNDA HÂKİMİYET MÜCADELESİ
VE ASTARHAN (HACI TARHAN) HANLIĞI

Astarhan şehrini konu alan, Aşağıda örneklerini aktardığımız hemen hemen tüm gravürlerde olduğu gibi bu gravürde de Astrhanın Nogay özelliği gösterilmektedir. Yukarıdaki resimde sağ altta yine bir Nogay ailesi otawları ile birlikte görülüyor,
Hazar Denizi’nin kuzey kıyısında bulunan ve günümüzde bir kısım Tatarların yaşadığı bugünkü Astarhan bölgesi sahip olduğu doğal kaynaklarının yanı sıra yük gemiciliğinin yoğun şekilde yapıldığı İdil Nehri’nin aşağı akımında bulunması dolayısıyla jeopolitik açıdan Avrasya’nın stratejik bir noktasını teşkil etmektedir. Günümüzde burada yaşayan Türklere Astarhan Tatarları denilmektedir. Bunların dili Türkçedir. Lehçeleri biraz Nogay Türkçesinin tesirinde kalmıştır. (Not: Astarhan hanlığının nüfusunun çoğunluğu özellikle şehir dışı halk zaten Nogaydır, Askeri gücünüde nogaylar oluşturmaktaydı, Lehçelerinin Nogay Türkçesi olması doğaldır, Ancak belkide tam tersine Kazan tatar kültürünün tesirinde kalmıştır ve Halkın dili Nogay lehçesinden uzaklaşmıştır da diyebiliriz) Bunun dışında, dilleri Orta İdil boyu Tatarlarının diline oldukça yakındır. Dinleri de İslamdır.
Bir başka örnek aşağıdaki resimde ASTARHAN NOGAYLARLA DİREK ilintilenmiştir.

Onların yaşadığı coğrafyanın geçmişi ise Türk tarihi ile yakından alakalıdır. Zira ilk Hun göçlerinin yapıldığı bir güzergâh olmasının yanı sıra Hazar Kağanlığı gibi en ehemmiyetli Türk devletlerinden birinin merkezi topraklarını oluşturan As-tarhan bölgesi aynı zamanda Peçenek ve Kıpçakların da daimi göç alanlarından biriydi.
Astarhan şehri henüz IX-X. yüzyıllarda kurulmaya başlamış ve zamanla Hazar Deni-
zi’ne doğru genişlemiştir3. Daha önce bugünkü Astarhan’ın takriben 120 km yukarısında
Hazar Kağanlığı’nın başkenti İtil (İdil) şehrinin yer aldığı sanılmaktadır4. İtil VIII. Yüzyılın
başında cereyan eden Arap-Hazar savaşları neticesinde mağlup olan Hazarların, merkezleri-
ni Kafkasya’dan aşağı İdil boyuna taşımaları neticesinde meydana getirilmişti5. Böylece böl-
genin yoğun şekilde Türkleşmesi süreci de başlamıştır. Ortaçağ Arap-Fars coğrafyacıları
eserlerinde İtil şehrinden sıklıkla bahsetmişlerdir6. Bu şehir İbn Rusteh ve Gerdîzî gibi X-XI.
yüzyıl müellifleri tarafından bildirildiği üzere Sarıgşen ve Hanbalıg adlarıyla zikredilen iki
kısımdan oluşmakta idi7. X. yüzyılda yazılan Arapça anonim “Hudûd el-âlem” eserinde Ha-
zar Tarhanının8 bu şehrin batı tarafında oturmasından bahsedilmiştir9. Bu daha sonra aynı
bölgede kurulan Astarhan’ın adının menşeinin Hazarlara dayandığını düşündürmektedir.
Nitekim Hazarlara dair bazı kayıtlarda unvan olarak Astarhan adına da rastlanılmaktadır10.
Rus kroniklerinden öğrendiğimize göre Kiev Knezi Svyatoslav 965 yılında düzenle-
diği sefer neticesinde Hazarlara büyük bir darbe indirdi11. Svyatoslav’ın bu sefer esnasında
İtil’i de tahrip ettiği anlaşılmaktadır. Zira X. yüzyıl seyyahlarından İbn Havkal “Sûret el-arz”
adlı eserinde aynı hadiseden bahisle İtil’in Ruslar tarafından tahrip edildiğini açıkça ifade
etmektedir12. Bundan sonra İtil önemini kaybetmeye başlamıştı. Zira Ebû Reyhan el-Birûnî
XI. yüzyılda şehrin harap durumda olduğunu haber vermektedir13. Daha sonra aynı bölgede
Saksın şehri yükselmeye başlamıştır14. Saksın XII. yüzyılda Hazarlar, Oğuzlar, Bulgarlar,
Suvarlar gibi farklı Türk boylarının yaşadığı; içerisinde büyük evlerin, çok sayıda camilerin
bulunduğu ve farklı milletlerden tacirlerin uğrak yeri olan tipik bir Ortaçağ Müslüman şeh-
riydi

1838 tarihli bu Astrhan manzarasında ön planda Nogaylar görülmektedir
Bulgar taraflarına 30 bin askerle sefer yapmakla görevlendirdi17. Bundan sonra Saksın bölgesi
dâhil Doğu Avrupa’nın istilası başladı. Nitekim Rus kroniğinin kaydettiğine göre “6737
(1229) yılında Saksınlılar ve Kıpçaklar aşağıdan Tatarların önünden İdil Bulgarlarına doğru
kaçtılar…”18. Ancak Moğol ordusu Saksın’ı hemen hâkimiyet altına alamadı. Zira P.
Karpini’nin seyahatnâmesinden öğrendiğimize göre Saksınlılar şehri ele geçirmek isteyen
Moğol ordusuna karşı yiğitçe karşı koymuşlar ve onları geri püskürtmüşlerdi19. Bu şehir an-
cak sekiz yıl süren sebatlı bir direnişten sonra 1236 yılında Mengü Han’ın yönetimindeki
Moğol ordusu tarafından ele geçirildi20.
Bundan sonra Astarhan şehri Saksın’ın yerini almaya başladı. Zira XIII. yüzyılın keşiş
seyyahlarından W. Rubruk 1254’te Karakurum’dan Batu Han’ın yanına dönerken Saray’a
doğru, güney istikametinde ve İdil’in akış yönünde hareket ettiklerinde nehrin orta kolunda
adı Summerkent olan bir şehrin bulunduğunu belirterek şöyle demişti: “Etrafı surlarla çevrili
olmadığından, nehir kıyıya vurduğu zaman sular içinde kalır. Burayı almak için Moğollar
sekiz yıl muhasara etmişler. Summerkent’de Alanlar ve Müslümanlar oturur. Orada… bir
Alman’la karşılaştık. Sertak onu kendi çadırını kurması için oraya göndermiş. Yılbaşına doğ-
ru, Batu ve Sertak bu bölgeye gelerek, biri nehrin bir tarafında diğeri öbür tarafında ikamet
ederler”21.
Rubruk’un bu kaydında Moğolların Summerkent’i ancak sekiz yıl süren bir muhasara-
dan sonra aldıklarını ifade etmesi buranın önceki Saksın şehri olduğunu ortaya koymaktadır.
Ayrıca Summerkuer ya da Summerkent, büyük bir ihtimalle Sittarkent’in hatalı bir yazı-
mıydı. Nitekim Venedikli tüccar Francesco Balducci Pegolotti yaklaşık olarak 1340 yılında
kaleme aldığı seyahatnâmesinde Saray şehriyle arasında nehir yoluyla bir günlük mesafe
bulunan Gintarchan ya da daha doğru bir ifadesiyle Gittarchan’dan bahsetmiştirki, muhte-
melen Rubruck ile aynı yeri kastediyordu.22 Böylece Astarhan’ın Saksın şehrinin yerini aldı-
ğı anlaşılmaktadır. Bu görüşü tıpkı Batu Han ile Sertak’ın yılbaşına doğru Summerkent’e
gelerek burada oturmaları gibi İbn Battuta’nın aşağıda vereceğimiz kaydında Altın Orda
Hanı’nın (Özbek Han) bir müddet Astarhan’da kaldığını ifade etmesi de desteklemektedir.
Moğol istilasından sonra Doğu Avrupa’da meydana getirilen en güçlü siyasi teşekkül
olan Altın Orda Devleti’nin tarihinde de oldukça mühim bir rol oynayan Astarhan bölgesi,
Altın Orda hanlarının tahkimatlarını ortadan kaldırarak şehirleri kendi göçebelerinin sürek-
li yağmalamalarına açık tutma siyasetlerinden23 vazgeçmeleri neticesinde Tatarlar için idari
bir merkez konumuna ulaşmıştır. Böylece ekonomik olarak gelişmeye başlayan Astarhan’ın
ilk zamanlarda tıpkı diğer Altı Orda şehirleri gibi darugalık24 müessesesi tesis edilerek yöne-
tildiği anlaşılmaktadır25.

Adam Olearius tarafından 1636 yılında Astrhan ziyaretinden bir gravür yine Nogaylar ön planda
(Not: sağ taraftaki çadırın etrafı kamışla örülmüş bir tür duvarla yarım bir şekilde çevrilmiş görülüyor, sol taraftaki arabalı çadır epey basık çizilmiş)
XIV. yüzyılda önemli bir ticaret merkezi haline dönüşen Astarhan ilk kez 1333/34
tarihinde şehri ziyareteden Arap seyyah İbn Battûta’nın eserinde Hacı Tarhan adıyla zikre-
dilmiştir. O şehrin adını ve kuruluşunu şöyle açıklamaktadır: “Tarhan- Türkler nezdinde her
çeşit vergiden muaf olan yer demektir. Bir zamanlar sufî bir Türk hacı oraya yerleşmiş, sul-
tan da onun bulunduğu mekânı bütün vergilerden muaf kılmış. Böylece hocanın çevresinde
bir kasaba kurulmuş, büyümüş ve şehir haline gelmiş. Çarşıları muhteşem olan bu şehir “İtil”
nehrinin kenarına kurulmuştur. Gördüğüm şehirlerin en güzellerindendir… Sultan, soğuk
bastırıp nehir donuncaya kadar Hacı Tarhan’da kalır”26. Onun bu kaydından Astarhan’ın
XIV. yüzyılda Altın Orda’nın önemli bir idari merkezi konumuna ulaştığı anlaşılmaktadır.
Şehir Ortaçağ Batı Avrupa haritalarında sıklıkla yer almıştır27. Bu durum onun Altın
Orda Devleti döneminde önemli bir idari ve ticari merkez olduğuna dair görüşümüzü teyit
etmektedir. Bundan dolayı Altın Orda’nın kargaşa döneminde şehir hâkimiyeti ele geçirmek
isteyen emirler arasında el değiştirmiştir. Buna göre 1370’li yıllarda Astarhan bir dönem
Emir Mamay’ın kontrolüne geçmiştir28. Bu arada Rus kroniklerinden öğrendiğimize göre
Uşkuynikler denen Novgorodlu yağmacı Rus nehir eşkıyaları 1375 yılında İdil boyunca ça-
pulculuk yaparak aşağı inmişler ancak Astarhanlı Salçey Bey tarafından katledilmişlerdir29.
Arap tarihçisi İbn Haldun H. 776 (1374-1375) yılında Altın Orda emirlerinden HacıÇerkes’in
Astarhan ve dolaylarına hâkim olduğunu haber vermektedir30. Hacı Çerkes’in H.776 yılında
Astarhan’da para bastırdığı da bilinmektedir31. Yine İbn Haldun’un kaydettiğine
göre Astarhan bölgesinin hâkimi olan Hacı Çerkes, Altın Orda Emiri Mamay’a saldırmış ve
onu yenerek Saray’ı ele geçirmiştir. Bunun üzerine Mamay Kırım’a kaçmış ve bu arada da
Urus Han Harezm’den hazırladığı ordusunu göndererek Astarhan’ı muhasara etmiştir. Hacı
Çerkes de güvenilir emirlerinden birini ordusuyla onların üzerine yollamıştır. Ancak bir
netice alamamıştır. Bundan sonra Astarhan’ın hâkimiyeti Urus Han’ın eline geçmiştir. Daha
sonra ise şehir Toktamış Han tarafından ele geçirilmiştir32.
1. 1. Astarhan’ın Timur Tarafından Tahrip Edilmesi
Astarhan Toktamış Han’ı cezalandırmak isteyen Emir Timur tarafından 1395’de ele
geçirilmiş ve yakıp yıkılmıştır33. Timur’un yaptığı tahribat tarihçi Şerafeddin Ali Yezdî tara-
fından şöyle anlatılmaktadır:
“Timur’un emriyle Hacı Tarhan’ın (Astarhan) idaresiyle meşgul olan hizmetkârla-
rından Ömer-i Taban oradaki Kalantar Muhammedi adlı bir asilzâdenin komutasında (Ti-
mur’a karşı) bir düşmanlığın ortaya çıktığını farkedince Timur’a haber yolladı. Timur mirza-
larını bırakarak bizzat kendisi Hacı Tarhan ve Saray’ın tahrip edilmesi için harekete geçti. O
sene çok ağır bir kış ve bol kar vardı. Hacı Tarhan İdil’in kenarındaydı ve bu nehrin kena-
rından başlayarak tahkimlenmişti. Nehir tarafında tahkim yoktu. Böylece şehrin bir tarafını
nehir tahkim ediyordu. Kışın üzerini buz kapladığından dolayı nehrin yüzeyi adeta toprak
gibi oluyordu. Nehrin bu tarafında kerpiç ve balçık yerine buz parçalarından duvarlar oluş-
turulmuştu. Buz parçalarını geceleyin sulayarak tek bir parça haline getiriyorlardı. Bu da
şehrin tahkimleriyle birleşerek kaleyi meydana getiriyordu. Bu muhteşem bir tahkimdi.
Bundan dolayı burada zikredilmiştir. Neticede, Timur Hacı Tarhan’a yaklaştığında kendine
yakın olan az sayıda adamıyla sabahleyin muzaffer ordusunun önünde Hacı Tarhan’a doğru
yürüdü. Şehrin yöneticisi Muhammedi mecburen onu karşılamaya çıkmıştı. Ancak Timur
onu Pir-Muhammed Mirza, Emir Cihanşah, Emir Şeyh-Nureddin, Timur Hoca-i Ak-Buga ve
askerleriyle Saray’a yolladı. Timur Hacı Tarhan’a girdi ve aman karşılığında haraç koydu ve
oradaki canlı cansız herşeyi yağmalattırdı. Zikredilen şehzâde ve emirler buz üzerinde İdil
Nehri’ni geçtiler ve aldıkları emir gereğince Muhammedi’yi buzun altına balıklara yem ola-
rak bıraktılar. Muzaffer ordu Saray’ı da ele geçirdi ve ataşe vererek orayı da yaktılar… Hacı
Tarhan’ın bütün ahalisini boşaltarak şehri yaktılar ve Timur ordusuyla kışlağına geri dön-
dü…”34.
Timur’un Toktamış Han’a indirdiği darbeden ve Saray ile Astarhan’da yaptığı yıkı-
mından sonra Edigey Mirza Altın Orda’da hâkimiyeti sağladı. O Hanlık tahtına Timur Kut-
luk’u ve onun ölümünden sonra da Şadibek Han’ı çıkardı35. Şadibek Han adına H. 805
(1402/1403) tarihinde bastırılan ve üzerinde Hacı Tarhan el-cedid (yani yeni Hacı Tarhan)
yazan sikkeler bulunmuştur. Bu Astarhan’ın Timur’un yaptığı yıkım üzerine başka bir yerde
yeniden yapılandırıldığını ortaya koymaktadır36. Bu yeni şehir de çabucak gelişmiştir. Zira J.
Schiltberger’in 1427’de kaleme aldığı eserinde belirttiğine göre Haitzicherchen (Hacı Tar-
han/Astarhan) iyi toprakları olan büyük bir yerleşim alanıydı37. Ancak Timur’un yaptığı
tahribattan sonra Astarhan’ın ekonomik önemi azalmıştı. Çünkü Astarhan doğudan gelen
baharat, ipek ve diğer ticari malların Avrupa’ya taşındığı bir merkez olma özelliğini artık
kaybetmişti38. Zira bu malların Avrupa’ya taşındığı güzergâh değişmişti.
2. Altın Orda’da Hâkimiyet Mücadelesi ve Astarhan Hanlığı’nın Kuruluşu
XV. yüzyılın ortalarında Altın Orda’nın içerisinde uzun süreden beri cereyan etmek-
te olan taht mücadeleleri ve iç çekişmeler neticesinde bu devlet parçalanarak ayrı ayrı han-
lıklara ayrılmıştır. Nitekim bu hadiseler Tatarların şanlı Edigey Destanı’nda şöyle anlatılmıştır:
Çengiz’den kalan han tahtı
Kan tahtına dönüştü
Han sarayı kuşatıldı.
Kırım, Kazan, Astarhan,
Ayrı ayrı il oldu,
Altın Orda dağıldı
Altın Orda’nın dağılmasından sonra onun merkezi toprakları Ulu Orda Hanlığı40’nın
hâkimiyetinde kaldı. İşte Astarhan Hanlığı da bu hanlığın dâhilinde olarak teşekkül edile-
cekti. Astarhan hanları Toktamış Han’dan sonra Altın Orda Devleti’nin başına geçen Timur
Kutluk (1397-1400)’un soyuna dayanmaktadırlar. Nitekim Timur Kutluk’un torunu olan
Altın Orda Hanı Küçük Muhammed 1459 yılında ölümünden önce Altın Orda’nın bir parça-
sı olarak Astarhan’da hüküm sürmüştü. Onun ölümünden sonra oğulları Mahmud ile
Ahmed arasındaki taht kavgaları neticesinde Astarhan Ulu Orda (Altın Orda)’dan ayrılma
sürecine girmişti41. Bu kavgaların sonucunda Ahmed Han galip geldiği için bazı kaynaklar
Astarhan hanlarını ona dayandırmışlardır. Zira Ebu’l-Gazi Bahadır Han, Timur Kutluk
Han’ın torunu olan Altın Orda Hanı Küçük Muhammed’in oğlu Ahmed Han’ın neslinden
Astarhan hanlarının neşet ettiğini belirtmiştir42. Ayrıca “Babürnâme” eserinde de Herat’ta
hüküm sürmüş olan Timurlu Sultanı Hüseyin Mirza’dan (1469-1506) bahsedilirken onun
ablası Büdeke Begim’in Sultan Ahmed Mirza ile evli olduğu ve bu yüzden de kazaklıkların
Ahmed Han Hacı Tarhan’a verildiği yazılmıştır43. Astarhan’ın Ahmed Han’a atfedilmesinin
nedeni onun Ulu Orda hükümdarı olarak Astarhan’ı bağımlı kılması olsa gerektir. Esasen
devletin temelini Ahmed Han değil onun kardeşi Mahmud Han atmıştır. Zira 1465 yılına
kadar Ulu Orda’nın hanı olan Mahmud kardeşi Ahmed tarafından tahtan indirilince
Astarhan’a kaçmış, şehri ele geçirerek Hanlığın temelini atmıştı44. Mahmud Han’ın tahtını
kaybetmesinde Kırım Hanı Hacı Giray’ın de rolü olduğu anlaşılmaktadır. Zira “Niko-
novskaya Letopis”ten öğrendiğimize göre 1465 yılında Ulu Orda Hanı Mahmud ordasıyla
Don’u geçerek Rus topraklarına saldırdı. Ancak Kırım Hanı Azigirey (Hacı Giray) bu sırada
gelerek onu bozguna uğrattı. Böylece Rus toprakları büyük bir tehlikeden kurtuldu45. Anla-
şılan kardeşinin bozgunundan yararlanan Ahmed Han onu tahttan indirerek Ulu Orda’nın
başına geçmiş ve kendi adına burada para bastırmıştır46. Bu durumda Mahmud Han da
“Taht-İli”ni terkederek Astarhan’a kaçmak zorunda kalmıştı. Böylece Astarhan Hanlığı’nın
temeli atılmış oldu.
NOT: XV. yüzyılın ortalarından itibaren Altın Orda Devleti dağıldığından dolayı meselelerin ayırt
edilmesinde kolaylık sağlanması açısından bu devletin merkezinde kalan idare ve topraklar
yani “Taht-İli” Mahmud Han’ın saltanatından başlayarak tarafımızca Ulu Orda diye adlandı-
rılacaktır.
Mahmud Han 10 Nisan 1466 tarihinde Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed’e bir
elçiyle beraber yolladığı mektubunda Osmanlı Devleti ile Altın Orda Hanlığı arasında eski-
den olan iyi siyasi münasebetlerden bahsetmiş ve kendisinin de Osmanlı Devleti ile iyi mü-
nasebetler tesis etmek niyetini belli etmiştir47. Bu diplomatik münasebet kurma durumu
Astarhan Hanlığı’nın henüz 1466 yılında kurulması çabalarından biridir. Nitekim 1466 yı-
lında Moskova’ya gelen Şirvanşah Hanlığı elçisi Hasan Bey ile beraber ticaret kervanında
seyahat eden Tverli tüccar Afanasiy Nikitin Astarhan yolu üzerinde Han’ın emriyle Tatarlar
tarafından saldırıya uğrayarak yağmalandıklarını anlatırken, adını belirtmese de Astarhan
Hanı’ndan ve onun Ordası’ndan açıkça bahsetmektedir48. Nikitin, ayrıca o sırada Buzan
Nehri kenarında bulunan ve üç bin Tatar adamıyla birlikte tüccarları gözetleyen Mahmud
Han’ın oğlu hanzâde “Kasım Sultan”ın adını da zikretmektedir49. Mahmud Han’ın adına
Astarhan’da ve başka yerlerde basılan paralar da mevcuttur. Bu paraların üzerlerinde es-
Sultani’l-adil Mahmud bin Muhammed Han bin Timur diye yazılmıştır50. Ayrıca,
Astarhan’nın Mahmud Han’ın soyuna bağlandığı Kırım hanlarının Astarhan hanlarını
“Mahmudoğulları” diye adlandırmalarından da bellidir51. Mahmud Han’ın tam olarak ne
zaman öldüğünü ve oğlu Kasım’ın ne zaman Astarhan’da hâkimiyet kurduğunu kaynaklar-
dan öğrenemiyoruz. Araştırmacıların tespit ettiğine göre onun adı son kez Rus kaynakların-
da 14 Mart 1475 tarihli belgede geçmektedir52. Üstelik 30 Nisan 1476’da Astarhan’a gelen
Venedikli seyyah A. Contarini şehrin Ulu Orda Hanı’nın (Ahmed Han) kardeşinin
(Mahmud Han) oğullarına ait olduğunu belirtmiş ve Kasım Han’dan “Astarhan Hâkimi” ola-
rak bahsetmiştir53. Bu durumda Mahmud Han’ın 14 Mart 1475 ile 30 Nisan 1476 tarihleri
arasında öldüğünü tahmin etmek zor değildir. H. H. Howorth, A. Contarini’nin adlarını
vermeyerek Astarhan’ın sahipleri olarak zikrettiği Kasım Han’ın diğer kardeşlerinin Ahmed
Han’ın Kırım’dan Mengli Giray’ı çıkardığında tahta geçirdiği Canibek ve daha sonra
Astarhan Hanı olan Abdülkerim olduklarını öne sürmüştür54.
Kasım Han’ın Astarhan Hanlığı tahtına oturur oturmaz Ulu Orda hâkimiyeti için
mücadeleye giriştiği anlaşılıyor. Zira A. Contarini Kasım Han’ın 1476 yılı dolaylarında am-
cası (Ahmed Han) ile daha önce babasının yönetimi altında bulunan “Taht-İli”ne hâkim
olmak için savaş halinde bulunduğunu belirtmiştir55. A. Contarini’nin sözlerini değerlendi-
ren İ. Zaytsev’e göre amcanın yeğeni ile olan mücadelesi iki bağımsız devletin savaşı değil,
sadece Ulu Orda içerisindeki hanedanın taht rekabetiydi56. Buna göre Kasım Han amcasına
bağımlı idi. Bu yüzden de A. Contarini “İmparator” yani “Büyük Han” olarak Ahmed Han’ı
göstermişti57. Oysa yine Venedikli seyyahın Kasım Han’ın amcası ile hâkimiyet mücadelesi
verdiğini belirten ifadelerinden ve Moskova ile diplomatik münasebet kurduğunu belirten
“Astarhan hâkimi Kasım Han her yıl Rusya’ya, Moskova Dükü (Knezi)’nün yanına bir elçi
gönderiyor. Onun bunu yapmaktan niyeti her şeyden önce hediye ve armağanlar almaktır”58
şeklindeki sözlerinden, Kasım Han’ın en azından bağımsız olmaya çalışan bir idareci olarak,
hiç olmazsa belli bir süre, Astarhan’da hâkimiyet kurduğu anlaşılmaktadır.
Kasım Han Altın Orda Devleti’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan Nogay Ordası
haricindeki bütün Tatar devletleri arasında asker sayısı bakımından yaklaşık 100 Bin kişilik
mevcudiyeti ile en güçlüsü olduğu bilinen Ulu Orda’ya ve amcası Ahmed Han’a karşı diren-
meye çalışmıştır. Nitekim askeri gücüne dayanan Ahmed Han Sibir ve Kazak hanları ile
Nogay mirzalarının Özbek Hanı Ebü’l Hayr Han’ın halefi olan Şeyh Haydar’a karşı
oluştumuş oldukları ittifakın da inisiyatifini elinde bulundurmuştur. Bunun neticesinde
Ahmed Han, Sibir Hanı İbak, Kazak Hanı Canibek ve Nogay Beyi Abbas’ın müttefik kuvvet-
leri Özbek ordusunu tepeleyip Şeyh Haydar’ı öldürmüşlerdir. Özbeklerin Hanı olarak ilan
edilen Şeyh Haydar’ın küçük yaştaki oğlu Şeyban Han bu durumda Astarhan’a kaçmış ve
Kasım Han’a sığınmıştır. İşte kendi hâkimiyetine karşı gelen yeğeni Kasım Han’a karşı böyle
müsait bir fırsat bulan Ahmed Han durumu derhal değerlendirmiş ve koalisyon güçleriyle
birlikte Astarhan’ı muhasara ederek Kasım Han’ı Şeyban’ı Astarhan’dan uzaklaştırmak zo-
runda bırakmıştır59. Bu durum Astarhan’ın Ulu Orda’ya bağımlılığının devam ettiğini ortaya
koymaktadır. Bu hadiseden sonra Ulu Orda Hanı Ahmed’in güçlendiği aşikârdır. Nitekim
onun 1476’da Kırım Hanlığı’na saldırarak Mengli Giray Hanı mağlup etmesi ve Kırım tahtı-
na yeğeni Canibek’i oturtması bunun bir göstergesidir60. Bu durumda Astarhan’ın onun hâ-
kimiyetinde olduğu daha kolay anlaşılır. Ancak Kırım Hanlığı’nın, 1475 yılından itibaren
Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine girmeye başlaması bir süre sonra dengeleri değitirmiştir61.
Bu durum zamanla Kırım Hanlığı’nın öncelikle Ulu Orda’ya ve onun yıkılmasından sonra da
Astarhan’a karşı büyük bir güç kazanmasına sebep teşkil edecekti. Böylece, Osmanlı Devle-
ti’nin gücü aşağı İdil boyunda da hissedilecekti62.
Kasım Han’ın zikrettiğimiz hadiselerden sonra Ulu Orda Hanı Ahmed’in Moskova
Knezi III. İvan’a karşı giriştiği ve Ugra Nehri’ne kadar ilerlediği sefere63 katıldığı tahmin
edilmektedir64. Örneğin “Sofiskaya Letopis”te bu seferle ilişkili olarak Ahmed Han’ın karde-
şinin oğlu Kasım Han’ın adı zikredilmiştir65. Bu seferden sonra ise kaynaklarda onun adı
geçmemektedir66. Bu onun amcasına tabi olduğunu ve 1480’den sonra öldüğünü ortaya
koymaktadır. Bundan sonra 1502 yılında Ulu Orda’nın Mengli Giray Han tarafından yıkıl-
masına kadar Astarhan’ın tarihi, onun ünlü araştırmacısı İ. Zaytsev’in değerlendirmelerine
göre, bağımsız bir hanlık olarak değil, sadece Ulu Orda’nın bir parçası şeklinde ve onun tari-
hi içerisinde değerlendirilmektedir67. Yine aynı yazarın değerlendirmesine göre 1480’li yılla-
rın başlarında Ulu Orda’nın başkenti Astarhan şehri olmuştur68. Bundan sonra Kırım Hanlığı
ile Ulu Orda arasındaki siyasi münasebetler düşmanca bir hal almıştır. Nitekim Tatarlar ara-
sına seyahat eden dönemin Venedikli tüccarı J. Barbaro’nun anlattıklarına göre Kırım Hanı
Mengli Giray Solhat (Eski Kırım)’ı ele geçirip Kefe hâkimi Tatar Beyi Eminek’i öldürerek
bölgenin hâkimi oldu. Bu hadiselerden bir yıl sonra ise İdil kıyısında yer alan ahalinin hü-
kümdarı olan Murtaza Han’ın hâkimiyeti altındaki Astarhan’a saldırdı ve ilini ele geçirerek
kendi hâkimiyeti altına aldı. Bunlardan kalabalık bir grubu Kefe’ye yolladı ve Murtaza Han’ı
da hapse attırdı. Ancak aynı sıralarda başka bir Tatar Hanı Mengli Giray’a saldırarak ona
zarar verdi ve onun Kefe’ye geri çekilmesini sağladı. Böylece Murtaza Han hapisten kurtula-
rak güç kazandı ve ertesi baharda Kefe’ye kadar ilerleyerek etrafı tahrip etti fakat şehri ele
geçiremeyerek geri döndü69. Benzer olayları anlatan Seyid Muhammed Rıza’nın “Es-sebü’s-
Seyyar…” ve anonim “Kısaca Kırım Hanları Tarihi”ne göre Murtaza Sultan güya kardeşi ile
çatışmak önerisiyle ve aldatmak niyetiyle Kırım Hanı Mengli Giray’a sığındı ve onun tara-
fından iyi şekilde kabul edildi. Ancak Mengli Giray onun gerçekte kendisine tuzak kurdu-
ğunu öğrenince Murtaza’yı tutuklattı. Bunun üzerine Murtaza’nın kardeşi Seyid Ahmed Han
onu kurtarmak için Kırım’a saldırdı ve Mengli Giray’ı bozguna uğrattı. Mengli Giray Han
yaralı şekilde kaçarak Kırkor’a sığındı. Seyid Ahmed Han o sıralarda Solhat’ı yağmalayarak
Kefe’yi kuşattı. Ancak güçlü Kefe kalesini ele geçirmeyi başaramayarak geri çekilmek zo-
runda kaldı. Bu arada toparlanan Kırım kuvvetleri Mengli Giray’ın oğulları ve Kalgası Mu-
hammed Giray ile beraber o sıralarda kardeşleriyle kavga içerisinde bulunan Seyid Ahmed
Han’ın üzerine giderek bir gece vakti aniden “Taht-İli”ne saldırdı. Arkadan babasının kuv-
vetlerince desteklenen Muhammed Giray onları bozguna uğratarak Seyid Ahmed’i öldür-
dü70. Aynı hadiseleri 6993 (1485) yılı altında ve Orda Hanı Murtaza hakkında başlığıyla gös-
teren “Nikonovskaya Letopis”e göre ise o senenin kışında Orda Hanı Murtaza bin Ahmed
Kırım Hanı Mengli Giray’ın yanına kışlamak üzere gitti. Ancak Mengli Giray Han onu yaka-
layarak Kefe’ye yolladı. Kendi küçük biraderini de Timur Bey’in üzerine yollayarak Ordayı
ve uluslarını bozguna uğrattı… Aynı yıl Orda Hanı Mahmud bin Ahmed Timur Bey71 ile
beraber Mengli Giray Han’ı tepelemek ve kardeşi Murtaza’yı kurtarmak üzere harekete geç-
tiler. Bunun üzerine Mengli Giray gizlice ordusundan kaçtı. Mahmud Han Murtaza’yı geti-
rerek Hanlığın başına geçirdi. Mengli Giray Türklere sığındı. Türkler ona ve Nogaylara kuv-
vetler yollayarak Orda üzerine gitmelerini emrettiler72. Bu üç rivayette benzer olaylar anla-
tılmakta ise de bazı farklılıklar mevcuttur. Örneğin J. Barbaro’nun Murtaza Han’ın
Astarhan’ın hâkimi olduğunu belirtmesine karşın Rus letopisi ondan Orda Hanı olarak bah-
setmiştir. Ayrıca Seyid Ahmed Han Mahmud Han ile karıştırılmıştır. Ancak bu rivayetlerin
önemli tarafı Astarhan’ın doğrudan Ulu Orda’ya bağlı olduğunu ve bizzat Ahmed Han’ın
oğullarınca yönetildiğini göstermesidir. Ayrıca bu dönemde Altın Orda Hanlığı’nın mirasını
devralmak isteyen Kırım Hanlığı ile Ulu Orda’nın hâkimiyet mücadelesinin kızıştığı da aşi-
kârdır. Nitekim bu durum Astarhan tarihine oldukça tesir etmiştir. İ. Zaytsev’in B.
İschboldin’e dayanarak aktardığına göre Murtaza Han’ın Mengli Giray tarafından tutuklan-
masından sonra Astarhan tahtına Seyid Ahmed’in oğlu Kasay veya diğer bir ifadesiyle Kasım
çıkmıştır. Nitekim Seyid Ahmed Han’ın gerçekten de Kasım adında bir oğlu olduğu doğru-
dur73. Ancak bu konuda hüküm vermek için yeterli kaynağın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Ş. Mercani’ye göre 1490’dan 1504 yılına kadar Astarhan’da Abdülkerim bin Ahmed
Han hüküm sürmüştür74. Ancak onun esasen Mahmud Han’ın oğlu olduğu ve 1491-1492
arasında bir tarihte tahta çıktığı anlaşılmaktadır. Onun iktidarının başlangıcında 1492 yılın-
da İbak Han ve kardeşi Mamuk komutasındaki Nogay mirzaları Astarhan’a saldırmışlardır75.
Bu arada Osmanlı Devleti’nin desteğiyle Kırım Hanlığı iyice kuvvetlenmiştir. Bunun sonu-
cunda 1502 yılı Temmuz ayında Kırım Han’ı Mengli Giray “Taht-İli”ne ya da Rus kronikle-
rindeki adıyla “Bolşoya Orda” (Ulu Orda)’ya saldırarak Şeyh Ahmed Hanı öldürmüş ve Altın
Orda Devleti’ni tamamen ortadan kaldırmıştır. Aynı yıl hanzâdeler Yusuf Sultan, Yakup
Sultan ve diğer bazı Ahmedoğulları Büyük Rus Knezi’ne hizmet etmek üzere Astarhan’dan
Moskova’ya gelmiştir76. Bundan sonra Ulu Orda toprakları Kırım Hanlığı ile Nogay Ordası
arasında paylaştırılmıştır77. Böylece Astarhan bağımsız bir devlet haline gelmiştir.
Bağımsız hale gelen Astarhan Hanlığı’nın toprakları batıda Kuban Nehri’ne ulaşmak-
ta ve Don Nehri’nin aşağı akımını aşmaktaydı. Doğuda Nogay Ordası ile sınır teşkil edecek
şekilde Ahtuba’nın kollarından biri olan Buzan Nehri’ne kadar ulaşmaktaydı. Sınırlar gü-
neyde Terek Nehri’ne kuzeyde ise İdil ile Don nehirlerinin arasındaki en dar bölgeye kadar
yaklaşmaktaydı78. Astarhan Hanlığı Hazar Denizi ve Kokas dağlarının geçtiği güney sınırın-
da Alanlarla ve batıdan da Çerkeslerle komşuydu. Egorlık ve Manıç nehirlerinden Don Neh-
ri’ne doğru uzanan batı sınırlarında ise Kırım Hanlığı yer almaktaydı. Bu sınırlar dâhilinde
Astarhan Tatarları göçebe olarak yaşamakta ve kışlamak için de Astarhan şehrine dönmek-
teydiler
3. Astarhan Hanları ve Dış Siyasi Münasebetleri
Ulu Orda’nın yıkılmasından sonra güçlenen Kırım Hanlığı’na karşı Astarhan hanları
diğer devletlerle ittifak tesis etmek zorunda kaldı. Buna paralel olarak Abdülkerim Han Kı-
rım Hanlığı ile rekabet içerisinde oldu ve Kırım hanlarının saldırılarına karşı Nogayların
desteğini sağladı80. O özellikle Nogay Beyi Yamgurçi Mirza’nın kontrolü altındaydı. Bu du-
rumdan Astarhan bölgesindeki verimli balık barındıran sulardan faydalanmak isteyen Rus
balıkçılarının Nogaylar tarafından yağmalanmalarından dolayı bazen Ruslar da rahatsız olu-
yorlardı. Abdülkerim’in Astarhan tahtında kontrolü tamamen 1508 yılında sağladığı düşü-
nülmektedir. Onun hanlığı döneminde Kırım Hanı Mengli Giray Ulu Orda’nın devamı ola-
rak gördüğü Astarhan’ı ortadan kaldırma düşüncesindeydi. Nitekim 1508’de ilerdeki
Astarhan seferi için Moskova Knezi Vasiliy’den yardım istemişti. Ayrıca Mengli Giray’ın İdil
ticaret yolunu kontrol altına almak gayesiyle Astarhan’ı zaptetme planında Rusların gemile-
rinden faydalanma düşüncesi de vardı. Rus Knezi de Litvanya’ya karşı Kırım Hanlığı’nın
desteğini sağlamak amacıyla Astarhan seferinde Mengli Giray Han’a yardım sözü vermekten
çekinmiyordu. Bu arada Astarhan’da konrolü sağlayan Abdülkerim Han da 1509 yılında
Nogay mirzalarıyla anlaşarak Kırım Hanlığı’na karşı bir sefer düzenlemek niyetindeydi. Bu-
na karşın Mengli Giray Han Mangıt, Şirin ve Barın kabileleriyle birlikte 250 bin kişilik ordu
oluşturup başına oğlu Muhammed Giray’ı geçirerek Nogaylar üzerine yolladı. Kırım ordusu
Nogayları ağır bir yenilgiye uğratarak birçok ganimetle geri döndü. Ancak bu sefer Rus do-
nanmasının yardımı olmadığı için Astarhan’a dokunmadılar81.
Abdülkerim Han’ın kardeşi olan Canibek Han’ın Astarhan tahtına 1514 yılında çık-
tığı bilinmeketdir. Onun döneminde Mengli Giray’ın ölümünden sonra Kırım tahtına çıkan
ve Rus düşmanı olduğu bilinen Muhammed Giray Han 1515 yılında Nogaylar ve Astarhan
Hanlığı üzerine sefere çıktı. Ancak Don Nehri’ne kadar ulaştığında durumu haber alan
Astarhan Hanı’nın ve Nogay Mirzası Şigim’in İdil’in öte tarafına geçtiklerini öğrenince seferi
erteledi. Bu arada Ruslarla Nogaylar ve Astarhan Hanlığı yakınlaşmış ve her bir taraftan
elçiler ile tüccarlar gidip-gelmeye başlamıştı. 1516 yılına doğru Muhammed Giray Han
Astarhan’a sefer yapma düşüncesini devam ettirmekteydi. Ancak Ruslar onunla işbirliği
yapmaktan kaçınıyorlardı. Bu sıralarda Astarhan Hanlığı Nogaylarla mücade etmeye başla-
mıştı. Bu mücadeleden Astarhan galip çıkmıştı. Bu yüzden Nogay mirzaları 1517 yılında
Muhammed Giray Hanı Astarhan’ı ele geçirmeye davet ettiler. Aynı yıl Kazan Hanı Mu-
hammed Emin’in ağır şekilde hastalanması üzerine erkek kardeşi ve oğlu olmadığından do-
layı Kırım’a gelen Kazan delegasyonu Astarhan hanlarından birini Kazan tahtına oturtmayı
planladıklarını Muhammed Giray’a ileterek adeta onu Astarhan seferi için tahrik ettiler.
Aynı dönemde Astarhan ile Moskova’nın yakınlaştığı tahmin edilmektedir. Rus kaynakları-
nın verdiği bilgiye göre 1518 yılında Canibek Han’ın yeğeni olduğu anlaşılan Bebey Sultan
Kırım üzerine bir sefer düzenledi. Bu arada 1519 yılında Astarhan ile ittifak ettikleri anlaşı-
lan Kasım Han idaresindeki Kazakların darbesiyle İdil-Yayık nehirleri arasında göçebe ola-
rak yaşayan Nogaylar bölgeyi terkederek İdil’in sol tarafına yerleşmek zorunda kaldılar.
Astarhan’ın bu siyasi yükselişi karşısında Muhammed Giray Han Canibek Han’dan Mosko-
va’ya karşı Kazan ile birlikte güçlerini birleştirmelerini teklif etti. Ancak onun bu girişimi
neticesiz kaldı82. Bundan sonra Kırım-Astarhan siyasi münasebetlerinin yine düşmanca bir
hal aldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Rus vakanüvis V. Tatişçev’in bildirdiğine göre Muham-
med Giray Han 1520 yılında elçilerini Büyük Rus Knezi’ne yollayarak ondan Ulu Orda’ya
yani Astarhan Hanı’na karşı kendisine yardımda bulunmasını talep etti. Büyük Knez de aşağı
bölgelerdeki şehirlerden insanları gemilerle yardıma yolladı. Onlar Ahtuba’ya kadar savaşa-
rak ilerlediler fakat Saray’ı alamadan bazı esirler elde ederek geri döndüler83. Yazar bu kay-
dın devamında Rusların Kırım Hanı ile Astarhan’ı bozguna uğrattıklarını da iletmektedir84.
V. Tatişçev’in bu kaydından onun Astarhan’ı Ulu Orda’nın devamı olarak gördüğü de anla-
şılmaktadır.
1521 yılında Nogay Mirzası Seyid Ahmed Bin Musa (Şiydiak) Astarhan’ı ele geçire-
rek Canibek Han’ın pekçok yakınını katletti. Canibek Han da aynı yıl vefat etti85. Bundan
sonra Nogay mirzalarının desteğini alan Hüseyin Han Astarhan tahtına oturdu. Aynı yıl
Kırım Hanı Muhammed Giray Kazan Hanı Sahib Giray’la ittifaken Moskova’ya saldırdığı
esnada Hanın ve Kırım kuvvetlerinin yokluğundan faydalanan sadece 580 Astarhan akıncısı
yarımadaya saldırarak yağmaladılar86. Bundan dolayı Muhammed Giray Han Moskova Knezi
ile anlaşma yaparak aceleyle Kırım’a döndü87.
3. 1. Muhammed Giray Han’ın Astarhan Seferi
Kırım Hanı Muhammed Giray Moskova ve Leh işini hallettikten sonra hem aşağı İdil
sahasını hâkimiyeti altına almak hem de Moskova seferi esnasında Kırım’a saldıran
Astarhanlılardan intikam almak amacıyla Nogay mirzalarından Mamay ile ittifak kurdu.
1523 yılında büyük bir ordu toplayarak Hüseyin Han idaresindeki Astarhan’a saldırdı. Şehri
ele geçirdi. Oradaki Nogay kabilelerini kendi hâkimiyeti altına alarak hanlığın idaresine
nezaret etmeleri için oğulları Gazi Giray ve Baba Giray’ı bir-kaç mirza ile beraber gönderdi.
Bunlar Nogay kabilesine kötü muamelede bulundular. Bu zulmü işiten Muhammed Giray
Han, mirzalara ve kendi oğullarına kızdı. Onları tekdir etti. Zulmü men için şiddetli emirler
verdi. (Not: Hanın oğullarının müttefiklerine zulmetmesi mi? anlaşılır şey değil.Bu tür davranışların bozkırda nasıl karşılık göreceğini bilen Mehmet Giray Han elbette oğullarınına kızmıştır, bu tür davranışlara kızan Nogayların tepkilerini tahmin ediyor olmalıydı Mehmet Giray Han) Giraylar ve mirzalar Hanın bu emirlerinden dolayı ona darıldılar. İşte bu vakıa üzerine hana adavet bağlayan mirzalar ve Giraylar dahi babaları aleyhine çalışmaya başladılar.(Not:Zaten bu zulümden sonra Mirzalar ve Giraylar Mehmet Giray aleyhine dönmüşse en başta Nogayların Hanın aleyhine dönmesi doğaldır)
Ayrıca Muhammed Giray Han’ın Astarhan seferinde ittifak kurduğu Nogay Mirzası
Mamay’ın kardeşi Agiş, Muhammed Giray Han’ın Astarhan’ı ele geçirerek hâkimiyet alanını
genişletmesinde kardeşinin ona yardımcı olmasından yakınmış ve kendisini uyarmıştı. Zira
Muhammed Giray’ın kendilerine de saldıracağından çekinmekteydi. Eğer ona engel olmaz-
salar Kırım Hanlığı tüm Nogay ordasına hâkim olabilirdi. (Not: Agişi bu düşünceye sevkeden olaylardan zaten sözedildi, olaylar Agişi haklı gösteriyordu) Bunun üzerine güçlerini birleşti-
ren Nogay mirzaları zaferin sarhoşluğuyla tedbirsiz hareket eden Muhammed Giray’a saldı-
rarak onu ve kalgası Bahadır Giray’ı öldürdüler. Böylece Astarhan Hanı da onların yardımıy-
la tahtına kavuştu89. Muhammed Giray Han’ın öldürülmesiyle Astarhan Hanlığı Kırım teh-
didinden kurtulmuş ve kısa vadede hâkimiyetini sürdürmüş oldu. Ancak Rus düşmanı oldu-
ğu bilinen ve Kazan tahtına Sahib Giray Hanı oturtarak Rusları güneyden ve doğudan sürek-
li baskı altında tutma siyaseti güttüğü anlaşılan bir devlet adamının ölümü hiç kuşkusuz
Moskova’nın işine daha çok yarayacaktı90. Ruslarca da kışkırtıldıkları anlaşılan? Nogay mirza-
larınca (Not: Nogayların bizzat Mehmet Giray Hanın oğulları tarafından kışkırtıldığı yazılmışken, Nogayların intikam ve onur mücadelesine girişmeleri için yeterli sebep varken, Rusların kışkırtmasından söz etmek biraz tuhaf geldi bana) Muhammed Giray Han’ın öldürülmesinden sonra tekrar Astarhan tahtına çıkan Hü-
seyin Han, A. N. Kurat’a göre 1532 yılına kadar hüküm sürmüştür91. Ancak kaynaklarda
Şeyh Ahmed Bin Ahmed’in 1525 ile 1528 yılları arasında Astarhan’da han olduğuna dair
kesin olmayan bazı ipuçları bulunmaktadır. Ondan sonra Kasım bin Seyid Ahmed’in de
Astarhan’da hanlık yaptığı düşünülmektedir92.
3. 2. İslam Giray Han’ın Astarhan’da Hâkimiyet Kurma Çabası
“Lvovskaya Letopis”in bildirdiğine göre 1530 yılında Ruslar Kazan’a saldırdığında
pekçok Astarhan Tatarı Kazanlıların yardımına gitmişti93. Bu sıralarda muhtemelen
Astarhan tahtında İslam Giray Han bulunmaktaydı. Nitekim Kırım hanedanından gelen
İslam Giray bin Muhammed’in Mayıs 1531’den önce tahta çıkarak 1532 yılının Ocak ayına
kadar kısa bir süre Astarhan’da hanlık yaptığı bilinmektedir94. Bundan sonra da onun gözü-
nün Kırım’ın yanısıra Astarhan tahtında da olduğu anlaşılmaktadır. Zira İslam Giray Han
Osmanlı Padişahı’na hitaben 1534-1535 yıllarında yazmış olduğu tahmin edilen mektubun-
da Sâhib Giray’la olan taht mücadelesinden bahisle eğer Saadet Giray’ı Kırım’a han olarak
gönderirse, kendisinin ona yardımcı olacağını ve Kırım’dan uzaklaşacağını belirterek, Os-
manlı Padişahı’nın emir ve lütufları olursa Astarhan’a giderek hanlık tahtına çıkıp Padişah
adına hutbe okutacağını, oranın imârına çalışacağını ve kızılbaş tâifesi ile diğer düşmanlara
göz açtırmayacağını belirtmiştir95. Ancak destek alamadığı gibi Deşt-i Kıpçak’taki Nogay
mirzası Baki Bey’i müttefik edinen Sahib Giray’la Kırım Hanlığı için giriştiği taht mücadele-
sini kaybedince bu düşüncesini de harekete geçirememiştir96.
3. 3. Astarhan Hanlarının Kırım Hanlığı’na Karşı Moskova Knezliği ile Yakınlaşması
İslam Giray’ın kısa süreli hanlığından sonra Kasım bin Seyid Ahmed ikinci kez
Astarhan Hanı olmuştur. O aynı zamanda Kazan Hanlığı’nın son hükümdarı olan Yadigâr
Han’ın babasıydı97. Fakat onun ikinci hanlığı çok daha kısa sürmüştür. Zira Kasım Han 21
Temmuz 1532 tarihinde Zloba adlı elçisini adamlarıyla beraber ittifak kurma teklifiyle
Astarhan’dan Moskova’ya Büyük Knez’e yollamıştı. Bu sıralarda Kâsım Hanlığı’na98 bağlı
Kozaklar İdil’den Knez’in yanına gelerek ona Çerkeslerin gizlice Astarhan’a geldiklerini ve
şehri ele geçirerek Kasım Hanı, bazı beyleri ve çok sayıda insanı katlettiklerini sağ kalanla-
rın ise yağmalandığını haber verdiler. Yine onların Büyük Knez’e bildirdiğine göre Çerkesler
Astarhan tahtına Akkubek bin Murtaza Han’ı çıkarmışlardı99. Ancak onun hâkimiyeti de
uzun sürmedi.
1533 yılında Astarhan tahtına Abdurrahman bin Abdülkerim çıktı. O, 1537 yılına
kadar Astarhan’da hüküm sürdü100. Onun döneminde Astarhan Hanlığı Moskova ile siyasi
olarak yakınlaştı. Zira Astarhan Hanlığı dış işlerinde batıdan Kırım Hanlığı’nın doğudan ise
Nogay Ordası’nın baskısı altındaydı101. Özellikle Kırım hanları Astarhan tahtına kendi ko-
rumaları altındaki kişilerin çıkmasına gayret ederek hanlığı hâkimiyetleri altına alma çabası
içerisindeydiler. Bu şekilde Nogay Ordası’na karşı Astarhan’ı kendi saflarına çekmeyi planlı-
yorlardı102. Bu durum güçlü komşularına karşı bağımsızlıklarını korumayı amaçlayan
Astarhan hanlarını Ruslarla ittifak yapmaya itiyordu ki bunun neticesinde hanlığın sonu
gelecekti103. Abdurrahman Han 1533 yılında Kırım Hanlığı’na karşı Moskova’nın desteğini
sağlamak amacıyla elçilerini Büyük Knez Vasiliy İvanoviç’e yollayarak dostluğunu ve bağlı-
lığını bildirdi. Knez de onun dostluğunu kabul etti104. Bunun neticesinde Astarhan Hanlı
ğı’nda henüz 1533 yılında “Rus Hizibi” teşkil edildi. Rus taraftarı olan bu grubun saray üze-
rinde büyük tesiri bulunmakta ve Moskof çıkarlarının en aktif savunucuları olarak dikkat
çekmekteydi. Bu siyasi teşkilat Moskova’nın doğrudan desteğiyle meydana getirilmiş ve var-
lığını devam ettirmişti. Üstelik bu hizip Moskova ve Astarhan arasında karşılıklı münasebet
ve ittifak tesis edilmesine dair ticari-siyasi bir anlaşmayı yaptırmayı da başarabilmişti105.
NOT: Rusların Tatarlarla mücadelesinde temel prensipleri onları birbiriyle mücade ettirerek za-
yıflatmaktı. Nitekim ünlü Rus tarihçisi S. M. Solovyev bu durumu şöyle açıklamaktaydı: “…
Rusların en başta Kazan’da sonra Astrahan’da (Astarhan) ve ardından Nogaylarla mücadele-
sinde kazandığı başarıların ve bu mücadele esnasında onların (Tatarların) zayıflamalarının
başlıca nedeni idarecilerin arasındaki daimi iç çekişmelerdi: onlardan biri güçleniyor ve
Moskova’ya karşı düşmanca bir tutum ortaya çıkıyordu – Moskova kendine müttefik temin
edebileceğine ve hatta ona karşı düşman kabiledaşlarından olan diğer hanlar içerisinde
vassallar dahi bulabileceğinden emindi. Astrahan hanzadelerinden biri olan Yadigâr Kazan’da
Ruslarla kıyasıya vuruşurken onun akrabası ve aynı şekilde Astrahan hanzadesi olan Şih-Ali
Rusların tarafında bulunuyordu, diğer bir hanzade Kaybula (Rus şehri) Yuriyev’in sahibiydi
ve Astrahan’dan kovulan Derviş-Ali Han (Rus şehri) Zvenigorod’da yaşıyordu”,
1537 yılında Büyük Rus Knezi, Astarhan Hanı Abdurrahman’a bizzat kendi oğlunu
elçi olarak yollayarak dostluğunu ilan etti106. Buna karşılık Abdurrahman Han İşim Bey’i
adamlarıyla beraber Rus Knezi İvan Vasileviç’e yollayarak onun dostuna dost, düşmanına da
düşman olacağını iletti107. Anlaşılan Rusların da Astarhan’ın dostluğuna ihtiyacı vardı. Çün-
kü bu sıralarda Kırım ve Kazan hanlıkları Ruslara karşı ittifak etmişlerdi108. 1537 yılının 17
Ekimi’nde Bütün Rusya’nın Büyük Knezi İvan Vasileviç kendisine gelen Astarhan elçilik
heyetini kendi oğluyla beraber Astarhan’a Abdurrahman Han’a yolladı. Ancak Nogay Tatar
mirzalarından Mamay’ın adamları bunlara saldırarak kovdular. Bundan sonra Astarhan’a
gelen Nogay mirzaları şehri ele geçirerek Abdurrahman Hanı tahttan indirdiler ve yerine
Derviş Ali Hanı geçirdiler109.
Ancak o da Kırımlıların ve Çerkeslerin baskısı sonucu 1539 yılında Astarhan’ı terk
ederek önce dayısı olan Nogay Mirzası İsmail’in yanına sonra da Ruslara sığındı. Onun yeri-
ne tahta ikinci kez çıkan Abdurrahman bin Abdülkerim 1543 yılına kadar hâkimiyetini ko-
rudu110. Ruslar onun dostluğuna önem vermekteydiler. Nitekim Moskova Knezi elçilerini
göndererek onun sağlığına dair haber aldı111. Bundan sonra 1541 yılında Büyük Knez’in ya-
nına gelen Astarhan elçileri Abdurrahman Han’ın Knezle çok sıkı bir dostluk kurmak istedi-
ğini belirttiler112. Nitekim onun bu talebi aynı şekilde karşılık buldu113. 1545-1546 yılları
arasında Akkubek Bin Murtaza ikinci kez Han oldu. Ancak Murtaza Han’ın torunu
Yamgurçi bin Bedribek tarafından tahttan indirildi114.
3. 4. Astarhan’ın Sahib Giray Han Tarafından Zaptı
Yamgurçi Han’ın da Kırım ile iyi siyasi münasebetler kuramadığı anlaşılmaktadır.
Zira Kırım Hanı Sahib Giray’ın onun Astarhan tahtına oturmasını tasdik etmediğini ve ken-
di oğullarından birini Astarhan Hanı yapmak niyetinde olduğunu biliyordu. Bundan dolayı
Sahib Giray Han’a düşmanlık besleyen Yamgurçi Han Kazan’dan mallarla memleketlerine
dönmekte olan Kırımlı tüccarlara saldırdı ve mallarına el koyarak onlardan bazılarını öldürt-
tü. Bunun üzerine Yamgurçi Han’ı cezalandırmak üzere harekete geçen Sahib Giray Han
yaklaşık iki yüz bin asker toplayarak Astarhan üzerine harekete geçti. Sefere Şirin ve Mangıt
gibi kabilelerin beyleri ile hanzâdeler de katıldı. Bu sırada yolda Azak’a alış-verişe gelen bir
Astarhan kervanının olduğu haberi Sahib Giray Han’a ulaştı. O önceki baskının intikamını
almak amacıyla emrindeki Gündoğan Beyi bin kişilik kuvvetle beraber Astarhanlı tüccarla-
rın üzerine yolladı. Bunun üzerine Astarhan kervanına baskın yapan Kırım kuvvetleri onla-
rın mallarına el koyarak Azak Kalesi dizdarına teslim ettiler. Bundan sonra Astarhan üzerine
yürüyen Kırım ordusu şehri kuşattı. Habersiz halk ve Yamgurçi Han panik oldu. Kırım or-
dusu saldırıya geçince Astarhan Hanı, beyleri, hanzâdeleri ve hâremi şehirden kaçtılar. Şehri
ele geçiren Sahib Giray Han Astarhan beyleri ile Hanın kadınlarını ve çocuklarını yakalattı.
Ne var ki, şehri yağmalatmadığı gibi, soyulan tüccarların mallarının iâdesini de sağladı115.
Ancak Kırım Hanı Astarhan ahalisinden birçoğunu varlıklarıyla beraber Kırım’a götürdü.
Galiba yeğenlerinden birini de Astarhan tahtına çıkardı. Kuzey ticaretine açılan bir kapı
olan Astarhan’ın zengin bir yer olması dolayısıyla Türk Padişahı Kanunî Sultan Sülayman,
Kırım Hanı’na Astarhan’dan götürdüğü ahaliyi geri yollamasını emretti116. Bundan sonra
Nogaylara sığındığı düşünülen Yamgurçi Han 1549’da Astarhan’a gelerek yine Hanlığın ba-
şına geçti. 1551 yılında Moskova’ya elçi yollayarak Rusların hâkimiyeti altına girmeye ça-
lışması ve 1552 yılında Kazan Hanlığı zaptedilirken hareketsiz kalması onun en büyük hata-
larıdır117. Ancak kendisi de 1554 yılında Rusların ve Nogay mirzalarının desteğini alan Der-
viş Ali Han tarafından tahttan indirildi. Derviş Ali Han’ın ikinci saltanat döneminde ise
Astarhan Hanlığı Ruslar tarafından ele geçirilerek tarih sahnesinden silinecektir.
4. Rusların İdil Boyunda Hâkimiyet Mücadelesi ve Astarhan Hanlığı’nın Yıkılışı
Astarhan-Rus münasebetlerinde dönüm noktası 1552 yılıdır. Çünkü Ruslar bu yıl
Kazan Hanlığını zaptetmişlerdi118. Astarhan’da Kazan’da yaşanan trajedi İdil Nehri’nde Ha-
zar Denizi’ne doğru sürüklenen sayısız cesetler aracılığıyla öğrenilmişti119. Böylece Rusların
Astarhan’a ulaşmalarının önünde hâkimiyet mücadelesi çerçevesinde zayıflamış Nogayları
hesaba katmazsak herhangi bir engel bulunmuyordu. Zira 1552 yılında Kazan Hanlığı’nın
kanlı bir şekilde istila edilmesiyle birlikte Astarhan ve Rus Devleti sınırdaş hale gelmişlerdi.
Böylece Rus silahlarının yeni hedefi Astarhan oluyordu. Bu yeni durum 1533 yılı anlaşma-
sından sonra Astarhan ile yakınlaşarak bu hanlığın siyasi, coğrafi ve askeri yapısıyla ilgili
istihbaratı sağlamış olan yayılmacı Ruslar tarafından derhal değerlendirilecek ve böylece
Moskova-Astarhan siyasi münasebetleri Rusların Hazar Denizi’ne doğru yayılma siyasetleri
neticesinde düşmanca bir hal alacaktı.
Astarhan Hanı Yamgurçi her zaman için Kazan Hanlığını kıskanmış ve siyasi olarak
Moskova’yla yakınlaşmıştı. Ancak Kazan’da meydana gelen hadiseler onu oldukça endişe-
lendirmişti. Bunun neticesinde Kazanlı Suyum-Bike Hatun’un babası Nogay Mirzası Yusuf’a
ve Kırım Hanı Devlet Giray’a müracaat etmişti. Nogay Ordası genellikle Kazan ile iyi ilişki-
ler içerisinde olmamış ise de Yusuf Mirza kızının ve torununun İvan tarafından esaret altına
alınmasına razı olamamış ve tam da bu sebepten Moskof elçilerini zincire vurmuştur120. Ni-
tekim tam da bu sıralarda Nogaylarla iş birliği yapılarak Ruslara saldırmalarını sağlamak
amacıyla Astarhan ile Kırım hanları ittifak tesis etmişlerdi. Bunun neticesinde Devlet Giray
Han Yamgurçi’ye 13 adet top göndermiştir. Ancak Nogay mirzaları İsmail ve Yusuf’un kendi
aralarında anlaşamadıkları anlaşılıyor121.
Rus kroniklerinin belirttiğine göre 1553 yılının Ekim ayında Nogaylardan İsmail
Mirza ve diğer mirzaların elçileri, Timur ve arkadaşlarıyla beraber Moskova hükümdarının
yanına gelerek İsmail Mirza’nın ve diğer mirzaların Büyük Rus Knezi’ne bağlılıklarını bil-
dirdiklerini ilettiler. Ondan Astarhan Hanı Yamgurçi’yi tahttan indirerek yerine Derviş Ali
Han’ı geçirmesi için ordusuyla göndermesini talep ettiler. Böyle bir durumda İsmail Mirza
ve diğer mirzalar Büyük Knez’in emirlerini yerine getireceklerini de elçileri vasıtasıyla ilet-
mişlerdi. Moskof Knezi İvan danışmanı olan Aleksey Feodoroviç Adaşev122
ve İvan Mihaylev’e İsmail’in elçilerinin taleplerini müzakere etmelerini emretti. Bunun üzerine
İsmail Mirza’nın yeğeni olan Derviş Ali’nin Büyük Knez’in ordusuyla ve İdil Nehri üzerin-
den çok sayıda gemilerin eşliğinde Astarhan’a yollanması ve İsmail Mirza’nın da adamlarını
Astarhan’a yollayarak onlara yardımcı olması kararlaştırıldı. Bu arada yapılan plana göre
Astarhan tahtına Derviş Ali oturtulduktan sonra İsmail Mirza da Knez’in düşmanı olan kar-
deşi Yusuf Mirza’nın üzerine giderek onunla savaşacaktı123.
4. 1. Rusların 1554 Astarhan Seferi ve Hanlığı’nın Rus Hâkimiyetine Girmesi
1554 yılında Moskova’nın Rus ordusunun İdil Nehri’nin aşağı kesimine düzenlediği
ilk seferi gerçekleşiyordu. Bu askeri hareket o yılın Nisan ayında başladı ve aynı yıl 8 Tem-
muz’da seferin aktif savaş safhalarının neticelenmesiyle tamamlandı. Bu askeri seferin zahiri
sebebi Nogay Hanı İsmail’in talebi üzerine ona askeri yardım sağlamaktı. Ancak Rusların ana
gayeleri Kırım yanlısı Yamgurçi Han’ı Astarhan tahtından indirmekti. Ayrıca Ruslar
Astarhan Hanlığı’nı Moskova’nın vassallığı altında tutarak zayıflatmak ve yıkmak istiyorlar-
dı124. Böylece Kazan da zaptedildiğinden dolayı bütün İdil ticari yolu Rusların kontrolüne
girecekti. 1554 yılı başında IV. İvan elçilerini Nogay Ordası’na yollayarak İsmail Mirza’ya
Knez Pronskiy komutasındaki Rus birliklerinin Astarhan’ı ele geçirmek üzere bölgeye gön-
derildiği haberini yolladı. Rus elçileri IV. İvan’ın talimatıyla İsmail Mirza’dan bu hareket
esnasında Ruslara yardım etmesini talep ettiler. Ancak İsmail Mirza onların bu isteğini red-
detti125. Böylece Nogayların askeri desteği sağlanamadı.
1554 yılı ilkbaharında 30 bin kişilik Moskof Ordusu Knez Yuriy İvanoviç Şemyakin-
Pronskiy’in kumandasında gemilerle İdil Nehri’nde aşağıya doğru harekete geçti. Bu Knez,
dostu Mihail Petroviç Golovin ile büyük bir alayın başında bulunuyordu. Öncü alaya Çar IV.
İvan’ın yatakçısı Knez İgnatiy Mihayloviç Veşnyakov ve Şiryay Vasileviç Kobyakov126 ko-
muta ediyorlardı. Gözcü alayına ise Stefan Grigoreviç Sidorov ve Knez Andrey Bulgak
Grigoreviç Baryatinskiy komuta ediyorlardı. Sefere onlarla birlikte Knez Aleksandr İvanoviç
Vyazemskiy’in Vyatiç kıtaları (25.100 kişi) ile Daniil Çulkov’un komutasındaki Kozaklar
(sayıları tespit edilemiyor) da katılıyorlardı127. Böylece Rus ordusunun sayısı yaklaşık olarak
35-40 bine çıkıyordu ki, bu oran Astarhan Hanlığı’nın askeri kuvvetlerine kıyasla çok fazla
idi. Rus ordusunun atlı araba katarında eski Han Derviş Ali’de yer almaktaydı. Derviş Ali
birkaç yıl Moskova Büyük Knezi İvan’ın sarayında yaşamış ve onu kendisini Astarhan tahtı-
na çıkarması için ikna etmişti. Neticede Büyük Knez İvan 29 Ağustos’ta Kolomna’da kendi
isim gününü kutladığında ulaklar eski Astarhan’ın ele geçirildiği haberini ona getirdiler128.
Sefer şöyle gerçekleşmişti: Rus ordusu Mayıs ayında aşağıdan karaya çıktı ve 29 Ha-
ziran’da artık Perevolok’a yaklaştı. Vyazemskiy ve Çulkov’un Kozakları önden yollandılar.
Moskof askerlerinin Astarhan Hanı’nın kuvvetleriyle ilk çatışması 27 Haziran 1554 tarihin-
de sonraları Kara Yar diye bilinen Kara Ada’nın yakınında vuku buldu. Başlarında Sakmak
(Sakman, Sakaman ya da Salman) adlı bir komutanın bulunduğu Astarhanlıların öncü birlik-
leri tamamıyla bozguna uğratıldı. Esir düşen Sakmak, Yamgurçi Han’ın eski Astarhan yöre-
sinde (İdil Nehri’nin akımının 5 km aşağısında) kendi otağında bulunduğunu ifşa etti. Asıl
Astarhan’da küçük bir garnizon bırakmışlardı. Çünkü Tatarlar şehrin savunmasına hazır-
lanmamışlardı. Üstelik Rusların yaklaştıkları sırada Astarhan’ın sakinleri de direnmeden
kaçtılar129. Bu arada ısrarla Nogayların desteğini sağlamak isteyen Ruslar, İsmail Mirza’ya
elçi yollamışlardı. Ancak İsmail Mirza Rus elçileriyle Büyük Knez’e kardeşi Yusuf Mirza ile
mücadele ettiğinden dolayı Astarhan seferine katılamadığını iletti130. 2 Temmuz 1554 yılında
Knez Pronskiy’in birlikleri savaşmadan Astarhan’ı işgal ettiler. Knez Vyazemskiy’in kuvvet-
leri de Yamgurçi’nin otağını abluka altına aldı. Han o sırada hâremini ve çocuklarını kendi
muhafızlarıyla bozkırlar üzerinden göndererek Azak’a doğru kaçtı. Ne var ki, onun Türk
toprağına gitme teşebbüsü Rus atlı birlikleri tarafından önlendi. Bunlar 7 Temmuz’da düzen-
siz bir şekilde geri çekilen Hanlık kuvvetlerine yetişmişler ve herhangi bir zahmet çekme-
den onları katletmişler, kısmen de esir almışlardı. Hanın hâremi de Ruslara esir düşmüştü.
Onlar gemiyle Hazar Denizi’ne götürülmeye çalışılırken Kozak Atamanı F. Pavlov tarafın-
dan alıkoyulmuş ve Astarhan’a teslim edilmişti131. Esir kadınlar arasında Yamgurçi’nin be-
şinci karısı (Mergivan Hatun) ve kızı Balbiçe de bulunmaktaydı132.
Elde edilen zafer neticesinde Ruslar, Astarhan tahtına kendilerinin taraftarı olan
Derviş Ali Han’ı oturttular. Yanına da Knez Andrey Boryatinsk ve Petr Turgevek’i Kozak
okçularıyla beraber bir yıllığına bıraktılar133.
4. 1. 1. 1554 Astarhan-Moskova Anlaşması:
Yeni Han 9 Temmuz 1554’te Moskova Devleti ile Astarhan şehrinde barış anlaşması
yaptı. Anlaşmayı Moskova Hükümeti adına Knez Yuriy İvanoviç Şemyakin, Astarhan Hanlı-
ğı adına ise Derviş Ali Han imzaladılar. Bu barış anlaşmasıyla Astarhan Hanlığı artık Çar
unvanını kullanan IV. İvan’ın hâkimiyeti altına giriyordu. Anlaşmanın maddeleri şöyleydi:
1) Astarhan Hanı Moskova’ya (IV. İvan) tâbi olarak bağlı olacağını kabul edecek,
2) Astarhan Hanlığı Moskova’ya her yıl 40 bin altın (=1200 ruble gümüş) haraç
ödemeyi kabul edecek ve 3 bin adet balık vermekle mükellef olacak,
3) Ruslar Kazan’dan Astarhan’a kadar –bütün İdil üzerinde- gümrük vergisi verme-
den ve izinsiz olarak (yani Astarhan yönetimine bu konuda haber vermeden ve on-
lardan izin almayarak) balık yakalama hakkına sahip olacak.
4) Astarhan’da 1555 yılından itibaren Rus taraftarı olan Derviş Ali Han’a karşı yerli
ahalinin ayaklanmasını önlemek için mevcudu arttırılmış Rus kuvvetleri konuşlan-
dırılacak. Kuvvetler avcı başı Kaftırev (okçu birlikleri) ve talimatlı Ataman
Pavlov’un (Don Kozaklarının birlikleri) komutası altında olacak134.
Bundan sonra yaklaşık 500 Astarhan asilzâdesi (mirzalar ve oğlanlar) Moskova Büyük
Knezi IV. İvan’a bağlılık yemini ettiler ve ölümünden sonra Moskova’nın sonraki hanı seç-
me hakkına sahip olduğunu Derviş Ali’ye bildirdiler135. Tarihçi P. L. Karabuşçenko Astarhan
Hanlığı’nın Moskof Devleti’ne bağlanması tarihini 1554 yılı olarak kabul etmek gerektiği
düşüncesindedir. Çünkü tam da bu yıl Rus Çarı diğerlerinden başka Astarhan’ın da Çarı ola-
rak ilk defa adlandırılmaya başlanmıştır. Ayrıca Derviş Ali’nin Astarhan tahtında hüküm
sürmesi yerli ahalinin dizginlenmesi için Moskova tarafından ustaca oynanan siyasi bir tem-
silden başka birşey değildi136.
Rus hâmiliği döneminde şehre 7 bin kadarı avam halk, 3 bin kadarı ulema ve 5 yüz
kadarı da asilzâde olmak üzere 10 bin 5 yüz kişi geri dönmüştü137. Bu arada 1555 yılı Nisan
ayında sabık Han Yamgurçi’nin, Yusuf Mirza’nın oğulları Yunus Mirza, Ali Mirza, Yak Mir-
za ve diğer pek çok Nogay mirzasıyla beraber Kırım Han’ın yolladığı kuvvetlerle birleşerek
şehre saldırdıkları ancak Derviş Ali Han’ın Rus ve Kozak topçularla birlikte onları geri püs-
kürttüğü haberi Moskova’ya geliyordu138. Bu başarısız girişimden başka Astarhan içerisinde
de Rus muhalefeti oluşacaktı. Zira Moskova ile yapılan anlaşmaya göre yıllık 40 bin altın
haraç ödenmesi maddesi hiç kuşkusuz halkta huzursuzluğa yol açacaktı.
Sonuç olarak 1554 yılı Moskova-Astarhan barış anlaşmasının köleleştirici şartları ne-
ticesinde Astarhan ahalisi haraç toplanmasını sabote etti ve Derviş Ali Han gizlice Kırım
Tatarlarının tarafına geçti. O galiba bazı Nogay gruplarının da desteğiyle Kırım’a ve İstan-
bul’a adamlarını yollayarak Kırım Hanlığı’nın ve Osmanlı Devleti’nin desteğini de sağlamaya
çalışmıştı139. Zaten Kırım Hanı onun ricası üzerine Hanın kişisel korumasını sağlamaları
amacıyla Astarhan’a 300 yeniçeri ve 700 Tatar süvarisini top ve barut gibi teçhizatlarla bera-
ber göndermişti. Bu durum hiç kuşkusuz Moskof Devleti’nin karşı hareketine sebep teşkil
edecekti140. Bu arada Astarhan’ın 1554’te alınmasından sonra Kırım Hanı Ukrayna’ya saldı-
rınca Rus Çarı, İvan Şeremetov141’u pek çok boyar çocuğuyla beraber onun üzerine gönderdi.
Kırım kuvvetleri Rusları ağır bir yenilgiye uğratarak pek çok esir almışlardı. İvan Şeremetov
canını zor kurtarmıştı142. Bu saldırı Kazan ve Astarhan’ın düşmesine karşı bir tepkiydi. An-
cak küçük çaplı bir çapul hareketinden öte bir şey değildi. Tüm bunlardan başka Nogay mir-
zaları arasındaki mücadeleler de Rusların işini oldukça kolaylaştırmaktaydı. Zira Nogay
Ordası’nın başında bulunan ve Ruslara karşı olan Yusuf Mirza tam bir Rus ajanı olmakla
itham edilen kardeşi İsmail Mirza tarafından tuzağa düşürülerek 1555’te öldürüldü. Bundan
sonra Nogaylar arasında İsmail Mirza’ya karşı mücadeleler devam etti. İsmail Mirza ve taraf-
tarlarının bu mücadelede Moskova ile işbirliği yapması hiç kuşkusuz Rusların aşağı İdil bo-
yuna dolayısıyla da Astarhan Hanlığı’na hâkim olmasında en önemli etken oldu143. Onlar
Ruslarla sıkı bir ittifak kurmuşlardı. Nitekim Osmanlı Devleti’nin Türkistan’a göndermiş
olduğu elçilik heyeti 1555 yılında Arslan Mirza yönetimindeki Nogaylar ve Rusların saldırı-
sına uğrayarak yağmalandı. Bu kafile daha sonra Derviş Ali Han’ın yanına Astarhan’a ulaştı.
Kafilede yer alan Ahmed Çavuş adlı Osmanlı elçisinin Ruslara karşı Derviş Ali Han’ı destek-
lediği tahmin edilmektedir. Zira 1556 yılında Astarhan Ruslar tarafından katî olarak
zaptedildiğinde Derviş Ali Han bu Ahmed Çavuşla önce Azak’a sığınacak oradan İstanbul’a
geçecek144 ve daha sonra da Mekke’ye gidecekti145.
4. 2. Astarhan Hanlığı’nın Rusya’ya İlhak Edilmesi
Astarhan idaresinin ve ahalisinin işgalci Ruslara itaat etmemesi ve Kırım ile işbirliği-
ne girmesi neticesinde Moskova yönetimi 1556 yılı ilkbaharında Astarhanlıları cezalandır-
mak ve Hanlığı doğrudan Rus Devleti’ne bağlamak gayesiyle askeri faaliyetlere başladı. Bu
amaçla Rus komutanlar Çeremisinov146 ve Teterin yönetiminde yaklaşık 1000 kişilik okçu
alayı, Pisemsk’in komutasındaki gönüllü Vyatka milis kuvvetleri, Ataman Kolupayev komu-
tasındaki Don Kozakları, Ataman Lyapun Filimonov idaresindeki İdil Kozakları gibi unsurla-
rın yer aldığı Rus ordusu ayrı şekilde harekete geçirildi. Rus kuvvetleri Astarhan yakınların-
da birleşti. Okçular Moskova’dan suyoluyla, gönüllü Vyatiç milis kuvvetleri Hlınov’dan,
Don Kozakları Don’dan İdil Nehri’ne kadar atlı olarak daha sonra da nehir dubalarıyla
Astarhan’a kadar gelmişlerdi. Astarhan’a diğer kuvvetlerden önce ilk olarak Lyapun
Filiminov’un İdil Kozakları ulaşmıştı. Bunlar aniden şehre saldırmışlar ve Astarhan kalesine
kapanma imkânını bile bulamayan bölgesel kuvvetleri ciddi şekilde bozguna uğratmışlardı.
Vaktinde yetişen okçular ve Don Kozakları zahmetsizce şehri işgal etmişler ve İdil Nehri’nin
deltasında Hazar Denizi sahilinin 20 km içerisinde Derviş Ali Han’ın kaçarak karargâhını
kurmuş olduğu noktaya doğru hareket etmeye başlamışlardı. Rus askerleri Tatarların ordu-
gâhını kuşatarak geceleyin onların üzerine saldırmışlar ve böylece meydana gelen panik
ortamından yararlanarak onları bozguna uğratmışlardı. Ancak sabaha doğru zaferle Astar-
han’a geri dönen Rus askerlerinin peşinden giden Derviş Ali Han onlara büyük kayıplar
verdirmişti. Ne var ki, kaleye sığınma imkânından yoksun ve dağınık halde olan Astarhan
kuvvetleri için durum vahim bir hal aldığından dolayı daha birkaç çatışmanın ardından Han,
Azak’a Türk topraklarına kaçmak zorunda kalmıştı. Böylece Astarhan Hanlığı 26 Ağustos
1556 tarihinde savaşı sonlandıracak herhangi bir anlaşma yapılmaksızın Rus Devleti’ne bağ-
landı147.
Astarhan Hanlığı’nın Moskof Devleti’ne bağlanmasından sonra yerli Tatar asilzâde-
leri arasında belirgin bir şekilde parçalanma söz konusuydu. Onlardan bir kısmı Kırım’a kaç-
tı. Bunlar Kırım Hanı’nın hizmetine girerek Moskova ile mücadelelerini devam ettirdiler.
Diğer bir kısmı ise yerlerinde kalarak Rusların hizmetine girdiler ve böylece sosyal statüle-
rini önemli ölçüde muhafaza ettiler148. Bu arada da Hanlığın merkezi olan şehir, 1558 yılında
civardaki kabilelerin hücumundan muhafaza edilebilmek için, eski yerinden 12 km. daha
güneyde nehrin asıl yatağının sol sahilinde bir adaya nakledildi149. Bundan sonra Astarhan
Hanlığı’nın merkezi olan eski şehir harebe haline dönüştü150. Nitekim “Peçevi Tarihi”nde bu
durum şöyle ifade edilmektedir: “Eski zamanlarda Müslümanların oturduğu bu şehirde hâlâ
camilerin, hamam ve medreselerin bina kalıntıları görülmekte idi, fakat içinde insan soyun-
dan tek bir canlı yoktu”151.
5. Osmanlı Devleti’nin Astarhan’ı (EjderhanI Fethetme Girişimi
Osmanlı Devleti’nin İdil Boyu Türk halklarını Rus esaretinden kurtarmak için plan-
ladığı “Kanal Projesi” ve 1569 Astarhan (Ejderhan) Seferi tarih literatürümüzde Ahmed Re-
fik Bey153’den başlayarak H. İnalcık154, A. N. Kurat155, M. T. Gökbilgin156 gibi tarihçilerimiz
tarafından incelenmiştir. Onların araştırmalarının kılavuzluğunda meseleyi kısaca ele almak
gerekirse Osmanlı Devleti’nin 1569 Astarhan seferinin karar, hazırlık, icra ve sonuç olmak
üzere dört önemli aşaması vardır.
Bu seferin yapılması fikri önce Kazan’ın ardından da Astarhan’ın Ruslar tarafından
zaptedilmesiyle birlikte İstanbul’da önem kazanmıştır. Zira Osmanlı Devleti’nin en güçlü
olduğu bir dönemde İdil-Ural Müslümanları Ortadoks Rus boyunduruğuna girmiş ve Hazar
Denizi’nin kuzeyinde Rus hâkimiyeti sağlanmıştır. Ayrıca Hazar Denizi’nin güneyindeki
İran tehdidiyle birlikte Kafkasya ve Azerbaycan coğrafyasında Osmanlı çıkarları tehlikeye
girmiştir. Nitekim Ruslar Kafkasya’ya doğru yayılma siyasetlerinin doğrultusunda bazı
Çerkes beyleri ile ittifak ederek Terek boyunda bir kale inşa etmek için harekete geçmişler-
di. Bunun neticesinde 1567’de Terek Nehri’ne akan Sunja çayı üzerinde bir kale yaparak
buraya Rus Kozakları ile bir miktar asker yerleştireceklerdi157. Bu arada Osmanlı Padişahı
Kanunî Sultan Süleyman’a Kazan, Astarhan, Kırım, Nogay ve Kafkasya Müslümanlarından
şikâyetler gelmiş ve Astarhan’a bir sefer düzenlediği takdirde kendilerinin de Osmanlı ordu-
suna yardımcı olacakları hususunu ona iletmişlerdi. Bunun üzerine Türk Padişahı Avusturya
ile barış yaptıktan sonra 1563 yılı Eylül ayında Kırım Hanı’na İlkbahar’da Astarhan’a sefer
yapılması doğrultusunda hazırlıklara başlamasını bildirmişti. Ancak İdil boyuna Osmanlı
Devleti’nin hâkim olmasını istemeyen Kırım Hanı Devlet Giray, Padişahı bu fikrinden cay-
dırmaya çalıştı ve bunda başarılı olduğu düşünülmektedir158.
Kefe defterdarı Çerkes Kasım Bey’in de Astarhan’a bir sefer yapılmasını savunduğu
anlaşılmaktadır159. O, Kanunî’ye eskiden beri bir Müslüman şehri olan Astarhan’ın Rusların
eline düştüğünü ve önemli bir ticaret merkezi olduğunu belirterek ele geçirildiği takdirde
devlet hazinesine gelir sağlayacağını ve hem de kendi dinini savunmuş olacağını telkin et-
miş. Ne var ki padişahı ikna edememiştir160. Fakat Kanunî’nin ölümünden sonra özellikle
Kasım Bey yeni padişah olan II. Selim’e diğer sebeplerden başka Astarhan’ın feth edilmesi-
nin gelecekteki İran seferi açısından deniz yolu bağlantısını kurması için ehemmiyetinden
bahsederek onu ikna etmeye çalışmış ve belki de bunda başarılı olmuştur161.
Bu durum “Peçevi Tarihi”nde şöyle anlatılmıştır: “İran bölgesinin fethi için askerle-
rin yiyecek ve ikmalini sağlamak için Don ve İdil nehirlerinin bir kanal aracılığıyla birbirine
bağlanması fikri Hicri 976 tarihinde ortaya atılınca Astarhan seferi daha önem kazanmıştı.
Bundan dolayı daha önce bölgeyi iyi tanıyan Çerkes Kasım Bey Kefe Sancakbeyliği’ne atan-
mıştı. Kasım Bey de görevine başladığında bilgi topladıktan sonra güvenilir kimseleri yerine
gönderip keşif ve ölçümler yaptırdı. Nehirler arasındaki mesafenin altı deniz mili olduğunu
İstanbul’a bildirdi. Eğer bu iş başarılırsa Osmanlı askerleri İran seferlerinde yiyecek sıkıntısı
çekmeyeceği gibi Şirvan ülkesi ile Karabağ ve tüm Gürcistan Osmanlı hâkimiyetini katiyetle
tanıyacaklardı”162. Ancak Astarhan Seferi fikrinin alınmasında ana amil olarak aşağı İdil bo-
yundan yani Astarhan üzerinden Hac ibadeti için geçmek isteyen Orta Asya Türklerinin ve
tüccarlarının Osmanlı Devleti’ne müracaatları etkili olmuştu163. Hiç şüphesiz, Orta Asya
Müslümanlarının taleplerinin alınıp ilerdeki İran seferi de düşünülerek Don ile İdil nehirle-
rinin bir kanal ile birleştirilerek Astarhan’ın ele geçirilmesi kararının alınmasında en önemli
rollerden birini de Veziriazam Sokullu Mehmed Paşa oynamıştı164.
Astarhan seferi birkaç yıl süren itinalı bir hazırlık döneminden sonra icra edilecekti.
Zira bunun için yoğun bir askeri hazırlık yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre seferin icrası
için Amasya, Niğbolu, Canik ve Köstendil sancaklarından asker toplanması kararlaştırılmış-
tır165. Çorum Beyi’ne de elli kadar sipahiyi sancağının muhafazası için bırakarak geri kalanı-
nı alaybeyiyle birlikte Astarhan seferine göndermesi emredilmiştir166. Nitekim bunların ha-
rekete geçmeleri emri Silistre Beyi’nin askerleri de dâhil edilerek verilmiştir167. Kefe’de
Astarhan seferinde kullanılması için gemiler yaptırılmışır168. Bu gemiler için Kastamonu,
Sinop, Trabzon, Samsun, Rize, Giresun, Amasra ve Bolu kaleleri ile Trabzon’dan asker ve
teknik personel temin edilmiştir169. Bundan sonra sefere katılacak beylerin askerlerini hazır
ederek nevruzda Kefe Beylerbeyi’ne (Kasım Bey) intisap etmeleri kararlaştırılmıştır170. Bu
arada Kasım Bey’e Kefe’deki kalelerden istediği kadar hisar-eri ve azap neferi alma yetkisi de
verilmiştir171. Ayrıca “Peçevi Tarihi”nde belirtildiğine göre birçok kale-döven top ve
darbzen, çapa ve kürek, külünk vb. araç ve gereçler temin edilerek büyük bir donanma ile
Kefe’ye yollanmıştır. Kırım Hanı’na da çok sayıda hayvan ve Tatar askerinin tümüyle sefere
katılması için buyruk çıkarılmıştır172. Kanal kazılması için götürülen aletlerin sayısının yak-
laşık 16 bin olduğu düşünülmektedir173. Ayrıca ordunun iaşesinin temini için de tedbirler
alınmıştır174. Yapılan askeri hazırlıklardan sonra 4 Muharrem 976’da (29 Haziran 1568) Kı-
rım Hanı’na yazılan nâme-i hümâyun’da Astarhan seferi için gerekli olan şeylerin çoğunun
gönderildiği, kalan kısmın da vaktinde hazır edileceği, fetih için gayret gösterilmesi hususla-
rı belirtilmiştir175. Bunlardan başka Sultan II. Selim tarafından H. 976 tarihinde Leh Kralı
Sigizmund August’a da bir nâme gönderilerek hacılara yol açmak için yapılacak Astarhan
Seferi dolayısıyla Leh sınırlarınının yakınlarından geçecek olan Türk kuvvetlerinin kendile-
rine zarar vermeyeceği bildirilerek onların da buna karşılık Rusları baskı altında tutmaları
istenmiştir176.
NOT: Bunlardan başka Çerkeslerin Cana, Terküşe, Katı (?), Şevkal beyleri ile Bahadır Bey ve
Mertek (?) hâkiminin de Astarhan seferine serdar tayin edilen Kasım Bey’in emrine girmelerine karar verilmiştir, Ayrıca Tanrıdağı, Nakdölen, Kocacık yörüklerinin birer nevbetlilerinin ve Vize Yörükleri, Tatarları ve canbazlarının birer nevbetlilerinin, ayrıca da Çingene müsellemlerinin birer nevbetlilerinin Astarhan seferi hizmetine tayin kılındıkları bilinmektedir,
Seferin icrasında İdil boyu Tatar Türkleri de yardımcı olacaktı. Zira Kazan Türkleri
Osmanlı kuvvetlerinin İdil boyuna yaklaştığı esnada ayaklanma çıkaracaklarına dair söz
vermişlerdi177. Astarhan Tatarları da ayaklanmaya hazırlanıyorlardı. Bu arada Astarhanlı
asilzâdeler Sayın Mirza ile Teney Mirza’nın elçileri Çerkes Kasım Bey’e gelerek ona kendi
aralarındaki bütün Moskof taraftarlarını öldürmekle tehdit ettikleri haberini ulaştırmışlardı.
Kasım Bey Nogay Mirzası Urus ve bazı Astarhan Tatarlarıyla da temas kurmuş ve onlardan
Osmanlı Ordusu’nun Astarhan’a yaklaştığı esnada destek vereceklerine dair söz almıştı178.
15 Ekim 1568 tarihli kayda göre Sultan II. Selim Astarhan seferine Kefe Sancağı Beyi
Kâsım’ı serdâr tayin etti ve Kırım Hanı’nın ona itaat etmesini ve Tatar askerlerine de kendi
kethüdasını başbuğ tayin ederek Kasım Bey’e itaat etmelerini sağlamasını emretti179. Osman-
lı Padişahı 1569 yılında Kırım’a 18 bin kadar sipahi yolladı ve Kırım Hanı’na bu askerlerin
70 bin Kırım Tatarıyla birleştirilerek Don Kozaklarının dağıtılıp Astarhan’ın ele geçirilmesi-
ni bildirdi. Bunun üzerine Kırım’da 90 bin asker toplandı ve Kasım Bey ile Kırım Hanı’nın
komutasında Don’nun yukarı kesimine doğru harekete geçildi180. “Peçevi Tarihi”ne göre
Türk kuvvetleri nehrin kıyısında uygun bir yer seçip üç ay boyunca kanalı kazmaya koyul-
dular. 30 bin Nogay Tatarı da çalışmalara katıldı. Ancak kanalın henüz üçte biri kazılmışken
ve her türlü yiyecek ve araç-gereç bol miktarda mevcutken “buranın kışı üç ay önceden
gelir, o zaman herkesin eli ayağı işlemez olur” diye bir şaiya askerler arasında dolaşmaya
başladı. Bazı kimselere göre bu dedikoduları Kırım Hanı özellikle çıkartıyordu. Zira eğer
kanal kazılıp başarı sağlanırsa Osmanlı kuvvetleri karadan ve denizden Deşt-i Kıpçak yur-
duna ve Şirvan taraflarına serbestçe gidebileceğinden Tatarlar gözden düşebilir hatta Kırım
dahi ellerinden çıkabilirdi. Söylentiyi bu yüzden bilinçli olarak uydurduğu söyleniyordu.
Bunun üzerine geri çekilme kararı alındı ve taşınması zor olan cephane ve araçlar bir hen-
dek kazılarak gömüldü. Oldukça zahmet çekilmiş ve çok para harcanmıştı. Bundan dolayı
zarar büyük oldu181. Diğer Osmanlı kroniklerinde de Astarhan seferiyle alakalı olarak benzer
ifadeler yer almaktadır182.
Kanal kazma fikrinden vazgeçildikten sonra doğrudan Astarhan’a gidilerek fethe-
dilmesi kararlaştırıldı. Toplarından yoksun kalan Türk-Tatar kuvvetleri Astarhan’a ulaştı.
Ordu şehrin eski kısmında on gün kaldı ise de, her nedense, kalenin yer aldığı adaya hücum
edilmedi. Kışın yaklaşması ve iaşe yetersizliğinden dolayı ordunun geri çekilmesi kararlaştı-
rıldı. Astarhan’dan Kabardin yoluyla susuz Kuzey Kafkasya bozkırları üzerinden geri çekil-
dikleri esnada Türk ordusu su ve gıda yetersizliğinden dolayı büyük kayba uğradı183.
Türk-Tatar ordusunun Rusların inşa ettiği Astrahan’ı kuşattığı esnada bölgede bulu-
nan İngiliz tüccarların bu sefere dair verdikleri bilgiler ilgi çekicidir. Onlar bölgeden ayrıla-
cakları sırada Türkler geldiği için 6 hafta boyunca seferin bitmesini beklemek zorunda kal-
mışlardı. Onların ifadelerine göre 70 bin kişilik muazzam bir Türk-Tatar Ordusu oraya gel-
mişti. Bu ordu şehri kuşatmayı ya da ani bir saldırı ile ele geçirmeyi planlıyordu. Fakat kış
mevsiminin yaklaşması ve özellikle de Rus hükümdarının mağruriyetle toprağını savunmak
için büyük bir sefer başlattığına dair haberler gelince Türk-Tatar ordusu kuşatmayı kaldıra-
rak bulunduğu mahalden ayrılmak zorunda kalmıştı184.
Seferin başarısız olmasında Padişahın bizzat sefere katılmamasının ve doğru plan-
lanma yapılmamasının rolü vardır. Fakat en büyük mesuliyetin Kırım Hanı’nda olduğu anla-
şılıyor185. Zira bir arşiv kaydında 1569 yılı seferinin başarısız olmasında bilhassa Devlet Gi-
ray Han’ın bu seferi “sabote” etmesinin rolü olduğu açıkça belirtilmiştir186.
6. Astarhan Hanlığı’nın Siyasi ve Sosyal Yapısı
Astarhan Hanlığı’nın sosyo-politik hiyerarşisinin başında diğer Türk-Tatar devletle-
rinde olduğu şekilde Han bulunmaktaydı. Han’dan sonra ülke yönetiminde veliaht olan
kalgaylar söz sahibiydi. Bunlardan sonra sosyal tabakanın ön sıralarında kabile aristokratları
yer almakta ve daha sonra da mirzalar ile mollalar gelmekteydi. Bunların dışında Uluğ Bey
ve temsilci, yerine bakan manasında naib gibi unvan taşıyan asilzâdeler toplum katmanının
önde gelen temsilcileri olarak devlet yönetiminde söz sahibiydiler187. Nitekim Lvovskaya
Kroniği’nde 1554’te Astarhan Hanı Yamgurçi’nin tebaasından olan beylerden, mirzalardan,
ulanlardan ve mollalardan oluşan delegasyonun Ruslara görüşmeye geldiklerinden bahse-
der188.
Astarhan Hanlığı’nda kabileler konfederasyonu şeklinde bir düzen vardı. Hanlığı ay-
rı yurtlara ayırmak mümkündür. Bu yurtları meydana getiren kabileler uzun süreden beri
bölgede yaşayan Türk gruplarıydı.
Nitekim Nogay Ordasını teşkil eden Alçınlar ve Kıyatlar gibi kabilelerin bazı uruklarının Astarhan’da yaşadıkları bilinmektedir. Hanlıkta en nüfuzlu grup ise Kongratlar kabilesiydi.
Altın Orda Devleti’ne izafe edilen Cuçi Ulusu’nun en mühim kabilelerinden birisini teşkil eden Mangıtların Hazar Denizi’nin kuzeyinde yani Astarhan çevresinde oturdukları bilinmektedir.
Nitekim, bunların Astarhan Hanlığı ahalisinin önemli bir kısmını meydana getirdiğine şüphe yoktur.
Deşt-i Kıpçak’ta Altın Orda Devleti henüz teşekkül edilmeden önce Astarhan civarında yerleşen Hıtay kabilesi de Hanlığın önemli unsurlarındandı. Bu kabile Astarhan hanlarına önemli hizmetlerde bulunmuşlardı191. Mesela Ali Bey denen Astarhan Hanı Abdülkerim’in Uluğ beyi ve naibi olanHıtay Baba bu kabiledendi192. Bu kabilelerin temsilcileri Karaçi beyleri olarak Hanlığın yö-
netiminde söz sahibiydiler. Bunların başlarında ise bir Uluğ Bey (Beylerbeyi) bulunmaktay-
dı193.
Astarhan’da yüksek bir İslam kültürünün mevcut olduğu da sosyal unvanlardan an-
laşılmaktadır. Zira toplum katmanında seyid, şeyh, şeyhzâde, molla, hafız, hacı gibi unvanlar
sıklıkla kullanılmıştır. Bu unvanlardan dini çevrenin Hanlığın nüfusu arasında oldukça etkili
bir konuma sahip olduğu da anlaşılmaktadır194.
7. Astarhan Hanlığı’nın Ekonomik Yapısı
Astarhan Hanlığı’nın ekonomisinde hayvancılığın rolü önemliydi. XVI. yüzyılın ba-
şında Astarhan’dan Sığnak’a gönderilen mallar arasında besili koyunlar, atlar ve develer bu-
lunmaktaydı. XVI. yüzyılın başı ile XVII. yüzyılın ikinci yarısı arasındaki dönemde Hanlığın
merkezinde ve çevresinde elma, ayva, ceviz, kavun, karpuz, bal kabağı, salatalık vb. yetişti-
rilmek suretiyle meyvacılık ve bostancılık da yapılmaktaydı. Tahıl ekimi sınır bölgelerinde
az oranda yapıldığı için bu ürünler mümkündür ki, Kazan Hanlığı ile İran’dan temin edil-
mekteydi195.
Astarhan ekonomisinin ana kaynağı ticaretti. Hazar Denizi’nin kuzey kıyısında bu-
lunduğu için Kafkasya, İran ve Orta Asya’dan gelen malların İdil üzerinden kuzey bölgelere
ulaştırılmasında aynı şekilde kuzey bölgelerden gelen malların da adı geçen coğrafi bölgelere
ulaştırılmasında bir kavşak noktası olarak Astarhan’ın transit ticaretin önemli bir merkezi
olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim S. Herberstein Astarhan için “Astarhan zengin bir şehir ve
büyük bir Tatar Pazar yeridir” demekteydi196. Ayrıca 1525 tarihli Battista Agnese’nin harita-
sında “Citracan emporium civitas magna” yani “Astarhan büyük küresel Pazar” diye yazmak-
taydı197. Elverişli jeopolitik konumuyla bol balık barındıran suları ve verimli üzüm bağları ile
Astarhan ticari açıdan Rusya’nın yanı sıra Ermeni, Çerkes, Nogay, Fars, Kalmuk, Türk, Hin-
distanlı ve diğer Asyalı tüccarların ilgisini çekmiştir198. Aynı şekilde eski devirlerden beri bir
alış-veriş merkezi olarak Venedik’e giden baharatın da Astarhan üzerinden götürüldüğü
bilinmektedir199. A. Contarini’nin yolculuğuyla ilgili şu ifadeleri Astarhan’ın uluslararası
ticarette transit merkez olarak tarihteki önemli rolünü göstermesi açısından manidardır:
“…Yolculardan bir kaç kişi tüccar idi. Bunlar Rus pazarlarında satmak üzere Astarhan’a pi-
rinç, ipek ve kumaş götürüyorlardı. Bir kaç Tatar da vardı. Bunlar kakım ve kürk elde etmek
ve dönüşte mallarını Derbend pazarlarında satmak amacıyla yolculuk yapıyorlardı”200. Bu
durum hiç şüphesiz Astarhan’ın oldukça fazla gümrük vergisi elde ederek zenginleşmesinde
kilit rol oynamıştı. Nitekim Astarhan’da görevli gümrük memurundan A. Contarini bahset-
mektedir201.
Astarhan’ın kendi tüccarları da vardı. Nitekim Astarhanlı tüccarlar kervanlarıyla Kı-
rım’a mallar götürüp getirmekteydiler202. Birçok Astarhanlı tüccar da Moskova’ya gitmek-
teydi. Bunlar arasında kaynaklarda adı geçen Hacı Niyaz ve onun kardeşi Ak Molla’nın
Moskova’da diğer Astarhanlı tüccarlarla birlikte ticari faaliyetlerde bulunduğu ifade edil-
mektedir203. Astarhan ilinde variyeti ile meşhur olan bu Hacı Niyaz’dan Ötemiş Hacı da ese-
rinde bahsetmiştir204. Hiç kuşkusuz bu tüccarlar çok çeşitli malları pazarlara taşıyarak zen-
ginleşmişlerdi. Zira bu Müslüman Tatar tüccarları büyük kervanlarla ipek ve pamuklu ku-
maşlar, kürk, deri, kılıç, at koşumları vb. malları satmak üzere Moskova’ya götürmekteydi-
ler205.
Astarhan’a farklı bölgelerden çeşitli mallar getiriliyordu. İran ve Osmanlı toprakla-
rından ipek, simli kumaş, atlas, ipek ipliği, halı, mücevherat, boya, örme zırh yelek, ok yayı,
kılıç, ceviz; Ermenistan’dan inci, firuze taşı, deri, Rusya’dan maroken, koyun postu, tahta
kap, kağıt, gem (kayış) dizgin takımı, eyer, bıçak; diğer Tatar hanlıklarından yünlü, pamuk-
lu, ipekli ve ketenli kumaşlar Astarhan pazarlarına getirilmekteydi206. Astarhan ticari pazar-
larının önemli unsurlarından birisi de kölelerdi. Buna ilişkin kayıtlar mevcuttur. Mesela S.
Herberstein’in notlarından öğrendiğimize göre Sahib Giray Han 1521 yılında Moskova seferi
esnasında elde ettiği Rus esirleri Astarhan pazarında sattırmıştı207.
Farklı balık çeşitlerini barındıran İdil Nehri ile Hazar Denizi sayesinde Astarhan’ın
zenginlik sağladığı anlaşılmaktadır. Nitekim J. Barbaro Astarhan’dan bahsederken İdil Nehri
ile denizde bol miktarda balık olduğuna vurgu yapmıştır208. Bundan dolayı Mersin balığı
çeşitleri ile havyar yerel ticaretin önemli mallarıydı209. Bir başka kazançlı doğal kaynak ola-
rak tuzun da Astarhan ekonomisine ciddi gelir sağladığı anlaşılmaktadır. Bu hususta A.
Contarini şöyle demekteydi: “Astrahan ile kıyı arasında büyük bir tuz gölü var. Buradan
oldukça kaliteli tuz elde edilir ve daha çok Rusya’da tüketilir. Burada dünyanın büyük bir
bölümüne yetecek kadar tuz var…”210. Aynı şekilde J. Barbaro da her yıl tuz götürmek ama-
cıyla Moskova’dan Astarhan’a gemilerin geldiğini ifade etmiştir211. Özellikle tuz ve balık
Ruslar için hayati öneme haiz gıda maddeleriydi. Nitekim Moskova Knezi III. Vasiliy 1524
yılında başarısız Kazan kuşatmasından sonra Kazanlılara kızarak bu şehirdeki panayıra Rus
tüccarlarının gitmesini yasaklamıştı. Knez Kazan Hanlığını iktisaden çökertmek istiyordu212.
Ancak bu uygulamadan sonra Astarhan pazarından getirilen tuzun, çok sayıda diğer malların
ve harika balıkların eksikliğinden dolayı Rusya’da sıkıntı ve pahalılığın ortaya çıktığını S.
Herberstein notlarından öğrenmekteyiz213. Bu durum Rus ekonomisinin Astarhan’a olan
bağımlılığını ortaya koymaktadır. Bundan dolayı Ruslar 1554 yılında Astarhan Hanlığını
hâkimiyetleri altına aldıklarında Derviş Ali Han ile imzaladıkları anlaşmaya “Ruslar Ka-
zan’dan Astarhan’a kadar – bütün İdil üzerinde – gümrük vergisi vermeden ve izinsiz olarak
(yani Astarhan yönetimine bu konuda haber vermeden ve onlardan izin almayarak) balık
yakalama hakkına sahip olacak”214 maddesini katmışlardı.
Sonuç olarak Hanlığın sınırları dâhilinde meraların, su kaynaklarının, balığın, tuzlu
göllerin bol oluşu Astarhan Tatarlarının ekonomik taleplerini karşılamış ve Astarhan Hanlı-
ğı’nın bağımsız kalmasına imkân sağlamıştır215.
Sonuç
Hazarlardan başlayarak şehirlerin meydana getirilmesiyle yoğun bir şekilde Türkle-
şen aşağı İdil boyunda kurulan Astarhan şehri Moğol istilasından sonra Altın Orda hanları-
nın ikametgâhlarından biri haline dönüşmüştür. Böylece idari bir merkez haline gelen
Astarhan Altın Orda’nın kargaşa döneminde farklı emirler arasında el değiştirmiştir.
Astarhan bu dönemlerde doğudan getirilen ipek ve baharat gibi önemli malların Avrupa’ya
taşındığı bir merkez olmuştur. Şehir Timur ile Toktamış Han arasındaki hâkimiyet mücade-
lesinin önemli bir figürü olmuş ve muzaffer Timur ordularınca yakıp yıkılmıştır. Böylece
şehrin ekonomisine de en büyük darbeyi Timur indirmiştir. Onun yaptığı tahribattan sonra
şehir başka bir yerde yeniden kurulmuştur. Altın Orda’nın dağılmasından sonra siyasi bir
merkez olarak dikkat çekmeye başlayan Astarhan’ın tam bağımsız olarak bir Hanlık haline
gelmesinin 1502 yılında Mengli Giray’ın “Taht-İli”ni yıkmasıyla birlikte gerçekleştiği anla-
şılmaktadır. Çok sayıda tuz kaynakları bulunan Astarhan Hanlığı’nın topraklarının merkezi
bol miktarda balık barındıran İdil Nehri deltasında bulunmaktaydı. Coğrafi konumu bakı-
mından Hazar Denizi’ne açılan bir kapı olarak İran, Ermenistan, Azerbaycan, Kuzey Kafkas-
ya ve Harezm üzerinden gelen malların kavşak noktası olarak İdil üzerinden Kazan Hanlığı
ve Rus Devleti’ne taşınması bakımından transit ticaretin önemli bir merkezi olması nedeniy-
le Astarhan, iktisadi bir cazibe merkezi haline dönüşmüştür. Toprakları üzerinde pek çok
göçebe Türk uruklarının yaşadığı Astarhan Hanlığı doğudan Nogay Ordası batıdan ise Kırım
Hanlığı’nın güçlü tesirini hissetmiştir. Altın Orda Devleti’nin mirasını devralmak isteyen
Kırım Hanlığı ve Nogay Ordası XVI. yüzyılın ilk yarısı boyunca Astarhan Hanlığı üzerinde
hâkimiyet kurma çabası içerisinde birbirleriyle rekabet etmişlerdir. Aşağı İdil boyunda Ta-
tarlar arasında bitmek tükenmek bilmeyen siyasi mücadelelerin en önemli sonucu bölgedeki
birçok Türk grubunun batıya Kırım, Kafkasya ve Baserabya taraflarına göç etmesine sebep
olmasıdır. Bu durum zamanla bölgenin nüfus olarak tenhalaşmasına dolayısıyla Hanlığın
zayıflamasına neden olmuştur. Aynı zamanda siyasi istikrarı bir türlü sağlayamayan
Astarhan Hanlığı güçlü bir konuma asla kavuşamamıştır. Bunun neticesinde de Astarhan
hanları çoğu zaman güçlü soydaş ve dindaş Tatar komşularına karşı Ruslarla yakınlık kura-
rak onlardan yardım alma yoluna girmiştir. Bu durum aşağı İdil boyunda Rus hâkimiyetinin
sağlanması açısından Moskova idarecileri tarafından çok iyi şekilde değerlendirilerek
Astarhan Hanlığı’nın sonunu hazırlamıştır. Ayrıca Rus knezleri küskün Tatar asilzâdelerini
memnuniyetle kabul etmiş ve onlara ihsanlarda bulunmuştur. Böylece onları kendi siyasi
amaçları istikametinde yönlendirmeyi başarmışlardır. Moskova knezlerinin bir diğer marife-
ti ise Tatar devletlerinin birbirleriyle olan siyasi hâkimiyet mücadelesi karşısında tıpkı daha
önceki yüzyıllarda Çin’in doğu ve batı Hunları daha sonraları da doğu ve batı Türklerine
karşı; Bizans’ın da sınırlarındaki farklı Türk gruplarına karşı oynadığı rolü üstlenmeleri ve
Tatarları birbirlerine karşı kışkırtarak zayıflatma siyasetini başarıyla uygulamalarıdır. Bunun
sonucunda 1554’te Moskova’nın hâkimiyeti altına giren Astarhan, 1556 yılında Rus ordusu
tarafından yakıp yıkılmıştır. Astarhan’ın Rusların eline düşmesinde Nogay Mirzası İsmail’in
büyük katkısı olmuştur. Astarhan’ın ele geçirilmesiyle bütün İdil ticari yolu Hazar Deni-
zi’nin kuzeyinden başlayarak Rusların kontrolüne geçmiştir. Bundan dolayı Moskova hü-
kümetinin muazzam bir gelir elde ederek gelişmesinin yolu da açılmıştır. Astarhan’ın özel-
likle Orta Asyalı Müslüman Türklerin talepleriyle Osmanlı Devleti tarafından kurtarılması
girişimi de sonuçsuz kalmıştır. Böylece Osmanlı-Rus münasebetlerinin askeri aşaması
Astarhan sebebiyle başlamıştır.