0 Comments

Bugün Ukrayna Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir cumhuriyet olan Kırım, çok uzun yüz yıllardan beri Türklerin yaşadığı güzel bir coğrafyadır. Karadeniz’in kuzeyinde ve otuz kilometrelik Or-Kapı geçidi kapatıldığında tam bir ada görünümünde olan Kırım, tarım zenginliği, Karadeniz sahillerinin güzelliği ve meyvelerinin nefaseti ile tanınır. Bitki ve hayvan çeşidi bakımından fevkalade zengindir.

Özellikle, ilkbahar ve sonbaharda Anadolu ve Afrika’ya göçen kuşlann konaklama yeri olduğundan, kuş çeşidi pek boldur.

M.Ö. sekizinci yüz yılda bu bölgede îskitlerin bir kolu olan Barslı Türklerinin yaşadığı bilinmektedir. İskitlerin ardından gelen Kimmerler hakkında hemen hiç bir şey bilinmemektedir; sadece, Yeni Kale Boğazı, “Kimmer Bosforu” olarak anılmaktadır M.Ö. altıncı asırdan itibaren Kırım sahillerinde Yunan kolonileri kurulmaya başlar; ancak, Türk boyları Kırım’a hakim olmaya devam ederler.

M.S. ikinci asırda kuzeyden gelen Got saldırılarını Hunlar durdururlar; Kırım ve çevresi Atilla’nın amcası olan Aybars’m hakimiyetine girer.

İskit kavimleriyle birlikte az bir miktar Alan ve Got unsurları da özellikle Sudak çevresinde yaşarlar.

M.S. altıncı yüz yılda Orta Asya’dan başlayarak göçlerin baskısı altında güneye doğru hareket eden Bulgar Türklerinin bir kısmı Kırım’a inerler.

Kırım’ın doğu sahil şeridi Bizans’ın egemenliğine geçerken, yedinci yüz yılda Kırım, Hazar Hakanlığının egemenliğine girer. Hazar Hanları,Tudun ismi verilen valiler vasıtasiyle Kırım’ı yönetirler. Hazar Hakanlığı’nın yıkılışından sonra da, Kırım, Hazarya adıyla bağımsız bir devlet olarak devam eder. Hükümdarlarına Orhan yahut Orhon denilen bu Türk devleti, 1083 tarihinde bağımsızlığını sürdürmekte idi. Selçuklu komutanlarından Hüsametdin Çoban 1221’de Kırım’a çıktığında, Saksin ve Kıpçak gibi Türk boşlarıyla da savaşmıştır. Kıpçaklar, Hazar Devleti’nin yıkılışından sonra, Peçenekleri takiben Kırım’a girerek yerleşmiş ve sahilleri tutmuşlardır. Hazar Türklerinin ahfadı olan Karaimler de uzun yüz yıllar boyunca Kırım’da varlıklarını sürdürmüşlerdir.

1239 Kalka zaferi ile Altın-Ordu birlikleri Kırım’a girdiklerinde, sahilin bazı kesimleri hariç, Kırım tamamen Türklerin oturduğu bir ülke idi.

Ancak, sahildeki bazı limanlar, özerkliklerini koruyarak Bizans’a bağlı olmakta devam ettiler.

1266’da altın Ordu hanı Mengü Timur’dan izin alan Cenevizliler, ticaret için Kefe’de yerleştiler. Sahilde başka koloniler de kurdular. Eski Kırım’da Salgat,

Altın Ordu valilerinin oturduğu ve İslamiyetin yayılmasında önemli bir merkez şehir oldu.

Kırım beğleri ile sahillerde gittikçe güçlenen Cenevizliler arasındaki çekişmeler sürekli idi. On dördüncü yüz yılın sonlarına doğru Altın Ordu içindeki taht çekişmelerinde, Kırım, çekişen beğlerin ve hanların bir üssü haline geldi. Sonunda, Tokay Timur soyundan gelenler Kırım’da bağımsız bir hanlık kurdular. Timurtaş beğ, adına para bastırarak hanlığını ilan etti. Kendisinden sonra oğlu Gıyasettin Han, Altın-Ordu hakanı Polat Han’ın Kırım’a girmesi ile tahtı terketti. Oğlu ve Kırım Hanlığının gerçek kurucusu Hacı Giray, 1438’de Kırım’a girdi. Adına basılan paraların tarihi 1441’dir.

Altın Ordu merkezindeki kavgalar şiddetlendikçe, bir kısım boylar batıya doğru harekete geçtiler. Hacı Giray, Osmanlı ile iyi ilişkiler kurdu ve 1454 yılında ilk kere Osmanlı-Kırım ordusu birlikte Kefe’yi kuşatarak Cenevizlileri haraca bağladı.

Hacı Giray, artık kendisini Altın Ordu Hanlarının varisi olarak görüyor ve Taman, Kabartay ve Kıpçak bölgelerinin, egemenliği altında olduğunu ilan ediyordu.

Ancak, boylar arası çekişmeler ve Han ailesi içindeki rekabetler kolayca bir iç savaşa yol açabiliyordu. Hacı Giray Han’ın 1466 yılında ölmesi ile, Kırım’da uzun bir kargaşa dönemi yaşandı. Yenilenler Kırım dışındaki bozkıra kaçarak oradan kuvvet topluyor, yahut Kefe’de Cenevizlilere sığınıyordu. Sonunda Menli Giray, Kefe tudunu Şırm beyinin ve Cenevizlilerin desteği ile, 1468’de Kırım Hanı oldu. Ancak, Cenevizlilerle ittifak kurup, Şirin beyi Eminek’i görevinden alınca, ayaklanan boylar ve beyler karşısında tahtı terkederek, Cenevizlilere sığındı. Şirin beyi Eminek, Menli Giray’m rakibi olan Nurdevlet Han ile de anlaşamadığından, Osmanlı Hakanına başvurdu. Sultan Mehmet Fatih Han, 1475’de Gedik Ahmet Paşa’yı güçlü bir donanma ile Kırım’a gönderdi. Kefe ve Cenevizliler elindeki bütün sahil kaleleri zaptedildi.

Nurdevlet Han ile anlaşmış olan Cenevizliler, Menli Giray’ı tutuklamışlardı. Gedik Ahmet Paşa, Menli Giray’ı kurtardı ve onunla bir anlaşma yaptı.

Buna göre, Kırım Hanı, Osmanlı İmparatorluğuna tabî olmayı kabul etti. Ancak, 1476’da Altın Ordu Hanı Seyid Ahmet Han’ın Kırım’ı işgal etmesi ile yine kargaşa yaşanmaya başladı. Osmanlı, Seyid Ahmet Han’ı uzaklaştırarak, Nurdevlet’i Kırım tahtına geçirdi ve Menli Giray’ı İstanbul’da gözaltına aldı. Şirin beyi Eminek ve diğerlerinin çıkardıkları kargaşa ve istekleri üzerine Osmanlı Hakanı, Menli Giray’ı Kırım tahtına oturtmak üzere tekrar Kırım’a gönderdi. Menli Giray 1478’de üçüncü kere Kırım tahtına geçmiş oldu ve Kırım Hanlığım 1514’e kadar sağlam bir yapıya kavuşturdu. Menli Giray, 1484′ te İkinci Beyazid Han’m Akkerman seferine katılmış; ayrıca, damadı olan Yavuz Sultan Selim’i Kırım askeri ile destekleyerek, babasına karşı tahta geçmesini sağlamıştır.

Menli Giray, 1502’de Saray şehrini tahrib ederek, Altın Ordu merkezine son darbeyi vurmuş ve bu devletin yıkılmasından sonra Rusya’ya karşı mücadeleye başlamıştır. Yerine geçen oğlu Birinci Mehmet Giray (1514-1523) Moskof beyliğine şid- detli akınlara çıktı. Kardeşi Sahib Giray 1521’de Kazan tahtına geçti. Moskova önüne kadar gelerek çevresini ateşe verdi. Ertesi sene Astırhan’ı zaptetti ve Moskof beyini haraca bağladı. Mehmet Giray Han, Astırhan seferinden dönerken Nogayların bir baskınında hayatını kaybetti. * *

Kırım Hanlığı Taman, Kıpçak ve Kabartay sahalarının kendisine bağlı olduğu imtiyazlı bir hükümet olarak Osmanlı tarafından kabul edilir ve Kırım Hanı Osmanlı Hakanının küçük kardeşi olarak protokolde yer alır.

Kırım Hanlığının kuruluş yapısı Altın Ordu’ nun ayni olmakla birlikte, zaman içinde Osmanlı kültürü tamamen yer eder; divan ve timar usulü uygulanmaya başlar, Hanlık, esasta boy aris- tokrasisine dayanır; her boy, beyi vasıtasiyle Han’a bağlıdır. En güçlü boylar olan Şırınlar, Argunlar,Kıpçaklar ve Barınların beylerine Dört Karacı Beyi denir ve Divan’da bunların oyu olmadan önemli ka- rarlar alınamaz. Timar sisteminin uygulanması ile yeni bir mirzalar ve beyler zümresi oluşur. Kuban, Yedisan ve Bucak valileri Han sülalasinden seçilir ve divana girerler; serasker sultan unvanı ile seferlere katılırlar. Kırım Hanlığında ulemanın yeri ve etkisi de daima büyük olmuştur.

Kırım Hanı tahta çıkarken, kendisine hü-kümdarlık alâmeti olarak berât, sancak, iki tuğ ve Osmanlı Hakanına mahsus hilatlerden iki hilat, altın düğmeli, kırmızı kadifeye dikilmiş samur bir kapaniçe, kalpak üzerine iki mücevher top sorguç, kılıç, tirkeş, hançer ve maiyetindeki mirzalara kırk kadar hilat ve Han’a donanmış iki at gönderilir.

Kırım Şeyhulislam’ı hana kılıç kuşatır ve “Pâdişâhım, Kitabullah’ın hükmünden hariç bir şey etme” diye ihtar eder.

Kırım Han’ı İstanbul’a geldiğinde de, kendisine görkemli törenler yapılır. Osmanlı Hakanı, üç adım öne çıkarak kendisini karşılar. Kırım Hanı, iki tuğ, iki sancak ve yedi kat mehter sahibidir. Kırım ordusu, Osmanlı ordusuna katıldığında da, top ve tüfek atışlarıyla karşılanır. Rumeli Beylerbeyi bütün maiyetiyle karşılamaya çıkar; ordugâhın girişinden itibaren bütün rikab-ı hümâyun ağaları, at üs- tündeki Hanm sağ ve solunda yaya olarak yürürler.

Osmanlı Hakanının oturduğu Otağ-ı Hümâyun’a yaklaşınca vezirler karşılar ve Otağa götürürler.

Kırım Hanı atından iner; Vezir-i âzam, Hanın koltuğuna girerek huzur-u hümâyuna çıkarır. Osmanlı Hakanı, “Hoş geldin Han kardeş ” diyerek iltifat eder.

Bütün bunlar sadece Kırım Hanı için uygulanan en yüksek protokoldür.

On altınca yüz yılın sonlarında, Osmanlının Akıncı Ocağı çökünce, onun işlevini Kırım ordusu yüklenir. Kırım ordusu savaşa çağrıldığında, nâmey-i hümâyun, bir Pâdişâh hilati, bir murassa kılıç ve çizme baha yahut tirkeş baha olarak anılan beş ile on beş bin altın ve ayrıca Kalgay sultanının harcırahı gönderilir. Han buyruğu çıkınca, her boyun süvarileri kendi beğlerinin komutasında Kayalar Altı denilen yerde toplanır ve Kırım ordusu buradan sefere çıkar. Cengiz Han yasalarına göre, Han sefere çıkarsa, küçük kardeşini Kalgay (veliaht), oğlunu da Nuretdin (ikinci veliaht) olarak bırakır. Kırım askeri Osmanlı ordusu ile buluşunca, kanun gereği kızarmış et ve pilav ziyafeti verilir. Asker ne kadar iştahla yer, yemek kapışırsa, sadakata ve memnuniyet o derece yüksek demektir…

Mehmed Giray Han’ın vefatından sonra oğulları Saadet, Gazi ve İslâm Giray arasında çekişme başladı. Bu çekişmeler sırasında Moskova’nın Kazan ve Astırhan üzerindeki nüfuzu arttı. Sonunda Osmanlı, İstanbul’da bulunan eski Kazan Hanı Sahib Giray’ı bir Osmanlı birliği ile Kırım’a Han olarak gönderdi (1534). İslâm Giray, Cengiz Yasasına göre han seçildiği iddiası ile kavgayı bı- rakmadıysa da, berteraf edildi ve Osmanlı topçusunun desteğinde Astırhan tekrar alındı (1546). Çerkezler ve Küçük Nogaylar Kırım Hanlığına bağ- landı. Sahib Giray Han, Moskova üzerinde tam bir

baskı kurmuş ve Osmanlının dikkatini bu devlet üzerine çekmişti. Ancak, Osmanlı Veziriazamı Rü stem Paşa ile bir üstünlük tartışmasına girmesi işleri

karıştırdı. İstanbul’da bulunan Devlet Giray Kırım’a gönderildi ve Devlet Giray Han, Sahib Giray Han’ı katlettirdi (1551). Ertesi sene Ruslar Kazan’a ve dört

sene sonra da Astırhan’a girdiler. Sahib Giray Han, atalarının siyasetini izleyerek bozkırdaki bir çok Türk boylarını Kırım’a çekmişti.

Devlet Giray han da (1551-1577) Moskofların Karadeniz’e inmelerine karşı savaşıyordu. Harzem Hanı’nm da Halife-i ruy-i zemin olan Osmanlı Hakanı’ndan, Rus yayılmasına karşı yardım istemesi üzerine Osmanlı, İtil ile Yayık nehirleri arasında bir kanal açmak ve Astırhan’ı zaptetmek üzere harekete geçti. 1569’da Kefe beyinin yönetiminde on beş bin Osmanlı askeri, Devlet Giray’ın ordusu ile birleşerek bölgeye girdi. Ancak kanal tamamlanamadı; Kırım ve Osmanlı askeri geri çekildi.

1571 ‘de Devlet Giray’ın ordusu Moskova yakınlarına kadar girdi ve şehri bir kere daha yaktı; kendisine “Taht algan” unvanı verildi. Ama, Kazan ve Astırhan geri alınamadı. 1592’de Osmanlı Hakanı Rus Çarından, Kazan ve Astırhan’ı boşaltmasını istedi. Bu tarihlerden itibaren Rusların Kafkaslara ve Karadeniz’e inmesini engellemek üzere yapılan teşebbüsler kesin sonuç vermeyecektir.

Devlet Giray’ın ölümü üzerine İkinci Mehmet Giray, han tahtına geçti. Osmanlının 1579’daki doğu seferine yüz bin kişi ile katıldı. Ancak, Doğu Cephesi komutanı Özdemiroğlu Osman Paşa ile arası açıldı; “Ben sikke ve hutbe sahibiyim, beni kimse azledemez” diyerek Kırım’a döndü ve isyan ederek Kefe’yi kuşattı. Osmanlı Hükümeti İslâm Giray’a hanlık beratı vererek İstanbul’dan Kırım’a gönderdi. İkinci Mehmet Giray 1584’te, Kalgay’ı olan Alp Giray tarafından,, “Namertlik edip, Hanların yü-zünü yere baktırdın” diyerek katledildi. Kardeşler arasında yine mücadelelere başladı ise de, Osmanlı kuvvetlerinin müdahalesi ile yatıştı.

Bu sıralarda Kırım’ın, atılganlığı ile ünlü şeh- zadesi Gazi Giray, doğu seferinde esir düşmüş ve Alamut Kalesin’de hapsedilmişti. İlim ve faziletiyle de bilinen bu şair şehzade kaçmayı başararak Öz-demiroğlu’nun kuvvetlerine katıldı. 1588’de İslâm Giray’ın vefatı üzerine İkinci Gazi Giray adıyla ve Bora lakabıyla hanlığa geçti. 1591’de Moskova üze- rine yürüyen Gazi Giray, Osmanlığmn Avusturya seferinin başlaması üzerine Moskova’nın vergilerini artırarak geri döndü; 1593 ve 94 seferlerine katıldı, Eflak ve Boğdan üzerine akınlar yaptı. Ha- çova Savaşı’na Kalgay Fethi Giray komutasında kuvvet gönderdi.

Bu savaştan sonra, Cağalazâde Sinan Paşa’nm yanlışlarından biri olarak, Fethi Giray, Kırım Han- lığına tayin edildi. Gazi Giray, “Kırım Hanları reayaya zulüm, irtişa ve hükümdara isyandan başka se-beplerle azl olunamaz; hâşa bende bunlardan biri yoktur” dediyse de, İstanbul kararından dönmedi ve Gazi Giray çekildi. Ancak, Cağalazâde bir kaç ay sonra Veziriâzamlıktan azledilince, İkinci Gazi Giray ye-

niden Hanlık tahtına geçti. 1598 ve 1599’da Eflak, Boğdan ve Macaristan seferlerine katılan Gazi Giray Han, sefer sırasında da ilim ve şiir meclisleri kurmakla tanınır. İkinci Gazi Giray Han, ana- dolu’daki Celali isyanlarına karşı da Osmanlıya destek kuvvetleri göndermiş ve hutbede Osmanlı Hakanının adını okutmuştur. Sikkeler ise daima Giray’lar adına basılmıştır.

On yedinci yüz yıl boyunca Kırım canlı ve güç-lüdür; Lehistan kırk bin, Moskova doksan bin altın haraç vermektedir. Kırım uleması Osmanlı kültür ve idealinin bekçisidir. Ancak, zaman zaman Gi-raylar arasında beliren çekişmeler ve Ulu Nogay beyleri ile olan anlaşmazlıklar Rus Kazaklarını rahatlatmış ve güç kazanmalarına imkân vermiştir.

1608’de Osmanlı Hakanı Birinci Ahmet Han,bir ferman göndererek, Kırım Hanlığının Gazi Giray evlâdından devam etmesini buyurdu. Bu ferman gelmeden İkinci Gazi Giray Han vefat etti ve oğlu Toktamış’ı hanlığa getirdiler. Yeniden çe- kişmeler başladı. Canbek Giray 1610 ve 1635 arasında Osmanlı desteğinde üç kere hanlığa getirildi.

Mehmet Giray ve Şahin Giray, Nogay ve Rus Ka-zaklarının da desteğini alarak mücadeleye devam ettiler. Bir ara Kefe’yi ele geçirdiler. Osmanlı, İran

cephesindeki başarısızlığı sebep bahane ederek Canbek Giray’ı görevden alıp, rakiplerinden Meh- met Giray’ı Kırım tahtına çıkardı. Ancak, bu da uzun sürmedi, Üçüncü Mehmet Giray da az-ledilerek, kalgayı Şahin Giray tahta geçirildi. Fakat Şahin Giray’m halka zulm etmesi üzerine Silistre Beğlerbeyi Kantemir Paşa üzerine gönderildi. Şahin Giray yenilerek canını zor kurtardı. Canber Giray yeniden tahta geçirildi. Mehmet Giray ve Şahin Giray kardeşler mücadeleyi bırakmadılar. Sonunda Mehmet Giray, Canbek Giray’la giriştiği bir savaşta öldü. Kardeşi Şahin Giray, Osmanlıya sığınarak afdiledi. Bağışlanarak, kendisine bir miktar maaş bağ-lanıp Rodos’ta oturmaya memur edildi.

1636’da İnayet Giray, Kırım Han’ı oldu.

Ancak, Revan Seferine katılmadığı gibi, askerlerini Akkerman’daki Kantemir Mirza üzerine gön- dererek yağma ve zulüm yaptırdı. İnayet Giray azledilerek yerine Bahadır Giray gönderildi; şair ve yiğit bir handı. Azak Seferi esnasında vefat etti.

1637’de Kantemir ile İnayet Giray Sultan Dör-düncü Murat Han’ın huzurunda duruşmaya çık- tılar, tartıştılar. Sonunda, eski Kırım Hanı’nın katline ferman çıktı.

1641’de Kırım tahtına Bahadır Giray’ın küçük kardeşi Üçüncü Mehmet Giray geçti. Ancak, eğ- lenceye pek düşkün olan bu Han azledilerek Rodos’a gönderildi. Yerine Üçüncü İslâm GirayHan getirildi.

Üçüncü İslâm Giray Han dönemi (1644-1654) seferler ve zaferler içinde geçti. Rusya’ya ve Ka- zaklara karşı dönt büyük sefer yaptı. Kırım askerleri yeniden Moskova kapılarına dayandılar. Ka-zakların bir kesimi Kırım’a bağlandılar. İslâm Giray’m vefatı üzerine Rodos’ta bulunan Mehmet Giray’a yeniden Hanlık beratı verildi. Üçüncü Mehmet Giray, 1656’da Erdel Kralının üzerine yürüyerek onu perişan etti. 1659’da Kırım üstüne yürüyen bir Rus ve Kazak ordusunu yok etti.

Osmanlının Avusturya seferine oğlunu gönderdi.

Ulu Nogayların Osmanlıya tabi olmak isteklerini kabul etmeyip, onları dağıtması üzerine azledildi ve Kumukların yanına gitti; orada öldü. 1671’de Bahadır Giray’ın oğlu Selim Giray han- lığa getirildi. Ayni yıl Kamaniçe seferine katıldı. Osmanlı serdarı Şeytan İbrahim Paşa ile birlikte Ceh- rin Kalesinin fethine gönderildiyse de, başaramadılar.

Bunun üzerine uzaklaştırılarak Rodos’a gönderildi.

1678’de Murat Giray Kırım Han’ı oldu. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile sefere katıldı ve Cehrin Ka- lesini fethettiler. Murad Giray Han, İkinci Viyana

kuşatmasından sonra azledildi. 1683’te, Viyana ku- şatmasının kahramanlarından, Sancağı Şerif mu- hafızlarından Hacı Giray, Kırım Hanlığına getirildi.

“Allah mübarek ede; Şevketlü Efendimiz hazretleri size Kırım Hanlığını ihsan buyurmuşlar. Simden sonra sa- kalınızı koyveriniz.” Kırım tahtına oturanların sakal

bırakması gelenekti. Ancak, zulme saptığı için Kırım halkı huzursuz oldu. Bunun üzerine azledildi ve Halkın isteği üzerine 1684’te Selim Giray yeniden Hanlığa getirildi.

Selim Giray, halkın sevdiği bir insandı ve 1691 yılma kadar Osmanlının en büyük desteği oldu. Lehistan cephesinde büyük yararlıklar gösterdi. Rusların Kırım üzerine yaptıkları saldırılan püskürttü.

1690’da Niş düşüp, Balkanlarda Hıristiyanlar isyan etmişti. Avusturya kuvvetleri bir yanda Hris- tiyanları İslâm halk üzerine tahrik edip katliamlar

yaptırırken, bir yandan da Balkanlarda ilerlemeye çalışmaktaydı. Kırım Ordusu Sofya’da Osmanlı or- dusu ile buluşmuş, Nemçeli’nin eline düşen kaleleri

kurtarmak için uğraşmakta idi. Kaçanik Kalesi’ni kuşatmışlar iken, büyük bir Nemçe kuvveti kalenin yardımına geldi. Bir kısım Tatar beğleri çekilmeyi teklif ettiler. Selim Giray Han, askerlerine şöyle ko-nuştu: “Boğdan, Eflak ve Niğbolu dağlarını aşarak gel-dik. Bu düşmanı berteraf etmeden gidersek, artık düşman arasında nam ve şanımız kalmaz; her ne olursa olsun, ak-şama kadar ya taburu sökündürürüz veya cümlemiz kı-rılıp kıyamete dek bir nâm koyup gideriz. Kalbden gıll u gışşı giderüp, gönül birliği ile varmak gerekdür!..” Ha-rekete geçen Kırım ordusu Nençiliyi bozguna uğ-rattı.

1691 yılında, Edirne’de iken, Veziriazam Fazıl Mustafa Paşa ile anlaşamayacağı kanaati ile Han lıktan çekildi ve hacca gitmeye karar verdi. Bundan sonra, Kamaniçe’de bir gözünü kaybetmiş olan Sa adet Giray ve Safa Giray Hanlığa getirildilerse de, Selim Giray Han’ın yeri doldurulamadı. 1692’de Hacdan dönerek, İstanbul Silivri’deki çiftliğinde oturan Selim Giray, İstanbul’a çağrılarak yeniden Hanlık tahtına oturtuldu. Osmanlının Rus, Lehistan ve Nemçe cephelerindeki savaşları devam etmekte idi. Hacı Selim Giray Han, yine cepheden cepheye koşmaya başladı. 1698’de Edirne’ye çağrılarak savaş meclisine katıldı. Burada, ihtiyarladığını öne sürerek Hanlıktan çekilmek istediyse de, Sultan İkinci Mustafa Han kesinlikle reddetti ve ölene kadar yerinde oturmasını istedi. 1699’da Karlofça Anlaşması imzalandığında hastalandı. Bu sefer, çekilmesi kabul edildi ve yerine oğlu Devlet Giray, Kırım Hanı oldu.

***

On sekizinci yüz yılda, Ruslar Kırım halkı için- de geniş propagandalara girişip, “Siz Cengiz so-yundan hanlarsınız, niçin Osmanlı buyruğunda olasınız” diye tahrikler yaparak nifak sokmaya çalıştılar. Yeri geldiğinde de ordu sokarak Kırım’ı yakıp yıktılar.

İkinci Devlet Giray Han, kardeşi Gazi Giray’la epeyce uğraşmak zorunda kaldı. Azak’ta donanma kuran ve yeni kaleler yaptıran Ruslara karşı Osmanlıyı harekete geçirmeye çalıştı. Ancak, Rusların oyunları sonucu Osmanlı, Devlet Giray’ı görevden aldı; halk ayaklandı. 1702’de Hacı Selim Giray yeniden Han olarak gönderildi. Hacı Giray, müftünün de, asilerin katline fetva vermesi ile durumu ya- tıştırdı. Devlet Giray Rodos’a gönderildi. 1707-1708 arasında Han olan Kaplan Giray’dan sonra İkinci Devlet Giray yeniden Hanlığa getirildi. Rusya üs- tüne akınlara çıktı, kaleler aldı. Nihayet Osmanlıyı ikna ederek Rus seferini başlattı. Prut’ta barışa karşı çıkarak kesin darbenin vurulmasını istedi; ama, dinletemedi. “Beni dinlemediler, beni söyletemediler” diyerek vahlandı. Devlet Giray azledilerek yeniden Kaplan Giray Han yapıldı. Çerkezler üzerine bir tedip seferinde pusuya düşürüldü ve çok kayıp verdi. Azledildi. 1716’da ÜçüncüSaadet Giray han- lığa getirildi. Çerkeş ve Kabartaylar üzerine yaptığı sefer dönüşünde, halkın içine huzursuzluklar girdi,

ayaklanmalar oldu; Han çekildi. Rusya Kırım bey-lerini ve halkı birbirine düşürmek için çok hesaplı ve sürekli çalışmakta idi. Menli Giray’la Kaplan Giray İstanbul’a çağrılarak kendileri ile görüşüldü ve 1724’te Menli Giray Hanlığa getirildi.

Menli Giray, karışıklık çıkaranlara karşı sert davrandı; çevreye hakim oldu. İstanbul’a çağrılıp, Kâğıthane köşklerinde ağırlandı. Ancak, Patrona İsyanı patlak verince, Patrona’nın tesiri ile azledilip, Rodos’a gönderildi. 1730’da Kaplan Giray yeniden Han oldu. Han, İran cephesinde iken Rus saldıraları başladı. Fazla bir şey yapamadılar. 1736 yılında Hân İstanbul’da iken Ruslar yeniden saldırdı ve Orkapı’yı sardılar. Öbür yandan da Azak’ı kuşattılar.

Han harekete geçtiyse de, Or-Kapı düştü. Ruslar Kırım’a girdiler. Bahçesaray, Han Sa- rayı, Camisi ve kütüphaneleri, evleri ile tahrip edildi. Akmescit ve Gözleve daha kötü yağmalandı. Bir veba salgını Rusların çekilmesine yol açtı. 1737 ve 1738 yıllarında da Ruslar tahribatlarına devam etti.

Hanlar, Bender yakınlarındaki Kavşan köyünü imar ederek orada oturmaya başladılar. Ruslar Belgrad anlaşması ile azak’ı geri almışlardı. MenliGiray’ın ölümünden sonra Han olan İkinci Selamet Giray, 1740’da Han Sarayı ve Camiini yeniden yap- tırdı. Ruslarla yapılan esir mübadelesindeki beceriksizliği sebebiyle Hanlıktan alınarak Gelibolu’ da oturmaya memur edildi.

1748-56 yılları arasında tahta geçen Arslan Giray Han, yıkılan kaleleri, cami ve kütüphaneleri yeniden onarmaya çalıştı; savunma istihkâmlarını tamir etti. 1755-58 arasında Halim Giray, Han oldu ve bu çalışmalar devam etti. Sonra Kırım Giray Hanlığa getirildi. Rusların Kırım üzerindeki oyunları durmadı. Nihayet Osmanlı 1768’de Savaş açtı.

Kırım Giray Rusya üzerine akınlara çıktı. Ancak, 1769’da vefat etti.

Ruslar Kırım’ın kilidi olan Or-Kapı’yı aşa-madılar. Kırım halkı içinde fitneler yaratarak, halkı beylere, bey ve mirzaları Osmanlıya karşı şüphe ve düşmanlığa düşürdüler. Osmanlı ordusunun ikmal ve iaşesinde görevli olan Kırımlılarda görevi ihmaller başladı. Kırım askeri de gevşemeye başladı.

Kırım Seraskeri İbrahim Paşa, bütün aksamalara rağmen Rus ordusunu püskürtmüş ve Or-Kapı’ya gelmekte iken, aldatılmış Mirzalar, İbrahim Paşa’yı beklemeden Üçüncü Selim Giray Han’ı Or-Kapı’ya götürdüler. Kapı muhafızları döğüşürken, hainler Or-Kapı’yı Rus askerlerine açtılar ve burası 8 Temmuz 1771’de düştü. Üçüncü Selim Giray Han Bahçesaray’a çekildiyse de, Osmanlıdan ayrılmak isteyen Mirzaların karşısında tutunamadı. İstanbul’a geçti.

1772’de Rus işlgali altında toplanan kurultay, İstanbul’un gönderdiği Maksut Giray’ı ta-nımayarak, Sahib Giray’ı müstakil Han seçtiler.

Kırım Seraskeri İbrahim Paşa’ya da, “Biz Ruslarla anlaştık, ordunu çek; çekmezsen yağma ederiz” dediler.

Osmanlı askeri içine de fitne düştü, bir kısmı kayıklarla Anadolu’ya geçmeye başladı. İbrahim Paşa yanındakilerle direndi, savaştı ve esir düştü.

Kırım’ın bağımsızlığı taraftarı Kırım mirzaları Kalgay Şahin Giray başkanlığında elli kişilik bir he- yeti Moskova’ya gönderdiler. Rus Çarı bunlara,Kırım’ın Rusya’ya tabi olacağını bildiren bir senet imzalatmak isteyince, Mirzaların aklı başına gelir gibi ioldu; ama, iş işten geçmişti. Şahin Giray’m belgeyi imzalaması üzerine, heyetin büyük çoğunluğu kendisini terkederek Kırım’ın yolunu tuttu. Haber Kırım’da duyulunca halk bölük bölük dağlara çekilerek savaşa başladı. Kırım’ı kurtarmakla görevlendirilen Canikli Hacı Ali Paşa ve Devlet Giray, Tamam dolaylarının Nogay ve Çerkezlerinden de kuvvet toplayarak Kırım’a yetiştiler. Ruslar’a karşı mücadele şiddetlendi; ancak, bu sırada Kaynarca Anlaşması imzalandı. 21 Temmuz 1774. Küçük Kaynarca Anlaşması ile Kırım’ın felaket yılları da başladı.

Bu anlaşma ile Kırım Osmanlıdan koparılmış oldu. “Kırım, Bucak, Kuban, Yedisan, Camboyluk ve Yedicek Tatar ulusları … serbest ve tam manası ile müstakil tanınacaklar …” Böylece Rusya, Osmanlı ve Kırım askerleri ile savaşarak Kırım’ın ba- ğımsızlığını kazanmış oluyordu. Rusya en büyük adımını atmıştı. Osmanlı ise, Hilafet bağını kul- lanarak ve Özi Kalesi’ni elinde tutarak, Rusları Kırım’a sokmamayı hayal ediyordu.

Kırım’da fitne yayıldı ve iç harp başladı. Halk ve ulema Osmanlı taraftarı idi. İkinci Sâhib Giray’m da aklı başına gelmiş, o da Osmanlı tarafına geçmişti. Kırım’dan İstanbul’a bir heyet gelerek, eski halin iadesini, Kırım Hanına hanlık menşuru gön- derilmesini, hutbede Padişahın adının okunmasını istediler. Ama, artık bunları gerçekleştirecek güç, Osmanlıda kalmamıştı.

1775’de Sâhib Giray’ı uzaklaştıran Kırımlılar Üçüncü Devlet Giray’ı Han seçtiler. Osmanlıya yeniden bağlanmak ümidi içindeydiler. Yeniden İstanbul’a heyetler gönderdiler; Kaynarca An-laşmasını kabul edemeyiz, ya yeniden Kırım’a hakim ol yahut Anadolu’da bize yer göster gelelim, dediler. Konuyu Rusya ile görüşeceğim söyleyen Osmanlı hükümeti, Han’a menşur ve teşrifat gön-dererek gönüllerini almaya çalıştı.

Ruslar da Kırım’da taraftar tutmak için uğ-raşmalarına devam ettiler. Şahin Giray’ı elde ederek desteklediler; yıllarca süren mücadelelerden sonra Devlet Giray yenildi ve kaçmaya mecbur oldu. Rus-lar Or-Kapı’ya, yani Kırım’ın kilidine yerleştiler.

Şahin Giray Rus üniformaları giydi ve yanında Rus yaverleriyle gezmeye başladı. Adı gâvura çıktı ve sonunda halk ayaklanarak Ruslara saldırmaya başladı. Şahin Giray yaralı olarak kaçarak Ruslara sı-ğındı. İstanbul’dan gelen Baht Giray, Osmanlı askerinin desteğinde Kırım tahtına oturdu. Çok geçmeden Rus ordusunun desteğindeki Şahin Giray 1777de yeniden hakim oldu. Ruslar Kefe ve diğer Kırım limanlarını işgal ettiler.

Kırım’dan ardı arası kesilmeyen göçler başladı; Anadolu’ya geçtiler. Ruslar ilk hamlede yetmiş beş bin Rus’u Kırım’a yerleştirdiler.

Osmanlı için savaşmaktan gayri çare kal-mamıştı; ama, bunu yapacak gücü yoktu. Uzun mü-zakerelerden sonra savaş bir süre ertelendi ve Aynalıkavak açıklaması imzalandı. Osmanlı, Rus işgalindense, bağımsız Kırım’ı korumaya razıdır.

Zaten, Osmanlı Hakanının tasdik etmediği han’ı Kırım halkı da tanımamakta idi. Osmanlı Şahin Giray’ı tasdit etti. Ancak, Kırım Halkı ve Kuban Türkleri bu “Gâvur Han”a ısınamamıştı. 1782’de yeniden ayaklandı. Şahin Giray’ın kuvvetlerini dağıttılar. Han, yine Ruslara sığındı. Sonra, Rus ordusunun desteğinde yeniden Kırım’a girdi. Rus ordusu otuz bin Kırımlıyı kılıçtan geçirdi ve 8 Nisan 1783’te Kırım’ı Rusya’ya ilhak ettiğini ilan etti. O zaman Kırım’da 1556 cami vardı.

Osmanlı bitkindi; 1784’te ilhakı kabul etti 1787’de Kırım için yeniden sancaklar çıkarıldı. Şahbaz Giray ve ardından Baht Giray, Kırım hanı ilan edilerek Bucak Türklerinin başına getirildi. Uzun süre döğüştüler ve yenildiler. Yaş Anlaşması imzalandı.

Rus Çarı İkinci Katerina, Avusturya İmparatorunu, ele geçirdiği ülkeyi göstermek üzere yarana alarak Kırım’a geldi ve burada taç giyme töreni yaptı. Kırım’ın köyleri harab olmuştu.

Kırım’dan Anadolu’ya büyük göçler yaşandı ve Kırım Tatarlarının sayısı giderek azaldı. Bir yandan da Çarlar durmadan Rus nüfusu yerleştirmeye gayret ettiler. 1785-90 arasında büyük göçler yaşandı..

Ruslar, dağlık ve orta bölgelerdeki Türkleri yerlerinden ettiler. Giray sülalesi mensupları da dahil halk, varını yoğunu yok bahasına elinden çıkartarak Anadolu ve Balkanlardaki Osmanlı topraklarına göçtüler. Göçmenleriden boşalan topraklar Ruslara ve Kiliseye dağıtıldı. Osmanlı kayıtlarına göre 1784-1790 arasında beş yüz bin Türk Kırım’ı terketmiş, bunların ancak üç yüz bini Türkiye’ye ulaşabilmişti. Kendi topraklarında kalan Türkler topraklarıyla birlikte satılan köle durumuna düşmüştü. Türkiye’ye göçten başka yaşama imkânı kalmayan Kırım Türklerinin göçünü

Çar da çeşitli yollarla destekliyordu.

1854-1862 arasında, sahillerdeki bütün Türklerin Rusya’nın içlerine göçü emredildi; Kırım, Türklerden arındırılıyordu. Or-Kapı çevresindeki Nogaylar da bu göçe katılmış ve rasmi rakamlara göre iki yüz otuz iki bin Türk Kırım’dan uzaklaşmıştı. Gaspırah İsmail Beğ’in verdiği rakamlara göre, yirminci yüz yılın başına kadar Kırım’dan bir milyon iki yüz bin Türk göç etmişti.

Kırım siyasî ve istisadi bağımsızlığını kaybetmenin yanında, kültürel açıdan da tam bir kıskaca alınmıştı. Bir yandan durmadan Rus kolonileri kuruluyor, nüfus yerleştiriliyor, bir yandan kiliseler yoluyla Hristiyanlaştırma çalışmaları yapılıyordu.

Gayenin Ruslaştırmak olduğu açıkça ifade ediliyor ve cami ve medreseler kapatılıyordu. 1870’te açılan Tatar Muallim Mektepleri, Türkiye Türkçesinin ye

rine Tatarcayı desteklemiş ve Ruslaştırmanın ilk adımı olarak görüldüğünden halk da buralara itibar etmemiştir,

1876’dan itibaren Çar rejiminden belirli bir rahatlama görüldü. Kırım Türklüğünün kültürel gelişmesi ve aydın bir kesimin yetişmesinde özellikle İsmail Gaspırah öncülük etti. Köy okulları ıslah edildi; yeni usûl eğitim yaygınlaştırmaya çalışıldı.

1905 Rusya inkılabından sonra gelen rahatlama içinde, Türkiye’de okuyanların Kırım’da öğretmenlik yapmalarına izin verildi. 1883’ten itibaren çıkmasına izin verilen Tercüman gazetesi, yalnız Kırım’da değil, bütün Türk dünyasında ilgi ile okunan ve aydınları etkileyen bir merkez oldu.

Millî meselelere ilgi duyan aydınların sayısı giderek arttı. “Vatan Cemiyeti” adıyla, Kırımlı aydın gençlerin kurduğu gizli cemiyet, daha sonra 1917 ihtilalinde Millî Fırka haline gelerek, Kırım istiklal hareketinin öncüsü olmuştur.

Rus Çarlığının çökmesi üzerine, Vatan Cemiyeti’nin öncülüğünde Bahçesaray’da bin beş yüz temsilcinin katılmasıyla, Kırım Müslümanlarının Birinci Umumi Kongresi toplandı. Kongre, Kırım’ın medeni muhtariyetine karar verdi. Mayıs 1917’de toplanan Rusya Müslümanları Kongresi’nde millî devletler kurulması kabul edilince, Müfti Çelebi Cihan başkanlığındaki Kırım İcra Komitesi de, bir millî ordu kurulmasına, eğitimin, dinî yönetimin yeniden düzenlenmesine karar verdi. Bir piyade alayı kuruldu; altmış sekiz okul Türkleştirildi, Tercüman Gazetesi yanında Millet gazetesi yayımlanmaya başladı ve Akmescit’te bir medrese kuruldu.

Bolşeviklerin Moskova’ya egemen olması üzerine, Ukrayna’nın bağımsızlık ilanı ile Kırım tamamen Rusya’dan ayrılmış oldu. Kasım ayı içinde toplanan Millî Kurultay, 13 Kasım 1917 tarihli oturumnda on sekiz maddelik bir Anayasa kabul etti.

Buna göre, Kikim Halk Cumhuriyeti kurulmuş oluyordu. Kurultay, daha sonra seçimlere gidilmek üzere Meclis yerine geçmişti. Çelebi Cihan’ın başında bulunduğu Kırım hükümeti Akyar hariç bütün Kırım’ı kontrol etmekte idi.

Fakat, Kırım millî hükümeti fazla sürmedi. Bolşevikler Kırım’ı işgal ederek 23 Şubat’ta Çelebi Cihan’ı kurşuna dizdiler. 1918’de milliî kuvvetler yeniden harekete geçerek duruma hakim oldular. 8 Mayıs’ta Kurultay toplantıya çağrıldı. Bu sırada Rusların kurdurduğu hükümet de devam ediyordu. Osmanlı ve Almanya Kırım’ın Türk Cumhuriyetini tanıdılar. Toplanan ikinci Kurultay siyasî, sosyal ve istisadî konularda bir çok kanunlar çıkardı.

3 Kasım 1919’da Bolşevikler Kırım’ı yeniden işgal etti. 18 Ekim 1921’de bir kararname ile, Veli İbrahim başkanlığında Kırım Sovyet Cumhuriyeti’ni kurdular. Bolşevikler diğer Rus unsurlarla mücadele içinde olduklarından, önce yumuşak davrandılar. Kırım’ın muhtar bir cumhuriyet olacağı vaadinde bulundular. Türkçe resmi dil kabul edilip, daha önce topraklarından sürülmüş olanlara topraklarının geri verilmesi gibi tedbirler ilân edildi. Bu tedbirler yerine getirilmediyse de, 1928 yılına kadar Kırım Türk Cumhuriyeti özerk bir cumhuriyet olarak varlığını

sürdürdü. Hükümetin başında bir Türk vardı ve üyelerinin çoğunluğu da Türk idi. Özel mülkiyete de vizin verildiğinden istikrarlı bir gelişme yolu açılmakta idi. Türkler tarafından çeşitli edebi, kültürel dergiler ve gazeteler çıkarılmaya başlandı.

1928’de özel mülkiyetin kaldırılması ile yeni ve yıkıcı bir dönem daha başladı.

Kırım’da 1913’ten itibaren sistemli bir şekilde Yahudi nüfus yerleştirilmekte idi. 1928’den sonra, burada bir Yahudi Cumhuriyeti kurulması için çalışmalara girildi. Komünist Türkler de buna karşı çıktılar. Aydın kesimin bir kısmı öldürüldü, üç bin beş yüz kişi de Kırım dışına sürgün edildi. 1928 ve31 yılları arasında da, toprakları ellerinden alınanların direnmesi üzerine kırk bin civarında Kırımlı Ural bölgesine sürgün edilmişti. 1931-1934 yılları arasında yaşanan kıtlık da, Kırımlılara çok acıya mal oldu. Bundan sonraki yıllarda da, Ruslaştırma icraatlarına karşı gelen sayısız Kırımlı aydın öldürüldü yahut sürgün edildi.

İkinci Dünya Savaşı ise bir başka büyük felaketle geldi. Almanlar Kırım’ı işgal ettiklerinde bir çok Kırımlı, Şark İşçisi adı altında kafileler halinde

Almanya’ya sevkedilmiş ve yerlerine Almanların yerleştirilmesi kararı alınmıştı. Buna karşı çıkan Kırımlılar şiddete tabi tutulmuş, 168 Türk köyü yakılıp yıkılmıştı.

Almanların çekilmesinden sonra Kırım’ı yeniden işgal eden Ruslar, bir çoğu Rus ordusunda Almanlar’a karşı döğüşmüş olan Kırımlı Türklerin yediden yetmişe tamamını sürgün ettiler. Tarihte emsali görülmemiş bir hadise olarak 1944 yılında alman bu kararla, Kırım’da tek Türk bırakılmadı; Sibirya ve diğer bölgelere sürülen bu insanların yerine Ruslar getirilerek yerleştirildiler. Bu sürgünde sayısız insan, vahşice dolduruldukları vagonlar içinde ve gittikleri sürgün yerlerinde Kırım’ın uzağında can verdiler.

Kırım, 1954 Şubat’ında çıkaratılan bir kararname ile Rusya Federasyonu’ndan çıkartılarak Ukrayna’ya bağlandı. Kırım’da artık Türk kalmamıştı.

Kırım Türkleri dağıldıkları uzak bölgelerde, yeniden anavatanlarına dönmek için mücadeleler verdiler, olmadık sıkıntılara göğüs gerdiler. Sovyet Hükümeti 5 Eylül 1967’de yayımladığı bir kararname ile Kırım Tatarlarına haksızlık yapıldığını kabul etti; ama, vatanlarına dönüş izni vermedi.

Mustafa Cemiloğlu ve arkadaşlarının öncülüğünde 1989’da Taşkent’te Kırım Tatar Millî Hareketi Teşkilatı kuruldu. Daha önce, 1987’de Moskova’da Kırımlıların yaptığı büyük miting bütün dünyanın ilgisini çekmiş ve Kırımlıların vatanlarına dönmelerine Sovyet hükümeti razı olmuştu. Ancak, ciddi hiç bir adım atılmamıştı.

1989’dan itibaren her yana dağılmış olan Kırımlılar, her türlü yokluk ve sıkıntıyı göze alarak Anavatanlarına dönmeye başladılar. Anavatana göç halen de devam etmekte ve Kırım’daki Türk nüfusu giderek artmaktadır.

12 Şubat 1991’de Ukrayna’ya bağlı olarak Kırım Muhtar Cumhuriyeti kuruldu. 26 Haziran 1991’de İkinci Kırım Tatar Millî Kurultayı toplanarak, Kırım Tatarlarının kendi kaderlerini kendilerinin belirleyeceğini ilân eden “Kırım Tatarlarının Millî Egemenlik Bildirisi”ni yayımladı ve Kırım Tatar Millî Meclisi’nin 33 kişilik üyesini seçti. Meclis başkanlığına Mustafa Cemil Kırımoğlu getirildi.

Kırım Yüksek Sovyeti ise hazırladığı Anayasa’da Kırım Tatarlarını görmezlikten geliyordu.

Kırım Tatarları direniş hareketlerine girdiler.

Yüksek Sovyet’in hazırladığı seçim kanununda da Tatarlar dikkate alınmadı. Bu durumların düzeltilmesi için mücadelelere girildi. Sonunda, Kırım Tatarlarına on dört milletvekilliği kontenjanı tanındı ve Kırım Tatarları hükümet içinde görev almaya başladılar.

Hanlar döneminin zengin eserlerinden bugün Kırım’da çok az şey kalmıştır. Hanlar, saraylar, camiler, türbeler, tekkeler, çeşmeler ve köprülerden, Gözleve’de Mimar Sinan tarafından 1552’de yapılan Han Camii en önemlisidir ve ayaktadır. Sudak Kalesi’ndeki cami daha eskidir ve Selçuklu mimari tarzının tesirindedir. Bahçesaray’daki ünlü Zincirli Medrese çökmüş haldedir. Şimdi ayakta kalan en önemli eser, Bahçesaray’daki Han Camii ve Han Sarayı’dır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Paylaşımlar