0 Comments

Şora Batır’ın Bir Diyarında
Gülser CANAY
Curtluk Köyü camiiBulgaristan’ın Dobruca bölgesinde Dobriç (Hacıoğlu Pazarcık) Silistre yolunda bir tepe başına konmuş Onogur diye bir köy vardır. Çevresini Kuzeydoğu ve Güney tarafından ormanlarla kaplanmış dağ gibi tepeler oluşturuyor. Onların arasında da parlayan bir göl ve Tuna’ya koşan küçük nehir. Dağcıların rağbet ettikleri dik kayalar ve dört tane mağara bu güzelliğe ün katmaktadır. Bunların yanı sıra köy içinde bir büyük ve tepelerin eteğinde de daha küçük zamana karşın şırıl şırıl akıp duran üç kaynak çeşmesi.

Bu manzaradan zevk alanların arasında göze çarpan kuş bilimcileridir. Yaz boyunca köyün kenarında konaklanmış bir çadırdan kuşları seyrediyorlar, doğanın sesini dinliyorlar.

Onogur aynı zamanda Bulgar tarihinde de yer almaktadır. Roma döneminden kalıntılar burada bir güçlü kalenin olduğunu gösteriyor. Bulgar tarihini de kapsayan arkeolojik bulgular geçmi-şe ait olan canlı bir hayatı kaydetmişlerdir. Bunlar Dobriç’in Arkeoloji Müze’sinden sergilen-mektedirler. Mağaralar ve çevresi define avcı-ları tarafından iyice taranmış. Derin kazılar bunun izleridir.

Konumun ilginç olan tarafı şudur ki;
bilindi bilineli bu köyde yaşayanlar yalnız Kırım kökenli Kerç’ ten gelme Nogay Tatarlarıdır.
Burada yalnız Kırım Tatarcası çınlıyor. Fakat Bulgar dili kimseye de engel olmadı. Çünkü okuyanlar en az lise mezunudur. Birçoğu yüksek okul ve üniversite bitirdiler. Buraya Kırım Tatarlarının yerleşmesi 1854-1856 yıllarında olmuş ve öz vatanını adlandırmak için ona ‘Curtluk’ demişler. İki adı da kullanılır -hem Onogur, hem Curtluk.

Muhacirlerin ilk yapıları cami olmuş ve inşaatında hiçbir metal çivi kullanılmamış. Yeterince sağlam kılmışlar onu ki bugüne dek nesiller bu atalardan kalan mirası ayakta tutabilmişler. Şimdi de halkın hizmetindedir. Yıllardır onarıl-madığı için geleceği tehlikede. Yardım elini de kimse uzatmamış.

1989 yılında Türkiye’ye göçten sonra burada daha çok yaşlılar kalmış.Yaklaşık 60 kişiye inen köy nüfusu yaz aylarında çoğalıyor. Şu anda orada sadece bir çocuk büyüyor. O da herkesin gözdesi olan beş yaşındaki küçük Tarkan. Tek başına köyü dolaşıp gezen, herkese dost olup çocukça sorular soran, güler yüzlü sevimli bir çocuk.

Bulgaristan’ın demokrasiye yol almasıyla 1991 yılında Dobriç’te yeni kurulan Asabay Tatar Kültür Derneği’nin düzenlediği ilk Tepreş burada oldu. Kurbanlar kesildi, dualar okundu. Köy cemaati kalakaylarla, Tatar aşlarıyla konuklarını ağırladı. Ve Kırım türküleri, şiirleri, oyun havaları dinlendi. O gün yaşlıların sevinç gözyaşlarıyla yağmur da çiselemişti. Bugünkü koşullarda da yaşamları her ne kadar monoton görülse de Kırım özlemi, Kırım hayalleri türkülerde, şiirlerde, şınlar da can atıyor. Çünkü onlarla doğup büyümüşler. Kırım Davası onların onur direğidir.

Aziz ÇOKAY
Curtluk Köyü
Dobruca-BULGARİSTAN
Onların kanında Şora Batır yaşıyor ve onların ağzında şöyle canlanıyor;

Bismillah dep mındım atka şılgın avlay,
Şılgın boylu bır kız tura zulpun taray.
Kayrılıp selam berdim gönül almay,
O da mendiy bır dertlı eken kaldı cılay

Köyün hocası hacı Müzeka Veli’nin deyimiyle bu efsanevi kahraman Tatar’ların gelmiş geçmiş en cesur, şanlı, namlı kişisidir diye bilinir. Ona Batır denmesini de en cesur yüreklisinin ifadesi gibi yorumluyor ve bundan gurur duyuyor. Başından sonuna kadar hatırlayamasa da Şora Batır destanını, Şora Batır’ın sevdiği kızın adı Katice diye bilir. Binen atın adı da Celcetmez diyor, yani ona yel yetişemez. Yelden daha hızlıymış.
İşte Şora Batır’dan başka kayıtlar;

Şoram Şora bolganda,
Şonkayıp atka pıngende,
Law bergen tuwl edım,
Kuwnak etken de tuwul edım,
Katice beg aruw kız edı,
Ketti ya, abay,kettı

Ve Şora Batır’ın kendisini Tatarlı’ ğa adadığını gösteren şiirler.

Men niyetımı sorarsan,
Men Kazan’ga baramam,
Kazan’nı Kazak’tan almasam,
Yesır bolup kalaman.

Annesi;
Kaytsana, balam, kaytsana,
Sol emşemden süt iydı.

Şora Batır;
Sol emşenden süt iyse,
Taşka saw, anam, taşka saw.
Taş kaytsa da men kaytmam

Kırım sevdasında yanıp tutuşan yetmiş beş yaşlarında olan Aziz Çokoy,
Şora Batır efsanesinin biraz farklı versiyonunu anlatıyor;

Şora Batırın dünyaya kor olup geleceğini Ruslar biliyormuş ve daha bebekken onu yok etmek istemişler.
Hamile kadınları toplamaya başlamışlar, yeni doğan bebekleri öldürmek için. Bunu anlayan Şora Batır’ın babası hamile eşiyle ormana sığınır.
Orada kor olup doğmuş Şora.
İnsan sıfatına erdiğinde onu alıp evlerine dönerler.
Bir defasında Ruslar onların avlusuna geldiklerinde annesi onu fırına atıp saklarlar.


Çok akıllı cocuk olup büyümüş Şora
ve yirmi-yirmi beş yaşlarına geldiğinde ordunun başına geçmiş ve Rusları yenmeye başlamış.
Bir çarpışmada Edil nehrinin sularına düşmüş.
Anası-na haber gelmiş oğlun öldü diye, fakat o inanmamış.
Daha sonra tekrar haber gelmiş Edil nehrinin sularına düştü, şehit oldu diye ve o zaman anası inanmış.


Aziz Çokoy’un yaşam mücadelesinde ilham kaynağı Kırım’dır. Ailesi olmayan, tek başına oturan, vazgeçilmez arzusuyla dönüp duran bir insan; Kırım’ı görebilmek Şınlar, tapmacalar, öyküler köprü gibi onu hep Kırım’a götürüyorlar. Şenlik dolu bir tapmacayı da belirtmek istiyorum.

Dagır dagır dagırman,
Bolat bayın kızıman,
Moynum tolu moşakman,
Dagırmanın kızıman. (Pınar)

Kırım türkülerini Ceylan diye bir genç kıza öğretmiş Aziz Çokoy. Kadife sesi, okşar gibi yüreğinin derinliklerine iniyor. Öyle ki, bir Tepreş’ te halkı duygulandırmış, gözler yaşarmış. İşte acı veren bir türküden sözler;

Ceylan ŞEVKET
Kırım türkülerinin kadife sesi
Bız Kırım’da kun kormedık.
Suberya’ga sürüldük,
Yeşil yurtka col tapamadık,
Kop vakıtler kaber alamadık,
Bağasaray’ın üstünde,
Kog bayraknı salamadık

Ceylan Şevket; Dobriç’te bir lisenin enformas-yon teknoloji bölümünün son sınıf öğrencisidir. Yanı sıra üniversite sınavlarına da hazırlanıyor. Kırım ile ilgili her şeyi merak ediyor, hatta yeni çıkan Bulgaristan’daki Tatarlar ismindeki kitabı bir gecede okumuş. O da doğal olarak Kırım’ı kendi gözleriyle görmek istiyor. Oraya giden yolları soruyor. Annesi Türkan ve babası Celal zamanını daha çok Onogur’ da geçiriyorlar. Zira oradan geçimlerini sağlıyorlar. Hayvan bakıyorlar ve onların emniyeti için iki de kangal köpeği edinmişler. Evlerinin bir kısmını cafetarya yapmışlar. Türkan Hanım’ın söylediğine göre yakında geleneksel tarzda yapılandıracak ve belediye projesine göre buraya gelecek olan turistlere de Tatar aşları sunulacak. Onogur’ un toprağı taşlıdır ama doğasının güzelliği burasının değerini arttırmış. Turizm şirketleri ve paralı şahıslar Türkiye’ye göç edenlerin boş evlerini satın almaya hücum ediyorlar.

Bu gelişmelerin gölgesinde Onogur’ un kaderi çizilmiş görünüyor. Oradaki insanların şuandaki en büyük mutluluğu kendi milletinden misafir karşılamak, tıpkı hacı Müzeka Veli’nin ifade ettiği gibi;

– Bize gelen saygı ve sevgi ile gelmiş demektir. Öz kabilesine gelen kişiyi karşılamak, misafir etmek onur verici bir duygudur. Öz insanı ile akrabaymış gibi sohbet etmek, kendi dilinde düşüncelerini ve ruhunu paylaşmak ne kadar güzeldir. Bu da bir zenginliktir. Anadil yaşlılara kaldı. Sönmesin bu, sönmesin

Geriye kalan Onogur’ a gitmek Oraya gitmek demek küçük bir Yurt’a gitmek demektir, bir Kırım senfonisi dinlemek demektir. Anavatan’ını hiç görmeyen ama kendi dünyalarında onu ya-şatan bu insanlarla karşılaşmak; temiz bir kaynaktan doya doya su içmek gibidir. Sağlığın mutluluğunu keşfedercesine, tam bir ruh zenginliğinin efendilerini ziyaret etmişizdir Şora Batır’ın bir diyarında

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Paylaşımlar