TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
En az 2000 yıllık tarihî bir geçmişi olan Türkçemiz, Ural-Altay dil grubunun Altay kolunda yer alan bir dildir. Adını ural ve Altay dağlarından alarak iki öbek veya iki ana kol oluşturan bu gruptaki diller, yukarıda açıklanan dil ailelerinde olduğu gibi, köken akrabalığına dayanan bir aile oluşturmazlar.
İki kol arasındaki benzerlik yalnızca yapı benzerliğinden ibarettir.
Bu benzerlikler, her iki kolun da eklemeli birer dil olması, aralarında derece farkları bulunmakla birlikte, birer ünlü uyumu sistemine sahip olmaları, ses bilgisi, kelime türetme yolları ve cümle yapıları bakımından yakınlıklar taşımaları ve kelime eşlikleri gibi noktalarda toplanabilir.
Gerçi Altay Dağları çevresindeki kavimlerin konuştukları diller ile Ural Dağları bölgesi ve çevresindeki dilleri birleştirerek bir ural-Altay dil ailesi grubuna bağlayanlar olmuştur. Bu konudaki çalışmalar da oldukça eskidir. İsveçli subay ph. J. von Strahlenberg (1730), Fransız Abel-Remusat, Danimarkalı R. Rasch ve. Alman W, Schott (1836) bu konuda epey emek vermiş olan araştırıcılardır.
İlk taslağı Strahlenberg tarafından çizilen ve Tatar dilleri diye adlandırılan Ural – Altay dil ailesinin W. Schott tarafından tam bir sınıflandırması yapılmıştır. Fakat Ural – Altay filolojisinin esas kurucusu, bu dilleri yerinde inceleyen Finli bilgin M. A. Castren (1813 – 1852)’dir.
Castren, bu alandaki çalışmalara çeki düzen vermiş ve konunun sağlıklı bir yola girmesini sağlamıştır.Ne var ki, ural – Altay dil birliği temelinde yapılan araştırmalar, bu iki grubu aynı dil ailesi içinde birleştirme bakımından gittikçe zayıflayan sonuçlar vermiştir,
H. Paasonen, E. N. Setala, B. Collinder gibi bilginler, ural-Altay teorisine karşı çıkarak Ural dillerini Hint-Avrupa dilleri ile karşılaştırmağa çalıştılar. Yapılan karşılaştırma sonuçlarından, bu iki kol arasındaki benzerliklerin Hint Avrupa dillerine oranla çok daha sınırlı olduğu ve bir köken akrabalığını destekleyecek nitelikte bulunmadığı anlaşılmıştır. Böylece, bu iki gruba giren dillerin kendi içlerinde birbirleri ile karşılaştırılması görüşü ağır basmıştır.
Bu görüş, sonuç olarak geçen yüzyılın sonlarında Ural-Altay dil teorisini zayıflatmış ve yapılan sınıflandırmalarda “dil ailesi” yerine “dil grubu” deyimi tercih edilmiştir.
Bu konuya eğilmiş olan bilginler, bugün ural ve Altay kollarının birbirinden ayrı müstakil gruplar halinde incelenmesinin daha uygun olacağı görüşünde birleşmişlerdir. Bu görüşlere göre, grubun Ural ve Altay kolları, kendi içlerinde elbette bağımsız birer aile oluşturabilecek niteliktedirler. Esasen günümüzde ural grubuna bağlı dillerle ilgili araştırmalar hayli derinleşmiş olduğundan, bu grup içindeki dillerin birbiriyle akrabalığı sorununa çözülmüş gözüyle bakılmaktadır. Aynı durum Altay kolu için de söz konusudur.
Ural Altay dil grubunun Ural kolu Fin – Uğur ve Samoyet olmak üzere iki alt kola ayrılmıştır. Samoyet alt kolunda çeşitli dallar ile Samoyetçe yer almaktadır. Fin – Uğur alt kolunda ise Batı ve Doğu Fince’yi içine alan Fince ile Lapça, Macarca ve Uğurca bulunmaktadır.
Altay dil ailesine giren başlıca diller, Türkçe, Moğolca, Mançuca ve Tunguzcadır.
Son zamanlarda Korece ile Japoncayı da Altaistik çerçevesinde ele alan bilginler vardır. Korecenin Altay dilleri ile olan akrabalığı hemen hemen kesinleşmiş gibidir. Fakat Japoncanın akrabalığına ilişkin çalışmalar şimdilik kesin bir sonuca ulaşmış değildir.
Altay dilleri arasındaki akrabalık konusu XIX. yüzyıl ortalarından beri ciddî ölçülerle ele alınmış bulunuyor. Önce yukarıda adı geçen Finlandiyalı M. A. Castren tarafından başlatılan çalışmalar, daha sonra başkaları tarafından da devam ettirilmiş ve son yıllarda Altaistik geniş ve başlı başına bir araştırma alanı olarak ortaya çıkmıştır.
Gerçi, Altay dil ailesine giren dillerin bir köken akrabalığına mı, yoksa bir arada yaşamanın getirdiği sıkı kültür ilişkilerinden ve ödünçlemelerden kaynaklanan bir kültür akrabalığına mı bağlanabileceği hususu bugün bilim adamlarınca daha kesin bir sonuca bağlanabilmiştir denemez.
W. Bang, J. Nemeth, S. G. Clauson ve G. Doerfer gibi bilginler, bu akrabalığın bir kültür akrabalığı olduğu götüşünü benimsemişlerdir.
G. Dorfer, Türkçe, Moğolca ve Tunguzça gibi üç Altay dilinde ortak kelimelerin 350 civarında olduğunu ve bunlardan ancak 120 kadarının temel kavramlarla ilgili bulunduğunu belirtmiştir. Bu duruma göre, söz konusu diller arasındaki temel kavram yakınlığı % 5’i aşmamaktadır.
G. J.. Ramstedt, M., Rasanen, K. Menges ve N. Poppe gibi bilginler ise, yaptıkları derinlemesine çalışmalara ve karşılaştırmalara dayanarak, bu diller arasındaki köken akrabalığına ispatlanmış nazarı ile bakmaktadırlar. Nitekim N. Poppe, Altay dillerinin karşılaştırmalı gramerini işleyen eserinde, Moğol, Mançu, Tunguz dilleri arasındaki uygunlukların bir rastlantı veya bir ödünç alma ile sonuçlanan kültür ilişkilerinden ibaret olmadığını sağlam dilliler ile ortaya koymuştur. Ona göre, bu. dillerde ses bilgisi, şekil bilgisi, cümle yapısı ve söz varlığı bakımından tespit edilen yakınlık ve ortaklıklar, bir kültür akrabalığını aşacak niteliktedir.
Esasen bugün yapılan bütün sınıflandırmalar, Altay dil ailesini kökeni itibariyle Ana Altayca veya Altay Dil Birliği denilen ortak bir anadile bağlamış bulunmaktadır.
Altay dil ailesinin kolları arasında akrabalığı oluşturan önemli ortak özellikler vardır.
Bu dil ailesi içinde en çok araştırılmış olan Türkçedir.
İkinci sırayı Moğolca alır.
1901-1914 yılları arasında Doğu Türkistan’da yapılan kazılarla elde edilen malzeme üzerindeki çalışmalar, Köktürk Yazıtları’nin keşfi ve bu alandaki çeşitli araştırmalar. Türkçe ile Moğolca arasındaki karşılaştırmaları kolaylaştırmıştır. G. J. Ramstedt’in Türkçe, Moğolca ve Tunguzça arasında yaptığı karşılaştırmalı çalışmalara yeni ufuklar açmıştır. Bu suretle başta ses tarihi ile ilgili birtakım benzerlik ve ayrılıklar ortaya konabilmiştir.
Altay dil ailesinden gelen ve Türkçenin çok eski bir kolu olan Çuvaşça ile Genel Türkçe arasındaki ses ayrılıklarının, Moğolca’da da Çuvaşça’ya paralel olarak devam ettiği görülmüştür. Aynı durum öteki dillerde de tespit edilmiştir. Böylece, Çuvaşça dil akrabalığının kanıtlanmasında önemli bir köprü vazifesi görmüştür.
Altay dil ailesinin başlıca ortak özellikleri şu noktalarda toplanabilir:
1. Aile içinde yer alan dillerin hepsi de eklemeli dillerdir.
2. Çekim ve türetmede hep son ekler kullanılır. Ön ek sistemi yoktur.
3. Bu dillerde cinsiyet yoktur. Bu sebeple sözcükler şekil değişikliğine uğramazlar.
4. Sayı sıfatlarından sonra gelen isimler genellikle teklik şeklindedir: üç ev, sekiz kardeş gibi
5. Altay dilleri eklemeli dil yapısında oldukları için kelime kökleri sabittir. Türetme yeni eklerle yapılır. Zengin bir ek sistemi vardır.
6. Diller arasında aynı şekilden kaynaklandığı tespit edilen ortak ekler vardır.Bu özellik Moğolca ile Türkçe arasında daha belirgindir.
7. Cümle yapısı bakımından özne fiilden önce gelir ve genellikle baştadır. Fiil cümle sonundadır isim ve sıfat tamlamalarında, belirten belirtilenden önce gelir; yani, tamlamanın ikinci derecedeki öğesi esas öğenin önündedir : duvar kağıdı, yeşil kalem gibi. Cümle kuruluşunda yer alan sıfat-fiil ve zarf-fiiller paralel kullanılışla sıfat veya zarf görevindedir: Dün bahçeye çıktığımız vakit, serin bir rüzgar esiyordu. Bize gelirken, söz verdiği kitabı da birlikte getirmişti gibi.
8. Altay dilleri arasında bugün görülen bazı ses değişmeleri, bunları kökende ses bilgisi bakımından yine bir ortaklığa götürmektedir. Nitekim, Türkçe sözlerdeki z’ler Moğolca’da, Tunguzca’da ve Çuvaşça’da r’ye dönüşmüştür. z>r değişmesi niteliğindeki bu olay dilbiliminde rotasizm (r’leşme) olarak değerlendirilmektedir:
Trk. buzagu, Moğ. biragu, Çuv. pırü;
Trk. buz, Çuv. Par;
Trk. öküz, Moğ. üker, Tung. ukur, hukur; Çuv. vıgır;
Trk. ekiz / kiz, Moğ. İkire gibi.
Aynı değişme öteki akraba dillerde de vardır. Türkçedeki z Tunguzca’da r’ye, Korece’de l’ye, Japonca’da r veya t’ye dönüşmüştür. Bu değişmelerin köken dil durumundaki Ana Altayca’da bir r’ye dayandığı ileri sürülmektedir.
Aynı şekilde lambdaizm dediğimiz bir l’leşme olayı da vardır. Bu olay dolayısıyla Türkçedeki ş sesi Moğolca’da ve Çuvaşçada l’ye dönüşmüştür.
Trk. taş, Çuv. çul, moğ. çilagun;
Trk. tıs / diş, Çuv. şıl;
Trk. kaşık. Çuv. kajek, moğ. halbağa gibi.
Türkçedeki ş’lerin l’ye dönüşmesi olayı Tunguz ve Kore dillerinde de görülmektedir. Karşılaştırmalar sonunda bu değişmelerin Ana Altaycada ortak bir *l sesine dayandığı ileri sürülüyor.Altay dilleri arasındaki ünlü ve ünsüz değişmelerin; ve ses denkliklerini kökende yani Ana Altaycada birer ortak sesle birleştiren daha çok örnek sıralanabilir. Kelime başındaki t-, y- ünsüzlerinin ortak kelimelerde gösterdiği değişmeler ile ilgili denklikler; Türkçede, Halaçça dışında artık kaybolmuş bulunan h- sesinin öteki Altay dillerinde h, ph, p şekillerinde devamı ve bunun kökende bir ortak *p sesine dayanması (Alt. *padak l Halaçça hadak / Türk. adak / ayak, Moğ. adag gibi) da hep bu akrabalık ilişkileri ile ilgili belirtilerdir.
9. Ses bilgisi açısından Altay dillerini ortaklaştıran diğer bir özellik de ünlü uyumunun varlığıdır. Hatta, bu uyum dolayısıyla k, g, l gibi ünsüzler, ünlüler yanında ince ve kalın sıradan boğumlanma özellikleri de taşırlar.
10. Altay dillerinin hiçbirinde, kelime başında l, r ve n ünsüzleri bulunmaz. Türkçe ve Moğolcada f fonemi de yoktur.
ALTAY DİLLERİ
Altay Dilleri; Türkçe, Moğolca, Mançuca-Tunguzca’dır.Altay Dilleri içinde “Türk dilleri ailesi”, “Moğol dilleri ailesi”, “Mançu-Tunguz dilleri ailesi” bulunmaktadır, bu ailelerin hiçbirine girmeyen, ancak Altay dilleri sınıflandırmasından çıkarılacak denli uzak ta olmayan iki dil Korece ve Japonca’dır.Hint-Avrupa dil ailesi içinde de aileler bulunur, Germen ailesi, Slav ailesi …, Hint-İran kolu ve müstakil İran ailesi, Hint ailesi … bu ailelerin hiçbirine girmeyen Ermenice, Yunanca ve Arnavutça vardır, ancak bu diller hint-avrupa dilleridir.Korece ve Japonca’nın konumunu Altay Dilleri içinde bunlara benzetebiliriz.
Altay Dilleri Kuramı
Altay Dilleri kuramını ilk oryaya atan Strahlenberg’dir.Daha sonra Mathias – Alexandre Castrén Altay Dilleri hakkında ciddi çalışmalarda bulundu.Japonca’nın Altay dili olduğunun kesinleşmesi 1971’de mümkün oldu.Castrén, Ramstedt, Poppe bu kuramın kurucularıdır.
Altay dillerindeki ses denkliklerini keşfeden ve bu diller hakkında pekçok özellikler ortaya çıkaran Schott, Gombocz Zoltan, Kotwicz, Vladimirtsov, Polivanov, Murayama, Samuel Martin, Ozawa ve bu bilginlerin birikimlerinden faydalanarak Japonca’yı kuşku kalmayacak biçimde Altay dilleri arasına oturtan Roy Andrew Miller, ve niceleri saygıdeğer Altaybilimcilerdir.
Altay dillerini tanıyalım;
Moğolca
Moğolca, şu an için bulunmuş en eski yazılı belge 1225’ten kalmış olan Yesunke Taşı’dır.En önemli belge, Manghol un Niuça Tobça’an “Moğolların Gizli Tarihi” 1240 tarihlidir.En uzun belge Altan Tobçi “Altın Düğme” 14. yy’dan kalmadır.
Moğol dilleri; Santa, Mongur, Dagur, Mogol, Oyrat ve lehçesi Kalmuk, Doğu Moğol özgün adıyla Mongol, şive ve ağızlarıyla; Halha, Ulan Tsab, Ordos, Çahar, Harçin, Çu Uda, Horçin, Urat, ayrıca Buryatça ve ağızları; Aga, Alar, Barguzin, Bohan, Durbut Beise, Ehirit, Hori, Sartul, Tsongoi, Unga’dıt.
Tunguzca
Bilinen en eski yazılı belgesi artık ne yazık ki ölmüş olan Cuçen dili’ne aittir.İlki 1413, ikincisi 1433’ten kalmadır.Mançuca yazılı belgeleri olan bir Tunguz dilidir, belgeler 1599 – 1632’de düzenlenen abece ile başlar.Moğol, Oyrat ve Mançu yazısı Uygur yazısından alınmıştır.
Mançu-Tunguz dilleri; Mançu, Goldi (ya da Nanay), Olça, Oroki, Udehe (Ude), Oroçi, Negidal, Evenki (Tunguz), Lamut (ya da Even), Solon’dur.
Korece
Korece en eski bulunan yazılı belgeler 1443’ten başlayarak 15. yy’a aittir.Bunlar daha çok ufak parçalardır.Asıl belgeler daha sonra oluşturulmuş milli yazı olan Hangıl iledir.Ancak Orta Korece olan 350 kadar sözcük, Çince yazılmış olan , Çi-lin Lei-şi adlı kaynakta geçmektedir.Korece, Altay dilleri içinde hakkında en az çalışılmış oan dildir.
Milad sıralarında Kore’de ve Mançurya’nın komşu bölgelerinde Altay asıllı olduğu sanılan iki dil grubu vardı.Bunlardan kuzeydeki Puye güneydeki ise Han (Üç Han) diye bilinir.Puye grubunu oluştuan ve birbirlerine sıkıca bağlı dört dilden Puye, Okçe ve Ye’nin konuşulduğu yerler, sonuncusu Kogurye’nin alanındaki adı taşıyan, krallığın yönetiminde birleştiler.Bu sıralarda güneyde Silla ve Päkçe krallıkları kuruldu.7. yy’da Kogurye krallığı bununla birleşti hakimiyet başkenti Kyengu’da (güneydoğu Kore kıyısında) Silla’da idi.10. yy’da bu krallığın yerini başkenti Käseng olan Korye aldı.Eski Kogurye’nin bazı özelliklerini taşıyan Käseng ağzı daha sonra bütün Kore’nin dili oldu.Buna göre Eski Korece, 10-11. yy’a dek sürer.Bundan sonra devre Silla’ya dayanan Orta Korece’dir ve 16. yy sonuna dek gelir.Yeni Korece 18. yy’da başlar, eski Korece hakkında pek fazla dayanak ve belge yoktur.
Bugün Korece’de altı ağız bölgesi bulunmaktadır; ilk ikisi kuzeyde, biri ortada, ikisi güneyde ve Çecudo adasında konuşulmaktadır.
Japonca
Japon dilinin en eski belgesi küçük bir parça olan Nihon Şoki’dir.712 tarihinde yazılmıştır.Bu bakımdan Tonyukuk yazıtından biraz daha eski ancak onunla kıyaslanamayacak kadar kısadır.Bundan sonra en önemli belge Manyôşû’dur.Esasında bu 4516 koşuk (şiir) içeren bir dergidir ve 672 ile 732’ye kadarki üç dönemi içine alır.771’den sonra, o zamanın diliyle yeniden yazılmıştır ve 32 koşuk içerir.Bu durumda Japonca’nın bilinen tarihi dil belgeleri ile Türkçe’nin dil belgeleri yaşıttır diyebiliriz.Altay dilleri içinde en eski yazılı belgeler Türkçe ve Japonca’ya aittir.
Kyuşu ve Ryukyu adalarından oluşan adalar zinciri ile birbirine bağlanan Japonya’nın en eski halkı m.ö. 4500-250 arası yaşamış olan Cômon ekincini (kültürünü) geliştirmiş olan halktır.Üç devresi olan ve ikincisi m.ö. 3200’den 1000’e kadar süren bu ekinç, Yayoi ekincini temsil eden ikinci öbeğin adaya gelip yerleşmesiyle ortadan kalkmıştır.Yayoi ekinci 300’e dek sürdü.Milad sırasında Çinden ve Koreden yoğun bir göç oldu.Bu göçle gelenler ve Ryukyu üzerinden adaya göçen Malaya-Polinezya kökenliler zaman içinde yerli ekinçle karışıp yok oldular.Daha sonraki Yamato halkı, bugünkü Japonların gerçek atasıdır.Yayoi ekinci kesinlikle bir Altay Höyük kültürüdür.
Japonlardan ilk olarak m.s. 59 yılında Çin kaynaklarında bahsedilir.Bu dile ait ilk bilgiler de Çin kaynaklarında tarihçi Çen Şu’nun (m.s. 233-297) Wei Çi adlı eserinin 30. bölümünde geçmektedir.Buradaki sözcükler arasında okuyup anlaşılabilenler (Çince okunuşa göre kaydedildiği için oldukça değişik yazılmıştır, Türkçe sözcükler gibi) ön Japoncayı temsil ederler.
710’da Honşu’nun batısında ilk Japon başkenti Nara kuruldu.Burada 710-794 arasında en eski Japonca edebiyat örnekleri meydana geldi.794’te başkent Heian Kyô “Barış Kenti” (Kyoto) ‘ya taşındı.Eski Japonca (Côko Nihongo) Nara ve Heian dönemlerini içine alır.1192’de Kamakura kentinin yönetkisel açıdan önem kazanmasıyla sona erer.9. yy’dan 12. yy’a kadar olan dönem Geç Eski Japonca, 1192’den 1277’ye kadarki dönem Erken Orta Japonca, 13. yy’dan 16. yy sonuna kadarki döneme Orta Japonca (Çusei Nihongo), 17. yy başından 1868’e (Tokugawa dönemi) kadarki döneme de Yeni Japonca (Kinsei Nihongo) denir.
Japonca bugün üç öbeğe ayrılır; Güneybatı-Güney dallarına ayrılan Batı öbeği ; Alçi, Gifu, Toyama, Batı Honşu, Şikoku ağızları. (Kyoto ve Osaka bunların içindedir.)
Doğu – Kuzey dallarına ayrılan Doğu öbeği; Tokyo ve Yokohama ağızları (genel ve yaygın ağız, bizdeki İstanbul ağzı gibi),
Son öbek de Kyuşu öbeğidir bu öbekteki ağızlar Tokeru adalarına kadar olan alanı kapsar.
Ana Altayca’nın Ses Özellikleri
Teorinin kuruluşunda en büyük yeri olan şu ses denklikleri adım adım ve yıllar süren araştırmalar sonunda keşfedilmiştir.
Sözcük Başında;
Halaçça h-Türükçe (bütün Türk dilleri anlamında) ø (yiter [kaybolur] imi)Moğolca h-, x-, f-, ş-, s-, øTunguzca p-, h-, x-, f-, øKorece p-, ph-Japonca p-, øAna Altayca *p-
———–
Sözcüksonunda;
Türükçe -rMoğolca -rTunguzca -r /kimileyin/ yKorece -lJaponca [b-r[/b]Ana Altayca *-r ¹
———–
Sözsonunda ;
Türükçe -z / Çuvaşça -rMoğolca -rTunguzca -rKorece -lJaponca -r , -t , /kimileyin/ -y , øAna Altayca *-r ²
———–
Sözsonunda;
Türükçe -lMoğolca -lTunguzca -lKorece -l , ø Japonca -r , øAna Altayca * -l ¹
———–
Sözsonunda;
Türükçe -ş / Çuvaşça -l [Kazakça -s, Altay Yöresi -j, -ş, -sMoğolca -lTunguzca -lKorece -lhJaopnca -s , (i)Ana Altayca * -l ²
———–
Sözbaşında;
Türkçe y- (Oğuzca) , Kıpçakça c-, ç-, j- , Diğer Ağız ve Şivelerde y- , n- , d’- , t’- , ts- , dz- , s- , z- // Çuvaşça ś-Moğolca d- , n- , c- , y-Tunguzca d- , n- , c- , y- , ń-Korece t- , n- , ç- , ts-Japonca t- , y- , /kimileyin/ øAna Altayca *d- , *n- , *ñ- , *c- , *y-
———–
Türk dillerinde kök ünlüsünden sonra -d , Halaçça ve Tuvacada -d , Yakutça’da -t , Hakasça’da -z diğerlerinde -y (Oğuzca vs) Çuvaşça -rMoğolca -d , i’den önce -cTunguzca -d, i’den önce Goldice’de (Nanayca) be Mançuca’da -cKorece -lJaponca -r, i’den sonra -*y > øAna Altayca * -d
———–
Türükçe t Çuvaşça i’den önce çMoğolca t , i’den önce çTunguzca t, Mançuca i’den önce çKorece t, i’den önce tsJaponca t sözbaşında kimileyin nAna Altayca t
———–
Türk dilinde sözcük başındaki y‘nin öbür Altay dillerindeki karşılıkları yukarıda verilmekle birlikte, i’den önce görülen şu değişiklikler oldukça erken tesbit edilmiş önemli özelliklerdir;
Türk dilinde y (sözcük başında yalnız eski Batı Türkçesinde öbürküleri ile ilgili olarak d) Moğolca d, i’den önce cTunguzca d, Mançu ve Goldice i’den önce cKorece t, i’den önce tsJaponca t, y (kimileyin y > øAna Altayca *d
———–
Türk dilinde y (sözcük başında yalnız eski Batı Türkçesinde öbürküleri ile ilgili olaral ñ) [Kök ya da taban sonunda Köktürkçe ñ ]Moğolca n, (i) yalnız sözcük başındaTunguzca ñ, Mançucada yalnızca yazına niKorece n, y (sözbaşında)Japonca n, y (sözbaşında)Ana Altayca *ñ
———–
Türükçe (Çuvaşça ile birlikte), Moğol, Tunguz, Kore ve Japon dillerine ait daha pekçok ses denkliği ortaya çıkmıştır.
Yapılan araştırmalar, değişik sıralarla, iki, üç hatta bazen dört dilde ortak yüze yakın ekin varlığını ortaya çıkarmışsa da Ana Altay dilindeki biçimleri kesin olarak bilinen eklerin sayısı çok daha azdır.Birinci öbekteki ekler;
” +çAK , +çI , +çIK , +d , +DA , +KI , +lAr , +lIG , +msIG , +rU , -AçI , -ç , -G , +GA , -GAçI , -GU , -l , -m , -mA , -n , -r
+d- , +dA , +GA- , +KIr- , +A- , +lA- , +rA- , +rKA- “
[[ + imli olanlar adlara gelen, – imli olanlar eylemlere gelenler hem önünde hem ardında im olanlar da geçişli eylem yapan eklerdir.]]
Ana Altayca için bulunanlar arasında en önemlileri düşüm ekleridir (case suffixes)
*+n (genetive, instrumental)
*+l , *+g (accusative)
>> +A , +gA (dative) [>> imi, * gibi kurgusal değil “kesin” anlamındadır]
>> +dA , +dU (locative)
* +rA (directive, locative)
* +rU (lative)
>> +ll (prosecutive)
* +dl (instrumental)
* +ç (equative)
>> +çA (equative)