YENİDOĞAN KÖYÜ
Köy Halkı,Romanya’ın Köstence Bölgesine bağlı Tatar Atmaca köyünden göçmüştür.Buranın şimdiki adı ‘Yenidoğan Köyü’dür.
Yenidoğan Köyü Kırım Tatar Göçmenlerinden oluşmuştur.Kırım Tatar kültür ve görenekleri yaşatılır
KARAPINAR KÖYÜ
POLATLI İLÇESİ
ESKİPOLATLI KÖYÜ
Kurtuluş Savaşında büyük bir öneme sahiptir. Ayrıca köyde bir şehitlik bulunmaktadır.
Köyde her yıl geleneksel olarak Tepreş Şenlikleri yapılmaktadır. Köyde geleneksel olarak Tatar yemekleri pişirilmektedir. Çiğbörek,Keşmeşe, Göbete, öküz börek,omaş çorbası,tabak börek,cantık,kalakay,kirde
SAKARYA(TIRNAKSIZ) KÖYÜ

Ankara’nın Polatlı ilçesine bağlı Sakarya (Tırnaksız) köyü, ilçenin 11 km güneyinde, Çanakçı, iğciler ve Menteşe köylerinin arazileri üzerinde 1908 yılında kurulmuştur.
Kırım’dan, Romanya’nın Köstence ve Bulgaristan’ın Pazarcık civarındaki köylere, oradan da Türkiye’ye göçen Hacı Bavbek Bayar, Bolat Canpolat, Hacı Ömer _Özcan, Hacı Hatip Osman Balcı, Ali Altay ve Yusuf Sezginer ağalar tarafından kurulan köye daha sonra başka muhacirler de yerleşmiştir.
Polatlı çevresinde kurulan hemen hemen tüm Kırım Tatar köylerinde olduğu gibi Tırnaksız köyünün de en büyük meselesi susuzluk olmuş, bu meselelerini uzun yıllar köye, 1955 yılında sağlıklı içme suyu getirilene kadar kuyular kazarak çözmeye çalışmışlardır. Köyün susuzluğunu çarpıcı bir biçimde dile getiren “Kaşıkbörek suvuman arka cuvar Tırnaksızlılar” sözü hâlâ söylenmektedir.
Anadolu’da kurulan pek çok Kırım Tatar köyü gibi temizliği ve bakımlılığı, beyaz badanalı evleriyle çok uzaklardan dikkati çeken Tırnaksız köyü, Sakarya nehrine yakın bir yerde kurulmuş olmasına rağmen, susuzluk nedeniyle maalesef yeşilsiz ve ağaçsız kalmıştır.
Kırım’ın Kerç şehri ve civarından tahminen 1860-1870 yıllarında önce Romanya ve Bulgaristan’a, oradan da bölgeye yerleşen Kırım Tatarları ilk zamanlar çevre köylerle uyum sağlayamamışlarsa da özellikle çiftçilikteki ileri bilgi ve ustalıklarıyla zamanla buralardaki köy halklarına örnek olmuşlar, onlarla dostça geçinmeye başlamışlardır.
Takribî kırk bin dönüm araziye sahip olan köy halkının gelir kaynağını tarım ve hayvancılık oluşturmaktadır. Önceleri demir sabanla tarla sürmüş, tulumbalı sabanla tohum ekmiş, orak makinesiyle ekin biçmiş, angıçla sap taşımış, dövenle ve tokmakla harman yapmış olan köy halkı, bunları yaparken hep Kırım Tatarı’nın vazgeçilmez dostu olan atları kullanmıştır. Ancak zulüm onları vatanları Kırım’dan nasıl ayırdıysa, teknoloji de Kırım Tatarı’nı en sadık dostu olan atından ayırmıştır. Bugün Tırnaksız köyü halkı da diğer tüm Kırım Tatarları gibi gelişen teknolojiye hızla ayak uydurmuş, tarım ve hayvancılıkta modern aletler kullanmaktadırlar.
TATLIKUYU KÖYÜ
Ankara’nın Polatlı ilçesine bağlı olan Tatlıkuyu köyü, Polatlı şehrinin on yedi kilometre güneybatısında olup, Çanakçı, İğciler, Eskikarsak köylerinin arazileri üzerinde bulunmaktadır. Köy Hicrî 1322-1323, yani Milâdî 1904-1906 yıllarında kurulmuştur.
Tatlıkuyu köyünün kurucuları Romanya’nın Köstence vilâyetine bağlı Kırım Tatar muhacir köyleri olan Bülbül, Karamurat ve Dokuzsofu’dan gelen Abulgani Hacı, İsmail Oral’ın dedesi, Mustafa Hacı, Hacı Eşref, Deli Osman’dır. Bunlar, çok değil daha bir nesil önce yurtlarından ayrılmak zorunda kalmış, yeni yurt kurmuş bir neslin evlâtlarıydı. Ataları da “Mezarımız yavur toprağında qalmasın, qızlarımız dinsizge bike, ullarımız yavur soldatı bolmasın” endişesiyle anavatanları Kırım’ı terkedip o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan Dobruca’daki Köstence’nin köylerine gelmişler, ama hep, bir gün Vatan Kırım’a dönme ümidi taşımışlardı. Oysa evlâtları Vatan’a dönemedikleri gibi atalarının mezarını bir yerlerde bırakıp yeni yurt edinmek maksadıyla “Aq topraq, haq topraq diye soydaşlarının yaşadıkları bu topraklara gelmişlerdi.
Köye, biraz ilerisindeki, az fakat tatlı suyu olan bir kuyudan dolayı Tatlıkuyu adı verilmiştir. Köydeki diğer kuyuların suyu içilemeyecek kadar tuzludur. Köyün suyu az, arazi ise verimsizdir. Bu araziyi sulamaya köylünün gücünün yetmediği gibi, köyün kenarından geçen Sakarya nehrinin etrafında bulunan sazlık ve çayırlık bataklık halini almıştır. Sıtma hastalığı köye gelenlerin çoğunu yatağa bağlamıştır.
Bu duruma dayanmayan köylüler köyü terkedip etraf köylere yerleşmiş olan akrabalarına, eş dostlarına dağılmışlar. Ancak yerleştirildikleri yere uyum sağlamak, orayı yaşanır bir mekâna çevirmek zorunda olduklarını bilen köylüler, tekrar köylerine dönmüşler. Köy bu şekilde bir kaç kere dağılıp sonra tekrar toparlanmak zorunda kalmıştır.
Oysa geldikleri topraklar Dobruca ovalarıydı, o topraklara ne verirsen ver katlayarak alırdın. Babalarının terketmek zorunda kaldıkları Kırım toprakları da öyle değil miydi? Qartiyleri, qartbabaları ne tatlı anlatırdı oraları.
Ana-babaları nasıl Dobruca’da yaşadıkları toprağı vatanları Kırım gibi cennete çevirdiyseler, onlar da bu toprakları cennete çevireceklerdi. 1950’lerden sonra oluşan imkânlar, onların artık yaşama gayesi haline gelen bu arzularının yerine getirilmesinde yardımcı olmuştur. Bu tarihten sonra köye su motorları alınmış, toprağı sulama imkânı yaratılmıştır. Köylüler biraz durumlarını düzeltmiş kredi yardımıyla traktör de almışlardır. Bundan sonra bütün gayretleri ile, Sakarya nehrinin kıyısındaki sazlık ve çayırlık araziyi sürmüşler, bataklığı kurutmuşlardır. D.D.T.’nin sivrisinekleri öldürmesi sonucu köyde hayat canlanmış, önceleri arpa, buğday gibi kuru tarım yapılırken, daha sonra sulu ziraat gelişmiştir.
Zamanla toprak dağıtımının yapılması köyün hâne sayısını elli beşe yükseltmiş; yıllar içinde de aileler bölünmüş, oğullara ayrı ocaklar açılmış köyün nüfusu hızla artmış, buna mukabil makineli ziraatın gelişmesi tarlalarda çalışan adam sayısının hızla düşmesine sebep olmuş. Toprağı az olan kendine daha iyi bir hayat standardı sağlamak maksadıyla toprağını ortağa vererek, şehirlere göçmüş, fabrikaya girmiş, taksicilik yapmış; köyde kalanlar ise bu imkânı değerlendirmiş, hem de çevre köylerde hicara toprak tutmuş ve gittikçe maddî durumlarını daha da düzeltmişlerdir.
Köyün dışına gidenler de, çalıştıkları yerlerden zamanla emeklilik hakkı kazandıkları gibi çocuklarını da okutmuş veya bir zenaat sahibi yapmışlardır. Köyde kalıp maddî durumu düzelen, oldukça zengin olan ailelerin de çoğu, zamanla Eskişehir’e, Polatlı’ya, Ankara’ya taşınmış, yazın köyde, kışın şehirde yaşamaya başlamışlar. Neticede köyde devamlı yaşayan köylü sayısı oldukça düşmüştür.
Bugün köyde arpa, buğday, pancar, kimyon, patates, ayçiçeği yetiştirilmektedir. Oldukça çalışkan olan Tatlıkuyu köylüleri, evlerinin yan tarafındaki bahçelerinde oluşturdukları bostanda kendilerine yetecek kadar kavun karpuzun yanında domates, marul, maydonoz gibi sebze yetiştirerek hiç olmazsa yaz aylarında sebze ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Ayrıca hemen her türlü çiçeğin bulunduğu bahçelerinde ise âdetâ bir huzur ortamı meydana getirmişlerdir. Avlunun diğer tarafındaki ekipmanın bulunduğu kısım da tavuk gibi dağıtmaya ve pisletmeye müsait hayvanların barındığı kümeslerin bulunmasına rağmen ihmal edilmemiş, her gün süpürülen tertemiz bir mekân halindedir. Ayrıca davarcılık ve sığırcılık yapılmaktadır.
Ancak bilhassa kışın köyde çok az ailenin barınması sonucu, iki sınıflı olan köy okulunda şimdi on üç-on dört öğrenci okumaktadır.
Tatlıkuyu köyü diğer köylerde olduğu gibi temiz bakımlı sokakları, bembeyaz badanalı çatıları kiremitli evleri, ahırları, ambarları ile bir şehir görünümündedir. Hemen hemen her evde traktör ve ekipmanı ve çoğunda da binek araba bulunmaktadır. Çevredeki bir çok diğer Kırım Tatar köyünde olduğu gibi, Tatlıkuyu köyünde de tâ Kırım’dan getirilen âdetler canlı olarak yaşamaktadır. Gerçi bazı gençlerde Kırım sadece bu âdetlerden ibaret kaldıysa bile, oldukça şuurlu gençler de az değildir. Bir nesil, yok olmamak, varlığını koruyabilmek maksadıyla milletlerinin bayrağının dalgalandığı, camilerinin minarelerinde Ezan-ı Muhammedî yükseldiği hür yaşayacakları vatan toprağı diye o zamanlar Osmanlı hakimiyetinde bulunan Dobruca’ya göçmüş, hemen ardından Dobruca’nın da Osmanlı hakimiyetinden çıkması üzerine aynı kaygıları taşıyan ikinci nesil de at, öküz arabalarıyla; vapurla, trenle Anadolu’ya hicret etmiştir. Aradan bir nesil bile geçmeden yaşanmak zorunda kalan bu göçler ve yeni yurt edinmenin yarattığı meşakkatli hayat, Kırım Tatarlarının yırlar, çınlar gibi kısa bir zaman dilimi içinde ve arada bir terennüm ediliverilen halk edebiyatı türlerinde bütün yaşatılmaktadır.
www.emelvakfi.org
KARAKUYU KÖYÜ

Eski adı Mamure olan köy, ilçenin güneydogusunda, kapaklı dağ düzlüğünde ve ilçe merkezine 22 km uzaklığındadır. Sarıhalil, Gündoğan, Türkkarsak, Yenimehmetli, Toydemir ve Karabenli köyleri ile komşudur.

1893-1895 yıllarında Romanya’dan gelen göçmen Kırım Tatarlarıının iskanı ile kurulan köylerdendir. Bu ailelerden bir kısmı da eski adı “Bünyad-ı Hamidi” olan Ahırlıkuyu köyüne yerleşir. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde, Karakuyu diğer adı “Mamure” olan köyde bulunan cami için Selahattin oğlu İsmail Efendi para vakfeder. Sakarya Meydan Muhaberesinde köy Yunan işgaline uğrar. Gençleri camiye hapsedilir ve hayvanlarına el konur. İstihkam mevkiine Yunan askeri yerleşir.
TOYDEMİR KÖYÜ

Ankara’nın Polatlı ilçesindeki Kırım Tatar köylerinden olan Toydemir köyü Polatlı ilçe merkezine 23 km . mesafede bulunmaktadır. Köy nüfusu kışın 20 hane olup,yazın Ankarada, Bursada ve Eskişehirde çalışan veya çocuklarını okutan köy sakinlerinin de gelmesiyle 40 haneye ulaşmaktadır. Toydemir köyü halkının istisnasız tamamı KIRIM TATARIDIR.
Esas olarak çiftçilikle geçinen Toydemir köyünde buğday, arpa ve yulaf ekilmektedir. Yakın geçmişte yaygın olan kimyon ekim ise son yıllarda terkedilmiştir. Tarım arazisi ve merası yeterli olmayan köyümüzde sınırlı ölçüde hayvancılık da yapılmaktadır.Toydemir köyü kurucuları olan Kırım Tatarları 1860ların başlarında vatanları Kırımdan Osmanlı İmparatorluğu�na göç etmek zorunda kalan ve o dönemde Osmanlılara ait olan Dobrucaya yerleştirilen Tatarlardır. Söz konusu Tatarların Kırımın hangi bölgesinden oldukları günümüzde bilinmemektedir. Bununla birlikte, onların Dobrucanın (günümüzde Bulgaristana ait olan) Hacıoğlupazarcık (Dobriç) kazasına bağlı Harmankuyusu (değiştirilmiş Bulgarca adı Kardam) ve Çıfıtkuyusu (değiştirilmiş Bulgarca adı Yovkovo) köylerine yerleştirilmiş oldukları hatırlanmaktadır. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşında (93 harbi) Dobruca Osmanlı İmparatorluğunun elinden çıkınca bu göçmenler ikinci bir göç yaşamak zorunda kalmışlar ve XX. Yüzyılın başında bu sefer Anadoluya göç etmişlerdir böylelikle Polatlı havalisine iskan edilen tatarlar 1905 te Toydemir köyünü kurmuşlardır.
Bu şekilde meydana gelen Toydemir köyüne müteakip yıllar zarfında Dobruca dan başka Kırım Tatarlarının da peyderpey geldikleri anlaşılmaktadır. Bunların büyük bir kısmı köyün kuran Kırım Tatarları ile akrabalık bağlarına sahipti (köyün kurucularının geldiği Hacıoğlupazarcık kazasının 2 . Dünya Savaşına kadar Romanya ya aitken bu tarihten sonra Bulgaristana geçtiği ve önce Tolbuhin, günümüzde de Dobriç adını aldığı hatırlanmalıdır) köye 1936da Romanyadan, 1942de Romanya ve Bulgaristan dan. Kırım Tatarları yerleşmişlerdir. Kurulduğunda 40-45 haneden müteşekkil olduğu söylenen Toydemir köyü, 1950lerde 80 haneye, 1960larda ise 87 haneye ulaşmıştır.
Toydemire yerleşen Kırım Tatarları geldikleri tarihten itibaren Türkiyenin kaderini bütünüyle paylaşmıştır. Nitekim Osmanlı ordusunda muhtelif cephelerde hizmet eden pek çok Toydemirli şehit ve gazi olmuşlardır Toydemirden birinci dünya savaşına Osmanlı ordusuna iştirak eden 30 kişiden yalnızca 2 sinin, istiklal harbine katılan 17 kişiden ise sadece 1 kişinin geri dönebildiği söylenmektedir zaten Toydemir köyü Türk istiklal harbini sadece cepheye gönderdiği erkekleri ile değil bizzat işgal ve yıkıma uğrayarak yaşamıştır nitekim Sakarya muharebeleri esnasında yunan ordusu köyü iki haftaya yakın bir süre işgal etmiştir. Bu süre içerisinde köy halkı yakındaki bir diğer Kırım Tatar köyü olan Karakuyuya çekilmişlerdir. Köy ise işgal esnasında bütünüyle yanıp yıkılmıştır. Toydemir kurulduğu andan itibaren Kırım Tatar adet ve geleneklerinin yoğun bir şekilde yaşandığı otantik bir köy olagelmiştir. Dahası bu adetlerin önemli bir kısmı günümüz dede sürdürülmektedir. Kırım adetleri en canlı olarak toplum için önemli günlerde ve yemeklerde yaşatılmış ve kısmen yaşatılmaktadır.
Toydemir köyünde Kırım Tatar yemekleri hala köy halkının asli yemeklerini teşkil etmektedir. Bu meyanda, çibörek, tabaqbörek, ogüzbörek, qıyıq cantıq, kiçke cantıq, qavurma, sarburma, keçmeçe, mamelek, alişke şorbası, omaç şorbası, erişte şorbası, laqşa, qartoplu-baqlalı laqşa, qöbete gibi yemekler yaygın bir şekilde pişirilmektedir. Toydemir köyünde yaşayan Kırım Tatar aileleri şu soyadları taşımaktadırlar: Açıktepe, Bozdemir, Coşkun, Erkmen, Harmankuyu, İkinci, Kahraman, Kayacık, Özcan, Özdemir, Özgey, Topçu, Toraman, Uçkan, Ünal, Ünalan ve Yılmaz.
Toydemir köyü Kırım Tatar adet ve geleneklerinin günümüzde oldukça yaygın bir şekilde sürdürülmesi ölçüsü itibarı ile Türkiye de Kırım Tatarlarının yaşadığı yüzlerce köy içerisinde en dikkati çeken birkaç köyden birisidir. O kadarki bu adet ve geleneklerin bir kısmının günümüzde de Kırımda dahi bu şekilde sürdürülmemesi ve unutulmuş olması Toydemir köyüne bütün Kırım Tatar diasporası içinde gayet önemli bir yer vermektedir bu bakımdan Toydemir köyünün adeta benzersiz yönlerinin mutlaka korunması unutulmuş olanların mümkün olduğu kadar canlandırılması sadece bu güzel köy için değil bütün Kırım Tatar diasporası için çok önemli bir vazife durumundadır.
Doç. Dr. Hakan KIRIMLI
TAŞPINAR KÖYÜ
Köyün ilk kurulduğu yer bugün KAYNAK adıyla bilinen yerdir.Köyün kuzeyinde yaklaşık 1,5 km. mesafededir.Taşınma nedeni ise o dönemde görülmüş olan,ancak ölümlere neden olan teşhisi konulmamış bir salgın hastalıktır.yaklaşık 150-200 yıl önce taşınmıştır.Köyün adı ise bugün KAYNAK adıyla bilinen yerdeki doğal su kaynağıdır.Yaklaşık 25 metre çapındaki büyük bir kaya ve onun yanındaki 5 metre çapındaki küçük kayanın arasından su çıkmaktadır.Dolayısıyla TAŞPINAR adı buradan gelmektedir.
Köy bir TATAR köyü olup tatar kültürünün tüm önekleri mevcuttur.Köy halkının dedeleri genellikle Bulgaristan göçmenlerindendir.Nüfus mübadelesinden sonra yerleştirilmişlerdir.Köyde ayrıca 1944 sürgününden sonra göçe zorlanmış KIRIM TATARLARI yaşamaktadır.
KARAKAYA KÖYÜ

Karakaya köyü 1292 (1876) Hicri yılında Polatlı’nın 20 km. doğusunda Kayabaşı, Höyük, Erif (Sarıdeğirmen) köylerinin arazileri üzerine kurulmuştur. (Yüksel, 1994) Köyün adı güney tarafındaki çeşmenin yanında bulunan kara kayalardan alınmıştır. Zuhal Yüksel’in yazdıklarına göre Karakaya’nın civardaki ilk Kırım Tatar köyü olması sebebiyle Karakayalılar köy kurulurken kalacak yerleri olmadığından “zemlik” denilen yer altında yaptıkları barınaklarda yaşamak zorunda kalmışlardır. Çevredeki diğer Tatar köyleri kurulurken köylüler Karakayalıların evlerinde kaldıkları için zemliklerde yaşamak zorunda kalmamışlar.
Bavbek’le beraber köyü kuranlar arasında Hacı Münire Abay’ın babası (?), Zekeriya Çavuş, Seyit Veli, Ziynettin Hacı, Kara Hasan ve Hacı Sadi var. Bunların bazıları Köstence, bazıları Pazarcık civarından gelmişler. (Yüksel, 1994)
KARAYAVŞAN KÖYÜ

Karayavşan köyü, Tavşantepe’nin güney yamacına kurulmuştur. Köyün. güneyinde Çaldağı’na doğru uzanan arazi oldukça verimlidir ve yavşan otuyla beslenen hayvanlarının sütü, yağı kendine özgü hoş bir kokuya sahiptir. Kırım asıllı göçmenlerden teşekkül eden köy halkından Taymazlar (Kurtiy, Boramet, Sapay, Niyaz), Ablâz hacılar, Nasıbullah Ağalar Kırım’dan, Durasıllar Şongallar, Umaylar Romanya’dan göç etmişlerdir. Köy, kırımdan 1890 (Hicri 1311) yıllarında gelen ve bu günkü Taymazların dedesi Kurtiy,Sapay Böramet ve Akıy Niyaz , Umayların dedesi Şoray Akay ve Kırımın Şongar bölgesinden Sarı Memet,Şabadıy Akay tarafından kurulmuş olup,adınıda o çevrede bolca yetişen, güzel ve hoş kokulu YAVŞAN otundan almıştır.Bu otla beslenen hayvanların etleri çok lezzetli olmaktadır..

Karayavşan Köyü

Karayavşan Köyü İlköğretim Okulu Öğrencileri
Karayavşan gerçek bir tatar köyüdür. Tatar kültürüne ait çok sayıda gelenek “kentleşme” ile birlikte deformasyona ugramakla birlikte gene de uygulanmaktadır. Genç nüfusun tamamı Polatlı ya da Ankara’da yaşamaktadır. Köyde sadece yaşlı nüfusun yaşamakta; nüfus ekim-biçim zamanlarında bir miktar kalabalıklaşmakta, seçim günlerinde maksimum sayıya ulaşmaktadır. Tatar mutfağının bellibaşlı yemekleri arasında buluan “şırbörek(çiğbörek),köbete,cantık,kalakay,tabakbörek,kaşıkbörek,ulkum,omaşı” köy halkının köyünden uzakta da olsa yapmaya devam ettiği yiyeceklerdendir.
Seçildikleri yıllara göre köy muhtarları:2004 – Cudi Ağıral 1999 – Ayfer Evirgen 1994 – Ayfer EVİRGEN 1989 – Nihat ÖZMEN (1980) – İrfan EVİRGEN
AHIRLI KÖYÜ
AHIRLIKUYU köyü, Ankara’nın Haymana İlçesi’nin Kırım Tatarlarınca kurulan yegane Kırım Tatar köyü olup; Hicri 1305 (1889) senesinde Kırım’ın Kerç kasabasından, Romanya’nın Dobruca bölgesindeki Köstence vilayetinin Acemler, Çobanense ve diğer köylerden göç ederek gelenlerce kurulmuştur. Nüfus kayıtlarında köyün bilinen ilk kurucuları Pektaş oğlu İdris, Uzun Abdullah, Hasan Efendi (Mollakay), Hicrettin, Hacı Seyit (Seydi Battal), Ahmet Efendi ve Niyetşah isimli Kırım Tatarlarıdır. Köyün bilinen ilk ismi “Hamdiye Bünyanı” iken, şimdiki yerine yerleşince adı “Bostanköy” olmuş. Bu ilk kuruluşu müteakiben köye Romanya’nın çeşitli yerlerinden yirmi hane civarında bir nüfus gelmiş.Kırım Tatar millî kültürünün en önemli unsurlarından olan Kırımtatarcanın çöl şivesinin konuşulduğu köyde yaşı yirminin altında olanlar artık Türkiye Türkçesi ile konuşup anlaşmaktadırlar. Bunda temel etkenin de özellikle ailelerin bu dili çocuklarına öğretmede herhangi bir çaba içerisinde olmamaları yanında özellikle eğitim için yakın çevreye ve özellikle Polatlı, Ankara ve Eskişehir gibi yerlere olan göçle beraber, yaşanan sosyal çevredeki değişimin etkisi olduğu söylenebilir. Ahırlıkuyu köyü, Çal dağının eteklerinde kurulmuş olmasıyla da tarihi açıdan önemlidir. 23 Ağustos – 13 Eylül 1921 tarihleri arasında 22 gün 22 gece devam eden Sakarya savaşında 80 km’lik cephe hattının güney kesimindeki Çal dağı geçildiği vakit, Haymana’ya 10 km ve ondan sonra 50 km’lik mesafedeki Ankara’ya kadar Yunan ordusunun önü açılmış, düşmanın ilerlemesi kolaylaşmış olacaktı. Çal dağı’nın batısı ve onun kuzey yamacındaki Ahırlıkuyu köyü 31 Ağustos 1921’de işgal edilmiş ve 12 Eylül 1921’e kadar geçen 13 gün boyunca Yunan ordusunun işgali altında kalmıştır.
Bilindiği üzere Türk ordusu, Kütahya-Eskişehir Muharebelerinden sonra cephenin kritik bir durum alması üzerine, Batı Cephesi Birliklerinin düşmanla arada büyük bir mesafe bırakılarak (100 Km.) Sakarya Nehri Doğusu’na çekilmesine ve bu hatta savunmasını devam ettirmesine karar verilmişti. 22 Temmuz 1921’de Sakarya Nehri Doğusu’na çekilmeye başlayan Türk Ordusu, güneyden kuzeye 5. Süvari Kolordusu Çal Dağı’nın güneyinde, 12., 1., 2., 3., 4. Gruplar ve Mürettep Kolordu 1. hatta olacak şekilde tertiplenmiştir.
14 Ağustos’ta ileri harekata geçen Yunan Ordusu ise, 23 Ağustos’tan itibaren 3. Kolordusu ile Sakarya Nehri doğusundaki Türk Kuvvetlerini tespit, 1. Kolordusu ile Haymana istikametinde, 2. Kolordusu ile Mangal Dağı güneydoğusunda kuşatıcı taarruza başlamıştı. Fakat bu taarruzlarında başarı sağlayamamıştır. Kuşatma taarruzunda başarı sağlayamayan Yunan kuvvetleri, sıklet merkezini ortaya kaydırarak Türk savunma mevzilerini Haymana istikametinde yarmak istemiştir.
Sakarya Savaşının en şiddetli çarpışmalarının yaşandığı Çal dağı, 23 Ağustos 1921’de başlayan Yunan taarruzundan sonraki 1 hafta sürede düşman işgaline uğramış ve Cephenin kuzeyini teşkil eden Polatlı’daki Duatepe, Kartaltepe ve Karadağ ile Çal dağının batı kısmı ile güney yamacındaki Ahırlıkuyu köyü de 31 Ağustos’taki Yunan karşı taarruzunda düşmanın eline geçmiştir. Türk ordusunun 4. grubunca müdafaa edilirken, Çal dağının büyük kısmını ele geçiren 10. Yunan tümeni gece yarısına doğru duran taarruzuna iki saat kadar sonra tekrar başlamıştır. 3. Gruptan takviye olarak gönderilen ve akşama doğru yetişerek Çal dağının doğu eteklerine yapışıp burayı inatla savunan 190. Türk Alayı’nı mevzilerinden söküp atmıştır. Ancak, 190. Alay arka arkaya yaptığı süngü hücumları ile iki saat sonra 04.45’ te mevzilerini tekrar ele geçirirken, 190. Alayın bu altı saatlik muharebe sonunda mevcudu yarıdan aza inmiş, koca alay birkaç subayla 150 erden ibaret kalmıştır.
Yunan ordusu, Ahırlıkuyu’yu işgal altında tuttuğu 13 gün boyunca köylünün çok sayıda hayvanına ve diğer önemli eşyalarına el koyarken; bu köyden Hacı Abdullah (Yüksel) 500 civarındaki koyununu Türk ordusuna teslim etmiştir. Köylünün sadece malına el koymakla kalmayan Yunan ordusu, köylü çocuklara da Türkçe “Yaşa Venizelos” anlamına gelen “Zito Venizelos“u zorla söyletme girişimleri de oluyor. Bunun bir örneği olarak Yunan işgalini o vakitler çocuk yaşta gören Akif Akay’a (Sarıkulak) söyletmek istedilerse de o çocuk olmasına rağmen inat ediyor ve bunu söylemiyor; bunun tam tersini yaparak “Yaşa Mustafa Kemal” diyerek karşılık verdiğinde kendisine bu eziyeti yapan Yunan askerleri tarafından dövülüyor. Yunan ordusunun Ahırlıkuyu köyünü işgali süresinde ve geri çekilmesi sırasında ise bazı köylüler de katledilirken; bu köyden Akif Önem’in amcası Yunan geri çekilmesi sırasında açılan ateşle hayatını kaybedenlerden olarak hatırlanıyor.
Sakarya savaşı sırasında Mustafa Kemal başkomutan, Fevzi Paşa (Çakmak) Genel kurmay Başkanı ve İsmet Paşa da cephe komutanıdır. Yunan ordusunun Sakarya Savaşı sırasında cepheyi yararak ilerleme ümitlerinin büyük ölçüde yitirilmesini müteakip 6 Eylül’e kadar süren yarma teşebbüsünde de başarılı olamayınca, bulunduğu hatlarda kalarak savunmaya karar vermiştir. Çal dağı ile çevresinde süren yakın ve korkunç savaşlar sonunda düşmanın Haymana istikametindeki yarma teşebbüsleri 8-9 Eylül 1921 tarihlerinde nihayet tamamen kırılmış ve durdurulmuştur. Türk Ordusu’nun 10 Eylül’de başlattığı genel karşı taarruzla Yunan ordusunun bulunduğu hatları savunma girişimine mani olunurken 11 Eylül günü Yunan hükümeti ordunun geri çekilme kararını onaylamıştır. Cephe komutanı İsmet Paşa, ihtiyatındaki 24. Tümeni de grup emrine vererek Grup Komutanına 15. ve 24. Tümenlerle taarruz edilerek Çal dağının zapt edilmesini emretmiş. 24. Tümenin Haymana’dan bölgeye gelmesi gecikince, saat 17.30’da, Grup Komutanının emriyle taarruza yalnız olarak başlayan Albay Şükrü Naili (Gökberk) komutasındaki 15. Tümen, şiddetli bir hücumla 2. Yunan Tümen birliklerini geriye atarak Çal dağının büyük kısmını ele geçirmiştir. Bundan sonra Yunan 2. ve 12. Tümenlerinin yeni hücumları ile savaş daha da kızışmış ve mevziler, süngü savaşlarıyla karşılıklı olarak elden ele geçmeye başlamıştı. Ancak havanın kararmasından az önce bölgeye yetişebilen Yarbay Fuat (Bulca) komutasındaki 24. Tümen de, topçularını mevzilendirir mevzilendirmez, ayağının tozu ile taarruza kalkmış ve 15. Tümenle birlikte Yunan birliklerinin son mukavemetlerini de kırarak Çal dağına bütünüyle hakim olurken Ahırlıkuyu köyü de 12 Eylül 1921’de işgalden kurtarılmıştır. Çal dağı’nın cephe merkezindeki savunmanın bel kemiğini teşkil ettiğini ve savaşın gidişi üzerinde oynayabileceği rolü herkesten iyi bilen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, İnler-katrancı mevkiinde attan düşmesi sonucu kırılan kaburga kemiğinin ağrısına rağmen, göğsü sargılar içinde olduğu halde muharebeleri yakından takip etmek için Çal dağının hemen kuzeyindeki bir tepeye gelmiş, yanında Fevzi Paşa ve Grup Komutanı Yusuf İzzet Paşa durumu izlemiş ve gerekli emirleri yerinde vermiştir. Çal dağı etrafında onaltı saattir aralıksız süren bu kanlı savaş sona erdiği zaman iki taraf da halsiz düşmüş ve iki taraf da ağır kayıplara uğramıştı. Örneğin 57. Tümen 37. Piyade Alayında sadece iki subay kalmış. 8. Tümenin 135. Alayının mevcudu yarıdan aza inmişti. Yunan kayıplarının da ağır olduğu belliydi. 12. Yunan Tümeninin yalnız 41. Alayı geri çekilirken arkada 200’den fazla ölü bırakmıştı. (Kaynak: Fikirdebirlik. Sayı:7)