Kirim Dügünleri
Yaz.: Çubukçuzade Safvetî Kemal – Haz.: Ayse GENÇKOL
“Her yigidin bir yogurt yeyisi vardir.” Türkçemizin en sumullü bu atasözü de isbat eder ki, her kavmin, her miletin kendine göre örf ve âdetleriyle gelenekleri vardir. Bu örf ve âdetlerle geleneklerden dogan güzellikler de o milletlerin kendi aralarinda paylasilmak suretiyle disariya sizdirilmaz. Yani demek istiyoruz ki, milletlerin, kavimlerin, kültürlerin örf ve âdetler ve geleneklerinden husûle gelen iyilik ve kötülügün gerek neticeleri, gerekse maddî ve manevî sorumlulugu münhasiran o zümreye aittir. Disaridakiler buna karsi yalniz seyirci olarak kalabilirler.
Meselâ, Anadolu’nun bazi yerlerinde yapilan ve bir hafta devamli her çesit zevk ve senlikle geçen dügün günleri ayni zamanda dügün sahiplerini türlü türlü aklî ve nakdî eziyet ve sikintilara maruz birakir. Fakat bu sikinti ve eziyetler iki tarafin saadetine münhasir ve matuf oldugu için evlâtlar babalarinin pek o kadar yüregini sizlatmaz. Çünkü onda her iki tarafin ortak mutluluklari gayesi, yani maddî ve manevî bir gaye vardir. Gerçi zenginlerin bu debdebe ve gösteris ile esanlamli eserlerini örnek almak zaruret ve mecburiyeti karsisinda kalan bir kisim bîçareler, mahallî örf ve âdetlerle geleneklere aynen riayet etmis olmak gibi büyük bir mâlî buhran ile neticelenen hakikatler muvacehesinde bir müddet çirpinmaktan kendilerini alamazlar. Lâkin, mahallî örf ve âdetlere riayetle ve çekilen zahmetlerle yapilan masraflar millî geleneklere karisip gitmistir. Esasen gaye ve emel evlât mürüvvetini görmekten ibaret degil mi?
Kirim âdetlerinin de pek çoklari Anadolu âdetlerini andirmaktadir. Kirim’in her tarafinda, Kirim Türklerinin milyonerinden en asagi tabakasina kadar her ferdinde mahallî geleneklere riayet sevgisi vardir. Bu sevgi ve geleneksel saik dügün hazirliklarina dört-bes ay evvelinden baslamak ihtiyacini hâsil etmekte ve iki tarafi da oldukça mühim fedakârliklara katlandirmaktadir.
Dügün zamanlari sonbaharin sonlarinda baslar. Çünkü o vakte kadar çogu bahçeci ve tütüncü olan Kirimlilar bahçe islerini, tütün satislarini bitirmis ve kazançlarini ceplerine koymus olurlar. Dügün mevsiminin gelmesiyle Kirim’in Turan irkiyla meskûn sehirlerinde yer yer davul zurna sesleri kulaklarda çinlamaya baslar.
O kadar ki, meselâ 23 bin nüfuslu bir sehir olan ve 17 bini Islâm bulunan Bahçesaray’da bir haftada sekiz-on dügünün birden basladigi ve ayni hafta dügün yapmak üzere hazirlanan diger dügüncülerin de davul, zurna bulamayarak dügünlerini gelecek haftaya erteledikleri görülmüstür. Davulsuzluk ve zurnasizliktan dügünlerin tehir edilmesi de gösteriyor ki, burada geleneklere siki ve degismez bir baglilik vardir. Teferruati her ne olursa olsun esas itibariyle bu gelenek ve âdetlerden millî bir zevk ve derunî bir haz duymamak kâbil degildir.
Mehterhâne-i hakanî takimi saray içinde her gün nöbet vurdugu zamanlarda halkimizda görülen hücum ve büyük ilgi de gösteriyordu ki Turan irkinin eski geleneklerini sürdürmeye ve ihyâya siddetle ihtiyaci vardir ve bu ihtiyaci vazgeçilmez bir gereklilik derecesinde gören Askerî Müze müdürlügünün eski millî âdet ve geleneklerimizi ihyâ ve idâmeye matuf olan önemli icraati sükrana deger.
Gerçi o eski âdet ve gelenekler meyaninda bugün terkedilmesi zarurî hükmünde olanlari da bulunabilir. Fakat millî duygulari oksayacak, Türk’ün gögsünü kabartip sisirecek derecede iftihar etmemiz ve sevinmemiz gerekenleri de bütün bütün unutmus olmak veyahut unutmus gibi görünmek millî ve ananevî duygulardan soyutlanmis olduguna delâlet eder.
Suraya kadar belirttigimiz giris ve mütâlâalardan maksadimiz Turan irkinin yer yer eski duygularina ve eski geleneklerine kuvvetli bir baglilik ile gönül baglamalarina bugün hiç bir engel ve zorlayici mevcut olmadigini irkdaslarimiza anlatmaktir.
Kirim lisaninda toy tabir olunan dügüne bu ülkenin her tarafinda Pazar gününden baslanilmasi eski âdetlerdendir. Bundan evvel yani toy baslamazdan evvel her iki taraf arasinda kararlastirildigi sekilde erkek tarafindan mükellef tepsiler üzerinde türlü türlü nisan hediyeleri, su cümleden kiz için bir kaç kat elbiselik kumaslar, pullu bürümcükler vesair süs esyalari gönderilir ve hediyeler mutlak surette ya Pazartesi veyahut Persembe gecesi bir kaç kisi ile ve fenerler yakilmak suretiyle yollanir. Erkek tarafi bu hediyeleri getirenlere türlü ikramlar ve iltifatlar yagdirir.
Nisan merasimi icra olunduktan sonra artik kendilerini bir manevî bag ile yek digerine bagli kabul eden her iki taraf hazirliklarina devam ve bir an evvel dügün yapilmasina gayret ederler. Bu müddet zarfinda tesadüf eden mübarek günler erkegin kiza ve kiz tarafinin erkege hediyeler göndermesi için vesile bahseder.
dügünden bir hafta evvel agirlik nami altinda erkek tarafindan kiz tarafina ayrica bir çok agir ve çesitli elbiselik kumaslar gelir ve bu meyanda ferâce yasmak, ayna, tarak, mest, pabuç, telli duvak ve saire bulunur ve bunlarin bulunmasi elzemdir. Çünkü âdettir.
Pazar gecesi her iki tarafta sehir delikanlilari toplanarak dügüne davet edeceklerini yazarlar, müdâvimlerin isimlerini kaydederler. Bu is bile tantanali bir sekilde yerine getirilir. ìsimler yazildigi esnada oyunlar tertip edilir, sarkilar söylenilir, yemisler çikarilir.
Pazar günü, her iki tarafta toy baslar; sehir ve köy halki tebrik maksadiyla gelir ve her gelene davullar, zurnalar yol havasi çalarlar. Gelenlere son derece i’zaz ve ikram edilir. Öglene kadar herkes dagilir, çalgicilar dahi gider ve o gün ve gece sükûn ile geçer.
Pazartesi günü sabah erkenden çalgicilar gelir, ikindiye kadar kiz tarafinda ve erkek tarafinda oyunlar ve çesitli zevk ve senlikler îfâ edilir. Ikindi vakti kiz tarafinda gelini perdeye korlar ve gelin perde arkasinda Persembe günü öglene kadar kalir. Orada arkadaslari ile eglenir. Bütün Kirim yarimadasinda “Aglama Gelin” tabir olunan bir hava vardir ki, bu çalinir çalinmaz gelin ve nezdinde bulunan yasitlari birbirlerinden ayrilacaklarini ve gelin bilhassa baba evini terkedecegini düsünerek aglar. Sali günü, haftanin en agir ve en zevkli günüdür. Gelinin Sali gecesi basina, Çarsamba gecesi ellerine kinalar konulur. Bu merasim de çalgi ile ve türlü türlü debdebe ve ihtisâm ile yerine getirilir. Kinayi koyanlara ve ona yardim edenlere bol miktarda bahsisler atilir.
Persembe günü, ögle üzeri erkek tarafindan “kuda” tabir edilen gelin alicilari gelir. Bunlar son derece büyük bir hürmet ve debdebe ile karsilanir. Kudalar geldikten sonra nikâh kiyilir, kudalara mahsus sofralar kurulur, tatlilar dagitilir, gül sulari serpilir ve müteakiben çalgilar “Çeyiz Havasi”ni çalmaya baslar baslamaz çeyiz arabalari kezalik gösterisli bir merasimle yüklenilir ve yola konulur ve sonra gelin arabasi kapiya yanasir. Gelin, sirmali ve islemeli göz alici perdeler arasindan geçerek dört atli mükellef bir landuna dahil olur, kudalar kendi arabalariyla onu takib ederler. Gelin arabasina bir çok bahsislik mendiller, çuralar, bohçalarla, çamasirlar alinir. Bunlar, gelin arabasini yaya ve atli olarak durdurmak babayisitligini göstermek itiyadini behemahal yapacak olan delikanlilar içindir. Bu suretle bir saatlik yola sekiz saatte gidildigi vâki’ olmustur.
Hattâ gelin bir sehirden bir sehire, yahut sehirden köye veya köyden sehire getirilirken simendifer hattina tesadüf edilirse (butka) nöbetçi kulübesinden bir kadinin çikarak yolu kapadigi görülür, bahsis almadikça Rus karisi demirleri açmaz, arabalarin bütün hayvanlarinin baslari varaklidir ve çesitli mendiller ve çesit çesit basmalarla süslüdür. Gelen arabalarin dügün arabalari oldugu bunlardan ve bilhassa landunun ziynet ve ihtisâmindan anlasilir. Bu minval üzerine bir köye veya bir sehirden digerine götürülen gelinin gece yarilarinda gidilecek yere vâsil olundugu görülmüstür.
Yolculuk esnasinda çöllerde kosular tertip edilir. Birinci ve ikinci gelenlere bohçalarla hediyeler verilir. Gidilecek yere erisinceye kadar bir çok merasim icra edilir, köy çocuklarina varincaya kadar bir çok hediyeler ve bahsisler verilir ve dagitilir. Bu gerçi israftir. Fakat dügün sahibinin sani ve söhretidir. Daha dogrusu bir âdet, bir gelenektir.
Dügün haftasi erkek tarafinda da büyük bir sevk ve zevk ile geçer. Çarsambaya kadar pek çok ziyafetler düzenlenir. Çalgilar mütemadiyen çalar, bazi kimseler de ince çalgida bulunur. Bunca çalgi üç-dört keman ve klarnet ile bir kaç dâre (def) ve bir-iki borudan ibarettir. Bu âdetâ bir musikî takimini andirir; hattâ bu takimlar Bahçesaray’in Hansarayi Parki’nda her gün aksam üzerleri -yaz günleri- millî ve Rus havalari çalarak gezinenlerin kulaklarinin dinlenmesine ve keyiflenmesine çalisirlardi.
Sadede gelelim: Çarsamba gecesi erkek tarafinda delikanlilar toplanir yemekler yenilir, serbetler içilir ve sonra bahçeye, bahçe müsait degilse genis sofaya, süslü bir sal serilir ve üzerine süslü bir iskele konulur. Bu güveye mahsustur. Güvey bir don ve bir gömlek ile oraya oturur. Bu esnada kadinlar tamamen oradan ve civarindan uzaklasmislardir. Iki delikanli güveyin iki tarafina geçerek onu bastan ayagina kadar giyindirirler. Bu sirada çalgilar devamli olarak çalar ve yanmakta olan bir çok lambalardan baska sekiz-on çocuk güveyin karsisinda ayak üzerinde yesil mumlar ve mesaleler tutarlar. Bu bir millî zevktir. Güvey giyindirildikten sonra sabaha iki saat kalincaya kadar kizlar bir tarafta, erkekler bir tarafta türlü-çesitli zevk ve senlikle vakit geçirirler. Sabaha karsi “Kökibasi” denilen sahis köki koyar ve bir hafta müddetle velvelesi olan dügün-dernek su suretle sona erer.
Dügünden sonra kirk gün kadar gelin süslü elbiselerle pullu bürümcüklerle sabah ve aksam kayinpederiyle kayinvalidesinin elini öpmek mecburiyetindedir. Bu da aile arasinda vücudu elzem bulunan karsilikli sevgi ve saygi hislerini idâme ettirmeye yönelmis dinî, edebî, ahlâkî ve Peygamber’in begenecegi türden bir âdettir.
Makalemizin basinda da söyledigimiz vechile Kirim dügünlerini böylece tafsil ve beyan eylemekten maksadimiz okuyucularimiza oralarin sosyal hayatina ve millî yasantisina dair bir fikir vermis olmak içindir.
Anadolu’nun pek çok yerlerinde, su cümleden Eskisehir ve Konya taraflarinda dügünler bu suretle icra edilmektedir. Hattâ bu âdetlerden bir çoklari Yenibahçe ve Sehremini taraflarinda oturan Kirimlilar tarafindan halen uygulanmakta ve yerine getirilmektedir. Çünkü bu belirttigimiz gibi bir millî âdet ve güzel bir gelenektir. Bu âdetleri yerine getirmeyen bazi yerler olabilir ve bunlardan gereksiz olanlarini terketmekte bir mahzur yoktur. Fakat millî ve ananevî ve hattâ mahallî güzel ve sevilen âdetleri hor görmek ve begenmemek milliyetçilikten pek uzak bir tavirdir. Geçenlerde sehrimizi [Istanbul’u] tesrîf eden Avusturya Imparatoru Karl Hazretleri’ne yeniçeri bölükbasilari tarafindan yapilan saygi merasimi ve Topkapi Sarayi’nda ìmparator ile ìmparatoriçe Hazretleri’ne alaturka kahveler ikram ve eski zaman isi çubuklar takdim edilmek gibi sirf Türkçe gösterilen misafirperverlik eski Türk geleneklerinin açik birer delili ve sâhididir.
* Arap harflerinden Latin harflerine geçirdigimiz ve metnin hiç bir sekilde manâ ve bütünlügüne dokunmaksizin yalnizca günümüz Türkçesine göre sadelestirdigimiz bu yazinin orijinali Istanbul’da yayinlanan Kirim Mecmuasi’nin 4. (1918) sayisinin 69.-73. sayfalari arasinda derc olunmustur (Hazirlayanin notu).
Emel Dergisi Sayi: 217. Kasim – Aralik 1996