NOGAY TÜRKLERİNDE ÖLÜM İLE İLGİLİ
İNANÇLAR VE AĞITLAR
Beliefs and Laments about Death among Noghay Turks
Yrd. Doç. Dr. Dilek ERGÖNENÇ AKBABA*
ÖZ
Nogay Türklerinde ölüm töreni, çeşitli geleneklerin yerine getirildiği önemli bir törendir. Ölümden sonra ölenin yakınları üzüntülerini, feryatlarını ağıtlarla dile getirirler. Bu çalışmada Nogay Türklerinde ölüm ile ilgili inançlar incelenmiştir. Nogay Türkleri ağıtlara bozlav demektedirler. Anadolu’da söylenen bozlaklar
ile Nogay Türklerinin söylediği bozlavlar kelime olarak aynı kökten gelmektedir. Bu çalışmada Nogay Türkçesiyle yazılan bozlavlar da tespit edilmiş ve Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.
Anahtar Sözcükler Ağıt, bozlav, Nogay Türklerinde ölüm.
ABSTRACT
The funeral ceremony among Noghay Turks is an important ceremony that various traditions are practiced. The relatives of the dead person express their sorrows, they wail and lament for the dead. In this study the beliefs of Noghay Turks about death are analyzed. Noghay Turks name their laments as “bozlav”. The word
“bozlav” comes from the same etymon of the word “bozlak”, the laments of Anatolia. In this study the “bozlav”s that are written in Noghay Turkish are determined and translated into Turkey Turkish.
Key Words Lament, Bozlav, The death among Noghay Turks.
* Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, [email protected]
http://www.millifolklor.com
77
Page 2
Millî Folklor, 2008, Y›l 20, Say› 80
78
http://www.millifolklor.com
Eski çağlardan beri hemen hemen bütün toplumlarda ölenin arkasından yas töreni yapılmakta ve ağıt adı verilen şiirler söylenmektedir. Ağıtlar dar anlamda ölüm şiirleri sayılmakla beraber; geniş anlamda, içinde acı, üzüntü bulunan her konuda ortaya konulmuş şiirlerdir (Kaya 1999: 243).
Şükrü Elçin’e göre ağıt; insanoğlunun ölüm karşısındaki veya canlı-cansız bir varlığını kaybetme korkusu, telaşı ve heyecanı anlarındaki üzüntülerini, feryatlarını, isyanlarını, talihsizliklerini düzenli veya düzensiz söz ve ezgilerle ifade eden türkülerdir (Elçin 1986: 290).
Ağıt, Türkçe Sözlük’te de ölen bir kimsenin gençliğini, güzelliğini, iyiliklerini, değerlerini, arkada bıraktıklarının acılarını veya büyük felaketlerin acılı etkilerini dile getiren söz veya okunan ezgi, yazılan yazı, sagu, mersiye olarak tanımlanmaktadır (Türkçe Sözlük 1988:
23).
Türklerde ağıt söyleme geleneği, ilk çağlardan beri var olmuş ve tarihin çeşitli devirlerinde çeşitli Türk boyları tarafından günümüze kadar yaşatılmış bir gelenektir (Kaya 1999: 247-248).
Orta Asya’da yaşayan Türk toplulukları İslâmiyet’ten önce ölüleri için “yuğ” törenleri yapar ve bu törene çok önem verirlerdi. Ölünün yakınları at, koyun, sığır cinsinden kurbanlar keser, törene gelenlere yemek verirlerdi. Defin günü de ölü sahipleri ilk gün olduğu
gibi kurban keserdi. Şairler ise hem tören hem de defin sırasında sagu denilen ölüm şiirleri söylerlerdi (Kaya 1999:248).
Eski Türkçeden günümüze kadar gelen Divân-ı Lügâti’t-Türk’teki Alp Er Tunga sagusunu burada hatırlayabiliriz. Yuğ törenleri Göktürkler ve Uygur
Türklerinde de görkemli bir şekilde ya-
pılırdı. Ölünün arkasından ağlayıp ağıt
söyleyenlere Eski Türkçede yogçı, sıgıtçı
gibi isimler verilirdi (Ergin 2005: 8). Ça-
ğatay Türkçesinde bu kişilere yıglayur
(ağlayıcı, ağıtçı) denirdi. Bu tören ölü-
nün defnedilmesinden sonra da devam
ederdi (Kaya 1999: 248-249).
Halkın içinden çıkıp üzüntülü an-
larda onların iç dünyasını ortaya koya-
rak ağıtlar söyleyen bu binlerce isimsiz
sanatçının yanında; halk şairleri, âşık-
ları da ağıt türünde eserler vermişlerdir
(Kaya 1999: 309).
Günümüzde Türk dünyasında aynı
gelenekler az çok farklılıklarla yaşatıl-
maktadır.
Nogay Türklerinde de ölüm töre-
ni, çeşitli geleneklerin yerine getirildiği
önemli bir törendir.
Nogay Türkleri “Ölüsüne saygı gös-
terenin dirisi aç kalmaz” derler. “Ölüm
hak” sözü de Nogay Türkleri arasında
yaygındır. Nogaylar; ölünün nasıl gömü-
leceği, ona nasıl yas tutulacağı ile ilgili
gelenekleri yaşatmaktadırlar. Baddeley’e
göre Nogay Türkleri bu tür bazı gelenek-
lerini Kabardaylar, Kumuklar ve Çeçen-
lerden almışlardır (Baddeley 1989: 68).
Nogay Türklerinde birisi öldüğü
zaman bütün köy onun cenaze törenine
gelir ve ölüyü son yolculuğuna uğurlar.
Herkes, ölen için yas tutmak ve ona say-
gı göstermek zorundadır. Köyde ölen
kişiyle bir iki kere selamlaşmış olanlar
bile cenaze törenine gelir. Bütün cemaat
toplanır; hatta başka köylerden de ge-
lenler olur. Gelen halkı bir iki gün aynı
yerde ağırlamak gereklidir. Bunun için
Nogaylar ölülerini hemen gömmezler.
Cenaze töreninde “Ependi” (Efendi,
yani hoca, imam) şu sözleri söyler:
“Ey cemaat! Bugün çok ulu biri
aramızdan ayrıldı. O artık hiç bir şey
yapamaz; birine yerine getiremediği bir
söz verdiyse veya birinden aldığı bir şeyi
veremediyse bundan vazgeçiniz.”
Halk bu sözleri başlarını öne eğerek
sessizce dinler. Sonra hepsi bir ağızdan:
“Geçtik!” derler. “Yattığı yer pamuk
gibi yumuşak olsun.” (Kapayev 1995:
149).
Ölünün çıktığı evde yas tutulması
âdeti, bütün Türk dünyasında olduğu
gibi Nogay Türklerinde de vardır. Yakını
ölen kişi ağlar. Yalnız halk fazla dövü-
nerek ağlamayı hoş karşılamaz. Onun
kendini biraz kontrol etmesi istenir.
Ölümün olduğu evde ağıt yakılır. Bağı-
rarak, dövünerek ağlayanlar susarak
bu yürek sızlatan ağıdı dinlerler. Ağla-
yıcılara “bozlaycı” denir (Araslı 1975:
352). Söylenen ağıt ise “bozlav”dır. Bu
kelime aynı anlamıyla Dede Korkut’ta
da geçer (Ergin 1997: 54-9). Buna göre
buzla-: bağırarak ağlamak, buzlaş-: bir-
likte bağırarak ağlamak (Ergin, 1997:
224-2), buzlat-: ağlatmak, feryat ettir-
mek, bağırtmak (Ergin 1997: 136-13)
şeklinde Eski Anadolu Türkçesinde kul-
lanılmış kelimelerdir. Bozla- fiili Türkçe
Sözlük’te de devenin bağırması, mecazi
anlamda ise çığlık koparmak anlamı-
na gelirken (Türkçe Sözlük, 1988: 218),
sözlükte bozlak kelimesi için “Orta ve
Güney Anadolu’nun birçok bölgelerinde
bir türkü ezgisi ve bu ezgiyle söylenen,
konusu acıklı türküler” (Türkçe Sözlük,
1988: 218) açıklaması yapılmaktadır.
Bozlak Azerbaycan Türkçesinde de “agı”
kelimesiyle karşılanmaktadır Boratav
1982: 444).
Bozlaklar Türk kültürü için önem-
li bir malzeme deposudur ve bu konu
henüz tam anlamıyla incelenmemiştir.
Bozlak; Türk edebiyatında kısa hikâ-
ye, Türk halk müziğinde de uzun hava
olarak adlandırılmaktadır. Orta Ana-
dolu, Güney Doğu Anadolu ve Doğu
Anadolu’nun batısı ile Batı Anadolu’nun
doğusunda aşiret kavgaları, kan dava-
ları, aşk maceraları, gurbet, hastalık ve
ölüm gibi konular bozlakların konusunu
oluşturur. Buna göre bozlak geleneksel
halk müziğimizin en karakteristik ve en
otantik ezgilerini ihtiva eden bir uzun
hava formudur (Karakuş 2005: XI-XII).
Anadolu’da asıl söylendiği yer, Kırşe-
hir ve Kırıkkale-Keskin olan bozlaklar;
çoğunlukla Türkmenlerin aşiret kavga-
larında, düğün, toy gibi eğlencelerde,
muhabbet âlemlerinde söylenmektedir.
Bozlakların konuları söylendiği ortama
göre değişmektedir. Türk insanının ha-
reketleri, mizacı, yiğitliği, insana verdiği
değer, vatan ve tabiat sevgisi, acısı, sa-
vaşları, hastalık ve ölümü; sevdiği kıza
kavuşamayan yiğidin feryadı, sıla hasre-
ti çeken bir insanın feryadı bozlaklarda
dile getirilir (Karakuş 2005: XI-XII).
Anadolu’da bugün söylenen bozlak-
lar; kelime olarak Eski Anadolu Türk-
çesindeki buzla- ile Nogay Türklerinde
ve diğer Türk halklarında ağıtları ifade
eden bozlavlar ile aynı kökten gelmekte-
dir. Bayram Bilge Tokel’in bildirdiğine
göre (Tokel 1999: 78-79) bir Kırgız halk
türküsünde “Botasın ölgen tüyüdey/ boz-
lay bozlay kaldım men (Yavrusunu yitir-
miş bir deve gibi feryat figan içinde kal-
dım” ve bir Kazak halk türküsünde yer
alan “Botası ölgen narday bozla kopuz”
(Yavrusu ölen deve gibi feryat et kopuz)
(Karakuş, 2005: XIV) ifadeleri bozla- fii-
linin Türk dünyasında yaygın bir şekilde
kullanıldığını göstermektedir. “Botası
ölen tüye” yani “yavrusu ölen deve” ve
“devenin böğürmesi gibi” ifadesi Nogay
bozlavlarında da sıkça geçmektedir.
Anadolu’da rivayete göre “Erkek deve,
dişi devenin kokusunu çok uzaktan alıp
bozular, böğürür; dişi deve de ona karşı-
lık verir. Erkek devenin bozulamasından
‘bozlak’, dişi devenin karşılık vermesin-
den ‘maya’ kavramları ortaya çıkmıştır.
Maya, dişi devenin diğer bir adıdır. Türk
halk müziğinde uzun hava türleri veya
tarzları olarak bilinen ‘bozlak’ ve ‘maya’
kavramları böyle doğmuştur denilebilir.”
(Karakuş 2005: XIII).
Bozlavlar Nogay Türkleri arasında
nesilden nesile aktarılarak yaşamakta-
dır. Bu ağıtlar sadece ölenlerin arkasın-
dan değil, çekilen sıkıntılar ve özellikle
de Nogay Türklerinin Ruslardan gör-
dükleri zulümler için de söylenmektedir
(Kösoğlu, 1990: 380). Bozlavı herkes söy-
leyemez. Nogay Türkleri arasında bozlav
ustaları vardır. Bunlar ağlama işini mes-
lek edinmiş kişilerdir. Onların söylediği
bozlavlar duyulduğu zaman kimse göz
yaşlarını tutamaz. Söylene söylene geliş-
tirilerek değişen, çeşitlenen ve son hâlini
alan bu ağıtların sözleri her zaman insa-
nı hüzünlendirir. Dobruca Nogayların-
da, ağıtları, ölünün yakın akrabası olan
kadınlar söylerler (Mahmud 1986: 188).
Bazı köylerde de bozlavcılar bu ağıtları
okur (Kaya 1999: 250). Günümüzde eski
bozlavların varyantları ölen kişilerin ev-
lerinde hâlâ söylenmektedir.
Son zamanlarda Nogay Türkleri
arasında az da olsa yeni ağıtlar yakıl-
maktadır. Köylerde ağıt söyleyenler
azalmıştır (Kapayev 1995: 150).
Rusların ölüleri tabutla gömmek
konusundaki baskılarına rağmen Nogay
Türkleri kendi âdetlerini bırakmamış-
lardır. Ruslar; Rusya Federasyonu’ndaki
diğer şehirlerde yaşayan Nogay Türkle-
ri öldüğünde de aynı baskıları yaparak,
Nogayların kendi memleketlerinde gö-
mülmelerine izin vermemişler ve parti
organları, ölenin yakınlarını cezalandır-
makla tehdit etmişlerdir.
Bir Nogay Türkü öldüğü zaman ye-
disinde, kırkında, elli ikinci gecesinde,
yüzüncü gününde ve ölüm yıldönümün-
de dualar okunur. Özellikle kırkıncı gün
önemlidir ve herkes ölüsüne dualar etti-
rir. Ölüm yıldönümünde de yine Kur’an
okunur. Fakirlere ölenin eşyaları veri-
lir.
Bundan 30-40 yıl öncesine kadar bir
kişi öldükten sonra torba torba çörek da-
ğıtılır, gelenlere et yedirilir, çorba içirilir,
tatlı sunulurdu. Çocuklara simit, çörek
verilirdi. Fakirlere, düşkünlere, öksüzle-
re sevap kazanmak için dua yemeği da-
ğıtılırdı. Bu; en az yüz elli, iki yüz torba
yemeklik malzeme demektir. Yapılan
yiyecekler basit çörekler olmazdı, çiko-
latalı çörekler yapılırdı. Bu konuda No-
gay Türkleri birbirleriyle yarışırlar, biri
diğerinden aşağı kalmamak için daha
iyisini yapmaya çalışırdı. Günümüzde
Nogay Türklerinin ekonomik durumu
eskiye oranla kötüdür. Bu yüzden kimse
bu tür şeyler yapamamakta, gelenlere
çoğunlukla sadece çay1 verilmektedir.
Bugün Dağıstan’da yaşayan Nogay
Türkleri ise ölenin arkasından yapılan
törenleri Kuban’da yaşayanlar gibi yap-
mamaktadırlar. Dağıstan Nogaylarının
sayısı Kuban’dakilerden iki kat fazladır.
Dağıstan Nogayları ölenlerinin ardın-
dan, baş sağlığına gelenlere hâlâ et ye-
dirmekte, çorba içirmekte, tatlı ikram
etmektedirler. Onlar Kuban’da yaşayan-
lar gibi duayı az ikramla geçiştirmezler.
Eskiden sert kayadan mezar taşı
kestirilir, üstüne dualar yazdırılır, na-
kışlar yapılırdı. Günümüzde de granit-
ten, mermerden çok güzel mezar taşları
yapılmaktadır. Mezarlara iyi bakılmak-
tadır. Bunların hepsi ölüye duyulan say-
gıdan dolayıdır.
Nogay Türkleri dinlerine çok bağ-
lıdır. Ölümün Hak’tan geleceğine iman
eder ve ölümden korkmazlar. Onun için
de Nogaylar “Ecel verirse iman da ver-
sin” diye Allah’tan dilekte bulunurlar.
Ölenlerin arkasından söylenen boz-
lavlar; ölen kişiye göre çeşitlilik göster-
mektedir. Mesela bir ev sahibi, birinin
oğlu veya genç bir gelinin kocası öldü-
ğünde söylenen bozlavlar farklı farklıdır.
Bozlavlardan bazıları şunlardır:
Üy iyesi ölgende aytılgan bozlav
Evin sahibi, reisi öldüğünde söylenen bozlav
Alla köñiliñdi hoş körsin,
Allah gönlünü hoş görsün.
Yennettiñ keñ sarayın bos bersin,
Cennetini geniş, sarayını boş versin.
Öziñnen kalgan balalar,
Senden kalan çocuklar,
Begene bolsın, berk bolsın.
Bey olsun, sağlıklı olsun.
Är isleri oñ bolsın
Her işleri yolunda gitsin.
Agalar at baylagan yurt bolsın,
Ağaların at bağladığı yurt olsun.
Älimler duva kılgan üy bolsın…
Âlimlerin dua ettiği ev olsun.
Ulı ölgende aytılgan bozlav
Birinin oğlu ölünce söylenen bozlav
Bu keşe men tüs kördim,
Bu gece ben düş gördüm,
Bir älemet is kördim:
Acayip bir iş gördüm.
Alkımımnan altın tüymem üzilip,
Boğazımdaki altın düğmem kopup
Aldıma kara halkım tizilip,
Önüm sıra halkım dizilip
Azbarımnıñ işinde
Evimin bahçesinde
Arakı, ballar işilip,
Rakı, ballar içilip
Yeñsiz köylek pişilip.
Yensiz gömlek biçildi.
Sol tüsime köne almay,
Düşüme inanamadan,
Kün yarıktı köre almay,
Gün ışığını göremeden,
Botası ölgen tüyedey,
Yavrusu ölen deve gibi,
Bozlay turıp kalgan kün
Ağladığım gündür bugün.
Boz botadan ayırılıp,
(Yavrusu ölen) deve gibi yavrumdan ayrılıp
Yılay turıp kalgan kün…
Ağladığım gündür bugün.
Eri ölgen yas hatınnıñ bozlavı
Kocası ölen genç bir kadının söylediği bozlav
Kögildirdi kölgey şuvlatıp,
Gökyüzünü şelale gibi çağıldatıp,
Kögendey közdi yılatıp,
Erik gibi gözleri ağlatıp,
Kün közindey biykedi.
Güneşin ışıkları gibi yükseldi.
Ölen minen teñ etip,
Otlar ile denk olup
Öz teñinnen kem etip,
Denginden aşağılara inip,
Şınarday boyın şüydirtip,
Çınar gibi boyunu uzattırıp,
Şuvakka betin küydirtip,
Parlak benzini yaktırıp,
Basına kara bürkentip,
Başına kara örtü örttürüp,
Bavırın yerge süykentip,
Bağrını yere sürttürüp,
Taslap kettiñ sen, iyem…
Bırakıp gittin sen, sahibim.
Üy bası hatın ölgende bozlav
Evin hanımı öldüğünde söylenen ağıt
Biykelerdiñ biykesi,
Hanımların hanımı
Biyik taktıñ iyesi,
Büyük tahtın sahibi
Tastarın oray salıngan,
Taşları ahenkle yerleştirilmiş,
Tamagınıñ astınnan
Gerdanından
İşken ası köringen.
İçtiği su görünen
Tuvmagalı üydiñ iyesi,
Doğduğu evin sahibi
Tolgısıgan köp nävmettiñ mänesi,
Sancılandığı bir çok nöbetin anlamı
Köşpem, köşpem dep ediñ,
Göçmem, göçmem demiştin,
Köşpem yetken basına,
Göçmen (ölümün) başına geldi,
Katı yanıp tez söngen,
İyice yanıp tez söndü,
Kapilesten atlangan.
Ansızın gitti.
Yigit ölgende bozlav
Yiğit öldüğünde söylenen ağıt
Danalardıñ danası,
“Âlimlerin âlimi
Embekli er Kabıldıñ anası,
Çalışkan yiğit” Kabıl’ın annesi
Kıyınlı kärip Kanetet,
Çile çekmiş garip Kanetet,
Bulay aytıp tolgaydı.
Böyle terennüm ediyor.
Tolay maytak iyesi,
Oraya buraya yuvarlanan,
Kan yalalı Kabılım,
Kan yeleli Kabıl’ım
Öksizley özim saklagan,
Öksüzken baktığım,
Ögey tuvgan uvılım.
Üvey doğmuş oğlum
Öz yanımda tiregim,
Benim canımın direği
Är ne yerde keregim,
Her yerde ihtiyaç duyduğum
Omıravda yan saklagan yüregim,
Bağrımdaki canımı taşıyan yüreğim
Avdannagan üyken üyde şıragım.
Artık harap olmuş büyük evde gözümün nuru
Kabırgamda kanatım
Kaburgamda (evimin duvarında) kanadım
Kabıl atlı sanetim,
Kabıl adlı varlığım,
Kart atañnıñ sen öziñ
Sen ihtiyar babanın
Artık süygen balası.
Çok sevdiği çocuğu.
Han yalalı, biy sınlı,
Han yeleli, biy2 endamlı
İlgeri bakkan tilekli,
Geleceğe istekle bakan
İyilmegen temirdey,
Eğilmeyen demir gibi,
At basınday yürekli.
At başı gibi cesur.
Ayuv sınlı ol özi,
Ayı gibi kuvvetli
Bätir bitken bilekli,
Bileği kuvvetli yiğit,
Adaganda akıl tabagan,
Şaşırdığında akıl veren
Altı yurtka ol özi,
Altı yurda, odur,
Kaytpay karsı şabagan,
(Düşmandan) geri kaçmayıp saldıran,
Yaz künindey yaynagan.
Yaz güneşi gibi parlayan.
Yav körgende ol özi
Düşman gördüğünde
Eki közi yaynagan.
İki gözü parlayan.
Kız ölgende bozlav
Kız öldüğünde ağıt
Kaltırasa kara kiske böledim,
Titrese kara kiske3
ile kundağa sardım
Kara kis katı bolar dep,
Kara kumaş sert olur diye,
Katebige oradım,
Kadifeye sardım,
Katıp uyklap yatkanda,
Derin uyuduğunda
Yüreginiñ basına
Yüreğinin başına
Kolım salıp karadım.
Elimi koyup baktım
Erkelese er uvılga baladım,
Erkek çocuğu gibi nazlandırdım,
Erikse avıl üyge kıdırttım,
Canı sıkılırsa evden eve gezdirdim,
Örnekli köylek kiygizdim,
İşlemeli gömlek giydirdim,
Orın etip östirdim.
Yer yapıp büyüttüm
Tarmaklı köylek kiygizdim,
Kollu gömlek giydirdim,
Tarpan etip östirdim.
Yabanî at gibi büyüttüm.
Kayda sennen körgenim,
Nerede senden gördüğüm
Körgen minen bilgenim.
Gördüğümle bildiğim
Al yavlıkka tüyilip
Al mendille bağlı
Altını kaldı yıyılıp.
Altını kaldı toplanıp.
Tapkanası kaldı taguvlı
Rafı kaldı takılı
Tagı kaldı kuruvlı
Tahtı kaldı kurulu
Tapkanası kalsa talk bolsın,
Rafı kalırsa darmadağın olsun,
Tagı kalsa kül bolsın,
Tahtı kalsa yansın,
Yaklavı altın, yagı yez,
Direkleri altın, yanı bakır,
Yahşı ärüvim atlandı,
Güzelim uçtu gitti,
İynesi altın, yibi yez,
İğnesi altın, ipi bakır,
İygi ärüvim atlandı.
Güzelim uçtu gitti.
Kanşısı kamka kesip kayıskan
Makası ipek kumaştan sırmayı isteksizce kesti
İynesi inci tizip mayıskan,
İğnesi inci dizip eğildi
İygi ärüvim atlandı,
Güzelim uçtu gitti,
Işbavlı elden kanşı algan,
İş (nakış) yaparken makas aldı,
Uşkan añnan ülgi algan,
Uçan avdan (av hayvanından) örnek aldı.
Kanşısı man hat yazgan,
Makası ile yazı yazdı
Dorbasınıñ avızına
Çantasının ağzına
Oka tigip at yazgan.
Sırma ile isim yazdı.
Yegilgen arbam tuvargan,
Koşulmuş arabamın koşumunu çözdü,
İyertlengen attı yibergen,
Eyerlenmiş atı gönderdi,
Sarayıma bar salgan,
Sarayıma zenginlik veren,
Yüregimniñ basına
Yüreğimin başına
Ketpes koyı dert salgan.
Gitmez koyu dert saldı.
Aşuvlı ketip dertli ölgen,
Kızgın gidip dertli öldü,
Armanışlı ketip muñlı ölgen.
Arzusunu yerine getiremeden sıkıntılı öldü.
Yaz kiyegen degeley,
Yazın giyinmiş der gibi,
Kıs kiyegen biyeley,
Kışın giyinmiş kısrak gibi,
Kiyip bilgen kisige,
Giyebilen kişi için
Ak kübeden kemi yok,
Ak başörtüden eksiği yok,
Yoklap bilgen kisige
İyi bilen kişi için
Sadaklı sannı erden kemi yok.
Silahlı pek çok erden eksiği yok.
Yas bala ölgende bozlav
Genç delikanlı öldüğünde söylenen ağıt
Bäpişime kum tolıp,
Pabucuma kum dolup
Basa almay turı edim,
Basamadan duruyordum
A yıyılgan yamagat,
Ama toplanan halk,
Ayıp ete körmeñiz,
Ayıplamayınız,
Baskarıp yılay almay turı edim.
Dimdik durup ağlamıyordum.
Bäpişim bar, mesim yok,
Pabucum var, çizmem yok,
Akılım bar, esim yok,
Aklım var, fikrim yok,
Davıl bazlı tavıslı,
Fırtına sesli,
Üyken üydiñ balası,
Büyük evin çocuğu
Elekenli, kumganlı
Leğenli, ibrikli
Eskili üydiñ balası.
Çok eski evin çocuğu
Bu dunıyada neler bar,
Bu dünyada neler var,
Botası ölgen tüye bar,
Yavrusu ölen deve var,
Kulını ölgen biye bar,
Tayı ölen at var,
Bu yıyında neler bar,
Bu insanlarda neler var,
Bebeyi ölgen tavkey bar,
Bebeği ölen bakıcı4 var,
Tavkeyi ölgen bebey bar,
Bakıcısı ölen bebek var,
Yasagan yası kelgende,
Yaşadığı yaşı geldiğinde,
Yası alpıska yetkende,
Yaşı altmışa dayandığında,
Kuralayday közi kızargan,
Ceylan gibi gözü kızaran,
Kuvday şaşı agargan,
Kuğu gibi saçı ağaran,
Karagan yalgız közi yıgılıp,
Kararmış yalnız gözü ağlayan,
Allalap yılay kalgan kekey bar.
Allah Allah diye ağlayan geyik var.
Burıngılar zergerler,
Eskiler ağlarlar,
Botası ölgen tüyege
Yavrusu ölen deveye
Nar telipti süt üşin,
Deve yavrusu sütüne kavuşmaya çalışmıştı,
Kulını ölgen biyege
Tayı ölen ata
Tay telipti at üşin,
Tay ata kavuşmaya çalışmıştı,
Bebeyi ölgen tavkeyge,
Bebeği ölen bakıcıya,
Allalap yılay kalgan kekeyge
Allah Allah diye ağlayan geyiğe
Ne teligey eken di,
Nereye kavuşacaktı,
Madar etkey zat üşin?
Çare olacak şey için?
Kelinşek bozlavı
Gelin ağıdı
Alla yazgan yazuvım,
Allah yazmış kaderimi
Atam koskan kosagım,
Babam katmış bir parçasını
Etime kiygen köylegim,
Tenime giydiğim gömlek
Et kasıgan tırnagım,
Tenimi kaşıdığım tırnağım,
Kalempir tüsli köylegim
Karanfil renkli gömleğimi
Kimge berdiñ kiymege?
Kime verdin giymek için?
Kası argımak ayvandı
Küheylanını
Kimge berdiñ minmege?
Kime verdin binmek için?
Suv tileseñ bal bergen
Su istediğinde bal veren,
Öziñe algan kutsızdı
Kendine aldığın bahtsızı,
Kimge berdiñ süymege?
Kime verdin sevmek için?
Kelinşek bozlavı
Gelin ağıdı
Besigime bek östim –bes yasımda tabıstım,
Beşiğime bey büyüdüm, beş yaşımda buluştum
On bir yasta –bir yastıkka bas kostım
On bir yaşımda aynı yastığa baş koydum
On ekide –kalmay sırım tögistim
On ikide sırrım kalmadan ortaya döktüm
Toyımda taspa tagıp üyretti
Düğünümde sicim bağlamayı öğretti
Kunanımda kurık süyretti,
Tayıma sırık sürükletti,
Esigimdi kese türgizdi
Kapımı keserek dürdü (katladı)
Erkinlikti öz basıma sürgizdi,
Özgürlüğü kendi başıma sürdürdü,
Bir kolıma may berdi
Bir elime yağ verdi
Bir kolıma şay berdi
Bir elime çay verdi
Dunıyadı öz basıma yay berdi.
Dünyayı kendi başıma yıktı.
Akşadı pullay sanattı
Parayı pul gibi saydırdı
Mallık tuvıl, yün de yok
Hayvanın da yünün de değeri yok.
Bu kayranım ketken soñ.
Bu hayran olduğum gittikten sonra
At tabılmas demeymen,
At bulunmaz demiyorum,
Arkası yavır tabılar,
Sırtı yağlı olsa bile bulunur,
Er tabılmas demeymen,
Yiğit bulunmaz demiyorum
Erni yelke tabılar,
Dudağı ensesinde olsa bile bulunur,
Köşkende köşim aydagan,
Göçerken göçümü yollayan,
Konganda kos at baylagan
Konarken çift at bağlayan,
Sendey kaydan tabılar.
Senin gibisi nereden bulunur.
Basımdı bal man yuvdırgan,
Başımı bal ile yıkatan,
Belimdi talday buvdırgan,
Belimi dal gibi sıkan,
Etten yilik ıslatkan,
Kemikten ilik çıkaran,
Eñ däriye kiydirgen,
En çare olanı giydiren,
Bulıtka yetken süñgi algan,
Buluta ulaşan süngü alan,
Burıñgıdan ülgi algan
Eskilerden örnek alan,
Tayanganda tal koradı yapırgan,
Dayandığında söğütten duvarı kapayan,
Süyengende süñgi sabın sındırgan
Dayandığında süngü sapını kırdıran,
Sendey kaydan tabılar!
Senin gibisi nereden bulunur!
NOTLAR
1 Nogay şay: Çay, süt, yağ ve tuz ile yapılan
çorba kıvamında bir içecek.
2 Biy: Örfî hukuku bilen, davaları bu hukuk
esaslarına göre hâlleden itibarlı kimse.
3 Kiske: Bir çeşit kumaş.
4 Tavkey: Anne, anneanne veya dadı.
KAYNAKÇA
Araslı, Altan, Kazan ve Kırım Türklerinin
Folklor ve Musikisi, Türk Kültürü, Yıl 13, Ekim
1975, s. 352.
Atalay, Besim, Divân-ı Lügâti’t-Türk Dizini-
Endeks-, TTK Yayınları, Ankara 1991.
Baddeley, John F., Rusların Kafkasyayı İs-
tilası ve Şeyh Şamil, Çev. Sedat Özden, İstanbul
1989, s. 68.
Baskakov, N. A., Nogaysko-Russkiy Slovar,
Moskva, 1963.
Boratav, Pertev Naili, Folklor ve Edebiyat, C.
2, Adam Yayınları, İstanbul 1982.
Elçin, Şükrü, Halk Edebiyatına Giriş, Ankara
1986, s. 290.
Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı Giriş-
Metin-Sözlük- (I), İndeks Gramer (II), TDK Yayınla-
rı, 3. Baskı, Ankara 1997.
–––, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, 35.
Baskı, İstanbul 2005.
Kalmıkova, S. A., Nogay Halk Yırları, Mos-
kva 1969.
Kapayev, Suyun, Nogaydıñ Üyi, Çerkessk
1995.
Karakuş, İdris, Türk Kültüründe Bozlaklar 1
(Orta Anadolu Bozlakları), Keskin Belediyesi Kül-
tür Hizmetleri, Ankara 2005.
Kaya, Doğan, Anonim Halk Şiiri, Akçağ Ya-
yınları, Ankara 1999.
Kösoğlu, Nevzat, Türk Dünyası Tarihi ve Me-
deniyeti Üzerine Düşünceler, İstanbul 1990, s. 380.
Mahmud, Nedret, Dobruca ve Kuzey Kafkas-
ya Nogaylarının Folkloru Üzerine Genel Bir Bakış,
3. Uluslar arası Türk Folklor Kongresi Bildirileri,
Ankara 1986, C. 1, s. 188.
Tokel, Bayram Bilge, Neşet Ertaş Kitabı, Ak-
çağ Yayınları, Ankara 1999.
Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, C. 1-2, Ankara
1988.