bilig Bahar / 2008 sayı 45: 45-72
© Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı
Kırım Savaşı Sonrası Adana Eyaleti’ne Yapılan Nogay Göç ve İskânları (1859–1861)
Yrd.Doç.Dr. Hilmi BAYRAKTAR*
Özet: Kırım Savaşı, Nogay Türkleri için bir dizi trajedinin de başlangıcı
olmuştur. Savaş sırasında Osmanlı Devleti’nden yana tavır koyan Nogaylar,
savaş sonrasında Rus Çarlığı tarafından yurtlarından sürülmüşlerdir.
Osmanlı Devletine sığınmak zorunda kalan Nogaylar iskân edilmek
üzere Rumeli, Anadolu ve Suriye’deki eyaletlere gönderilmişlerdir.
İskân yeri olarak seçilen vilayetlerden birisi de Adana’dır. Bunun nedeni
hem buranın diğer Osmanlı vilayetlerine oranla daha az nüfus
yoğunluğuna sahip olması hem de burada verimli arazilerinin bulunmasıdır.
Bu bağlamda 1859–1861 yılları arasında Adana Eyaleti’ne
20.511 Nogay yerleştirilmiştir. Bunlardan bir kısmı Ceyhan Nehri boylarına
toplu olarak yerleştirilirken, bir kısmı da köylere 1–2 haneyi
geçmeyecek şekilde yerleştirilmiştir. Toplu olarak yerleştirilenler kimliklerini
koruyabilmişken, karışık olarak yerleştirilenler iskân edildikleri
köylerin kimliklerini benimsemişlerdir. Kıpçak bozkırlarında devlet otoritesinden
uzak, başına buyruk bir hayat sürmeye alışmış olan Nogaylar,
tıpkı göçebe Türkmenler gibi Osmanlı hukukî yapısına uyumda sıkıntı
çekmişlerdir. Ancak kısa süre sonra Osmanlı Devleti’nin kendilerinden
beklediği faydaları sağlar duruma gelmişlerdir.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Nüfusu, Nogay, Adana, göç ve iskân
Giriş
Toplumların dinamizmi olan nüfus, devletlerin de en büyük zenginlik kaynağıdır.
Ekonomik, sosyal ve kültürel çalışmalarda nüfusu ve niteliklerini dikkate
almadan yapılacak değerlendirmelerin fazla bir anlamı olmayacaktır. Bu
bağlamda uzun süreli ve yenilgiyle sonuçlanan savaşlar sonucunda kaybedilen
topraklardaki Türk ve sair Müslüman nüfusun göçlerinin çok sık yaşandığı
XIX. yüzyıl, Türk tarihi açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Zira bu nüfus
hareketleri Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve toplumsal yapısını kökünden
sarsmıştır. XIX. yüzyıldaki göçleri irdelemeden, bugünkü Türk Devleti’nin ve
toplumunun demografik dağılımının doğru olarak tahlil edilmesinin ve anlaşılmasının
oldukça güç olacağı kanaatindeyiz. Haddizatında o dönemdeki
siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamdaki yoğun değişim, bugünkü
Türk toplumunun ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin de şekillenmesini
sağlamıştır. Biz burada toprak kayıplarının bir sonucu olarak ortaya çıkan
göçmen meselesinin halli için Adana Eyaletine yapılan iskânlar üzerinde
durmakla yetineceğiz.
Ancak daha önce göç, göçmen ve sürgün kavramaları üzerinde durmak istiyoruz.
Göç, iktisadi, sosyal veya siyasî sebepler yüzünden insanların, toplumların
yer değiştirmesi, göçmen ise kendi yurdundan ayrılarak başka bir ülkeye
gidip yerleşen kimse demektir (Sözlük 1995: 1018-9). Göçleri, ekonomik,
dinî ve millî v.s. sebeplere dayandırmak mümkündür. Göçmenleri de göç
sebeplerine göre; anlaşmalara tabi göçmenler, milletlerarası göçmenler, tahliye
olunanlar ve mülteciler gibi sınıflandırmak mümkündür (İpek vd. 1999:
661). Sürgün, ise ceza olarak oturduğu memleketten çıkarılıp başka bir yere
gönderilen kimsedir (Sözlük 1995: 2632).
Nogayların Osmanlı topraklarına gelişleri göç mü yoksa sürgün olarak mı
değerlendirilmedir? Belgelerde sıkça kendi istekleri ile geldiği vurgulanmaktadır.
Bu durumda göç gibi görünmektedir. Ancak göçün Rusların Kırım ve
Kafkasya’yı istilası sonucu başladığını unutmamak lazımdır (Gözaydın 1943:
63; Habiçoğlu 1993). Çarlık Rusya’sının Nogay topraklarında yaptığı zulüm
ve yıldırma hareketleri karşısında Nogayların vatanlarını terk etmekten başka
çarelerinin kalmadığı dikkate alındığında, sürgün gibi göç demek daha doğru
olur diye düşünüyoruz.
Nogaylar Kimlerdir?
Nogay kelimesinin Moğolca “it” anlamına gelen totemistik “Nohol” kelimesinden
geldiği düşüncesi genel bir kanaattir (Güllüdağ 1999: 556–564; Kalkan
2006: 216). Ayrıca Nogay kelimesinin bir şahıs adı olup, Altınorda Devleti’nde
1270–1299 senelerinde yaşamış olan bir beyin adından kaynaklandığı
da ifade edilmektedir (Güllüdağ 1999: 556–564). Kalkan (2006: 220)
ise bir Türk boyu olan Nogayların Moğolistan döneminden önce tarih sahnesine
çıktığını Kırgız, Kazak ve Özbekler içerisinde Nogay unsurlarının bulunduğunu
ifade etmektedir. 1605 senesinde Kuzey Kafkasya’ya bir seyahat
yapan Fransız seyyah Tavarnier (2006: 321), Nogayların Küçük Tatarlar
olarak da adlandırıldıklarını belirtmektedir. M. Alpargu (2007: 32) da Nogayların
oluşumunda Moğol Mangıtların, yerli Asların, Kıpçak, Kanglı, Türkmen,
Kongrat gibi Türk boylarının etkili rol oynadığını ifade etmektedir. Nogay
Hanlığı kurulduğunda sınırları Volga’dan İrtiş’e ve Hazar Denizi’nden Aral
Gölü’ne uzanmaktaydı (Kalkan 2006: 216). Nogaylar, Altınorda Devleti’nin
yıkılmasından sonra kendi ordalarını yani hanlıklarını kurmuşlardır (Alpargu
1996: 28-43). Adana’ya göç eden Nogaylar, Kırım’ın kuzeyinde Kıpçak bozkırları
ile Kuzey Kafkaslarda Kuban ve Dağıstan arazilerinde yaşamaktaydılar
(Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) A.MKT. UM, nr, 422/46; BOA. A.MKT.
NZD, nr, 320/57; BOA. A. MKT. MHM, nr, 191/13). Karasal iklime sahip bu
bölgeler sert kış koşullarının yaşandığı bir coğrafya idi.
Rus Yayılmacılığı ve Osmanlı- Nogay İlişkileri
Osmanlı-Nogay ilişkileri, XVI. yüzyılın başlarına kadar inmektedir. Fakat bu
dönemdeki ilişkiler üst düzeyde olmayıp, bireysel olarak Osmanlı topraklarını
kullanarak hacca gidecek olan Nogayların karşılaştıkları güçlükleri izale etmekten
ibaretti (Belgeler 2004: 3; Cevdet Paşa 1307). Ancak 1552’de Kazan’ın
ve 1556’da da Astrahan’ın Rus Çarı Korkunç İvan tarafından işgaliyle
başlayan ve 1768–1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Küçük Kaynarca Antlaşması
ile Kırım’ın kaybedilmesiyle Rus yayılmacılığı hız kazanmıştı. Bu
durum Kırım, Kafkas ve bilahare de Türkistan için bir dönüm noktası olmuştur.
1783’te Kırım Hanlığı, Ruslar tarafından ilhak edilerek bağımsızlığını
yitirmiş, Kıpçak Bozkırı’nın kapıları da Ruslara açılmıştır (Bice 1991: 43). Bu
gelişmeler karşısında Osmanlı Devleti’nin bölge halkları ile daha yakın ilişkiler
kurma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Soğucak Muhafızı Ferah Ali Paşa’nın
gayretleri, bunun gerçekleşmesini sağlamıştır (Bice 1991: 66). Osmanlı-
Nogay ilişkileri, Rusların Kırım’ı işgal etmelerinden sonra farklı ve çok daha
ciddî bir boyut kazanmıştır. Bu olaydan sonra Ferah Ali Paşa yeni yurt için
yardım isteyen Nogayları Kafkasya’da Hacılar ve Anapa Kaleleri ile Hatukay
yöresine yerleştirmiştir (Gökçe 1979: 59-72). Osmanlı-Nogay ilişkisi Kırım
Savaşı’na kadar artarak devam etmiştir (Togan 1947: 163-166).
Kırım Savaşı sırasında Kırımlı Tatar ve Nogaylar ile Kuzey Kafkasya halklarının
Osmanlıdan yana tavır koyması Ruslara beklediği fırsatı vermiştir. Ruslar,
Kırım’ın işgaliyle birlikte bölgeyi Ruslaştırmak amacıyla iskân faaliyetlerine
hız vermiştir (Firuzoğlu 1999: 687–696). Zira Ruslar, Kırım ve Kafkasların
ellerinde kalabilmesinin temel şartının; nüfusunun çoğunluğunu oluşturan
Türk ve sair Müslümanların bölgeden uzaklaştırılıp, yerine Rus nüfusun iskân
edilmesi gerektiğini çok iyi biliyorlardı (Goç 1334: 126-170). Bu amaçla
Ruslar, bölgenin asıl sahipleri olan Türklerin topraklarına el koymuş, aşırı
vergilerle bölge halkının fakirleşmesi sağlanmıştır ((Gözaydın 1948: 82-83).
Ayrıca zoraki Hıristiyanlaştırma ve askeri yükümlülüklerin uzun tutulması gibi
politikalarla bölge halkı canından bezdirilmiştir. 1915 senesinde Alman Von.
P. Goç (1334: 125-190) Rus Çarlığı’nın Avrupa Türkistan’ı olarak adlandırılan
bölgeyi Ruslaştırmak için her türlü cebrî yola başvurduğunu, Türk nüfusunu
bölgeden uzaklaştırarak Ruslaştırdığını ifade ederek bu gerçekleri ortaya
koymaktadır.
1854 sonlarına doğru Rus Çarı, Karadeniz kıyısında oturan tüm Müslümanların
iç vilayetlere göç ettirilmesini istemiştir (Firuzoğlu 1999: 687-696). Bir
soykırımdan korkan bölge halkı da kitleler halinde bir kaçış hareketi başlatmıştır.
Osmanlı Devleti’nin 300.000 göçmeni kabul edeceğini bildirmesi,
göçmen akınının başlamasına neden olmuştur. Osmanlı Devleti’nin bu tavrı
kimilerince göçü teşvik olarak değerlendirilmektedir. Olayların gelişimi bizi
aynı kanaate yönlendirmemektedir. Biz bunu “kurtaran yok mu” çığlıklarına
verilen; “biz buradayız” cevabı olarak yorumluyoruz. Nitekim Türk toplumu
hangi devirde olursa olsun ırk, mezhep, din farkı gözetmeksizin yurtsuz kalan
herkese kapılarını açmıştır.
Kafkaslardan Anadolu’ya yapılan göçün gönüllü ve çoğu kez Osmanlı’nın
özendirmesi ile gerçekleşmediği, Osmanlı Devleti’nin öncelikli hedefinin bölge
halkını olduğu yerde korumak olduğunu Viyana Konferansı’na memur
olan Ali Paşa’ya verilen talimatta görmek mümkündür. Bu talimatta; “Kırım,
Çerkezistan ve Dağıstan’ın Rusyalının pençe-i kahrından kurtarılmasının”
politik ve insani açıdan en doğru yol olacağı belirtilmektedir (Türkgeldi 1987:
344). Bu da bize Osmanlı Devleti’nin temel hedefinin bölge insanını yerinde
korumak olduğunu göstermektedir.
Bölge halkını yerinde koruyamayan Osmanlı çaresiz kapılarını onlara açmış ve
yarım yüzyılı aşkın sürecek olan göçler başlamıştır. Osmanlı Devleti’ne:
1856’da başlayan bu yoğun göç dalgasına rağmen, 1860 senesine kadar iltica
eden muhacirlerin ekonomik ve sosyal sorunlarının halledileceği bir teşkilat
oluşturulmamıştır. İltica oldukça sınırda bulunan ilgili sancak beylerine gönderilen
emirlerle halledilmeye çalışılmıştır (Eren 1966: 39). Ancak bu durum, o
zamana kadar göçmenlerle ilgilenilmediği anlamına gelmemektedir.
Kırım Savaşı ile birlikte göç ve göçmen işleri Şehremaneti’ne verilmiştir. Ancak
başkentte artan Çerkez ve Nogay göçmen sayısı sadece göçmenlerle
ilgilenecek bir teşkilatın kurulmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu amaçla
02.01.1860 tarihinde Trabzon Valisi Hafız Ali Paşa başkanlığında bir Muhacirin
Komisyonu’nun kurulması kararlaştırılmıştır (BOA. MAD, nr, 9072,
varak 10/b; Eren 1966: 39-56). Bu komisyonun kurulması ile ilgili yayınlanan
nizamnamenin 15. maddesinde Çerkez, Tatar ve Nogayların ekserisinin
Adana, Halep, Suriye ve bir miktarının da Konya’ya sevk edilmekte olduğu,
ayrıca Zor Sancağı’na iskânın da uygun olacağını belirtilmektedir (Eren
1966: 96–113). Varna ve Selanik’te olup buralara iskân edilecek olan muhacirlerin
Antalya, Silifke, Mersin, İskenderun, Trablusşam, Akka ve Hayfa
limanlarına gönderileceği bildirilmiştir.(Eren 1966: 110).
Göç Sırasında Adana Eyaleti
Göçün ve göçmenlerin daha iyi değerlendirilebilmesi için bu sıradaki Adana
Eyaleti’nin coğrafyasına, mülkî-idarî durumuna ve demografik yapısına bakmak
yerinde olacaktır.
Doğusu Bereket, kuzeyi Kozan ve Bulgar, batısı İçil Dağları, güneyi ise Akdeniz
ile çevrili Adana Eyaleti Seyhan, Ceyhan ve Göksu nehirleri ile bu nehirlerin suladığı Çukurova ve Göksu olmak üzere iki büyük ve verimli ovaya
sahiptir. 1858 tarihinde iyileştirilen Mersin Limanı ile İskenderun İskelesi,
Adana’yı dış dünyaya bağlayan önemli kapılar durumundadır (BOA. A.
MKT, MVL, nr, 101/25). Yine yüzyılın sonuna doğru Mersin-Adana arasına
döşenen demir yolu, buranın öneminin bir kat daha artmasına neden olmuştur.
İklime gelince; dağlık bölgelerde oldukça sert geçen kışa rağmen, ovalar
aksine yumuşak ve yağışlıdır. Yazları rutubetli ve sıcaktır. Bu iklim yapısı
göçmenler için Adana’yı yaşanmaz bir yer yapmıştır.
Adana Eyaleti’nin nüfusuna gelince; elimizdeki ilk nüfus ve mülki idarî verileri
1831 senesine aittir (Karal 1943: 212-213). Buna göre 1831 senesinde
Adana Eyaleti’nde 21.252’si Müslüman, 2.130’u Rum ve Ermeni karışık
olmak üzere reaya, 2.826’sı Ermeni ve 5.824’ü de Müslüman Fellah olmak
üzere toplam 32.073 erkekten ibarettir. Buna göre nüfusunun % 15,5’i gayrimüslimdir.
Gayrimüslim ve Fellahları çıkardığımız zaman ise nüfusunun
yaklaşık % 66,25’inin Türk olduğu görülecektir.
1850’lerde ise Adana Eyaleti, doğusunda Halep ve Diyarbakır, kuzeyinde
Sivas ve Konya, batısında yine Konya Vilayetleri’nin bulunduğu oldukça
geniş bir eyalettir (Adana Vilayeti Salnamesi 1309: 1-2). Bu dönemde diğer
eyaletlerde olduğu gibi Adana’nın da mülkî-idarî yapısında bir istikrar yoktur
ve sınırlar sürekli değişmektedir. Adana Eyaleti, göçlerin yaşandığı 1859
senesinde; Adana, Tarsus, Üzeyr (Payas), Belen, Maraş, Karaisalı, Yüregir,
Büyük Dündarlı, Nahiye-i Aşağı Dündarlı, Sarıçam, Karakışla, Karacalar, Sis,
Misis, Burendi, Ayas kaza ve nahiyeleri ile Hacılı, Karakeçili, Karakuşlu,
Karaömer, Kapı Taifeli, Kabasakal Akçakoyunlu, Şam Bayat’ı, Bozdoğan,
Sofular aşiretlerinden oluşmaktadır (Osmanlı Devlet Salnamesi 1273: 97).
Nogayların, Adana Eyaletine yerleştirilmesinin temel nedeni buranın o dönemde
insan yoğunluğu en az olan vilayetlerden birisi olmasıdır. Nitekim
1859 yılından itibaren başlayan ve 1895’e kadar aralıksız devam eden Nogay,
Çerkez, Kazak, Rumeli, Girit göçleri ile Osmanlı vatandaşı göçer Türkmen
aşiretlerinin bölgeye iskânından sonra bile eyalette kilometrekareye
düşen insan sayısı itibariyle oldukça tenha sayılabilecek bir nüfus yoğunluğu
görülmektedir1. Ayrıca işlenebilir verimli arazi miktarının çokluğu da Adana’ya
iskânın sebeplerinden biridir. Konu ile ilgili bir belgede “Çukurova
arazi-i haliyesinin imarı zımmında (BOA. DH. MKT, nr, 1427/30)” ibaresi
kullanılmaktadır. Yani Muhacirlerin buraya yerleştirilmelerinin nedenlerinden
birinin de Adana’daki boş araziler olduğu anlaşılmaktadır.
Adana’ya Gönderilen Göçmen Miktarı
Kırım Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti’ne göç eden muhacir sayısı ile ilgili
farklı bilgiler vardır. Cevat Eren, Kırım ve Kafkaslardan Balkanlara, Anadolu
ve Suriye’ye 1.000.000’dan fazla göçmenin geldiğini ve bunun 600.000
kadarının Anadolu’ya yerleştirildiğini belirtmektedir (Eren 1966: 75). Saydam
(1999: 677-686), A.C. Eren’in rakamlarına yakın olarak 1859–1866
tarihleri arasında Kırım ve Kafkasya’dan 700.000 kişinin geldiğini, buna
1/3’lük ölüm de eklendiğinde 1.000.000’dan fazla kişinin göç ettiğini yazmaktadır.
Firuzoğlu (1999: 687-696) bu sayıyı 647.044 kişi olarak vermektedir.
Ona göre bunların 70.000’ini Nogaylar oluşturmaktadır. Gözaydın
(1948: 85) da 1859–1864 yılları arasında Kırım Türkleri ile göç eden Çerkezlerin ve Nogay Türklerinin sayısının 700–800 bin civarında olduğunu, bunların 180.000’ini de Nogayların oluşturduğunu belirtmektedir. Bunların kesin nüfusları yerleştirildikleri Balkanlar ile Amasya, Tokat, Sivas, Çankırı, Adapazarı, Aydın, Adana, Konya, Karahisar-ı Şarkî, Maraş, Bursa, Halep, Beyrut, Ankara, Halep, Şam, Amman gibi vs. vilayetlerdeki nüfuslarının tek tek tespitiyle mümkün olacaktır.
Adana’ya iskân edilen Nogay miktarına gelince; Kelmit, Kamu, Kıpçak,
Mankıt, Toktamış, Poşnad, Kasalay, Kara Mirza, Nevruzoğlu Timur Bey,
Kasayoğlu Tankmend, Peştun, Kılınçminkad, Cemboyluk kabilelerinden
olmak üzere toplam 20.580’i aşkın Nogay iskân edilmiştir (BOA. A. MKT.
NZD, nr, 288/14). Bizim tespit edebildiğimiz ve Adana’ya ulaşan göçmen
miktarları ve tarihleri şöyledir:
İlk kafile 14 Ağustos 1859 tarihinde 104 hane ve 587 kişi olarak Adana’ya
gönderilmişlerdir (BOA. A. MKT. NZD, nr, 288/14);
Bu ilk kafileyi takiben 1 Kasım 1859’da 622 hane ve 3445 kişi (BOA. A.MKT. NZD, nr, 293/93);
14 Aralık 1859’da 806 hane ve 4031 kişi (BOA. A.MKT. NZD, nr, 298/105)
gelmiştir.
1860 yılının ilk kafilesi 2 Mart 1860’da Kırım’dan 292 hane ve 1171 kişi olarak gelmiştir (BOA. A.MKT. NZD, nr, 320/57);
Bunu takiben 7 Mart 1.217 hane ve 4790 kişi (BOA. A.MKT. UM, nr, 401/97); 11 Mart Kelmid Kabilesinden 706 kişi (BOA. A.MKT. UM, nr, 399/71);
07 Haziran Kamu Kabilesinden 34 hane ve 301 kişi (BOA. A. MKT. NZD, nr, 314/65);
05 Ağustos Dağıstan’dan ve Kamu Kabilesinden 10 hane ve 46 kişi (BOA. A.
MKT. MHM, nr, 191/13);
16 Temmuzda Toktamış ve Turuzoğlu Kabilelerinden 8 hane ve 26 kişi (BOA. A. MKT. NZD, nr, 317/97);
06 Ağustos Kamu Kabilesinden 5 hane ve 19 kişi (BOA. A.MKT. NZD, nr, 320/66);
13 Ağustosta Nevruzoğlu Kabilesi ümerasından Timur Bey Kasayoğlu Tankmend cemaatinden 7 hane ve 41 kişi (BOA. A.MKT. NZD, nr, 321/32);
23 Ağustosta Kırım’dan Kıpçak Kabilesinden 47 hane ve 183 kişi, Mankıt Kabilesinden 43 hane 287 kişi ve Peştu Kabilesinden 125 hane ve 721 kişi (BOA. A. MKT. UM, nr, 422/46);
12 Eylülde Peşmad ve Mankıt, 16 Ekimde Kara Mirza Kabilelerinden toplam 311 hane ve 1818 kişi (BOA. A.MKT. NZD, nr, 324/29; BOA. A. MKT. UM, nr, 432/27);
25 Ekimde Kıpçak kabilesinden 116 hane ve 618 kişi (BOA. A.MKT. NZD, nr, 325/69);
26 Ekimde Kıpçak Kabilesinden Hoca Ahmet takımından 12 hane ve 53 kişi (BOA. A.MKT. NZD, nr, 328/79);
18 Aralıkta Kasalay Hoca Temur Bey takımından 12 hane ve 68 kişi (BOA. A. MKT. NZD, nr, 335/61);
1861’in ilk kafilesi 2 Şubatta Kıpçak, Minkat ve Peştun kabilelerinden 215 hane ve 1191 kişi olarak gelmiştir (BOA. A.MKT. UM, nr, 449/77);
bunu 23 Nisanda ki Cemboyluk kabilesinden 10 hane ve 49 kişi izlemiştir (BOA. A. MKT. NZD, nr, 349/47);
yine 24 Ağustosta Peştun kabilesinden 74 hane 360 kişi (BOA. A.MKT. MHM, nr, 232/26) olmak üzere iki yıl içerisinde toplam 4070 hane ve 20.511 Nogay
göç etmiştir.
Görüldüğü gibi ilk dönem Nogay göçleri, Ağustos 1859– Ağustos 1861 yılları
arasında 2 yıl sürmüştür. Adana’ya ilk Nogay kafilesi 104 hane ve 587 nüfus
ile Erkân-ı Harp Binbaşılarından Tevfik Bey’in refakatiyle 14.08.1859 tarihinde
özel bir vapurla Mersin İskelesine getirilmiş ve buradan da Tarsus’a
götürülmüşlerdir (Alpargu 2007: 136; BOA. İ.DH, nr, 446/29488).
Mart 1860’a gelindiğinde Adana’ya gönderilen ve hanelerine yerleştirilen Nogay sayısı 14.000’i bulmuştur (BOA. A.MKT. UM, nr, 401/97).
Ağustos 1859- Ağustos 1861 yılları arasında toplam 4.070 hane yani yaklaşık 20.587 Nogay göçmen Adana Eyaletine iskân amacıyla gönderilmiştir. Bizim tespit ettiğimiz bu rakamı toplu veriler içeren Osmanlı arşiv kayıtları da teyit etmektedir.
Nitekim 19.01.1861 tarihinde Adana Meclisi’nden İstanbul’a gönderilen
bir yazıda; 1859–1861 yılları arasında 4.000 hane ve 20.000’i aşkın
Nogay’ın Adana Eyaleti’ne yerleştirildiği belirtmektedir (BOA. A.MKT. UM,
nr, 449/77; BOA. İ.DH, nr, 587/40871). Bir başka belgede de 1859-1869
seneleri arasında Adana Eyaleti’ne yine 4.000 hane yani yaklaşık 20.000
Nogay’ın yerleştirildiği ifade edilmektedir (BOA. İ.DH, nr, 587/40871).
Bu miktar, Adana’nın göç öncesi nüfusuyla kıyaslandığında göçmen miktarının
ne kadar ciddi bir rakam olduğu ortaya çıkmaktadır. Buna göre Tarsus’a
perakende yerleştirilenlerle birlikte Adana Sancağı’nın toplam 14.764 hanelik
nüfusunun 4.000 hanesini, diğer bir ifadeyle % 27.09’unu oluşturmaktadır.
Müslümanlar arasındaki oranı ise % 29.35’tir. Bu çok büyük bir orandır.
Muhacirlerin İskânı
Osmanlı yazışmalarında muhacirlerin yerleştirilmesi hususunda “iskân”, “ivâ”,
“tavattun” veya “mutavaattın” tabirleri kullanılmıştır (BOA. İ.DH, nr,
587/40871). Tavattun yani vatan edindirme tabiri rasgele kullanılmamıştır.
Osmanlı Devleti göçmenleri gelip geçici olarak görmeyip, kalıcı olarak algılamıştır.
Gelenleri kendisinden bir parça gördüğü için de bu tabiri kullanmıştır.
İskân edilecek muhacirlerin isim ve eşkâlleri bir deftere yazılmış, böylece
göçmenlerin kayıt altına alınması sağlanmıştır (BOA. A.MKT. NZD, nr,
308/53).
Göçmenler daha çok Mersin iskelesine vapurlarla getirilmiştir (BOA.
A.MKT. NZD, nr, 293/93). Bununla birlikte perakende olarak Trabzon’a
gelip Adana’daki akrabalarının yanına yerleşmek isteyenler de kara yolu ile
Adana’daki iskân mahallerine gönderilmişlerdir (BOA. A.MKT. UM, nr,
399/71). İskânlar, biri toplu diğeri karışık olmak üzere iki şekilde yapılmıştır.
A- Toplu İskânlar:
İskân Yerlerinin Tespiti
14 Ağustos 1859’da Tevfik Bey’in refakatiyle Tarsus’a getirilen ilk Nogay
kafilesi, daimî iskân mahallinin tespitine kadar burada bekletilmişlerdir
(BOA. İ.DH, nr, 446/29488). Adana’daki kalıcı iskân yerlerinin seçimi ilk
gelen kafileye bırakılmıştır. Bu bağlamda Tevfik Bey ve sekiz göçmen temsilcisi
bölgeyi tanıyan bir memurla birlikte birkaç gün boyunca Adana Sancağı’nı
gezerek, uygun bölgenin tespitine çalışmışlardır. Göçmen temsilcileri
Adana’ya yaya olarak dokuz saat mesafede bulunan Üzeyr Sancağı’na bağlı
Kurtkulağı ve Misis arasındaki Çukur ve Arık Ovaları’nın ortasından akan
Ceyhan Nehri’nin iki yakasına iskânların uygun olabileceği kanaatine varmışlardır.
İskân bölgesini tespit eden muhacirler, iskân köylerinin nerelere
kurulacağı konusunda kendi aralarında görüşmüşler ve köy yerlerinin tespiti
için de ayrıca Zaptiye Binbaşısı Yeken Ağa ile birlikte 12 muhacir temsilcisi
tekrar tespit edilen bölgeye gitmişler ve köylerin Yarsuvad denilen yerde
kurulmasına karar vermişlerdir (BOA. İ.DH, nr, 446/29488). Göçmen temsilcileri kendilerine gösterilen bu ilgiden dolayı padişaha bir teşekkür mektubu göndermeyi de ihmal etmemişlerdir (BOA. İ.DH, nr, 446/29488). İskân mahalli konusunda bu kafileden hemen sonra gelenlerin de görüşleri önemli
ölçüde dikkate alınmıştır2.
Bu göçmenler mümkün olan en hızlı şekilde yerleştirilmeye çalışılmıştır. Nitekim
14.12.1859 tarihi itibariyle Adana Eyaleti’ne gönderilen 4.031 kişilik
Nogay muhacirinden 1836’sının kalıcı iskân mahalline yerleştirilmeleri sağlanmıştır
(BOA. A.MKT. NZD, nr, 298/105). Yeni gelen Nogay kafileleri ile
birlikte Yarsuvad Köyü hızla büyümüş ve Muhacirin adıyla Nahiye haline
getirilmiştir. Bu yeni oluşturulan nahiyenin müdürlüğüne de Nogayların iskânı
ve uyumunda büyük gayreti görülen Nogay ileri gelenlerinden Hacı İsmail
Efendi tayin edilmiştir (BOA. İ.DH, nr, 587/40871; BOA. A. MKT. MHM, nr,
436/86).
Nogaylardan sonra Çerkez ve Rumeli göçmenlerinin de iskânıyla birlikte
Muhacirin Nahiyesi hızla büyümüştür. Merkezi Yarsuvad olan Muhacirin
Nahiyesi ile Cerid Nahiyeleri birleştirilerek Hamidiye Kazası kurulmuştur
(BOA. İ.DH. nr, 1311/1311.N.15; Ahmet Şerif, 1999: 130). Bilahare
Hamidiye Kazası’nın adı Örfiye olarak değiştirilmiştir (Ahmet Şerif 1999:
130).
Karışık İskân
Ceyhan Nehri boylarına toplu olarak yerleştirilen bu muhacirlerden başka
Adana, Yüregir, Karaisalı ve Tarsus Kazaları köylerine birer ikişer hane olmak
üzere yerleştirilen önemli bir Nogay iskânı daha vardır. 20 Şubat
1860’ta Adana’ya gönderilen 663 hane Nogay muhacirlerinden 154 hanesi
talimat gereği Tarsus Kazası, 138 hanede 508 kişisi de Adana Kazası köylerine
karışık olarak iskân edilmişlerdir. Bunlardan başka 12.09.1860’ta Peşmad
ve Mankıt kabilelerinden 311 hane 1818 kişi (BOA. A.MKT. NZD, nr,
324/29), 25.10.1860 tarihinde Kıpçak kabilesinden 116 hane ve 618 kişi
(BOA. A.MKT. NZD, nr, 325/69), 26.10.1860’da Kıpçak kabilesinden ve
Hoca Ahmet Efendi takımından 12 hane ve 53 nüfus (BOA. A.MKT. NZD,
nr, 328/79), 18.12.1860 tarihinde Kasalay kabilesinden ve Hoca Temur Bey
takımından 12 hane ve 68 nüfus Adana Sancağı köylerine karışık olarak
yerleştirilmiştir (BOA A. MKT. NZD, nr, 335/61). Yine 17 hane Yüregir Nahiyesi köylerine ve 50 hane de Adana merkez köylerine karışık olarak iskân
edilmiştir (BOA. A. MKT. UM, nr, 580/58).
Biz bu şekilde iskân emri verilen 1169 hanenin yani yaklaşık 5.845 kişinin
tespitini yapabildik. Bununla birlikte Cevdet Paşa’nın 1867 senesine ait nüfus
verilerinde muhacirlerle ilgili olarak Ceyhan nehri boylarında toplu olarak
iskân edilen 2500 haneden bahsedilmektedir. Bir hane beş kişi üzerinden
hesaplandığında yaklaşık 12.500 kişinin toplu iskân edildiği düşünülebilir.
Ancak 1859–1861 yılları arasında 4.070 hane veya 20.580’i aşkın kişinin
iskân edildiğini de biliyoruz.
Fellah köylerinde Nogaylar
O zaman geriye kalan 1570 haneyi aşkın Nogay’ın karışık olarak yerleştirildiği ortaya çıkmaktadır.
Köy ve kasabalara bir iki hane olarak yerleştirilen yaklaşık 1570 hane Nogay’ın bir kısmı da Fellah köylerine yerleştirilmiş ve nüfusları bu köylüler içerisinde ve Fellah olarak zikredilmiştir. Aslında o dönem köylerin çoğunlukla 5–10 haneden ibaret olduğu ve her bir köye 1–2 hane Nogay göçmeninin yerleştirildiği düşünülürse köylerin nüfusu içerisinde Nogayların ne kadar
önemli bir yer tuttuğu da anlaşılacaktır (BOA. A. MKT. UM nr, 518/58; BOA.
A. MKT. UM, nr, 521/17).
(fellahlarda sıkça görülen çekik gözlülüğün nedeni anlaşıldı)
Karışık İskâna Duyulan Tepkiler
Dönemin yazışmalarında “hengâme” (BOA. A.MKT. UM, nr, 414/24) olarak
tanımlanan yoğun göç, bir takım sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Başlangıçta iskân yeri ve şekli herhangi bir sıkıntıya sebep olmamasına rağmen
bilahare en önemli sıkıntılardan birisi haline gelmiştir. Aslında iskân sırasında
ailelerin ve kabilelerin bölünmemesi ilkesine azami ölçüde uyulmaya çalışıl
mıştır. Nitekim ilk kafileden sonra Adana’ya iskân olunan göçmenlerin büyük
bir kısmı akrabalarının buraya iskân olunmasını gerekçe göstererek yine
Adana’ya iskân olmak istemişler ve bu istekleri genellikle de kabul görmüştür3.
Bununla birlikte göçmenlerin isteklerinin dikkate alınmadığı zamanlar da
olmuştur. Nitekim göçün yoğunlaştığı ve hengâmenin arttığı 1860 Temmuzunda
akrabalarının Adana ve Konya taraflarında iskân olduğunu gerekçe
göstererek buralara iskân olmak isteyen muhacirlerden bir kısmının bu istekleri; “muhacirlerin her istedikleri mahale nakil ve hareketleri bilahare hiçbir mahale yerleşemeyerek pek çok zaman bedeviyetle ısrarı muceb olacağı
mütebâdir” denilerek reddedilmiştir (BOA. A.MKT. NZD, nr, 319/65).
Ancak asıl sorun gönderilecek olan vilayetin neresi olacağı değil, iskân şeklinden kaynaklanmıştır.
Haddizatında 1859–1861 yılları arasında Adana’ya gönderilen 20.580’i aşkın muhacirden 17 bininin yerleştirilmesinde bir sorun yaşamazken, gelen son 3–4 bin göçmenin iskânında ciddî sorun yaşanmıştır (BOA. A.MKT. UM, nr, 449/77). Bunun nedeni de karışık iskân emirleridir.
Hâlbuki ilk kafilelerin iskânı toplu olarak yapılmış ve bir sorun da yaşanmamıştı.
Gerçi sonraki göçmenler, çaresizlikten karışık yerleştirilmek için dilekçe
vermek zorunda kalmışlardır. Aksi halde akrabalarının bulunduğu vilayete
gitmelerinde sıkıntı çıkabilmekteydi. Ancak devlet de bu karışık iskânda biri
yeni göçlerle birlikte baş gösteren hazine darlığına bir çare olmak, diğeri
göçmenlerin yeni toplumsal yapıya uyumlarını kolaylaştırmak gibi iki önemli
fayda ummaktaydı. Zira toplu iskânlarda iskân evleri, tohumluk ve ziraat
yapabilmek için gerekli olan alet ve edevat devlet tarafından sağlanmaktaydı.
Hâlbuki karışık iskânda köylerde boş veya harap olan evler köylüler tarafından
onarılarak yeni mesken inşası masrafından kurtulacağı gibi diğer ihtiyaçlar
da iskân edilecek köydeki ahali tarafından karşılanacaktı. Gerçekten beklenildiği
gibi de olmuştur (BOA. A. MKT. UM, nr, 518/58; BOA. A. MKT.
UM, nr, 521/17).
Bu bağlamda Nogayların Kıpçak, Minkat ve Peştun kabilelerinden daha önce
gelenler gibi karışık olarak iskânı kararlaştırıldı. Ancak karışık iskânı kararlaştıran yeni Nogay kafileleri bu durumdan hiç memnun olmamışlar ve büyük sıkıntılar çıkarmışlardır. 215 hane ve 1.191 kişilik bir kafile Adana’ya değil, Niğde ve Bor taraflarına toplu olarak yerleştirilmekte ısrar etmiştir. Göçmenlerin bu ısrarı hükümet tarafından hoş karşılanmamış ve Tarsus’a geçici olarak yerleştirilmeleri kararlaştırılmıştır. Daha sonra gelenlerle birlikte sayıları 3– 4 bini bulan bu muhacirler birbirlerinden güç alarak Tarsus’ta karışık iskâna şiddetle direnmişlerdir. Bunlar Uzunyayla veya Eski Mısır Valisi İbrahim Paşa tarafından Gülek Boğazında kurulan Tekfur adlı yere toplu olarak yerleştirilmek istenmişlerdir (BOA. A.MKT. UM, nr, 449/77).
Muhacirlerin direnişi üzerine Adana Eyaleti Meclisi, zorla iskân edilmeleri ile
ilgili bir mazbatayı 09.01.1861 tarihinde İstanbul’a göndermiştir (BOA.
A.MKT. UM, nr, 449/77). Ancak iskânın zorla yapılamayacağı cevabını almışlardır.
Ayrıca diğer eyalete gitmelerine de müsaade edilmesinin söz konusu
olamayacağı ilave edilmiştir. İskân edilmek istenilen Tekfur adlı yere gelince;
buranın önemli bir geçit olan Gülek güzergâhına yakın bir yer olması
dolayısıyla güvenlik açısından muhacir yerleşimine açılması mahzurlu görülmekteydi.
Ayrıca arazisinin taşlık olması ve kışın çok fazla kar yağması gibi
nedenlerle barınmalarının mümkün olamayacağı, oraya yerleşmeleri halinde
yaban adamları olacakları düşünülmekteydi. Adana Meclisi de bu emre binaen, muhacirlere nasihatçiler göndermekten başka çare bulamamıştır. Fakat muhacirler nasihat kabul etmemiş, isteklerinde ısrar etmiş ve kendilerinin yalnızca kendi hanlarından emir alacaklarını beyan ederek ipleri iyice germişlerdir.
Oysa bunların iskân olmamaları bir taraftan Mersin’de bulunan yabancı
devlet temsilcileri nezdinde devleti küçük düşürürken, diğer taraftan
bunlara verilmeye devam eden yevmiyeler ekonomiyi de dara sokmaktaydı.
Ayrıca başıboş gezen muhacirlerden bir kısmı da bölgede ekili araziye zarar
vermekteydi (BOA. A.MKT. UM, nr, 449/77).
Ancak sonraki gelen kafileler de karışık iskâna direnecek ve böylece muhalif
grup iyice güçlenmiş olacaktı. Nitekim 14.02.1861 tarihinde Tarsus’a birkaç
gün önce gelmiş han ve dükkânlara yerleştirilmiş olan yeni muhacir kafilelerine,
Kaymakam Bey aldığı emir gereği köylere yerleştirileceğini bildirmişti.
Ancak bu kafileler de karışık yerleştirilmeye karşı çıkmış ve Anadolu’da yaylak
ve bütün kabilenin yerleşebileceği geniş bir yerin verilmesini istemiştir.
Muhacirler arzuhallerinin sonunda devleti tehdit etmekten de geri kalmamış
ve aksi halde burada on beş gün daha kaldıktan sonra Anadolu tarafına
geçeceklerini bildirmişlerdi (BOA. A.MKT, NZD, nr, 345/52).
Muhacirlerin ısrarı üzerine Adana’ya kendilerinin iskân edilmek istedikleri
hatırlatıldıktan sonra, buraya gönderilmeleri için çok para harcandığı, yine
Anadolu’da yerleşebilecekleri yerlerin uzak olduğu, çok masraf gerektirdiği
ve kendilerine de zahmet vereceği bildirilmiştir. Yine de istemezlerse yakın ve
kolay olacağı gerekçesiyle ya Adana’daki Ramazanoğlu Yaylası’na ya da
Halep veya Maraş civarında havadar bir yere iskânlarının yapılabileceği
bildirilmiştir (BOA. A.MKT, NZD, nr, 345/52; BOA. A. MKT. MHM, nr,
223/3).
Muhacirlerin isteklerinde direnmeleri üzerine hükümet de sertleşmeye başlamış
ve 04.08.1861 tarihinde bir tezkire göndererek kendilerinin Osmanlı
Devleti’nin daveti ile gelmediklerini, kendi istekleri ile geldiklerini, bunların
tekrar gönderilmesi gerektiği halde devletin bunlara “açık bir iltiması” ile
fedakârlık yaparak kabul ettiği hatırlatılmıştır (BOA. A.MKT. MHM, nr,
223/1). Bunca fedakârlık ile ülkeye kabul edilen muhacirlerden kurallara
uymaları istenmiştir.
Muhacirlere Yapılan Yardımlar Devlet Yardımları
Devlet, göçmenlere yaptığı yardımların büyük kısmını Muhacirin Komisyonu
vasıtasıyla yürütmekteydi. Ancak bu komisyon tarafından yapılan harcamalardan
başka, gönderildikleri vilayetlerde yerel yönetimler ve halk tarafından
da önemli miktarda yardımda bulunulmuştur. Muhacirlere yapılan yardımları
nakil masrafı, yevmiye, iskân evleri, arazi, öküz ve tohumluk yardımları gibi
birkaç başlık altında toplamak mümkündür. Bu yardımlar bağlamında Muhacirin
Komisyonu 1859–1865 yılları arasında yani 5 sene on bir ay zarfında
12.663.615 kuruşluk bir harcama yapmıştır. Bunun 2.147.447 kuruşu hayır
sahipleri tarafından yapılan bağışlardan meydana gelmekteydi4.
Adana’ya gönderilen ilk muhacir kafilesinin Mersin’e kadar olan vapur ücreti
ile buradan daimi iskân yerlerine kadar olan araba ve hayvan kiraları komisyon
tarafından ödenmiştir (BOA. A. MKT. NZD, nr, 288/14). Bundan başka
hane ve köylerini kuruncaya kadar İstanbul’dayken verildiği gibi kız ve erkek
15 yaşına kadar olanlar için 1’er ve 15 yaşından büyükler için 2’er kuruş
yevmiye verilmiştir (BOA. A. MKT. NZD, nr, 288/14). Ayrıca ellerinde fakirlik
pusulası bulunanlara kişi başına günlük yarım kıyye un veya bedelinin dağıtılması
kararlaştırılmıştır (BOA. A. MKT. NZD, nr, 298/105; BOA. A. MKT.
NZD, nr, 328/79). Bu yevmiyelerin Adana Mal Sandığı aracılığı ile on beş
günde bir ödeneceği bildirilmiştir (BOA. A. MKT. UM, nr, 399/71). Ödenen
yevmiyelerin yarısı Komisyon Sandığı’ndan, yarısı da mahallî idare tarafından
karşılanmıştır (BOA. A. MKT. NZD, nr, 317/97).
Ancak göçmenlerin hemen hepsi fukaraydı ve iskâna kadar değil, yeni mahsulün
alınmasına kadar yardım yapılmalıydı. Devlet bu durumu dikkate almıştır.
Nitekim 14.12.1859 tarihi itibariyle Adana Eyaleti’ne gönderilen
4.031 kişilik Nogay muhacirinden 1836’sının yerleşmiş olması gerekçesiyle
yevmiyeleri kesilmiş (BOA. A. MKT. NZD, nr, 298/105), ancak fakir olanlarına
yeni mahsul çıkıncaya kadar uygun miktar buğday verilmesine devam
edilmesi düşünülmüş, bilahare çoğunluğunun fakir olduğu göz önüne alınarak
yardımın hepsine yapılmasına karar verilmiştir (BOA. A. MKT. NZD, nr,
298/105).
Yine toplu olarak iskân edilecek her göçmen aileye nüfuslarına uygun birer
hane ve muhacirlerin yanlarında getirdikleri köle ve cariyeler için de hanelerine
birleşik odalı meskenler inşa edilmiştir (BOA. A. MKT. NZD, nr, 288/14).
Aynı şekilde karışık olarak iskân edilen muhacirlere de iskân evleri yapılmıştır.
Ancak bu evler devlet tarafından değil, yerleştirildiği köy ahalisi tarafından
yapılmıştır (BOA. A. MKT. UM, nr, 518/58; BOA. A. MKT. UM, nr,
521/17; Tercüman-ı Ahval, 22 Cemaziyel Evvel 1278: Sayı 122).
Muhacirler için inşası kararlaştırılan evler, ana yapı malzemesi kamış olan ve
bölge halkının “hu” dediği yapılardır. Muhacirler kamıştan yapılan bu tür
evleri istememişlerdir. Bunun üzerine muhacir ileri gelenlerine bölge dolaştırılmış,
taş ve ağaç gibi inşa malzemelerinin bulunmadığı, bu malzemelerin
temininin çok büyük masraflara sebep olacağı anlatıldıktan sonra, bölge
halkının da bu tür evlerde oturduğu gösterilerek ikna edilmişlerdir (BOA.
İ.DH, nr, 446/29488; BOA. A. MKT. UM nr, 518/58; BOA. A. MKT. UM, nr,
521/17).
İskân edilen göçmenlere yapılan yardımlardan birisi de arazi dağıtımıdır. Bu
görev Adana’daki iskândan sorumlu Tevfik Efendi’ye verilmiştir. Yanına da
Adana arazi memuru Sadullah Efendi ile Mal Kalemi memurlarından Sami
Efendi geçici olarak görevlendirilmiştir (BOA. A. MKT. UM, nr, 443–2). Bu
bağlamda her haneye ekip biçebilecekleri kadar arazi ile birer çift öküz ile
lüzumu kadar tohumun verilmesi kararlaştırılmıştır. Büyük tahıl ziraatının
yapılacağı arazilerden başka yine tapulu olmak kaydıyla bahçe ve avluların
da verilmesi kararlaştırılmıştır (BOA. A. MKT. NZD, nr, 288/14).
Ancak bir kısım bölge halkı muhacirlerin artarak gelmeye devam ettiğini
görünce kendi haklarına bir zarar geleceği korkusuyla devlete ait boş arazileri
işlemeye, köylerinin dışında kalan arazileri bile ucuz bedelle tapulamaya,
senetsiz hak iddiasında bulunmaya ve köylerinden bir hayli uzak yerlerin
kendilerine mahsus yaylak olduğu iddiasında bulunmaya başlamışlardır.
Bütün bunlar, muhacirlere verilecek boş arazi konusunda sıkıntı çekilmesine
neden olmuştur. Yapılan suiistimallerin farkında olan hükümet, bu tür senetsiz
ve ucuz arazi satışlarının araştırılması için bir emir yayınlanmıştır. Emir
gereği 19.11.1861 tarihinde Adana Mutasarrıfı Ahmet Bey tarafından yapılan
incelemede köylerde göçmenler için gereğinde çok miktarda boş arazinin
bulunduğu görülmüş ve bütün muhacirlere ekebilecekleri kadar arazi verilmiştir
(BOA. A. MKT. UM, nr, 517/88).
Ne var ki; gelen muhacirler oldukça fakirdiler ve yalnızca arazi verilmesi
sorunlarını çözmemekteydi. Zira göçmenlerin ne bu arazileri işleyecek tarımsal
donanımı, ne de ekebilecekleri hububatları vardı (BOA. İ. DH, nr,
587/40871; BOA. A. MKT. MHM, nr, 436/86). Bu nedenle alet ve tohumluk
yardımı da yapılmalıydı. Bu amaçla her bir muhacir hanesi için tohumluk
yardımı olarak 4’er kile buğday ve arpa dağıtılmıştır (BOA. A. MKT. UM, nr,
521/17; BOA. A. MKT. UM, nr, 518/58). Ayrıca bölge halkı tarafından bağışlanan öküzler göçmenlerin imdadına yetişmiştir. Karışık iskân olan göçmenlere de yerleştirildiği köy halkı tarafından hem tohumluk yardımında bulunulmuş hem de ekimleri yapılmıştır (BOA. A. MKT. UM, nr, 518/58; BOA. A.MKT. UM, nr, 521/17).
Verilmesi kararlaştırılan yardımlar çerçevesinde Adana Valiliği, 1859 senesine
mahsuben muhacirlerin iskânı, refah ve asayişlerinin teminine sarf edilmek
üzere 150.000 kuruş istemiştir (BOA. A. MKT. UM, nr, 401/97).
23.01.1861’de de hazine tarafından muhacirlere erzak bahaları ile araba ve
katır ücreti olarak 161.332,5 kuruş gönderilmiştir (BOA. İ. DH, nr,
467/31228). Ancak muhacir sayısının gün geçtikçe artması üzerine Adana
Eyaleti gelirinden ayrılan paralar kâfi gelmemeye başlamış, bu nedenle Kayseri,
İçil ve Alaiyye Sancaklarının 1859/60 senesi gelirlerinden 150.000 ve
Maraş Sancağı emvalinden 145.022 kuruş daha gönderilmiştir. Ancak bu
paralar da yetmemiş ve Adana Eyaleti’ne ait “virgü”, bedelat-ı askeriye,
müteferrik rüsumî varidat gibi gelirlerin yanı sıra 235.539 kuruşluk Adana
Eyaleti aşarının bir senelik gelirlerinin de muhacirlerin masrafları için buraya
bırakılma isteği kabul edilmiştir (BOA. A. MKT. UM, nr, 418/10).
Adana’ya gönderilen göçmenlerin yoğunluğu ve bunların “her hususunun
akçeye muhtaç” olması nedeniyle Adana’dan askerî masraflar için ayrılan
para dahi muhacirlere sarf edilmek zorunda kalınmıştır (BOA. A. MKT. NZD,
nr, 307/54). Adana Eyaleti’nde iskân olunan muhacirler için 1861 Martından
Haziranın sonuna kadar dört ay zarfında yevmiye, tohumluk zahire vs. masraflar
için de toplam 592.162,5 kuruş harcanmıştır. Muhacirlerin arkasının
kesilmemesi, her geçen gün artan miktarda yenilerinin gelmesi Adana Eyaleti
yönetici ve halkının iskân konusunda çok büyük sıkıntı çekmesine neden
olmuştur. Adana’ya iskân olunan muhacirlerin masraflarının karşılanması
için 1860/61 senesi emvalinden olmak üzere Adana, Kayseri, İçil, Alaiyye
Sancakları’nın emvalinden de bir miktar para ayrılmıştır (BOA. A. MKT.
MHM, nr, 242/38). Fakat bu paralar da yetmemiştir. Bu nedenle 1.000.000
kuruşun Harput ve Muş Sancakları emvalinden karşılanması kararlaştırılmıştır
(BOA. A. MKT. MHM, nr, 242/38). Ayrıca Urfa Sancağı’ndan da para gönderilmesi karara bağlanmıştır (BOA. A. MKT. MHM, nr, 242/38). Yine verilmesi kararlaştırılan öküz ve tohumluk buğday için Adana emvalinin yetmeyeceği ve kalan 2.000.000 kuruşun da bir an önce gönderilmesi Maliye Nezareti’nden istenmiştir (BOA. A. MKT. NZD, nr, 298/105). Görüldüğü gibi
göçmenlerin iskânı bir hayli harcama gerektirmiş, Adana ve çevresi gelirleri
yetmemiş, Harput ve Muş’tan dahi para transferi yapılmak zorunda kalınmıştır.
Devlet, muhacirlerin yerleşip üretici duruma gelmelerinden sonra da gerektiğinde yardımda bulunmaktan kaçınmamıştır. Ceyhan Nehri boylarına yerleştirilen Nogay muhacirleri birbirine gelip gitmekte güçlük çekmeleri üzerine masrafı hazineden olmak üzere 10.000 kuruş bedelli bir salın yapılması kararlaştırılmış ve muhacirlerin muafiyetlerinin kalkmasına kadar ücretsiz yararlanılması sağlanmıştır (BOA. A. MKT. MVL, nr, 146/76).
Halkın Yardımları
Kısa bir sürede sayıları yüz binleri bulan muhacirlerin ihtiyaçlarının sadece
devlet imkânıyla karşılanması mümkün değildi. Halkın da yardımına ihtiyaç
vardı. Bu bağlamda Adanalılar daha işin başında muhacirlerin kalıcı iskânına
kadar, geçici olarak yerleştirildikleri han ve dükkân kiraları için 101.590 kuruşluk
bağışta bulunmuşlardır. Yine Adana ve Tarsus Sancakları köylerine
yerleştirilen muhacirler için bölge halkı tarafından Adana Sancağı köylerinde
67 ve Tarsus Sancağı köylerinden 103 olmak üzere toplam 170 hane gönülden
ve karşılıksız olarak inşa edilmiştir (Tercüman-ı Ahval, 22 Cemazi’ül-
Evvel 1278: Sayı 122). Ayrıca bölge halkı, her bir muhacir hanesi için 4’er
kile tohumluk buğday ve arpa bağışında bulunmuştur. Karaisalı ahalisi de 45
hane inşa ve 200 kile tohumluk buğday ve arpa bağışlamıştır. Hane ve tohumluk
yardımından başka 71 adet öküz bağışında bulunulmuştur (Tercüman-
ı Ahval, 22 Cemazi’ül-Evvel 1278: Sayı 122).
Türklerin yanı sıra Ermenilerin de bağışları dikkat çekmektedir. Muhacirlere
yapılan toplam 71 adetlik öküz bağışının 12 tanesi Adana Ermenileri tarafından
bağışlanmıştır (Tercüman-ı Ahval, 22 Cemazi’ül-Evvel 1278: Sayı 122).
Bu da 1860’larda Ermenilerle Türkler arasında bir husumetin olmadığını,
Ermenilerin Türklerle ne kadar iç içe olduklarını göstermesi bakımından güzel
bir örnektir.
Hükümet, ahalinin yardımını arttırmak için bir takım teşviklerde de bulunmuştur.
Bu bağlamda yardımsever Adanalıların isimleri Takvim-i Vekayi ve
Ceride-i Havadis gazetelerinde yayınlatılmıştır (BOA. A.MKT. NZD, nr,
308/26). 20.01.1862 tarihli Tercüman-ı Ahval gazetesinde Adana Mutasarrıfı
Ahmet Paşa, vilayet erkânı ve eşrafının muhacirlere yaptıkları öküz ve sair
yardımları tafsilatlı bir şekilde ilan edilmiştir (Tercüman-ı Ahval 18. Recep
1278: Sayı 133). Bu yardım kampanyası sırasında da 95 adet öküz bağışlanmıştır.
Yardımlar gazetelerde ilan edilerek bölge insanı taltif edilmiş, yardımların
devamının sağlanması amaçlanmıştır. Bu yardımlar Anadolu
Türk’ünün perişan durumdaki Nogay Türklerine nasıl sahip çıktığının, onların
dertlerine nasıl ortak olduğunun da bir göstergesidir.
Yaşanan Zorluklar, Geri Dönme Girişimleri ve
Osmanlı Devleti’nin Tutumu
Nogay muhacirlerinin yaşadığı sorunları; nakil sırasında yaşanan zorluklar,
karışık iskân, salgın hastalıklar, Osmanlı hukuk sistemine uyum problemleri;
Nogay beylerinin Osmanlı tabiiyetiyle birlikte kendi halkları üzerinde nüfuzlarını
kaybetme endişesi ile geriye dönüşü teşvikleri ve iklim şartlarına alışılamaması
gibi birkaç başlık altında toplamak mümkündür. Bu olumsuzluklar da göçmenlerin
geri dönme isteklerini arttırmıştır. Yukarıda karışık iskân kararıyla yaşanan
zorluklardan bahsettiğimiz için bu konuyu tekrar ele almayacağız.
Nakil Sırasında Yaşanan Zorluklar
12 Mart 1860 tarihi itibariyle İstanbul’a gelen Çerkez ve Nogay Muhaciri
sayısı 14.000’i bulmuş ve bunlar arasında salgın hastalıklar baş göstermeye
başlamıştı. Bu itibarla göçmenlerin bir an önce daimi iskân yerlerine gönderilmeleri
gerekmekteydi (BOA. A.MKT. NZD, nr, 308/26). Muhacirler kiralanan
gemilerle Mersin iskelesine nakledilmişlerdir. Ancak sıkıntı bununla bitmemiştir.
Mersin İskelesine yoğun miktarda gelen muhacirlerin Adana, Tarsus
ve Karaisalı kazalarındaki daimi iskân mahallerine nakilleri ile bunlara
verilen un yardımının nakli sırasında büyük sıkıntılar yaşanmıştır.
Özellikle yoğun olarak gelindiği dönemlerde parasal sıkıntının yanı sıra nakil
vasıtaları sıkıntısı da yaşanmıştır. Mart 1860 tarihinde bir anda gelen 1.217
hane 4.790 kişinin naklinin birkaç gün gibi kısa bir sürede yapılacak olunması
sıkıntı yaratmıştır. Haddizatında bölge halkı ticaretle değil ziraatla meşgul
insanlardır. Dolayısıyla ücret karşılığı nakliyatçılık yapan çok büyük gruplar
bulunmamaktadır. Muhacirlerin yoğunlaştığı dönem ise mart ayıdır. Her ne
kadar buğday ve arpa daha önceden ekilmiş ise de, pamuk, susam, tütün,
darı, bostan gibi ürünler henüz ekilmektedir. Yani bölge halkı kendi işleriyle
meşgul olmak zorundadır. Ayrıca Adana’da bulunan göçer aşiretlerin de
yaylaya çıkma vaktidir. Yani hayvan sahibi göçerler de bölgeyi terk etmek
üzeredir. Adana’da bulunan az miktardaki nakliyeci de ya odun ve kömür
nakliyatıyla ya da daha önce Adana’ya iskânı kararlaştırılan muhacirlere
yapılmakta olan meskenler için kamış veya ahşap nakliyatı ile uğraşmaktadır.
Bu itibarla muhacirlerin sevki ve un yardımlarının naklinde büyük sıkıntılar
yaşanmaktadır. Bu ihtiyaçların karşılanması için 500 hayvana ihtiyaç duyulmaktadır.
Bunların karşılanması halinde ahalinin daha önceki gibi gelenleri
şevkle karşılayacağı bildirilmiştir. İskân olunanlara verilen un yardımı bazen
Adana, Tarsus ve Karaisalı Sancakları ahalilerine bazen de Kayseri, Konya
ve Ankara taraflarından gelen devecilere saatte 60’ar para ücretle naklettirilmiştir
(BOA. A.MKT. UM, nr, 401/97). Ancak bunlar çözüm olmamış ve
bunun üzerine masrafları devlet tarafından karşılanmak üzere Cebel-i Kozan’dan
hayvan satın alınmıştır (BOA. A. MKT. UM, nr, 418/10).
Salgın Hastalıklar Dolayısıyla Yaşanan Sıkıntılar
Muhacirlerin yaşadığı sıkıntılardan biri de sıtma ve nezle gibi salgın hastalıklardır.
Buna bir çözüm olarak 05.09.1861 tarihinde yayınlanan bir emir ile
vilayetlerde bulunan Memleket Doktorları’nın muhacirlere de diğer Osmanlı
vatandaşları gibi bakacakları ve gerekli olan ilaçların vilayet tarafından karşı
lanmasına karar verilmiştir (BOA. A. MKT. UM, nr, 500/82). Ancak Adana’da
bu hastalıklarla mücadele edecek iki üç yerli doktor var ise de bunlar
devletten maaşlı Memleket Hekimleri değildi. Kaldıki; muhacirlerin iskân
edildiği yerler Adana merkezine yaya 6 ile 18 saat arasında değişen mesafedeydi.
Yani iskân oldukça dağınık yapılmıştı. Dolayısıyla muhacirler için
görevlendirilecek hekimlerin kalacağı bir merkez de yoktu. Bu duruma bir
çözüm olarak Adana’daki hekimlerden birisi aylık 1000 kuruş maaşla ve
lüzumlu alet ve ilaçlarla zaman zaman muhacirleri ziyaret ettirilerek hastalara
bakması kararlaştırılmıştı.
Yerli Aşiretlerin Olumsuz Tavırları
Yerleşik Türkler Nogaylar için ellerinden gelen yardımı esirgememişlerdir. Bu
konuyu yardımlar bölümünde ele aldığımız için burada tekrar ele almayacağız.
Ancak muhacir göçebe Türkmen Aşiretleriyle ciddi sorunlar yaşamıştır.
Bunun nedeni muhacirlerin, boş ama göçebe Türkmen Aşiretlerinin otlakları
üzerine yerleştirilmiş olmasıdır. Bu durumu kendi haklarına saldırı kabul
eden aşiretler de muhacirlere rahatsızlık vermiş ve aralarında küçük çaplı
çatışmalar çıkmıştır.
Bölgede bulunan göçer Tecirli ve Cerid Türkmen Aşiretlerinin Mayıs 1860
tarihinde Nogay muhacirlerini rahatsız etmeleri üzerine, bu aşiretlerin ıslahı
ve saldırıların engellenmesi için sert tedbirler alınmak zorunda kalınmıştır
(BOA. A.MKT. UM, nr, 403/44). Ancak köklü tedbirler alınamamıştır. Nitekim
Ekim 1860 tarihinde Adana Eyaleti’nde Sarıbahçe’ye yerleştirilen Nogay
muhacirlerinin Kara Mirza kabilesi ile Avşar Aşireti’nden Hacılar oymağı
eşkıyaları arasında çatışmalar olmuş, hükümet Hacılar Aşireti’nin iskânına
karar vermiştir. Ancak Adana Mutasarrıflığının bunların sıkıştırılmadıkça iskân
olunamayacağı yönündeki karşılığı üzerine, şimdilik askerî bir hareketin
mümkün olamayacağı, her iki tarafın mahkeme edilmesi, askerî hareketin
bilahare yapılacağı bildirilmiştir (BOA. A.MKT. UM, nr, 432/27).
Muhacirleri göçebe Avşar Aşiretleri’nin saldırılarından korumak, refah düzeyini
arttırmak ve asayişini sağlamak üzere 12.05.1862 tarihinde Meclis-i
Vala’ya bir takım tedbirleri içeren layiha sunulmuştur. Bu layihanın beşinci
bendinde, muhacirleri rahatsız eden Avşar Aşiretlerine karşı alınacak önlemlerden
bahsedilmektedir. Aslında daha önce yapılan çalışmalarla Avşarların
büyük çoğunluğu yerleşik hayata geçirilerek disiplin altına alınmıştı. Ancak
bir kısmı henüz yerleştirilememiş ve bunların yerleştirilmesini biraz zaman
alacağından, bu süre zarfında bölgede 7–8 bölük süvari ve 1–2 tabur
Şeşhaneci Nizamiye Askerlerinin bulundurulması istenmiştir. Fakat şimdilik o
bölgede böylesine büyük bir askeri kuvvetin bulundurulmasının mümkün
olamayacağı ve ellerindeki ile yetinmeleri gerektiği cevabını almışlardır
(BOA. A.MKT. MVL, nr, 146/31). Bu durum Fırka-i İslâhiye’nin kurulup
bölgedeki bütün aşiretleri zorunlu iskâna tabi tutmasına kadar devam edecektir.
Aslında bu sadece Adana’da ortaya çıkan bir durum değildir. Diğer
vilayetlerde de aynı sorunlar yaşanmaktaydı. Nitekim Ankara’da yaylalara
yerleştirilen muhacirlere, burada kışlamakta olan bazı aşiretler rahatsızlık
vermiş, böyle olayların meydana gelebileceğinden dolayı Adana Mutasarrıflığı
da uyarılmıştı (BOA. A.MKT. NZD, nr, 403/44).
Adana’nın İkliminden Kaynaklanan Olumsuzluklar
Muhacirler için diğer bir sıkıntı da Adana’nın iklimidir. Sıcak ve rutubet Adana’yı
muhacirler için yaşanmaz hale getirmektedir. Muhacirlerin Adana’nın
“âb ü havasıyla” uyum sağlayamamaları nedeniyle telef olduklarını dile getiren
çok sayıda dilekçe göndermiş olmaları, iklim şartlarına uyumun, en
önemli sorunlardan birisi olduğunu göstermektedir. Adana’nın iklimine alışamayan
Peştun kabilesinden 74 hane 360 kişi dilekçe vermekle kalmamış,
tekrar kendi vatanlarına dönmek için Trabzon’a gitmiştir (BOA. A.MKT.
NZD, nr, 371/29). Burada kafilenin ikna edilerek daha önce yaşadıkları coğrafyaya
uygun olan Erzurum havalisine iskân olunmalarına karar verilmiştir
(BOA. A.MKT. MHM, nr, 232/26).
Ancak Osmanlı Hükümeti, iltica eden ve burada gördükleri hoşgörü ve yardımlar
ile yeni kazandıkları vatandaşlıktan ve kardeşlerinden mazhar oldukları
bunca yakınlığa rağmen geri dönmek bir tarafa akıllarından bile geçirmenin
insafsızlık olacağını düşünmekteydi (Tasvir-i Efkar 23 Muharrem 1284:
Sayı 486). Haddizatında bu durum dost ve düşmana karşı acizlik göstergesi
de olacaktı (BOA. A.MKT. NZD, nr, 371/29). Bu gibi hadiselerin tekrar etmesinden
endişe eden hükümet, 12.06.1862 tarihinde Adana Mutasarrıfı
Ahmet Bey’den muhacirlerin hepsinin gerçekten hava ve suyuna uyum sağlayıp
sağlanamadıklarının araştırılmasını istemiştir (BOA. A. MKT. MHM, nr,
223/3). Yine uyumsuzluğun birkaç kişiden mi yoksa hepsinden mi kaynaklandığının
incelenmesini, eğer birkaç kişiden kaynaklanıyorsa bu kişilerin
diğerlerini de etkileyerek büyük huzursuzluklar çıkarabileceği hatırlatılıyordu.
Ancak uyumsuzluk genel ise bunları orada daha fazla tutmanın anlamsız
olacağı düşüncesiyle Ramazanoğlu yaylasına veya Maraş civarında havadar
bir bölgeye ya da diğer bir yere iskânlarının yapılacağı ifade edilmiştir (BOA.
A. MKT. MHM, nr, 223/3). Anadolu’da Tanin’in yazarlarından Ahmet Şerif
(1999: 130), 1910 senesine ait verdiği bilgilerde “Başlangıçta 25–30 bin
Nogay’ın Muhacirin Kazası civarına yerleştirilmesine rağmen iklimle uyuşamadıklarından
bugün pek az kalmıştır” diyerek iklim şartlarına uyumsuzluğun
acı sonucunu ortaya koymuştur.
Karşılaşılan bunca olumsuzluklara rağmen muhacirler kısa sürede ziraata ve
ticarete alışmış, tüketici durumdan üretici durumuna gelebilmişlerdir. İskân
dan bir yıl sonra 05.08.1861 tarihinde Takvim-i Vekayi (27 M 1278 : Sayı
617 )’de konu ile ilgili yayınlanan bir haberde; Adana’ya gönderilen muhacirlerin
tamamının iskân edildiği, arazi, tohumluk ve öküz yardımlarının sağlandığı,
muhacirlerin artık “yerli hükmüne” girdiği ifade edilmiştir. Haddizatında
Nogaylar ziraatla yetinmeyerek 700–800 öküz arabası da imal edip
kendi ihtiyaçları haricinde bölge ahalisinin de ihtiyaçlarını görmeye başlamışlardır.
1858/59 senesinden itibaren yerleştirilen muhacirlere tanınan on yıllık
vergi muafiyeti 1868/69 senesinden dolmuş ve bölge aşarının emaneten
toplatılmasına karar verilmiştir (BOA. İ.DH, nr, 587/40871; BOA. A. MKT.
MHM, nr, 436/86). Yani vergi mükellefi olarak da Osmanlı ekonomisine
katkı sağlar duruma gelmişlerdir.
Devlet muhacirlerle iskân sonrası da ilgilenmeye devam etmiştir. İskândan
sadece bir yıl sonra Sadaret’ten Adana Mutasarrıflığı’na gönderilen bir yazıda
muhacir talimatnamesi gereğince bunların bir an önce ziraat ve ticarete
alıştırılması gerektiği, ancak buna dair merkeze bir bilginin gelmediği bildirilmiştir.
Yine oraya çok büyük miktarda nüfusun gönderildiği, bunlar içerisinde
açıkta kalanların olabileceği, bunların sorumluluklarının hükümete ait
olduğu, bölge halkının muhacirlere yardım için teşvik edilmesinin çok önemli
olduğu ısrarla vurgulanmıştır (BOA. A.MKT. UM, nr, 448/21). Zira muhaceretten
on yıl sonra 1868 tarihinde bile göçmenlerin durumu ile ilgili olarak
bilgi akışının devam ettiği görülmektedir. Adana’dan Halep Vilayeti’ne gönderilen
bu bilgi notlarının birinde Nogayların çok kısa bir sürede ziraata alıştığı,
böylece hem kendilerinin “nimet-i medeniyetten lezzetyâb” oldukları ve
hem de aşar vergisi vererek devletin gelir temin ettiği belirtilmektedir (BOA. İ.
DH, nr, 587/40871).
Nogayların iskânında ve uyumunda büyük gayreti görülen Nogay ileri gelenlerinden
Hacı İsmail Efendi’ye yaptığı hizmetlerden ve diğer Nogay ileri gelenlerinin
de teşviki amacıyla beşinci rütbeden bir Mecidiye Nişanı verilmesi
uygun görülmüştür (BOA. İ.DH, nr, 587/40871; BOA. A. MKT. MHM, nr,
436/86). Aynı şekilde Adana Valisi Ahmet Paşa muhacirlerin iskânı ve uyumundaki
gayretlerinden dolayı Padişah’ın takdirine mazhar olmuştur (Takvim-
i Vekayi 27. M. 1278: Sayı 617).
Muhacirlerin Uyum Konusu
Kıpçak bozkırlarında devlet otoritesinden uzak başına buyruk bir hayat sürmeye
alışmış Nogaylar, Osmanlı hukukî yapısına uyumda bir hayli sıkıntı çekmişlerdir.
Bu uyum zorluğu, bir kısım Nogay muhacirinin tekrar kendi ülkelerine
dönme isteğini kamçılamışsa da bir müddet sonra uyum sağlanmıştır.
Osmanlı topraklarına göç eden Nogaylar arasında asıl uyum zorluğu çeken
zümre; halk değil sayıları 25–30’u geçmeyen Nogay beyleridir (Alpargu
2007: 151-163). Zira Nogay halkı Rusya idaresindeyken beylerine karşı bir
takım angarya ve vergi yükümlüsüydüler. İşte bu nedenle Nogay beyleri
21.09.1859 tarihinde yani Adana’ya gelir gelmez eski topraklarında Nogay
halkının kendilerine karşı olan sorumluluklarını bir dilekçeyle İstanbul’a bildirmiş
ve şimdiye kadar bu aidatlarla yaşaya geldiklerini, tarımı, ticareti ve
Osmanlı ülkesinde ne suretle idare olunacaklarını bilmediklerini, bu itibarla
idareye muhtaç bulunduklarını ifade etmişlerdir. Bu dilekçede her beyin
kendine göre bir cemaat olduğu, ölümü halinde cemaatin oğullar arasında
paylaşıldığı belirtildikten sonra, halkın beylerine karşı “kanun-ı kadim” üzere
görev ve sorumlulukları da şöyle sıralanmıştır (BOA. AMKT. UM, nr,
414/24);
1- Göçebe bir yaşam süren Nogaylar yurt kurulacak yerde öncelikle beylerin
yurtlarını kurmakla ve etrafının surlarını tanzim etmekle yükümlüydüler.
Sonra kendi yurtlarını kurarlar,
2- Bir Nogay beyi cemaatinin obasını ziyaret ederse, obadaki her hane birer
inek vermekle yükümlüdür. Bu yıl boyunca üç defa tekrar edilse üç defa
inek getirilmek zorundadır,
3- Her Nogay kestiği hayvanın sağ üst tarafından alt kaburgalarına kadar
olan kısmı beyine göndermek zorundadır. Eğer beye ait olan kısımdan et
koparılırsa bütün hayvan beyin hakkı olur,
4- Mahsulünü kaldıran bir Nogay ürününden yedi küleğini beyine vermek
zorundadır. Ayrıca her hane bir araba ot ve kışın bir araba odun getirmekle
yükümlüdür,
5- Nogay beylerine gelen misafirler Nogay halkı tarafından misafir edilir ve
rahat ettirilmek zorundadır. Eğer bunu reddederlerse ceza olarak bir inek
alınır,
6- Nogay beyi bir yere gitmek istediğinde cemaatinden kimi isterse onu yanında
götürebilirdi. Yine bey halktan istediğinin hayvanını alıp binebilirdi. Eğer
hayvan sahibi rıza göstermezse büyük cezaya çarptırılırdı. Sonra geri vermek
üzere kısrağı olan kimseden bazen kısrağı bazen de eşeğini alabilirler,
7- Koyunu olandan yazın bir kuzu, güzün bir koç alınmaktaydı. İtaat etmeyenler
şiddetle cezalandırılır, ayrıca ceza olarak bir öküzü alınır,
8- Kavga eden taraflardan ceza olarak birer inek veya öküz alınırdı. Kavga
edenlerden birine yardım eden kişiye de bu ceza kesilirdi. Yine kavga
edip birbirine silah çekenlerden de ceza olarak birer öküz alınır,
Başlangıçta kendilerinin ancak kendi hanlarından emir alacaklarını beyan
eden Nogay halkı (BOA. A. MKT. UM, nr, 449/77), bir müddet sonra Osmanlı
kanunlarını öğrenip, bunların lehlerine olduğunun farkına vardıktan
sonra beylerinden şikâyetçi olmaya başlamışlardır. Zira geldikleri dönemde
Osmanlı topraklarında halkın angarya ve vergi yükümlülüğü sadece devlete
karşıydı. Bu itibarla Nogay halkı geldiklerine memnun olurken, beyleri rahatsız
olmuşlardı.
Nogay mültecilerinden bir kısmı Meclis-i Ali-i Tanzimat’a müracaat ederek, beylerinin
ziraat yapmaktan kaçınarak kendilerinden eski usul aidat almaya çalıştıklarını,
oysa hicretten sonra diğer Osmanlı vatandaşlarının sahip oldukları haklara
kendilerinin de sahip olduklarını, adalet ile bunların “zulümlerinden” kurtulmak
isteklerini bildiren dilekçeler göndermişlerdir (BOA. A. MKT. MHM, nr, 188/51).
Meclis-i Tanzimat da muhacirlerin Osmanlı vatandaşı olduktan sonra Nogay
Beyleri’nin “hükm-ü nüfuzunun” kalamayacağı ve bunların da diğer Osmanlı
vatandaşları gibi olduğuna karar vererek beylerin baskısının engellenmesi için
tedbir alınmasına hükmetmiştir (BOA. A.MKT. UM, nr, 414/24).
Ancak bir gerçek de vardı ki; Nogay beylerinin uyumlarının zaman alacağı ve
bu süre içerisinde müsamahalı olunması gereğiydi. Yazışmalardan devletin
uyum zorluğunu dikkate aldığı anlaşılmaktadır. Adana’ya yerleştirilen muhacirlerin
davalarında ve ölen kişinin mirası konusunda nasıl bir yol izleneceğine
dair Adana Naibi tarafından Şeyhülislam’a gönderilen 14.01.1862 tarihli
bir soruya karşılık, Şeyhülislam, bunlara da diğer Osmanlı vatandaşlarının
tabii olduğu kanunların uygulanacağı, çünkü bunların artık Osmanlı uyruğuna
girdiğini ifade edildikten sonra, ancak bunların Osmanlı kanunlarını öğrenmesinin
zaman alacağı, bunun dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir
(BOA. A.MKT. UM, nr, 531/57). Yani Osmanlı Devlet adamları yaşanacak
uyum zorluklarının farkındaydı ve bunları da dikkate almışlardı.
Nogay beylerinin rahatsız olduğu konulardan birisi de din görevlileriyle ilgilidir.
Kendi memleketlerinde din görevlilerinin yalnızca vefat edenlere ve camilere
karıştığı ve hükümet edemedikleri, oysa Osmanlı’da bunların her işe karıştığı
vurgulanmaktadır (BOA. AMKT. UM, nr, 414/24). Bu şikâyetin temelinde Osmanlı
Devleti’nin yaptırılan cami ve mescitlere muhacirlerden kişileri tayin
etmesi ve muhacirlerle ilgili muhatap olarak da beylerini değil, bu din görevlilerini
dikkate alması yatmaktadır. Osmanlı ise bunu yaparken onların yeni yerlerini
yadırgamamalarını amaçlanmıştı (BOA. A. MKT. MHM, nr, 238/11). Nogaylardaki
din adamlarına karşı bu bakış açısı laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bu
bölgede daha kolay kabullenilmesini sağladığını düşünüyoruz.
Yukarıda sıraladığımız bunca Nogay göçüne ve yaşanan olumsuzluklara rağmen
bir Nogay kopuntusunun (diasporasının) oluşmamış olması dikkat çekicidir.
Bunun birçok nedeni vardır. Bizce bunun nedenlerinden biri göçmenlerle mevcut
halk arasında etnik farkın olmayışının ötesinde; iskân döneminde oldukça
fazla olan göçer Türkmen aşiretlerinin yaşam tarzları ile Nogayların yaşam tarzlarının
benzerliğidir. Bu durum mevcut Türk halkıyla göçmenlerin kaynaşmasını
bir kat daha hızlandırmıştır. Nitekim J.B. Tavarnier, Nogayların, Küçük Tatarları yerleşik olduklarından dolayı aşağıladıklarından bahsetmektedir (Tavernier 2006: 321). Bu aslında sadece Nogay Türklerine özgü bir düşünce değildi. “Cefa
istersen ek-biç; sefa istersen kon-göç” diyen göçer Anadolu Türklüğü’nün de
hayat felsefesini ortaya koymaktaydı. Aslında iklim şartlarının ve yerleşik hayata
uyum sorunlarının aynısını hâlihazırda buraya henüz iskân edilmeye çalışılan
göçebe yerli Türkmenler de yaşıyordu.
Bir diğer sebep de Osmanlı-İslam göç kültürüdür (Karpat 2003: 3). Bütün
Müslümanların doğal ülkesi durumundaki Osmanlı Devleti, kendisine iltica
eden Müslümanlara elinden gelen her türlü maddî ve manevî desteği sağlamaya
çalışmıştır. Bu durum ise göçmenlerin yeni ülkelerine uyumunu hızlandırmış
ve Osmanlı Devleti’nde kendisini yabancı hissettirmeyerek bir kopuntunun
oluşmasını engellemiştir. Haddizatında devlet de bir takım muafiyetlerle
onların uyumunu kolaylaştırmaya çalışmıştır. Bu bağlamda 1856 tarihli bir
iradeyle 25 yıl boyunca askerlikten, 10 yıl boyunca da vergilerden muaf
tutulmuşlardır (BOA. İ. MM, nr, 266. Ek: 1). Ancak göçmenlerin sürekli artması
şartların ağırlaşması bu muafiyetlerin sürekli değişmesine neden olmuştur.
Bu bağlamda Nogaylar 10 sene boyunca vergiden, aşardan ve askerlik
hizmetlerinden muaf tutulmuşlardır (BOA. A. MKT. NZD, nr, 288/14). Şurası
da bir gerçek ki; böyle bir kopuntunun oluşması gelecekte bir gün gelenlerin
tekrar gitme olasılığını beraberinde getirecekti. Oysa bu Osmanlı Devleti’nin
hiç istemediği bir durumdu.
Dönemin ekonomik, sosyal ve siyasî keşmekeşliğini de sebeplerden biri olarak
görmek mümkündür. Savaşlar, ardı arkası kesilmeyen göçler, kıtlıklar,
salgın hastalıklar hayatta kalma mücadelesi insanların göç üzerinde uzun
uzadıya düşünmelerini engellemiş, ortalık durulduktan sonra da her şey
olup-bitmiş ve uyum büyük ölçüde zaten sağlanmış ve artık yapacak fazla bir
şey de kalmamıştı.
Nitekim göçlerden 23 yıl sonra Adana Vilayeti Salnamesinde merkez kasaba
olan Yarsuvad’ın gerek tarımsal ve gerek sanayi açısından diğer kasabalardan
çok daha ileri bir duruma geldiği belirtilmektedir (Adana Vilayeti Salnamesi
1309: 77). Bu da bize gelen muhacirlerin ziraata ve sanayiye ilgi ve
istidatlarının yüksek olduğunu ve yeni vatanlarına kısa sürede alışıp, kendilerinden
beklenen faydaları sağladığını göstermektedir.
Sonuç
Kırım Savaşı’nda ülkelerini Çarlık Rusya’sının işgalinden kurtarmak için Osmanlı’dan
yana tavır koyan Nogaylar, savaştan sonra Rus Çarlığı’nın bir
katliama girişmesinden korkarak, 1856 tarihinden itibaren Osmanlı topraklarına
sığınmaya başlamışlardır. Temel hedefi bölge halkını olduğu yerde korumak olan Osmanlı Devleti, bunu başaramayınca yüz binlerce muhacirle
baş başa kalmıştır. Devlet, çok kısa bir sürede İstanbul’a yığılan on binlerce
muhacirin uygun yerlere iskânına karar vermiştir. Bu bağlamda, Adana Eyaleti’ne
1859–1861 yılları arasında Kırım’ın kuzeyinde Kıpçak bozkırları ile
Kuzey Kafkaslarda Kuban ve Dağıstan arazilerinde yaşamakta olan Nogayların
Kelmit, Kamu, Kıpçak, Mankıt, Toktamış, Poşnad, Kasalay, Kara Mirza,
Nevruzoğlu Timur Bey, Kasayoğlu Tankmend, Peştun, Kılınçminkad,
Cemboyluk kabilelerinden olmak üzere toplam yirmi bini aşkın Nogay, gönderilmiş
ve iskân edilmiştir. O dönemde toplam 14.764 hanelik nüfusun
4.070 hanesinin Nogay olduğu düşünüldüğünde, Adana’ya iskân edilen
muhacir sayısının ne kadar ciddi bir rakam olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
İskân için Adana’nın tercih nedeni; insan yoğunluğu en az olan vilayetlerinden
biri olmasıdır. Ayrıca işlenebilir verimli arazi miktarının çokluğu da sebeplerinden
bir başkasıdır.
İskân, biri toplu, diğeri karışık olmak üzere iki şekilde yapılmıştır. İlk gelen
kafileler toplu olarak yerleştirilirken, sonra gelenler yaşanan maddi zorluklar
dolayısıyla köylere birer-ikişer hane olmak üzere karışık yerleştirilmiştir.
Köylere bir iki hane olarak yerleştirilen Nogayların büyük bir kısmı Fellah köylerine yerleştirilmiş ve nüfusları bu köylüler içerisinde ve Fellah olarak zikredilmiştir.
Toplu olarak yerleştirilen Nogaylar kültürel kimliklerini uzun süre koruyabilmişken,
köylere karışık olarak yerleştirilenler koruyamamıştır.
Devlet, muhacirlere mesken, arazi, öküz ve tohumluk gibi bir takım yardımlarda
bulunmuştur. Bu harcamalardan başka, gönderildikleri vilayetlerde
yerel yönetimler ve halk tarafından da önemli miktarda yardım yapılmıştır.
Türklerin yanı sıra Ermenilerin de bağışları dikkat çekmektedir. Hükümet
ahalinin yardımını arttırmak için bir takım teşviklerde de bulunmuştur. Nogayların
yaşadığı bir takım zorluklar geri dönme isteklerini artırmışlardır.
Ancak sorunlar kısa sürede halledilmiş ve muhacirler tüketici durumdan üretici
duruma gelmişlerdir.
Kıpçak bozkırlarında devlet otoritesinden uzak, başına buyruk bir hayat sürmeye
alışmış olan Nogaylar, tıpkı göçebe Türkmenler gibi Osmanlı hukukî yapısına
uyumda sıkıntı çekmişlerdir. Ancak en büyük sıkıntıyı Nogay beyleri yaşamıştır.
Buna, eski memleketlerinde halk üzerindeki otoritelerini yeni ülkelerinde
de devam ettirememeleri neden olmuştur. Nogay beylerinin rahatsız olduğu
konulardan birisi de din görevlilerinin Osmanlıdaki ayrıcalığı idi. Zira Nogaylarda
din görevlileri yalnızca cenaze işlerine ve camilere karışabilmekte, hükümet
işlerine müdahil olamamaktaydı. Nogayların bu anlayışı laik Türkiye
Cumhuriyeti’nin bu bölgede daha kolay kabullenilmesini sağlamıştır.
Ülkeye göç eden göçmenlerin bir an önce üretici durumuna gelmeleri ve
vergi mükellefi olmaları için her türlü tedbir alınmıştır. Kırım Savaşı sonrası
Kırım, Kafkas ve Hazar Türklüğünün uğradığı bu trajik sürgünler, Osmanlı’da
Türk milliyetçiliğinin yeşermesine vesile olarak çok önemli bir başlangıcı da
ortaya koymuştur. Bunca Nogay göçüne ve yaşanan olumsuzluklara rağmen
bir Nogay kopuntusunun vukuu bulmaması dikkat çekicidir. Biz bunun nedeninin
her iki toplum arasındaki soy birliğinin yanı sıra, yaşam felsefelerinin
benzerliğinin de etkili olduğu kanaatindeyiz.
Açıklamalar
1. 1895 senesinde Adana Eyaleti’nde 37.550 kilometrekare ve 406.429 adet nüfus ile
kilometrekareye ortalama 10,8 kişi düşmektedir (Ali Cevat 1313: 11). Aynı dönemde
Ankara Eyaleti’nde kilometrekareye 10,6; Konya’da 11,87; Halep Eyaleti’nde
12,65; Bursa’da 19,11; Kastamonu’da 33,66 kişi düşmektedir. Türkiye ortalaması
da 12,15 kişidir. Görüldüğü gibi bunca iskândan sonra bile nüfus yoğunluğu
oldukça düşüktür.
2. Haddizatında Adana’ya gönderilen 07.03.1860 tarihli bir emirde; buraya gönderilen
1.217 hane ve 4.790 Nogay’ın istedikleri mahalde yerleştirilmelerinde itina gösterilmesi
istenmektedir (BOA. A.MKT. UM, nr, 401/97).
3. 11.03.1860’ta Trabzon’a gelen ve daha önce Adana’ya yerleştirilen Nogayların
akrabalarından olan Kelmid Kabilesinden Abdullah Efendi ve El-Hac Hakkı Efendiler
İstanbul’a giderek 706 kişilik kabilesinin de Adana’ya iskânı isteğinde bulunmuşlar,
bu istekleri uygun bulunarak Adana’ya gönderilmişlerdir (BOA. A.MKT. UM,
nr, 399/71); Yine 07.06. 1860 tarihinde Kamu Kabilesinden 34 hane ve 301 kişi
(BOA. A. MKT. NZD, nr, 314/65); 06.08.1860 tarihinde Kamu Kabilesinden 5 hane
ve 19 kişi (BOA. A.MKT. NZD, nr, 320/66); 13.08. 1860 tarihinde Nevruzoğlu
Kabilesi beylerinden Timur Bey ve Kasayoğlu Tankmend 7 hane ve 41 nüfusluk
kafileleriyle (BOA. A.MKT. NZD, nr, 321/32); 05.08.1860 tarihinde Kamu Kabilesinden
10 hane 46 kişilik bir kafile (BOA. A. MKT. NZD, nr, 314/65); 23.04.1861
tarihinde Canboyluk Kabilesinden Edirne’ye iskân edilen bir grup muhacir (isteyenlerin
nakil masrafları kendilerince karşılanmak üzere Adana’ya iskânlarına izin verileceği
bildirilmiştir (BOA. A. MKT. NZD, nr, 349/47), aynı gerekçeyle yani akrabalarının
bulunduğu gerekçeleriyle Adana’ya iskân edilmek için istekte bulunmuşlar
ve bu istekleri yerine getirilmiştir.
4. Maliye Hazinesinden Muhacirler için 1858/59 senesinde 900.000, 1859/60 senesinde
2.819.907, 1860/61’de 1.254.760, 1861/62’de 321.559, 1862/63de
554.265, 1863/64 680.000, 1864/1865’te 1.000.385 ödenmiştir (BOA. MAD, nr,
9072, varak 10/b).
Kaynakça
BOA A. MKT. NZD, nr, 335/61;BOA. A. MKT. UM, nr, 432/27; BOA A.MKT. UM, nr,
422/46;
BOA. A.MKT. UM, nr, 531/57; BOA. A. MKT. MHM, nr, 188/51;BOA. A. MKT.
MHM, nr, 191/13; BOA. A. MKT. MHM, nr, 223/3;BOA. A. MKT. MHM, nr,
Bayraktar, Kırım Savaşı Sonrası Adana Eyaleti’ne Yapılan Nogay Göç ve İskânları (1859–1861)
69
238/11;BOA. A. MKT. MHM, nr, 242/38; BOA. A. MKT. MHM, nr, 436/86;
BOA. A. MKT. MHM, nr, 760/16; BOA. A. MKT. MVL, nr, 101/25; BOA.
A.MKT. MVL, nr, 146/76; BOA. A. MKT. NZD, nr, 288/14; BOA. A. MKT.
NZD, nr, 298/105; BOA. A. MKT. NZD, nr, 307/54;BOA. A. MKT. NZD, nr,
314/65; BOA. A. MKT. NZD, nr, 317/97; BOA. A. MKT. NZD, nr,
328/79;BOA. A. MKT. NZD, nr, 335/61; BOA. A. MKT. NZD, nr, 349/47;
BOA. A. MKT. UM nr, 518/58;BOA. A. MKT. UM, nr, 399/71;BOA. A. MKT.
UM, nr, 401/97; BOA. A. MKT. UM, nr, 418/10;BOA. A. MKT. UM, nr,
422/46;BOA. A. MKT. UM, nr, 443–2; BOA. A. MKT. UM, nr, 449/77; BOA.
A. MKT. UM, nr, 500/82;BOA. A. MKT. UM, nr, 517/88; BOA. A. MKT. UM,
nr, 521/17; BOA. A. MKT. UM, nr, 580/58; BOA. A.MKT, NZD, nr, 345/52;
BOA. A.MKT. MHM, nr, 223/1;BOA. A.MKT. MHM, nr, 232/26; BOA.
A.MKT. MVL, nr, 146/31; BOA. A.MKT. NZD, nr, 293/93;BOA. A.MKT. NZD,
nr, 298/105; BOA. A.MKT. NZD, nr, 308/26; BOA. A.MKT. NZD, nr,
319/65;BOA. A.MKT. NZD, nr, 320/57; BOA. A.MKT. NZD, nr, 320/66; BOA.
A.MKT. NZD, nr, 321/32;BOA. A.MKT. NZD, nr, 324/29; BOA. A.MKT. NZD,
nr, 325/69; BOA. A.MKT. NZD, nr, 328/79;BOA. A.MKT. NZD, nr, 371/29;
BOA. A.MKT. NZD, nr, 403/44; BOA. A.MKT. UM, nr, 399/71;BOA. A.MKT.
UM, nr, 401/97; BOA. A.MKT. UM, nr, 414/24;
BOA. A.MKT. UM, nr, 448/21; BOA. A.MKT. UM, nr, 449/77;BOA. DH. KKT, nr,
1427/30; BOA. DH. MKT, nr, 1366/30; BOA. DH. MKT, nr, 1386/13;BOA.
DH. MKT, nr, 144/5; BOA. DH. MKT, nr, 478/32098; BOA. İ. DH, nr,
467/31228; BOA. İ. DH, nr, 467/31256; BOA. İ. DH, nr, 587/40871; BOA. İ.
MM, nr, 266. Ek: 1;BOA. İ.DH, nr, 446/29488; BOA. İ.DH. nr,
1311/1311.N.15;BOA. MAD, nr, 9072, varak 10/b;
Hicrî 1273 Tarihli Osmanlı Devleti Salnamesi.
Hicrî 1278 Tarihli Osmanlı Devleti Salnamesi.
Hicrî 1298 Tarihli Osmanlı Devleti Salnamesi.
Hicrî 1309 Tarihli Adana Vilayeti Salnamesi.
Takvim-i Vakayı, fi 27. M 1278, Defa: 617.
Tasvir-i Efkâr, 23 Muharrem 1284, Numro: 486.
Tercüman-ı Ahval Gazetesi; 18. Recep 1278: Defa 33.
Tercüman-ı Ahval, 22 Cemazi’el-Evvel 1278: Sayı 122,.
Tetkik Eserler
AHMET Cevdet Paşa (1307), Kırım ve Kafkasya Tarihi, Konstantiniye: Kitabhane-i
Ebu Ziya.
(1991), Tezâkir, Tezkire 36, Ankara: TTK Yay.
ALİ Cevad (1313), Memalik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafyası Lügatı, Kısm-ı Evvel
Luğat-ı Coğrafya: Dersaadet: Mahmud Bey Matbaası.
bilig, Bahar / 2008, sayı 45
70
AHMET Şerif (1999), Anadolu’da Tanin, haz: M. Ç. Börekçi, C. I, Ankara: TTK Yay.
ALPARGU, Mehmet (1996),“XVI. Yüzyılın Ortasında Nogay Türkleri ve Ordaları”,
Emel Der., 215: 28-43.
(2007), Nogaylar, İstanbul: Değişim Yay.
Belgelerle Osmanlı Türkistan İlişkileri (XVI. –XX. Yüzyıllar) (2004), Ankara: TC Başbakanlık
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay.
BİCE, Hayati (1991), Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Ankara: TDV Yay.
EREN, Ahmet Cevat (1966), Türkiye’de Göç ve Göçmen Meseleleri Tanzimat Devri,
İlk Kurulan Göçmen Komisyonu, Çıkarılan Tüzükler, İstanbul: Nurgök Matbaası.
FİRUZOĞLU, Safarov Rafik. (1999), “Kırım ve Kafkasya’dan Osmanlı İmparatorluğuna
Göçler”, Osmanlı, C. 4: 687-697.
GOÇ, V. P. (1334), Beynel Milel Usul-ı Temsil İskân-ı Muhacirin, terc: Habil Adem,
İstanbul: Kitabhane-i Sudî.
GÖKÇE, Cemal (1979), Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti,
İstanbul: Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı Yay.
GÖZAYDIN, Ethem Feyzi (1948), Kırım: Kırım Türklerinin Yerleşmeleri ve Göçmeleri,
İstanbul: Vakit Mat.
GÜLLÜDAĞ, Nesrin (1999), “Nogay Türkleri”, Türkler, C. 20: 557-564.
HABİÇOĞLU, Bedri (1993), Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, İstanbul: Nart Yay.
İPEK, Nedim (1999), “93 Muhacereti”, Osmanlı, C. IV, 661-667.
KALKAN, Mustafa (2006), Kırgızlar ve Kazaklar, İstanbul: Selenge Yay.
KARAL, Enver Ziya (1943), Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Nüfus Sayımı 1831,
Ankara: İstatistik Genel Müdürlüğü Yay.
KARPAT, Kemal (2003), Osmanlı Nüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri,
çev. B. Tırnakçı, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
Örnekleriyle Türkçe Sözlük (1995), C. 2, Ankara: MEB Yay.
SAYDAM, Abdullah (1999), “Kırım ve Kafkasya’dan Yapılan Göçler ve Osmanlı İskân
Siyaseti (1856-1876)”, Osmanlı C. 4: 677-685.
TAVERNİER, Jean Babtiste (2006), Tavernier Seyahatnamesi Stefanos Yerasimos
Anısına, çev. T. Tunçdoğan, İstanbul: Kitapyayınevi.
TOGAN, Zeki Velidi (1947), Bugünkü Türk İli (Türkistan) ve Yakın Tarihi, İstanbul:
Enderun Kitabevi.
TÜRKGELDİ, Ali Fuat (1987), Mesâil-i Mühime-i Siyasiye, C. III, Ankara: TTK Yay.
bilig �� Spring / 2008 �� Number 45: 45-72
© Ahmet Yesevi University Board of Trustees
Nogay Settlement in the City of Adana
Following the Crimean War (1859-1861)
Assist.Prof.Dr. Hilmi BAYRAKTAR*
Abstract: The Crimean War served as the beginning of a series of
tragedies for Nogay Turks. The Nogays, who were on the side of the
Ottomans during the war, were forced by the Russian Czar to leave
their lands once the war was over. They therefore sought refuge in
Ottoman land and were sent to live in the Ottoman states around the
Balkans, Anatolia, and Syria. One of the cities chosen for Nogay
settlement was Adana because it was less populated and was a fertile
region for agriculture. Between the years 1859-1861, 20511 Nogays
settled in Adana. While some of these were made to settle altogether
along River Ceyhan, others were scattered and made to join a variety
of small villages around Adana. Those who settled altogether managed
to retain their identities, whereas those who were scattered adopted
the way of life of the villages they joined. Just like the nomadic
Turkmens, the Nogays, who had been used to leading lives on the
Kipchak plains free from state authority, initially experienced
difficulties adapting to life under Ottoman law. In a short time,
however, they started making the contributions expected of them by
the Ottoman State.
Key Words: Ottoman Population, Nogay, Adana, emigration,
settlement
* Selçuk University, Faculty of Education, Program in History / KONYA
bilig �� Zima 2008 �� Výpus: 45: 45-72
© Popeçitel#skiy Sovet Universiteta Axmeta Wsavi
Переселение и устройство ногайцев в области Адана
после Крымской войны (1859 – 1861)
Доцент Доктор Хилми БАЙРАКТАР*
Резюме: Крымская война явилась началом серии трагедий для
ногайских тюрок. Ногайцы, принявшие во время войны позицию
Османской Империи, по окончании войны были выселены со своих
мест русским царем. Ногайцы, вынужденные просить убежища у
Османской Империи, были переселены для обустройства в области,
расположенные в Румелии, Анатолии и Сирии. Одной из областей,
избранных для устройства, является Адана. Причиной такого выбора
явилась более низкая плотность населения по сравнению с другими
областями Османской империи, а также наличие там плодородных
земель. В этой связи в период 1859 – 1861 гг. в область Адана
переселилось 20.511 ногайцев. Часть из них была поселена массово
вдоль реки Джейхан, другая часть размещена в селах по 1-2 семьи
на село. Те переселенцы, которые были поселены массово, сумели
сохранить свою самобытность, а размещенные в хаотичном порядке
ассимилировались с народами, живущими в селах, в которые были
размещены. Ногайцы, привыкшие жить в кыпчакских степях
независимо, своевольно, вдали от государственной власти, так же
как и кочевники туркмены испытали трудности при
приспосабливании к османской правовой структуре. Однако спустя
короткое время достигли положения, когда смогли приносить
пользу, которую ждала от них Османская империя.
Ключевые Слова: Османское население, Ногайцы, Адана,
переселение и устройство
* Сельджукский Университет, Факультет педагогики, Кафедра истории / КОНЬЯ