0 Comments

Köstence, Karadeniz’in başlıca liman ve tatil kentlerinden. Dobruca yöresinde en kalabalık azınlık grubu ise Osmanlı Türkleri ve Tatarlar.

Romanya Tatar Birliği Başkanı Selahattin Hacıakay, Tatarların Romanya’nın en eğitimli azınlıkları arasında yer aldığını söylüyor.

Romanya Tatar Birliği Başkan Yardımcısı Ömer Erol (solda) ve Parlamentoda Tatarları temsil eden milletvekili Alaattin Ahmet. 13 Aralık ülkede ‘Tatar Günü’.

Tatar asıllı Celil Esergep, milliyetçi Büyük Romanya Partisi’nden milletvekili.

Tatar Birliği Kadın Kolları Başkanı Serhan Osman ve eşi Rüstem Osman mühendis.

MÜSTECİB ÜLKÜSAL

Müstecib Ülküsal (d. 15 Şubat 1899Hacıoğlu Pazarcık – ö. 10 Ocak 1996Kadıköy İstanbul),

Emel Dergisi‘nin ve Emel Vakfı‘nın kurucusu, Emel Dergisi’nin baş yazarı ve Kırım Millî Merkezi başkanı.

Kırım Türklerinin Millî İstiklâl Mücadelesi’nin büyük yolbaşçısı Av. Müstecib Ülküsal, Vatan Kırım‘ı terketmek zorunda kalan binlerce Kırım Tatar ailesinden birinin çocuğu olarak Romanya‘nın Mangalya kasabası Azaplar köyünde 15 Şubat 1899‘da doğdu. 1862 yılında Vatan Kırım’ın Canköy civarından göç eden Abdurrahman’ın oğlu Hacı Fazıl ile, Kerç şehri Kazantüp köyünden göç eden Vefa efendinin kızı Şerife’nin evladı olarak dünyaya gelen Müstecib Ülküsal, bir asra yakın ömrünü Kırım’ın İstiklali, Kırım Türklerinin ve bu meyanda bütün esir Türklerin hürriyetleri uğrunda şerefli bir mücadeleye adamış, bir vatansever, milliyetçi realist bir yazar, hukukçu, bir fikir adamı ve yorulmak, yılmak nedir bilmeyen bir millet hadimi idi.

Kırım Türklerinin 1917‘de Kırım’da İstiklallerini ilan ederek Kırım Türk Cumhuriyeti ‘ni kurmaları üzerine, 1918 yılında Kırım’a bir gemiyle gizlice giderek, Kırım Türklerinin Milli Mücadelesine fiili olârak katılan Müstecib Ülküsal, Akyar (Sevastopol)da tutuklanmış, Kurultay Hükümeti yetkililerince kurtarıldıktan sonra iki yıl, önce Kaytmaz Ağa sonra Fotisala köylerinde öğretmenlik yaptı. 1920 yılında Bolşeviklerin Kırım’ı işgal etmeleri üzerine Kırım’ı terketmek zorunda kaldı.

Lise tahsilini İstanbul‘da tamamladıktan sonra Romanya‘ya dönmüş 1926 yılında Bükreş‘te Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Talebeliği zamanında Ramanya’da çıkan Türkçe gazetelere makaleler yazarak Türklere milliyetçi bir ruh verme çabalarını, arkadaşlarıyla birlikte kurduğu “Tonguç” cemiyetinin faaliyetleriyle bu çabalarını yaygınlaştırmaya gayret etti. 1 Ocak 1930 yılında Bazargic (bugünkü Dobriç)’da 10 idealist arkadaşıyla, Emel Dergisi‘ni neşretmeye başladı. Kırım Kurultay hükümeti Dışişleri bakanı ve Kırım Millî Merkezi başkanı Cafer Seydahmet Kırımer‘in isteğiyle Kırım İstiklal Davasının resmi yayın organı olan Emel Dergisini 1941 yılında, Almanların Dobruca‘ya gelmeleri üzerinde kapatmak zorunda kalmış ve Türkiye‘ye göç etmiştir.

II. Dünya Savaşı esnasında Kırım Milli Merkezi’nin kararıyla, arkadaşı Edige Kırımal ile birlikte, Almanlara esir düşen soydaşlarına yardımcı olmak, Sovyet işgalinden kurtulan Alman işgali altına giren Kırım’da Kırım Türklerinin bir devlet kurabilmesi imkânlarını araştırmak üzere Almanya’ya gitmiştir. 1942 yılında Türkiye’ye dönerek, 1976 yılına kadar fiili olarak avukatlık yaparak geçimini temin etmiştir.

Cafer Seydahmet Kırımer’in rahatsızlığı sebebiyle Kırım Milli Merkezi’nin başkanlığını 1955 yılından itibaren vekâleten, 1960 yılında Kırımer’in ölümüyle bilfiil yürütmeye başladı.

1960 yılından sonra Türkiye’de yeniden yayınlanmaya başlayan Emel Dergisi’nin başyazarlığını gözlerinin rahatsızlandığı 1986 yılına kadar yürüten Müstecib Ülküsal, arkadaşlarıyla birlikte 1986 yılında Emel Kırım Türk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı‘nı kurdu. Ölümünden önce bütün kitaplarını bu vakfa bağışladı.

Bir asra yakın ömrünün 70 yılını bilfiil Kırım Türklerinin İstiklal Mücadelesine ve Türk Dünyasına hizmet etmekle geçiren Müstecib Ülküsal, Timur, Noyan ve Ülkü adında üç çocuk babası idi. 1993 Kasımında çok sevdiği, iyi eğitim görmüş, mücadelesinde hep yanında olmuş, Kırım’da doğan eşi Emine Ülküsal’ı kaybeden Müstecib Ülküsal, iyi derecede Romence ve Fransızca biliyordu.

Müstecib Ülküsal’ın kitapları:

EMELCİLER

Muhaceretteki Kirim Tatar millî hareketi içindeki rolü itibariyla Müstecib Ülküsal hiç süphesiz ki Kirim Tatar diasporasindan yetisen en önemli ve ilgi çekici sahsiyetlerin basinda yer alir. Onun bir asra yaklasan yogun ömrünün 75 yili askin bir dönemi tamamiyla Kirim Tatar millî davasina adanmistir. Kirim Tatar diasporasinin iki temel ülkesi olan Türkiye’deki ve Romanya’daki Kirim Tatarlari arasindaki millî-kültürel hareketlerin büyük bir bölümünde Müstecib Ülküsal’in merkezî ve öncü bir rol oynadigi görülür.

1920’li ve özellikle de 1930’lu yillarda Romanya’daki Kirim Tatarlari arasinda yeniden bir Kirim Tatar suurunun ve millî hareketinin dogusu öncelikle (o zamanki adiyla) Müstecib Haci Fazil ile baglidir. Romanya’da sâkin Kirim Tatar toplumu, özellikle XIX. yüzyil boyunca süren göçlerle Kirim’dan Romanya’ya yerlesmis ve gelenek, sive, sosyal hatira ve diger kültürel hususiyetlerinin çogunu muhafaza etmekle birlikte, cemaatin tamamina sâmil millî mensubiyet itibariyla Kirim’dan uzaklasmâya ve kendilerini “Romanya Müslümanlari” yahut “Romanya (veya Dobruca) Tatarlari” olarak adlandirmaya baslamisti. Iste Romanya’daki bu Kirim Tatar muhacir cemaatinin kendisini yeniden “Kirim Tatari” olarak tanimlamaya baslamasinda ve yalniz tarihî-kültürel olarak degil, hattâ siyasî açilardan da Kirim’i aslî vatani seklinde telâkki etmesinde basini Müstecib Haci Fazil’in çektigi Emel hareketinin büyük rolü vardir.

Her ne kadar Romanya’daki Kirim Tatarlari arasinda Kirim’in yeniden vatan manâsinda gündeme getirilmesi 1910’larda taninmis sair Mehmed Niyazi ile baslamis ise de, bu hususta teskilatli çalismalarin nüvesi ancak 1920’lerin sonlarinda Müstecib Haci Fazil ve arkadaslari tarafindan atilmistir. 1930 yilinda Müstecib Haci Fazil ve on bir arkadasi tarafindan kurulan Emel Mecmuasi gerçek bir dönüm noktasini teskil eder. Mecmua baslangiçta daha ziyade Romanya’daki genel Türk/Müslüman cemaatin ilgi ve meselelerine yönelik olarak çiktigi intibaini vermekle birlikte, nâsirlerinin o dönemde muhacerette bulunan Kirim Tatar Millî Kurultayi Hükûmeti’nin sâbik Harbiye ve Hariciye Müdürü (Bakani) Cafer Seydahmet [Kirimer] ile irtibata geçmeleri Emel Mecmuasi’nin istikametinin münhasiran Kirim Tatar millî davasina hasredilmesine yol açti. Derginin sonuna kadar izleyecegi bu çizginin ilk isareti 5. sayida derc olunan Cafer Seydahmet’in mesajinda ortaya konmus, 14. sayidan itibaren de kendisini “Kirim Kurtulus Davasinin Organi” ilân etmistir. Gerçekten de artik, Emel Mecmuasi mahallî bir Müslüman azinligin dergisi olmaktan çikarak Kirim Tatar diasporasinin tamamina sâmil bir millî basin organi durumuna geldi.

Esasen, uzun bir süredir sesi çikmiyor görünen muhaceretteki Kirim Tatar siyasetçileri ve aktivistleri Emel Mecmuasi ile davalarini dile getirebilecekleri bir platforma kavusmus oldular. Bu, özellikle muhaceretteki Kirim Tatar siyasetçilerinin en taninmisi ve Kirim Tatar Millî Kurultayi kapatilmadan evvel Kurultay’i dis ülkelerde temsil etmekle görevlendirilmis olan Cafer Seydahmet açisindan geçerliydi. Kirim Tatar diasporasinin her bakimdan en önemli merkezi Türkiye olmakla birlikte, o dönemde Cafer Seydahmet’in Türkiye’de arzu ettigi ölçüde faaliyet gösterebilmesi mümkün degildi. Bir kere, Türkiye’de büyük sayida Kirim Tatar muhaciri yasamakla birlikte 1930’lara dogru kayda deger bir Kirim Tatar teskilatinin var olduguna dair hiç bir isaret mevcut degildir. Zaten, en azindan legal plâtformda, bunun mevcut olabilmesi de imkân haricindeydi. O dönemin Türkiye Hükûmeti’nin politikasinin bir parçasi olarak Sovyetler Birligi sinirlari dahilinde kalan Türk halklarinin muhaceretteki temsilcilerinin Türkiye’deki “millî faaliyet” olarak adlandirilabilecek~ çalismalarina hiç hos bakilmamaktaydi. Bu bakimdan, (sonralari yaygin olarak kullanilacak olan tabirle) “dis Türk” politikaci ve aktivistlerinin, bu cümleden Kirim Tatarlari’nin, Türkiye’de teskilatlanmalari ve yayin yapmalari imkânsizlasti. Nitekim, Azerbaycanli, Idil-Uralli ve Türkistanli gruplarin Türkiye’deki yayin organlari kapatilacak ve aralarinda çok taninmis kisilerin de yer aldigi temsilcileri Türkiye’yi terk etmeye mecbur birakilacaklardi. Iste böyle bir ortamda Cafer Seydahmet Türkiye’de gerçeklestirebilmekten mahrum oldugu türden faaliyetleri Romanya’daki Kirim Tatarlari arasinda yapabilmeyi ve sesini o zamanlar Hacioglu Pazarcik’da yayinlanmakta olan Emel Mecmuasi vasitasiyla duyurmayi düsünmüstü. Emel Mecmuasi Türkçeydi ve bu bakimdan Kirim Tatarlari’na ve diger Türk halklarina (bilhassa da bunlarin Türkiye lehçesine vâkif muhaceretteki aydinlarina) hitap ediyordu; ayrica Türkiye sinirlari disinda nesredilmekte oldugu için Türkiye’deki kisitlamalara da tâbi olmayacakti.

Emel Mecmuasi’ni çikaran kadronun faaliyetleri bir süreli yayin organini çikarmanin çok ötesine gitmistir. “Emelciler” gerçek manâda bir teskilat gibi faaliyet göstermekteydiler. Bütün Romen Dobrucasi boyunca Köstence, Hacioglu Pazarcik ve Mecidiye gibi sehirlerden baslayarak en küçük Müslüman köylerine kadar bizzat giderek, buralarda aydinlatma, kültür, sanat, sosyal yardim ve maarif faaliyetlerinde bulunmakta, cemaatçilik islerinde ön saflari tutmaktaydilar. “Emelci” gençler Dobruca’da Müslümanlarla meskûn köylerin her birinde “Dobruca Türk Hars Cemiyeti”ni kurarak bunlari merkezî bir sekilde teskilatlandirdilar. Emel Mecmuasi sahip oldugu matbaa ile asil derginin nesrinin yani sira, Dobruca’daki Türk/Müslüman ahali arasinda o zamana kadar görülmemis ölçüde edebî, kültürel ve tarihî yayinlar yapmaktaydi. Burada kayda deger olan husus, “Emelciler”in faaliyetlerinin bir taraftan halkçi-cemaatçi karakter tasimakla birlikte, diger taraftan mahallîligi çok asan millî vasiflaridir. Bu gençler, içinden yetistikleri ve ya Romanya’yi (Dobruca’yi) artik vatanlari olarak görmeye baslamis olan ya da ilk firsatta Türkiye’ye göç etmenin plânlarini yapan Dobruca’daki Kirim Tatar muhacir halki için tekrar anavatani yani Kirim’i hatirlattilar. “Emelciler” sayesindedir ki, Romanya’da yasayan Kirim Tatar diasporasi ve özellikle de yeni yetismekte olan aydinlar için Kirim artik babalarinin dünü olmaktan çikip balalarinin yarini olarak görülme sürecine girdi. “Romanya Tatarlari” artik “Romanya’da yasayan Kirim Tatarlari” olduklarini hatirlamaya basliyorlardi.

1930’lu yillarda Stalin idaresi altinda bütün Sovyetler Birligi gibi Kirim’in da kapilari dis dünyaya (ve bu cümleden Romanya’ya) siki bir sekilde kapandigindan Kirim’a yönelik uyanan bu yeni ilgi elbette ki bir ölçüde platonik mahiyetteydi. Ancak muhtevasi itibariyla mahallî Dobruca karakterini çoktan asmis olan Emel Mecmuasi Kirim Tatar kültür ve tarihi hakkinda bilgi verdigi gibi, hem imkân nisbetinde Kirim Tatar Sovyet basinini takip ederek, hem de bilgi ve görgüsüne basvurdugu sahislardan yararlanarak Kirim Tatarlarinin o günkü durumu hakkinda ciddî ölçüde aydinlatici bir rol oynamaktaydi. Hakikaten de, diger “kalici mahiyetteki” yazilarinin yani sira, gerek o dönemlerde, gerekse günümüzde 1930’larin Kirim Tatar gelismelerinin oldukça saglam bir kronigi olmak itibariyla Emel Mecmuasi önemini hep korumustur. “Emelciler“in Dobruca’daki Müslüman Kirim asilli cemaate hatirlattiklari sadece vatan baglaminda Kirim kavrami degildi. Hiç süphesiz Cafer Seydahmet {Kirimer] vasitasiyla, Romanya’daki “Emelciler” gerek Türkiye’deki gerekse Avrupa ülkelerindeki Azerbaycanli, Kuzey Kafkasyali, Türkistanli ve Idil-Uralli Türk (veya Müslüman) muhacir gruplariyla da siki temasa geçmislerdi. Bu bakimdan, dergide o dönemde daima vurgulanan bâriz “Türkçü” çizgi retorikten ibaret kalmamakta, hiç degilse muhaceretteki temsilcileri vasitasiyla Sovyetler Birligi hakimiyetindeki diger Türk (veya Müslüman) halklarin millî emelleriyle dayanisma fiilen ortaya konulmaktaydi.

Müstecib Ülküsal [Haci Fazil] ismi Kirim Tatar muhaceret tarihi baglaminda öncelikle Romanya’daki Emel Mecmuasi ve buna paralel diger milliyetçi mahiyetteki faaliyetleriyle hatirlanir. Emel Mecmuasi’na bagli faaliyetlerini gerçeklestirdigi siralarda Müstecib Haci Fazil 30’lu yaslarindaydi. Halbuki onun bundan önceki yillari, yani sahsî ve fikrî olusum dönemi de, aslinda gayet ilginç zaman ve mekânlarda geçmistir. Küçüklügü Dobruca’da geçen Müstecib, Balkan Savasi sirasinda Osmanli Türkiyesi’nde tahsildedir. Birinci Dünya Savasi’ni ise savasin yogun bir sekilde cereyan ettigi Dobruca’da geçirmistir. Burada, Romen cephesinin çökmesini ve Ittifak Devletleri (Alman, Osmanli, Bulgar) ordularinin Dobruca’yi isgallerini yasamistir. Kirim’da geçirdigi iki yildan az süre ise yarimadaki Alman isgali ve Kirim Tatar Millî Idaresi, Solomon Krim’in Kadet .hakimiyetindeki hükûmeti, ikinci Bolsevik istilâsi ve birbirini takip eden General Anton Denikin’in ve General Peter Wrangel’in “Beyaz” rejimlerine tesadüf etmektedir. Genç Müstecib, Kirim’dan ayrilisini müteakip Istiklâl Savasi Anadolu’sunda ve Itilaf Devletleri’nin isgali altindaki Mütareke Istanbul’unda da bulunmustur. Görüldügü gibi, Müstecib Haci Fazil’in gençlik yillari farkli ülkelerde ve farkli rejimler altinda çogunlukla ya savas veya inkilâp ya da bunlari takip eden çalkanti ortamlarinda geçmistir. Bu çevrelerde edindigi intiba ve tecrübelerin sonraki yillarin bu taninmis aktivistinde derin etkiler biraktigina süphe edilemez.

Bu olusum yillarinda genç Müstecib’in özellikle Kirim’da geçirdigi dönem muhakkak ki belirleyici olmustur. Bir asra yaklasan ömrünün neredeyse tamamini “Kirim” kavramina hasreden Müstecib Ülküsal gerçekte bu ülkede yalnizca iki yil kadar yasayabilmistir. Ancak yukarida da belirtildigi üzere, onun Kirim’da geçirdigi dönemin yarimadanin belki bütün XX. asir boyunca gördügü en hareketli ve karmasik devirlerden biri oldugu da hatirlanmalidir.

Müstecib Haci Fazil’in Kirim’a ayak bastigi Eylül 1918’de Kirim Alman ordusunun isgali ve kendisi Litvanya Tatari olan General Süleyman Sülkeviç’in Basbakanlik görevini yürüttügü “Kirim Ülke Hükûmeti”nin idaresi altinda bulunmaktadir. Almanya’nin geçici bir idare olarak destekledigi ve teskiline izin verdigi “Kirim Ülke Hükûmeti” Cafer Seydahmet gibi Kirim Tatar milliyetçilerinden, yerli ve Almanyali Almanlardan ve anti-Bolsevik monarsist veya liberal Rus politikacilarinin olusturdugu pek de istikrarli olmayan bir koalisyon mahiyetindedir. Kirim Tatar Millî Kurultayi ise Alman isgali döneminde tekrar toplanabilme imkânini bulmus olup, Kurultay toplantilari arasinda onu temsil eden Kirim Tatar Millî Idaresi ise bilfiil Kirim Tatarlari’na ait her türlü sosyal, dinî ve kültürel konuya hâkimdir. Kirim’daki bütün etnik ve siyasî unsurlar, geçici oldugu bilinen Alman askerî isgal döneminden kendi lehlerine kalici bir sonucuna ulasilabilmesi için yararlanmak arzusundadirlar. Bu meyanda, Kirim Tatar Millî Idaresi de Osmanli Türkiyesi’nin siyasî ve mâlî destegini celbedebilme çabalarinin yanisira, her sahada karsilasilan büyük kadro eksikliklerini kapatabilmek amaciyla Türkiye’den ve diger Balkan ülkelerinde yasayan Kirim Tatar diasporasindan yetismis insanlarin vatana dönüslerini tesvik etmeyi düsünmekteydi.

Kirim Tatar Millî Kurultayi’nin Dobruca’daki Kirim Tatarlariyla dogrudan temasi ancak 1918 yazinda olabildi. Bu tarihlerde Istanbul’a giderken Köstence’ye de ugrayan Kirim Tatar Millî Kurultayi murahhasi Bekir Sitki Odabas burada Mehmet Niyazi ve arkadaslariyla da görüserek onlara Kirim’daki gelismeler hakkinda bilgi verdi. Böylelikle, Dobruca’da yasayan Kirim Tatarlari vatandaslarinin Kirim’daki istiklâl hareketlerinden ilk defa haberdar olmus oldular. Odabas’in özellikle üzerinde durdugu bir husus da Dobruca’daki Kirim Tatarlari’na ve bilhassa aydinlarina bu zor günlerde Kirim’da büyük ihtiyaç oldugu idi. Odabas’in anlattiklari evvelce Romen ordusuyla birlikte Moldova’ya çekilen, bilâhare de Kirim’a giden ve o günlerde ailesini görmek üzere geri gelmis bulunan Hacioglu Pazarcik Müftüsü Halil Fehim Efendi tarafindan da dogrulanmaktaydi. Bu haber Dobruca’daki Kirim Tatar aydinlari üzerinde derin tesir yapmis olmalidir. Nitekim, Azaplar köyünde yasayan Haci Fazil oglu genç Müstecib de bunu heyecanla millî bir çagri olarak kabul edenlerdir. Derhal Köstence’ye giderek Mehmet Niyazi ile görüsüp onun da Kirim’a gidecegini ögrenmesi üzerine, Müstecib kesin kararini verir. Köyüne döner dönmez ailesine Kirim’a gidis kararini bildirir ve baska arkadaslarini da bu ise davet eder. Kendisi de dahil toplam otuz üç Kirim Tatar genci Kirim’a gitmeye karar verirler. Genç Müstecib gerekli islemlerî yapmak üzere bu otuz üç genç adina Köstence’ye gider ve buradaki Alman isgal kumandanligi ile görüsür. Ancak, kendisine savas bölgesi oldugu için Kirim’a giris-çikisin mümkün olmadigi ve zaten yaslarinin küçüklügü dolayisiyla her halükârda kendilerine izin verilemeyecegi bildirilir. Bu hayal kirici olaydan sonra tavassut için Köstence’deki Osmanli isgal kumandanligina da giden Müstecib Türk kumandandan da bu gibi islerin Almanlara ait oldugu ve karisamayacaklari cevabini alir.

Ancak Müstecib kararlidir ve ne pahasina olursa olsun, gerekirse tek basina Kirim’a bir yolunu bulup gidecektir. Nitekim, 1918 Eylül ayinda Kirim’a giden bir vapura tayfalarla anlasmak suretiyle kaçak olarak biner ve zor bir yolculuktan sonra Akyar’a (Sevastopol) varir. Ne var ki, daha sahile çikmaya imkân bulamadan vapurda arama yapan Alman askerlerine yakalanir ve tevkif edilir. Bu tevkifi esnasinda meshur Akyar hapishanesine konulursa da, bir süre sonra Kirim Tatar Millî Idaresi’nin Akyar’daki Alman kumandanligi nezdindeki temsilcisi Sadik Kaytaz’in tavassutuyla serbest birakilir. Beraberinde, ayni vapurla kendisi gibi Dobruca’dan (Toksofu köyünden) kaçak olarak gelmis olan Ali Efendi isminde birisi de vardir.

Genç Müstecib artik hayal etmis oldugu gibi hür bir insan olarak vatanindadir ve millî maarife hizmet edebilecektir. Hapisten kurtulur kurtulmaz hemen Bahçesaray’a giderek Kirim Tatar Millî Idaresi’nin buradaki Maarif Müdürlügü’ne durumunu anlatarak müracaatta bulunur. Memnuniyetle karsilanarak Bahçesaray’daki Kaytaz Aga ilkmektebine muallim olarak tayin edilir ve orada Türkçe, tarih ve cografya dersleri vermeye baslar. Kaytaz Aga mektebinde henüz yirmi gününü doldurmamisken, Maarif Müdürlügü’ne çagirilir ve kendisine Fotisala köyü cemaatinden gelen talebe binaen bu köyde muallimlik yapip yapamayacagi sorulur. Kabul etmesi üzerine derhal Fotisala’nin zenginlerinden Abdulla ve Ahtem Abduramanov kardeslerle birlikte Bahçesaray’in güneyindeki bu büyük köye hareket eder. Fotisala o siralarda Kirim’in en büyük köyleri arasindadir: Bes bin nüfuslu ve alti mahalleli olup, içinde büyük bir hastahane, eczane, firinlar, lokantalar, atelyeler, dükkanlar ve her mahallede de birer cami bulunmaktadir. Üç Rus ailesi hariç sâkinlerinin tamami Kirim Tatari olan Fotisala’da iki Müslüman mektebi ve Çarlik zamaninda açilmis bir resmî zemstvo mektebi (skola) bulunmaktaydi. Müstecib’in gelisine kadar Müslüman mekteplerinde yalnizca Kur’an ve ilmihal okutabilen birer sarikli hoca tedrisatta bulunmaktaydi. Devlet mektebinde ise Çarlik zamaninin Tatar Ögretmen Okulu (Tatarskaya Uçitelskaya Skola) mezunu Bahçesarayli Yakub Seytcelil isimli bir muallim Rusça okutmaktadir.

Dobruca’dan gelen Istanbul’da tahsil görmüs bu genç muallimin Fotisala’ya gelisi köy cemaatini heyecanlandiran bir olay olur. Genç Müstecib Zeynelâbidin Haci adindaki zengin bir köylünün vakf ve tahsis ettigi yeni, güzel bir binada ders verecektir. Köyün yerlisi bir hoca da onun yanisira Kur’an okutacaktir. Yeni mektep törenle açilirken muallim de toplanan cemaate takdim edilir. Müstecib Haci Fazil oradaki kisa hitabinda cemaate mealen sunlari söyler:

“Sevgili agabeylerim, ben kendi yurduma ve buradaki kardeslerime gücüm ve kudretim içinde çalisarak faydali olmak için geldim. Dobruca’daki Kirim Tatarlari, sizin kardesleriniz, yurdumuzda kurulmus olan Kurultay hükûmetinin ilân ettigi hürriyet ve istiklâliyetten büyük sevinç ve bahtiyarlik duydular. Buraya benimle beraber pek çok genç gelmek istiyordu. Ama orada yerlesmis olan geçici Alman askerî idaresi izin vermedi. Dobruca’daki kardesleriniz vatan hasreti çekmektedirler. Ben sunu açiklamak istiyorum: Ben buraya par. kazanmak, rahat yasamak için gelmedim. Bana oturacak bir tek oda, yasayacak kadar para verirseniz, bütün hevesim ve gayretimle çocuklarinizi, benim kardeslerimi okutmaya çalisirim. Burada ben pek yeniyim, yasama sartlarini bilmiyorum. Siz ne takdir ederseniz ben raziyim.”

Bu sözlerden çok memnun kalan köy halki Müstecib muallime içi döseli bir oda ve 150 ruble de aylik maas verir. Bu maas ve yemekler mektepte okuyan çocuklarin velileri tarafindan temin edilmekteydi. Din dersleri haricinde kalan dersleri, yani Türkçe, tarih, cografya, müzik, resim ve beden terbiyesini ayni zamanda mektebin de idarecisi olan genç Müstecib okutuyordu. Oglan ve kiz toplam elli kadar olan talebeler bilgi seviyelerine göre bes sinifa ayrilmislardi. Müstecib Haci Fazil gerek talebeleriyle, gerekse köy halkiyla kisa sürede kaynasmayi ve kendisini sevdirmeyi basararak, çalismalarini siradan köy muallimligi sinirlari disina çikardi. O dönemin bir çok milliyetçi-reformcu mualliminin yaptigi gibi, küçük talebelerine millî ruh asilamak ve sosyal yönlerini gelistirmek amaciyla çocuklara millî ve terbiyevî konularda müsamereler düzenletmek, marslar ve siirler söyletmek ve törenler yaptirmak gibi bir sira faaliyetlere giristi. Bu müsamerelerde millî karakterdeki bazi piyesleri bizzat Müstecib muallim yazdigi gibi, halki aydinlatmak amaciyla tarih konulu konferanslar da vermekteydi. Bunlar zamanin Fotisala köyü için çok ilgi çekici ve emsali görülmemis yeniliklerdi. O kadar ki, müsamere ve diger faaliyetlerin ünü çevre köylere de yayilacak ve israrli ricalar üzerine üç komsu köyde söz konusu müsamere ve törenler tekrarlanacakti. Genç muallimin zaman zaman camide vaaz vermesi ve dinî bilgisini de ortaya koymasi köyün gayet muhafazakâr yapidaki ahalisini ona daha da bagliyordu.

1919 ders yili basinda Müstecib Haci Fazil köydeki zemstvo skolasina geçti. Artik maasi Yalta zemstvosu tarafindan verilecek ve burada Bahçesarayli Yakub Seytcelil ile beraber çalisacakti. Kuwetle milliyetçi olan her iki genç muallim kisa sürede kaynastilar ve siki bir dostluk tesis ettiler. Müstecib genç meslekdasi ile birlikte müsamere faaliyetlerini yeni okulunda da sürdürdü. Böyle bir müsamereyi civardaki Kökköz köyünde bulunan meshur Yusupov sarayinin muhtesem salonlarindan birinde sahnelediler. Yakub Seytcelil ve Müstecib Haci Fazil birlikte bir Türkçe-Rusça sözlük hazirlama çalismasina da giristiler. “M” harfine getirebildikleri bu sözlük çalismasi, 1920 Haziran’inda Müstecib’in Kirim’dan ayrilmaya mecbur olmasiyla yarim kaldi. Yakub Seytcelil ise çok sonralari Sovyet rejimi tarafindan pek çok diger Kirim Tatar milliyetçisi gibi idam edilecekti.

Müstecib muallim ders ve sosyal faaliyetlerinin yanisira çevreyi ve vatandaslarini tanimaya ve tahlil etmeye gayret ediyordu. Fotisala köyünün o yillardaki durumunu söyle tasvir etmektedir: “Köyün halki tütüncülük, yemisçilik ve bunlarin ticaretini yapiyorlar. Insanlar dindar, muhafazakâr, çaliskan, hamiyetli, karakter bakimindan saglam ve dürüst; geleneklerine bagli ve saygili. Çogunluk cahil. Medresede okuyanlari var; bunlara molla diyorlar; mutaassip kisiler. Yenilikle baslari pek hos degil. Kizlarin çok okumalarini begenmiyorlar. Orta tahsil görmüs olani bir kaç tane. Yüksek tahsil görmüs olani hiç’ yok. Kadinlardan ilkokulu bitiren bile yok denecek kadar az. Kadinlar erkeklerden kaçiyorlar, görüsmüyorlar. Dügünlerde kiz ve kadin erkeklerden ayri toplaniyorlar ve egleniyorlar. Çöl taraftaki Kirimlilarin ‘çinlasma’ âdeti ve gelenegi bunlarda yok. Konusma dilleri Yaliboyu (Tat) sivesidir. Yazin tütün islerinde çalisanlarin hepsi Ukraynali kadin ve kizlar. Tatar kadinlari çalismiyorlar ve evden çikmiyorlar. Bu tutumun iktisadî ve sosyal bakimdan Kirimlilara pahaliya mal oldugunda süphe yoktur.”

Genç Müstecib’in günleri Fotisala’da ve çevre köylerde genellikle oldukça sâkin bir ortamda geçerken, Kirim siyasî açidan fevkalâde karisik bir süreç içinde bulunmaktaydi. Alman ordusu Kirim’dan çoktan çekilmis, Kirim Tatarlari hükûmetten ayrilmislar, idare önce anti-Bolsevik liberal Ruslarin, sonra da Beyaz Ordu’nun eline geçmisti. Bir ara, 1919 ilkbaharinda Bolsevikler iki aydan az bir süre için yarimadayi ele geçirdilerse de, Beyaz Ordu tekrar Kirim’a hâkim olmustu. Kirim’daki Rus hakimiyetinin siyasî rengi degistikçe hâkim gücün askerleri köye de geliyorlar, ancak günlük yasantida fazla bir degisiklik olmuyordu. Müstecib muallimin günleri Kirim çapindaki gelismelerin merkezinden uzakta geçmekle beraber, zaman zaman olaylar yasadigi köyün küçük dünyasina da aksetmekten geri durmuyordu. General Peter Wrangel’in liderligindeki Beyaz Ordu’nun hakimiyeti sirasinda Beyazlarin Kirim Tatarlarini Bolseviklere karsi savasmak üzere zorla askere alma tesebbüsleri kanli olaylara yol. açmisti. Beyazlarin “Tek ve Bölünmez Rusya” siyasetleri ile Kirim’da tatbik ettikleri siddet Kirim Tatar milliyetçilerini giderek anti-Beyaz bir tâvra sevketmekteydi. Beyaz Ordu’nun Kirim Tatarlarindan zorla asker toplama tesebbüslerinin en aci hatirlanan örneklerinden birisi sonradan meshur bir halk yirina konu olacak olan “sompol” (tüfek harbisi) vakasiydi. 1920 Kirim Tatarlarina bir ders vermek isteyen Beyaz subaylar Bahçesaray halkini tarihî Hansaray’in avlusuna toplamislar, gençleri “sompol” ile feci sekilde dövmüslerdi. Bu olayin çok daha küçük bir kopyasi da Fotisala köyünde cereyan etmisti. Olaya sahit olan Müstecib Haci Fazil yayinlanmamis hatiralarinda söyle yazmaktadir:

“1920 yilinin Mayis ayinin ilk haftasi idi. Saat 17.00 siralarinda köyün merkezinde 50-60 kadar Rus süvarisi gördüm. Bunlar yüze yakin erkegi toplayarak abluka altina almislardi. Etraftan da bu kalabaliga yavas yavas toplananlar vardi. Ben de bu arada kalabaliga yaklastim. Disler kilitlenmis, yüzler sararmisti. Gözlerden kin atesi fiskiriyordu. Dükkânlarin önünde üç-dört Rus subayi ile bir albay yavas sesle bir seyler konusuyordu. Orta boylu, kara sakalli, esmer, cellât çehreli albay subaylardan ayrilarak sosanin ortasina yürüdü ve yüksek sesle emir vermeye basladi. Süvariler toplanan halki bir daire seklinde siraladilar. Dairenin ortasina kollari arkasina bagli bir Tatar delikanlisini getirdiler. Albay bagirararak, `Biz Bolseviklerle savasiyoruz. Tatarlarin bize yardim etmelerini ve asker vermelerini istiyoruz. Vermezlerse zorla alacagiz. Askerden kaçanlari cezalandiracagiz’ dedi ve ortada duran Tatar gencinin yere yatirilip kiçina kiçina 25 sompol (tüfegin çelik çubugu) vurulmasini emretti. Yere yatirilan delikanli orta boylu sismanca, yagiz çehreli, börklü, Bahadir köyünden idi. Denikin birlikleri tarafindan askere alinmis, fakat kaçip tutulmustu. Simdi herkesin gözü önünde ibret olsun diye cezalandiriliyordu. Süvariler kiliçlarini kinlarindan çikarmislar, her hangi bir direnmeye veya ayaklanmaya karsi koymak ve tenkil etmek üzere hazir durumda idiler.

Kiçindan pantalonu çikarilip yüzükoyun yere yatirilmis olan Tatar gencinin iki omzunu bir asker dizleriyle, diger bir asker iki ayagini elleriyle bastirdi. Ejderha gibi bir çavus bir metre uzunlugundaki çelik çubuk (sompol) ile Tatar gencinin kiçina vurmaya basladi. Albay yüksek sesle kuvvetle inen sompolu sayiyordu: 1, 2, 3, 4, 5, 6 …. Gencin iç donu parçalandi ve kaba etinden kan fiskirmaya basladi. O ana kadar sesini çikarmayip dislerini sikan genç, bogazlanan bir dana gibi bögürmeye ve aci feryatlar çikarmaya basladi. Çavus vurmaya, albay saymaya devam ediyordu. Tatarlar, canlari dislerinde, baslari egik renkten renge giriyorlardi. Bu tahammülü güç manzara karsisinda ben titremeye basladim. Bir anda zihnimde su düsünce canlandi: `Birden albayin üstüne atlayip bogazina sarilayim, bogup geberteyim. Benim burada kimsem yok. Yalniz beni öldürürler, baskalari kurtulur…’ Bu anda birisi beni kolumdan geri çekti. Baktim, köyün galavasi (muhtari) Halim Efendi: `Hoca, biraz gelir misin?’ dedi ve sâkinlesmekligimi, bir felâkete sebebiyet vermemekligimi söyledi ve beni oradan uzaklastirdi. Sonradan, Halim Efendi bana, beni gözü ile takip ettigini, sararip titredigimi görerek bir hadise çikaracagimdan korktugunu ve bunu önledigini söyledi ve beni teselli etti.

Adi Seytali olan Tatar gencini yirmi bes sompol vurusuyla cezalandirdiktan sonra bir süvarinin terkesine (egerine) baglayarak alip götürdüler. Buna benzeyen cezalandirma olaylari Kirim’in baska köylerinde de cereyan etmisti. Bu zulüm olaylari, Çarlik kartalinin Kirim Tatarlari’nin vücuduna kanli tirnaklarini yeniden batirmaya karar verdigini anlatiyordu. Fakat Kirimlilar ne pahasina olursa olsun Ruslara asker vermeyecekler ve savaslarina katilmayacaklardi. Nitekim, Seytali’nin birkaç gün sonra tekrar kaçip dagdaki diger milliyetçi kaçaklara katildigini haber aldik.”

Müstecib Ülküsal’in Kirim’daki günlerine dair hatiralarinda bahsettigi ilgi çekici hususlardan birisi de, kendisi Fotisala köyünde muallimlik yapmakta iken oraya Bulgaristan’da yasayan Kirim Tatarlarina mensup Süleyman adinda otuz yaslarindaki bir sahsin gelisidir. Bulgaristan’in Harmankuyusu köyünden olan bu genç de muallimlik yapmak ister ve Müstecib muallimin tavassutuyla köyün mekteplerinden birinde göreve baslar. Süloyman sonradan Müstecib Haci Fazil ile birlikte Kirim’dan ayrilmak zorunda kalacaktir. Süleyman muallimin durumu Bulgaristan’da yasayan Kirim Tatarlarindan her hangi birisinin vatana dönmeleri ve orada millî duyguyla hizmet etmeleri fenomeninin bilinen ilk örnegi olmasi itibariyla önem arzeder.

Müstecib Haci Fazil Romanya’dan Kirim’a orada yasamak ve kendisini millî faaliyetlere hasretmek için gelmis ise de, genel sartlar onu daha farkli davranmaya mecbur birakir. Öncelikle, tahsilini sürdürmek ve yüksek ögrenim görmek istemesi onu Kirim’dan ayrilmaya sevk etmektedir. Dahasi, 1920’nin ortalarina dogru Beyaz Ordu’nun artik çaresiz bir sekilde Kirim yarimadasina sikisacagi belli olmustu. Bolseviklerin General Wrangel’in “Beyazlar”inin elindeki bu son siginagi da ele geçirecekleri muhakkak görünüyordu. Kirim’in böylesine siyasî tecridi ve umutsuz hali içerideki siyasî ve sosyal durumu giderek bir kaosa sevkettigi gibi, açlik ve kitlik belirtileri de ortaya çikmaya baslamisti. Nihayet 1920 Mayis sonlarinda mektebin imtihanlarinin yapilarak tatil edilmesini müteakip Müstecib Haci Fazil duygulu bir törenden sonra Fotisalalilara veda eder. 1920 Haziran ayinda (baslarinda olmalidir) ise Yalta’dan Eregli’ye giden bir motorcuyla anlasarak anavatanindan ayrilir. Ancak Romanya’da biraktigi ailesinin yanina dönebilmesi için daha iki yildan fazla bir zaman geçmesi gerekecektir. Onu simdi savas içindeki Anadolu’da ve isgal altindaki Anadolu’da macera dolu bir dönem beklemektedir. Istemeyerek ayrildigi ve bir gün muhakkak dönmeyi gaye edindigi Kirim’i tekrar görebilmek ise hayatinin geri kalan 76 yillik dönemi boyunca hiç bir zaman nasip olmayacaktir. Bu 76 yilin hemen tamami Kirim düsüncesiyle ve Kirim için durmaksizin çalismakla geçecek, Kirim sevgisini sayisiz gençlere asilayacak, Kirim Tatar halkinin çilesini kitlelere duyurabilmek için didinecek, hattâ muhaceretteki pek çok kisi tarafindan Kirim ile özdeslestirilecek, Kirim Tatar tarihinin en uzun ömürlü dergisini nesredecek, fakat maalesef vefatina kadar Kirim topragina bir daha ayak basamayacaktir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Paylaşımlar

Küçük cüz ve Nogay-Kazak

(Alşın)Alimulı           Bayulı           Jedıru                   ↓                ↓                 ↓ Karasakal      Aday           …