0 Comments

KAZAK HALKININ ETNİK YAPISININ OLUŞUMU

İbrahim Kalkan

Giriş:

Bu çalışma Kazak halkının etnik yapısının oluşma sürecini tarihsel bir bakış açısıyla açıklamayı amaçlamaktadır. Bir diğer deyişle çalışmanın konusu, bugün Kazak adı verilen Türki halkın bir hayli karmaşık olan etnik yapısını oluşturan unsurlar, bu etnik yapının oluşumunun ana hatları ve sonuçta bir Kazak etnik kimliğinin nasıl ortaya çıktığıdır.

Yakın denebilecek bir geçmişte göçebe hayat tarzından yerleşikliğe geçiş yapan Kazaklar hala göçebe dönemlerinde sahip oldukları sosyal yapıyı büyük oranda muhafaza etmektedirler. Boy esasına dayanan bu sosyal yapı incelendiğinde, etnik yapı çeşitli boy gruplarına ayrılmaktadır. Bu yüzden Kazak halkının etnik yapısı çeşitli boyların bileşiminden oluşmuş bir bütün olarak ele alınabilmektedir. Kazak etnik yapısı, halk arasında etkinliğini hala korumakta olan bu boy alt-kimliklerinden yola çıkılarak aydınlatılabilir. Çalışmanın kullanacağı yöntem de bu yönde olacaktır. Tümevarım metodu kullanılarak bugünkü Kazak halkının içine karışmış belli başlı boyların müstakil tarihçeleri ele alınarak bu boyların Kazak halkının oluşumuna katkıları açıklanmaya çalışılacaktır. Sonuçta tek tek boy tarihçeleri ve özelliklerinin açıklanmasıyla bugünkü Kazak halkı bütününe ulaşılacaktır.

Bu amaçla ilk olarak Orta Asya göçebelerinde görülen uluslaşma sürecinin bazı özelliklerine değinilerek bir halkın ortaya çıkma mekanizması açıklanacaktır. Bunun ardından Kazak sosyal yapısı kısaca ele alınacaktır. Etnik yapıların birleşmesi, dağılması ve tekrar başka bir etnik kimlikle ortaya çıkma mekanizmasının Kazaklar üzerinde nasıl işlediği ise bir diğer bölümün konusu olacaktır.

Orta Asya Türkilerinin etnik yapısı sözkonusu olduğunda ilginç bir nokta dikkati çekmektedir. Hemen hemen bütün halklarda (Kazak, Kırgız, Özbek, Nogay, Başkurt ve Karakalpaklarda) bir çok boy adı ortaktır. Bugün birbirlerinden tamamen ayrı birer halk oldukları iddiasında olan bu topluluklar için bu isim ortaklıkları kafa karıştırmaktadır. Örneğin bugün Kazak etnik yapısında önemli bir role sahip olan Kerey boy adına ufak söyleniş farklılıklarıyla Nogaylar, Başkurtlar, Özbekler hatta Kırım Tatarlarında (Giray) rastlanmaktadır. Bu durum aslında etnik yapının oluşum süreciyle doğrudan ilgilidir. İşte Kazak halkının etnik yapısı açıklığa kavuşturulmaya çalışılırken bu sorun da yeri geldikçe ele alınacaktır.

Orta Asya Türkilerinin Etnik Yapısının Oluşma Mekanizması

Etnik yapı ilk ve orta çağ göçebe toplumlarında, yerleşik olanlardan biraz değişik bir biçimde oluşuyordu. Öncelikle göçebe toplumlarda toplumsal yapı yerleşik kurumlardan ve unsurlardan yoksundu. Örneğin, akraba olmayan boylar aynı yerde uzun müddet beraber yaşamadıkları için hemşehrilik kurumu yoktu. Bunun yerine boydaşlık kurumundan söz edilebilirdi. Bu da şecere bilgilerinin ve atalar kültünün önemini arttırmaktaydı. Sonuçta yerleşik toplumlardan farklı olarak bir etnik grubun nerede yaşadığı değil hangi atadan geldiği önem kazanmaktaydı.

Orta Asya göçebe topluluklarının etnik yapıları ilk çağlardan 15. yüzyıla kadar sürekli yinelenen bir değişime maruz kalmıştır. Bölgede yaşamakta olan boylar, tarihin çeşitli devrelerinde değişik siyasi ve toplumsal güçlerin etkisiyle muhtelif birlikler oluşturmuşlardır. Bu birlikler zamanla özgün ve yeni etnik gruplara dönüşmüştür. Daha sonra bir başka siyasi gücün etkisiyle yeniden dağılan ve bu kez değişik bir biçimde birleşmeler oluşturan boy grupları daha değişik etnik toplulukların ortaya çıkmasına neden olmuşlardır. Bu süreç Cengiz Han’ın bütün Orta Asya’yı hakimiyeti altında birleştirmesiyle sona ermiş ve bugünkü, modern etnik Türki topluluklar ortaya çıkmıştır; Özbekler, Kazaklar, Nogaylar, Başkurtlar gibi.

Yukarıda adları geçen toplulukların etnik tarihleri kırılmalardan ve dönüşümlerden oluşmuştur. Bu topluluklar bünyelerinde çeşitli boyları barındıran, belli bir zamanda ortaya çıkmış boy konfederasyonlarıdır. Tarih içinde bu topluluklar doğal evrimle değil, değişik siyasi süreçler sonucunda etnik gruplar olarak berraklaşmıştır.[1]

Ancak yukarıda anlatılan süreç bütün Orta Asya Türki toplulukları için tamamen geçerli sayılmayabilir. Bu model sadece kendilerini bir şekilde Kıpçaklarla ilintilendiren Türki topluluklara uygulanabilir. Modelin bir diğer sınırlaması ise kesin, nihai ve tamamen kapsayıcı bir özelliğe sahip olmamasıdır. Yani bu model Türkilerin Kıpçak kolunu oluşturan toplulukların etnik yapılarının oluşumunun sadece bir yanını açıklama iddiasındadır. Aksi taktirde Kırgızların Yenisey’deki tarihleri ya da Tatarların Bulgarlarla olan bağlantıları açıklanamaz olaylar halini alacaktır.

Bu modelde birleştirici güçler önemli bir yer tutmaktadır. İlk birleştirici güç Gök Türk Kağanlığıdır. Türk adının tarihte ilk kez kullanıldığı bu siyasi güç altında bir çok boy birleşmiş ya da bu siyasi güce karşı bir çok boy yeni birleşmeler oluşturmuştur.

İkinci birleştirici güç Kıpçaklar olmuştur. Tarihleri hakkında çok fazla şey bilinmeyen Kıpçaklar Gök Türk Kağanlığından sonra Orta Asya hakimiyetini ellerine geçirmişler ve güneyde Karluk ve Harezm, kuzeyde ise Ruslarla ilişkiler kurmuşlardır. Kıpçakların bölgeye gelmesi Oğuzların daha güneye ve batıya doğru kaymalarına yol açmıştır.[2] Bu yüzden de bugün hala sürmekte olan Türkiler arasındaki Kıpçak-Oğuz tasnifi hem etnik hem de coğrafi olarak ortaya çıkmıştır. Kıpçaklardan sonra bölgede yaşayan Türki boylar ile daha batıya yayılan Türkiler arasında dil ve yaşayış bakımından farklılıklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bugün Türkiye’de yaşayan Türkler ile Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinde yaşayanlar arasında görülen farklılıkların kökeninde sözkonusu Kıpçak unsurunun etkisi de rol oynamıştır.

Etnik yapının oluşmasında etkin olan son birleştirici güç Cengiz Han hakimiyetidir. Cengiz Hanlığı ve onu izleyen dört hanlık (özellikle Altın Orda ve Çağatay Hanlıkları) bölgede yaşamakta olan Türkilerin etnik yapısının bugünkü şekillerini almasında etkili olmuşlardır. Bu hanlıklar devrinde ve sonrasında özellikle Özbek ve Kazak etnik yapıları berraklaşmış, son hallerini almıştır.

Bu model giriş kısmında sözedilen farklı Türki topluluklarda aynı boy adlarına rastlanması paradoksuna açıklık getirmektedir. Bugün kendilerini farklı uluslar biçiminde tanımlayan bu Türki topluluklar sahip oldukları ortak geçmişi yeterince vurgulamamaktadır. Yüzyıllar boyu aynı bölgede yaşamış, aynı siyasi güçler altında toplanmış, birbirleriyle savaşmış, barışmış, daha da önemlisi aynı etnik temeli ve dili paylaşmış bu toplulukların benzer boy adlarına sahip olması kaçınılmaz bir fenomendir. Boylar bu birleşip dağılmalar sırasında parçalara ayrılmışlar, değişik yerlerde yaşamaya başlamışlar ve bir süre sonra da değişik etnik gruplar içinde kalmışlardır. Ancak boy kimliklerinin en önemli unsurlarından biri olan adlarını ısrarla muhafaza etmişlerdir.

Kazak, Özbek, Nogay ve Başkurtların çoğunluğu hemen hemen aynı boylardan teşekkül etmiştir. Kıpçak, Kanlı, Kırgız, Kıtay, Nayman, Min, Kerey, Argın, Tabın, Barın, Mangıt, Alçın, Salcıyut, Calayır ve Konrat boyları sözü geçen Türki toplulukların hepsinde ortaktır. Bunlar arasında özellikle Kıpçak, Kanlı, Nayman, Konrat, Argın, Kerey ve Uysun boyları Kazak, Özbek ve Nogayların etnik yapısında baskın rol oynarlar.[3]

Orta Asya Türki topluluklarının etnik yapılarının oluşum sürecini sistematize etme amacında olan bu model Kazakların etnik yapısının incelenerek örneklenmesiyle daha anlaşılır olacaktır.

Kazak Toplumsal Yapısı:

Toplumsal yapı Kazaklarda yerleşik toplumlardan daha değişik özellikler göstermektedir. Ortaya çıkışlarından beri göçebe bir toplum yapısına sahip olan Kazaklarda toplum iki büyük sınıfa ayrılmıştır. Soyluların oluşturduğu sınıfa “ak süyek” (ak kemik), soylular dışındaki halkın oluşturduğu sınıfa ise “kara süyek” adı verilir. Ak süyek sınıfı da iki alt kola ayrılır. Kendilerinin Cengiz Han soyundan geldiğini ispat veya ikna etmeyi başaranlar yani “töreler” ve soylarını Hz. Muhammed’in eshabına dayandıran “kojalar”[4] (hocalar), soylu sayılırlar ve toplumda ayrıcalıklı bir konuma sahiptirler. Ak süyeklerden sadece törelerin siyasi gücü vardır. Kojalar, dinin Kazak toplumsal hayatında çok belirleyici bir yere sahip olmaması neticesinde siyasette fazla etkin olamamışlardır. Siyasette en üst katmanda yer alan hanlar törelerden seçiliyordu. Dahası sadece törelerin han olmaya hakkı vardı. Kojalardan veya kara süyekten biri han olamazdı.

Kara süyek, yani tebaa ise çeşitli boy ve kabilelerin birleşiminden oluşmuş bir bütün olarak da incelenebilir. Kazak toplumsal yapısının esasını teşkil eden bu boylar “jüz” adı verilen üç büyük grupta toplanmıştır. Kazakların ortaya çıktığı 15. yüzyılda oluşmaya başlayan jüz kavramı ve ayrımı 16. yüzyıl sonlarında kesinleşmiştir. Kazak boyları hem siyasi hem de coğrafi etkenlerin yönlendirmesiyle Ulu Jüz, Orta Jüz ve Kişi (küçük) Jüz olarak adlandırılan üç jüze (bölüme) ayrıldılar ve bugünkü Kazakistan’ın üç değişik bölgesinde yaşamaya başladılar. Daha sonra, 19. yüzyılda Bökey Han (1823-1845) Ural ırmağının doğusunda ayrı bir hanlık kurunca bu bölgeye Bökey Ordası adı verildi. Jüz yerine orda tabirinin kullanıldığı bu ayırım, ayrı bir jüz sayıldı. Ancak çok kısa bir zaman sonra, Bökey Han’ın ölümüyle birlikte Rusların Bökey Ordası’nda hanlığı kaldırması sebebiyle bu ayırım halk arasında yerleşemeden yok oldu.

Jüzlerin ortaya çıkışıyla ilgili olarak halk hikayelerinde Kazakların atası sayılan Alaş Han ve onun üç yoldaşı ile ilgili pek çok hikaye mevcuttur. Ancak, gerçekte bu üç jüzün oluşumunda coğrafya ve tarih etkili olmuştur. Üç jüzün yaşadığı bölgeler birbirinden değişik özellikler göstermektedir. Yedisu ve güneydoğu Kazakistan’da Ulu jüz; kuzeydoğu, orta ve güney Kazakistan’da Orta Jüz; batı Kazakistan’da ise Kişi Jüz boyları yaşamışlar ve halen bu bölgelerde yoğunlukla yaşamaya devam etmektedirler. Coğrafi etkenin yanı sıra tarih de jüz ayrımında etkili olmuştur. Kazakların ortaya çıktığı 15. yüzyılda Ulu Jüz toprakları Moğolistan adıyla anılıyor ve Moğol hanlığı hakimiyetinde bulunuyordu. Aynı şekilde Orta Jüz toprakları eski Ak Orda, Kişi Jüz toprakları ise Noğay Ordası ve kısmen Ak Orda idaresindeydi. Bir diğer deyişle hakim siyasi yapı boyların sınıflanmasında (birleşmesinde ve ayrılmasında) etkili olmuştur.[5] Kazak jüzleri, Rus sistemi uygulanmaya başlayana kadar toplumsal olduğu kadar siyasi bir kimliğe de sahipti. Kasım, Haknazar ve Tavke gibi bir kaç han dışında her üç jüze hakim olan han çıkmamış, başta büyük han olsa bile fiiliyatta her jüz kendi hanı tarafından yönetilmiştir. Tavke Han bile bütün siyasi gücüne rağmen Ulu Jüzü Töle, Orta Jüzü Kazıbek, Kişi Jüzü ise Ayteke Bey aracılığıyla idare etmiştir.

Kazak jüzlerini oluşturan boylar pek çok akraba kabilenin birleşmesiyle oluşmuştur. Kabileler ise yine kan bağıyla birbirine bağlı olan ve “ruv” (uruğ) adı verilen akraba ailelerden müteşekkildir. Aynı zamanda Kazak toplumsal ve siyasal yapısının en küçük birimini oluşturan ruvlar, “avıl” adı verilen göçebe köylerinde yaşardı. Devamlı hareket halinde olan bu avıllarda siyasi güç iki kişinin elindeydi. İdari ve ekonomik işlerden sorumlu olan kişiye “aksakal” denirdi. Aksakalı, avıl ileri gelenleri avılın yaşça ve nüfuzca yetkin kişileri arasından seçerdi. Avıl halkı arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde yetkili kişiye ise “biy”[6] adı verilirdi. Biy, bütün avıl halkının saydığı ve itibar ettiği kişilerden seçilirdi. Çoğu zaman aksakal ve biy aynı şahıs olduğu için bu iki kelime birbirini karşılayacak biçimde eş anlamlı olarak kullanılabilmektedir. Aksakal ve biylerin yetkisi, bulundukları avıl ile sınırlıydı. Başka bir avılla ilgili meselelerde söz sahibi değillerdi. Aksakallık ve biylik babadan oğula geçse bile bu bir kural değildi. Güç ve nüfuz sahibi herhangi biri kendisini biy veya aksakal seçtirebilirdi.[7]

Askeri alanda temayüz etmiş, kahramanlıklar göstermiş kişilere “batır” unvanı verilirdi. Kazak toplumsal sınıflarından birini teşkil eden batırlar özelikle Kalmuklarla yapılan savaşlarda ön plana çıkmış ve Kazak siyasi hayatında etkin olmuşlardır. Bahadır anlamına gelen batır unvanı babadan oğla geçmezdi.[8]

Vergi başta olmak üzere bazı konularda ayrıcalıklara sahip olan “tarhanlar” kara süyek içindeki ileri gelenlerden oluşurdu. Tarhan daha çok hanlık için faydalı olmuş kişilere verilen bir taltif unvanıydı. Ruslar da bu geleneği devam ettirmişler ve 19. yüzyıl sonlarına kadar tarhan ünvanını pek çok Kazak’a vermişlerdir. Rus belgelerinde tarhan unvanına ilk defa çariçe Elizaveta’nın fermanıyla 11 Temmuz 1743 tarihinde Janibek Batır’a tarhan unvanı verilmesi olayında rastlanır.[9] Siyasi bir özelliği olmayan tarhanlık babadan oğla geçebilirdi.

Siyasi kimlikleri olmayan diğer iki toplumsal sınıf, kullar (köle) ve tölengitlerdir. Kazak toplumunda yaygın olmasa da köle kullanılmıştır. Zengin ailelerin sadece ev işlerini gören köleler Sırderya boyundaki şehirlerde alınıp satılabiliyordu. Köleler ekonomik üretimde kullanılmamış, bu yüzden de fazla yaygınlaşmamıştır. Genellikle azat edilmiş kölelerden oluşan tölengitler ise hanların koruyuculuğunu yapan askerlerdi.[10]

Avılların birleşmesiyle boylar oluşurdu. Boylar, sultanların idaresindeydi. Aksakalların toplanmasıyla töreler arasından seçilen sultanlar, ruvlar arası ilişkilerden, özellikle yayla ve kışlak tahsisinden sorumluydu. Ayrıca han önünde bütün boyun sorumluluğunu sultan üstlenirdi. Aksakal ve sultanların yönettiği yerel idarelerde ilişkiler daha çok kişisel, yani bire bir özellikteydi. Karmaşık bürokratik süreçler ve çok kademeli bir idari yapı içermiyordu. Yönetim doğrudan halk ve yöneticilerin yüz yüze görüşmesi şeklinde gerçekleşiyordu.

Boyların birleşiminden oluşan siyasi yapıya hanlık adı verilmekteydi. Kazak hanlığı bölgedeki diğer hanlıklardan bazı yönleriyle ayrılıyordu. Yerel yönetimlerin çok fazla özerk olması büyük hanın ne kadar yetkili olduğu, dahası bütün hanlığa tam anlamıyla hakim bir handan söz etmenin mümkün olup olmadığı sorularını gündeme getirmektedir. Kazak tarihinde başta bütün jüzlere hakim bir han olsa da her jüz kendi içinde yarı bağımsız hareket etmiş, zaten Tavke Han’dan sonra da fiiliyatta büyük han kavramı kalmamıştır. Her jüzün kendi hanı olmuştur. Bir diğer deyişle Kazak toplumunda aynı anda birden fazla han hüküm sürmüştür. Bu durum Rusların 19. yüzyılda, jüzlerde teker teker hanlık sistemini kaldırmasına kadar devam etmiştir.

Aslında bu çok başlılık, hanların seçimi ve iş başına geliş sistemi ile yakından ilgilidir. Hem teori hem de pratikte han belli bir jüz veya boydan seçilmiyordu. Çünkü Cengiz Han soyundan geldiklerini iddia eden törelerden seçilen hanlar, herhangi bir jüz veya boy sınıflandırmasına girmezler. Töreler boylarüstü bir kimliğe sahiptirler. Bu yüzden Kazaklar arasında yaşayan herhangi bir töre kendini han ilan edebilir. Ancak hanlar en güçlü ve etkili boyun desteklediği kişilerden seçilirdi. Neticede sultanların katıldığı bir seçimle işbaşına gelen hanların arkalarına güçlü bir boyun desteğini almaları kaçınılmazdı. Bu sebeple, örneğin, Abılay Han Orta Jüz’ün güçlü boylarından Arğınların, Barak Han Naymanların, Kenesarı ise Kıpşakların desteğiyle han olabilmişlerdir.[11]

Avıl, ruv veya boy gibi yerel birimler ile hanlar arasında çok sıkı olmayan bağlar olduğu için hanlar ile yerel yönetimler arasında devamlı bir hakimiyet mücadelesi yaşanırdı. Hanlar hakimiyetlerini daha uçlara ve toplumun daha derin noktalarına yaymaya uğraşırken, yerel idareciler buna direnmeye çalışırdı.

Hanların etrafında pek çok danışman ve yardımcısı olmasına karşın, idari görevlerin kurumsallaştırılarak belli kişilere paylaştırılması gibi bir uygulama yoktu. Hanlığın yürütme mekanizmasında bakanlık veya vezirlik gibi kurumlar mevcut değildi. Bu yüzden her bir yerel grup ile han arasındaki ilişki doğrudan gerçekleşiyordu.[12]

Hanın üç önemli yetkisi ve görevi vardı. En başta boyların otlaklarını ve göç düzenlerini kontrol eder ve düzenlerdi. İkinci olarak asker toplar ve diğer hanlıklarla ilişkileri yürütürdü. Hanın üçüncü yetkisi ise vergi toplamaktı. Han bu işleri jarlık (yarlık) adı verilen ferman ile bildirirdi.

Hanın yerine kimin geçeceği konusunda kesin bir kural yoktu. Babadan oğla geçebildiği gibi, yakın akrabalardan biri de han olabilirdi. Genellikle hanın ölümü bir iç savaşa yol açarak hanlık iddiasında olan tarafların birbiriyle karşılaşmasıyla sonuçlanıyordu. Nihayetinde aralarındaki en güçlü aday diğerlerini alt edince han olabiliyordu. Hanlık ile ilgili bir diğer gelenek ise çok eski bir Kıpçak adeti ile ilgilidir. Bu Kıpçak adetine göre hanlık babadan oğla değil, amcadan yeğene geçmekteydi. İşte bu sebeple Barak Han’ın yeğeni olan Kerey ilk Kazak hanı olmuş, onu yeğeni Janibek izlemiştir.[13]

Kazak Halkını Oluşturan Belli Başlı Boylar

Ulu JüzOrta JüzKüçük Jüz
KanlıSirgeliJalayırSarı ÜysinŞanışkılıIstıŞapıraştıOşaktıAlbanSuvanDulatArğınKıpşakNaymanKonıratKereyTaraktıUvakAlimulıBayulıJetiruv
KarasakalKarakesekKeteTörtkaraŞömekeyŞektiAdayAltınJappasAltıbasBaybaktıMaskarBerişTazEsentemirIsıkTanaKızılğurtŞerkeşKerderiKereyitTabınTamaJağalbayulıTelevRamadan

Kazakların Etnik Kökeni

Kazakistan’da yayınlanan tarih kitapları, Sovyet tarih yazıcılığının bir parçası olarak Kazakların tarihinden ziyade Kazakistan’ın tarihinden söz eder. Bu yüzden Kazakların etnik kökeni hakkındaki çalışmalar Kazakistan topraklarındaki taş devri yerleşimlerine kadar geri gider. Kazakistan’ın en eski tarihi ve Kazakların antropolojik özellikleri konusunda yapılan çalışmalarda Orta Asya’da Türk hakimiyetinin ortaya çıkmaya başladığı M. S. 6. yüzyıl bir dönüm noktası olarak ele alınmaktadır.[15]

Gerçekten de Türklerin Orta Asya’da hakim olmaya başladığı 6. yüzyılda Gök Türkler bütün Orta Asya’yı içine alan büyük bir siyasi birlik kurdular.[16] Böylelikle Türk kökenli boylar daha kuzeydeki vatanlarından Orta Asya’ya doğru yayılmaya başladılar. Bu devirde Oğuz, Buğu, Bayırku, Bekli, Kıbır, Türgeş, Bulak, Karluk, Torgay, Ediz gibi boylar bölgede etkin oldular. Gök Türklerden sonra 7 ve 8. yüzyıllarda bölgede kurulan Kutluk (Türgiş) kağanlığı, Çu ve İli nehirleri arasında yaşamakta olan boyları birleştirici rol oynadı.

Batı Altay ve Tarbagatay bölgesinden Yedisu civarına gelen Karluk boyları burada 8 ve 10. yüzyıllar arasında bir siyasi birlik oluşturdular. Bu birliğe Karluklar adı verildi. Karluk birliğinde Türkçe konuşan Tuhsi, Çiğil, Azkisi, Dulı, Haladjı, Çarık, Argu, Barıshan ve diğer bazı boylar yer aldı.[17]

Oğuzlar, 9 ve 11. yüzyıllar arasında Orta Asya’da etkili oldular. Ancak yeni bir gücün, Kıpçakların bölgeye gelmeleriyle hakimiyetlerini yitirdiler. Oğuzlar daha güneyde ve batıda Selçuklular gibi güçlü siyasi birlikler kurdular. Kıpçakların bölgede hakim olmasıyla bölge halklarının etnik yapısını oluşturan sürecin ikinci düğüm noktası başlamış oldu. Kıpçaklar bölgede öylesine etkili oldular ki bölge artık “Deşt-i Kıpçak” adıyla anılmaya başlandı.[18] Kıpçaklar aslında çok geniş bir alanda yaşıyordu. Kıpçaklar Tuna nehrinden bugünkü Kazakistan’ın doğusuna kadar olan geniş sahada yaşayan kalabalık ancak gevşek bir boy birliğiydi.

Tarihte Kuman, Hıfçag, Ch’in-ch’a (Çince), K’o-fu-ch’a (Moğolca), Polovtsi (Rusça) gibi adlarla anılan Kıpçakların etnik kökeni kesin olarak açıklığa kavuşmamıştır. Bu ada rastlanan en eski kaynak Uygur hanı İl İtmiş Bilge Kağan’ın Selenga nehri boyunda bulunan kitabesidir. Bu kitabede Türk-Kıpçak sözcüğü geçmekte ve Gök Türk Kağanlığı’nın bir kısmına işaret etmektedir.[19] Kıpçaklar ayrıca Kimekler ve Kanlılarla da birlikte zikredilmektedir. Bu yüzden bu üç boyun akraba olduğu düşünülmektedir.[20]

Kıpçaklar 13. yüzyıla kadar süren geniş bir alana yayılan bir siyasi birlik kurdular. Kıpçak konfederasyonunda Kimek, Bayandur, Bayaktı, Kanlı, Urgan, Yugur, Toksoba, Elbirlik, Burcoğlu, Ancoğlu, Durgut, Nayman, Kerey, Konrat gibi boylar yer aldı. Bütün bu boylar bir üst kimlik olarak Kıpçak adını kabul ettiler. Kendilerine boy adlarının yanısıra Kıpçak demeye başladılar.[21] Böylece önceleri sadece bir boyun adı olan Kıpçak sözcüğü artık bir çok boyun kabul ettiği bir üst kimlik haline geldi. Bugün Kazak, Kırgız, Nogay, Özbek ve Başkurtları oluşturan boyların bir çoğu bu Kıpçak birliğinin bir parçasıydı ve kendilerini Kıpçak olarak tanımlıyordu. Kıpçaklar Türk dilini konuşuyorlardı. Arkalarında Kodeks Kumanikus gibi bir dil abidesi de bırakmışlardır.[22]

Kıpçak adıyla birlikte çeşitli kaynaklarda Kanlı boy adıyla da sık sık karşılaşılır. Kanlı boyu ve onunla akraba olan yahut ondan neşet etmiş olan Kıpçaklar, Türkmenler, Nogaylar, İdil boyu Tatarları, Başkurtlar ve diğer güneybatı Türk halklarının teşekkülünde asli Türk unsurunu teşkil etmişlerdir. Bu boy adı bütün çağdaş Nogaylar ve Kazaklar arasında yaygındır.[23]

Kıpçak birliğinin en çok göze çarpan boylarından biri Naymanlar ve Kereylerdi. Birçok kaynakta Moğol boyları arasında geçen Naymanların aslında Türk kökenli olduğu yönünde iddialar da vardır.[24] Naymanlar ve Kereyler iki akraba boy olup Kıpçak boyları arasında en eskilerindendir. M. S. 8. yüzyılda Yukarı İrtiş ve Orhon nehirleri arasında yaşamaktaydılar. Karahan devletinin kurulmasında da yer alan Nayman ve Kereylerin bir kısmı Hıristiyanlığın Nestoryan mezhebini kabul etti. Ancak daha sonra İslam’a geçti.[25] Nayman ve Kerey adına Özbek, Başkurt ve Nogaylar arasında da rastlanmaktadır. Nogaylar arasındaki Nayman kabilesi mensuplarının tamgalarının Kazaklarda, Kırgızlar ve Özbekler arasındaki Naymanlarla özdeş olduğunu kaydetmek gerekir. Bu da bütün bu boylar arasında dağılmış olan Naymanların aynı kökten geldiğini gösteren bir delildir.

Kaynaklarda Nayman adı ile birlikte daima Kerey adı da geçmektedir. Kereyler (Kereyitler) 11. yüzyılda Gobi çölünün doğu kesimlerine göç ederek bir hanın liderliğinde büyük bir birlik kurdular. Kuzeybatıda Kereyitler Selanga bölgesini hakimiyetleri altında bulunduran ve günümüzde Kazak boyları arasında geçen Merkitlerle sınırdaş idi. 13. yüzyılın başlarına kadar Kereyitler, kuzeyde Selenga’nın yukarı kesimlerinden, doğuda Huanhe’nin dirseğin kadar, batıda Hanhay dağlarından doğuda Buyır Nor’a kadar uzanan bölgede yaşamaktaydılar. Kereyitler pek çok halkın teşekkülünde rol oynamışlardır. Bu bakımdan Kereyit adı çeşitli şekillerde telaffuz edilmiştir: Kirey, Kereyit, Kerey ve Kereyt gibi.[26]

Kazakların ve diğer Orta Asya Türkilerinin etnik yapısında mühim yer tutan bir diğer unsur Konıratlardır. Bu boyun adı ilk olarak 12. yüzyılda zikredilmiştir. Moğolların meşhur tarihi Altan Tobçi’de Cengiz han’la ilgili olarak: “Temuçin dokuz yaşına geldiğinde onu ‘Hongirat’ kabilesinden on yaşında bir kızla sözlendirdiler ve kızın ailesinde yaşamak üzere bıraktılar” şeklinde bir bilgi vardır.[27] Konıratların, Türk etnik yapısına katkıları halk edebiyatı örnekleriyle, özellikle destanlarla da teyid edilmektedir. Er Sayın, Kambar Batır, Alpamış, Törehan, Telagıs gibi destanlarda Kıpçak boylarının ortak kökenlerini yansıtmaktadır. Ayrıca Kazak edebiyat tarihçisi Sabit Mukanov’a göre de “kahramanlık eposlarının muhtelif varyantlarında akraba Türk halklarının tarihinde Konıratların oynadığı büyük rolden bahsedilmektedir”.[28]

Bütün bu Kıpçak boyları, 13. yüzyıldaki Cengiz Han hakimiyeti ve sonrasındaki dönemde son kez büyük bir değişim geçirmişler ve bugünkü Orta Asya Türki halklarının etnik yapısında yer almışlardır. Her yeni siyasi güç boyların yer değiştirmesi, bölünmesi ya da dağılması anlamına geliyordu. Özellikle çok kapsayıcı olan ve uzunca bir müddet etkisini devam ettiren Moğol hakimiyeti Orta Asya boylarının çok değişik bölgelere dağılmasına yol açmıştır. Örneğin, Cengiz Han’ın baskısı sonucu Nayman ve Kereyitlerin bir kısmı Altay dağları civarından batı Sibirya ve Kuzey Kazakistan’a göç etmek zorunda kalmışlardır.[29] Boyların bu şekilde parçalara bölünmesi daha sonra oluşacak olan yeni etnik yapılarda ayrı ayrı yer almaları sonucunu doğurmuştur. Sonuçta Kazakların yaşadığı bölgede kalan Naymanlar Kazak, daha batıya giden Naymanlar Özbek ve Nogay etnik yapılarına iştirak etmişlerdir.

Moğol hakimiyetinin bir diğer etkisi ise bir çok Moğol boyunun Türkler arasında gelip yerleşmeleri ve Türklerle karışıp Türkleşmeleri olmuştur. Eski kaynaklarda adı Moğol kabileleri arasında geçen Dulat ve Jalayır gibi boylar bugün artık Kazaklaşmıştır.[30]

Kazakların ayrı bir etnik grup olarak ortaya çıkışı doğrudan Cengiz Han hakimiyeti ile ilgilidir. Aslında Kazakların ve diğer Orta Asya Türkilerinin ayrı birer etnik yapı halinde ortaya çıkmasında Cengiz İmparatorluğu’nun ardıllarından Altın Orda’nın büyük etkisi olmuştur. Altın Orda’nın doğu kanadını oluşturan Ak Orda ve son Ak Orda hanı Barak, Kazakların ortaya çıkmasında çok önemli bir yere sahiptir. Gerçekte, 14 ve 15. yüzyıllarda bugünkü Kazakistan bozkırları temelde Ak Orda, Moğolistan (Çağatay evladı) hanlıkları ve Şeybani hanlarının mücadele sahası olmuştu. Ak Orda hanı Barak’ın 1428’de ölmesinden sonra bölge hakimiyeti Şeyban[31] neslinden olan Ebulhayr’ın eline geçti. Ebulhayr’ın 1446 yılında başkentini Sırderya boyundaki eski Ak Orda başkenti olan Sığnak’a taşıması burada yaşamakta olan Orda[32] neslinden gelen beyleri zor durumda bıraktı.

Yeni gelenlerin ellerindeki toprakları alması sonucu Barak Han’ın oğlu Kerey ve onun yeğeni Janibek beyler idareleri altındaki boylarıyla beraber daha doğuya, Yedisu bölgesine göç ederler. O devirlerde Moğolistan olarak adlandırılan bu bölgenin hakimi II. Esen Buğa (hükümdarlığı 1429-1462) bu beyleri gayet iyi karşılayarak onlara Çu ve Talas ırmakları bölgesinde yaşamaları için toprak verir. Daha sonraları Ebulhayr’ın idaresinden kaçan daha pek çok bey boylarıyla beraber gelip Kerey ve Janibek beylerin yaşadıkları bölgede yani Deşt-i Kıpçak bozkırında yaşamaya başlamıştır. Bu bölgede toplanan halka “bağımsız, başına buyruk yaşayan, isyancı” anlamlarına gelen Kazak adı verilmiştir. Zaman içinde bu bölgede Kerey ve Janibek’in siyasi birliği sağlaması neticesinde bölge halkı birbiriyle kaynaşmış ve yeni bir etnik yapı ortaya çıkmıştır. Bugünkü Kazakların kökeni de bu etnik oluşuma dayanmaktadır.[33]

Aslında Ebu’l-hayır Hanlığı dahilinde hem Kazaklarda hem de Özbeklerde ortak olan bir çok boy yaşamaktaydı. Ebulhayr Han’ın yönetiminde Barak, Baylı, Kıtay, Min, Nayman, Karluk, Konrat, Alman, Uysun, Alçın, Argun, Jalayır Kıpçak gibi bugün Orta Asya Türkilerinde ortak olan bir çok boy yer alıyordu.[34]

Sonuç:

Orta Asya’da ancak 15. yüzyıl gibi yakın sayılabilecek bir zamanda ortaya çıkmış olan Kazak halkının etnik yapısı ilkçağlardan beri süregelen bir değişim sonucu birleşen ve dağılan daha sonra tekrar birleşen çeşitli boylarlardan oluşmuştur. Bu etnik yapının oluşum süreci üç ana tarihi evre etrafında incelenebilir. Bu tarihi evrelerin oluşumunda doğal süreçlerden ziyade siyasi unsurlar etkili olmuştur. Değişik siyasi birlikler altında toplanan boylar değişik etnik yapılar meydana getirmiştir. Orta Asya’nın Türkleşmesinin kesinleşmeye başladığı Gök Türk devri birinci siyasi evreyi oluşturmuştur. Bu devirde bölge halkları Türkleşmeye başlamış, Hunlardan sonra kurulan böylesi büyük bir birleştirici güç karşısında birbirlerine yakınlaşmışlardır.

İkinci siyasi evre Orta Asya’da Kıpçak hakimiyetinin ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Bütün Orta Asya’ya egemen olan Kıpçak gücü o kadar etkili olmuştur ki artık bölgede yaşayan boyların bir çoğu tarafından bir üst kimlik olarak kabul edilmiştir. Artık 11. yüzyıldan itibaren Kıpçak boylarından söz etmek mümkün hale gelmiştir. Bu devirde Nayman, Kereyit (Kerey), Konrat gibi nispeten büyük boylar Kıpçaklar arasında temayüz etmiştir.

Moğol hakimiyeti ise üçüncü ve son evre olmuştur. Cengiz Han İmparatorluğu ve sonrasında ortaya çıkan Altın Orda, Çağatay Hanlıkları gibi siyasi yapılar altında Orta Asya Türki halkları bugünkü etnik şekillerini almışlardır.

Bu model Özbek, Kazak, Kırgız, Nogay, Başkurt ve hatta Tatarlar arasında görülen ortak boy adlarının kökenini açıklamaya çalışmaktadır. Buna göre bugünkü Orta Asya Türk boylarının etnik yapısını oluşturan ana unsurlar eski çağlardan beri süregelen bir değişim süreci sonucunda Orta Asya Türki halkları arasında dağılmıştır. Ancak bu halkların tamamen aynı etnik kökene dayandığı anlamı da çıkarılmamalıdır. Bu model, sözügeçen halkların etnik yapılarının oluşum sürecinin sadece bir yanını açıklamaktadır.

Bu çalışmada örnek olarak Kazak etnik yapısı ele alınmıştır. Bugünkü Kazak boyları arasında Gök Türk devrinde sözü geçen bazı boy adlarına rastlanması, bir çok boyun Kıpçak birliği içinde yer alması ve sonuçta Cengiz hakimiyeti sonrası Ebulhayr Hanlığından kopan boyların oluşturduğu bir Kazak etnik grubunun ortaya çıkması tamamen modele uygun bir süreçtir. Model aynı şekilde Özbek, Nogay, Başkurt, Karakalpak ve kısmen Kırgızlara da uygulanabilir niteliktedir.

[1] Olivier Roy, Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi, Mehmet Moralı (çev.) (İstanbul: Metis Yayınları, 2000), s. 46.

[2] V. V. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, K. Y. Kopraman ve A. İ. Aka (haz.) (Ankara: Kültür Bakanlığı, 1975), s. 153.

[3] Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi (İstanbul: Enderun Kitapevi, 1981), s. 29.

[4] Kojaların en eski atası eshabdan Eyüb bin Yemin sayılmaktadır. Soyu Hz. Muhammed’e dayananlara da “seyid koja” denir. Kazaklar arasında kojalar “Şemsi Ahmed” ve “Şeyh-i Büzürg” adlarında iki kısma ayrılır. Hoca Ahmed Yesevi ve Arıstan Bab, Şeyh-i Büzürg sayılır. Şemsi Ahmed kısmından ise Horasan Koja, Kırıksadak, Divane Koja, Baksayıs gibi meşhur kojalar çıkmıştır. Bkz.; “Koja”, Kazak Sovet Entsiklopediyası, cilt: 6, s. 578.

[5] H. Arğınba(ev), “Jüzder”, Kazak Sovet Entsiklopediyası: Kazak Sovettik Sotsiyalistik Respublikası (Almatı: Kazak Sovettik Entsiklopediyasının Bas Redaksiyası, 1980), s. 176-177.

[6] Biy ünvanı çok kere bek veya beg kelimesiyle karıştırılmaktadır. Bek, zengin ve itibarlı kişi anlamındadır ve siyasi bir kimliği yoktur.

[7] Alfred E. Hudson, Kazakh Social Structure (New Haven: Human Relations Area Files Press, 1964 [1938]), s. 62.

[8] G. F. Dahşleyger, “Patriarxaldık-Feodaldık Katınastar”, A. N. Nüsipbek(ov) ve diğerleri, Kazak SSR Tarihı, c: 2 (Almatı: Ğılım, 1983), s. 346.

[9] Ermuhan Bekmahan(ov), Kazakstan XIX Ğasırdın 20-40 Jıldarında, A. Kazta(ev) ve diğerleri (çev.) (Almatı: Sanat, 1994), 103.

[10] A.g.e., s. 109-117.

[11] İ. V. Erofeeva, “XVIII Ğasır men XIX Ğasırdın Ortasındağı Kazak Koğamının Alevmettik-Ekonomikalık Damuvı”, M. K. Kozıba(ev) ve diğerleri (der.), Kazakstan Tarihı: Oçerkter (Almatı: Devir, 1994), s. 208.

[12] Hudson, a.g.e., s. 64.

[13] Bereket Keribay, “Kerey Han”, s. 24.

[14] Şakerim Kudayberdiulı [M. Mırzahmet(ov) ve M. Kazbek(ov) (haz.)], Türik, Kırğız-Kazak hem Handar Şejiresi (Almatı: Kazakstan ve Sana, 1991); Şejire: Kazaktın Ru-Taypalık Kurılısı (Almatı: Ravan, 1991); Nadir Devlet, Çağdaş Türkiler (İstanbul: Çağ Yayınları, 1993).

[15] Manaş Kozıbaev (haz.), Kazakstan Tarihı: Oçerkter (Almatı: Devir, 1994), s. 128.

[16] Göktürkler hakkında daha geniş bilgi içn bkz.: Ahmet Taşağıl, Göktürkler (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1993); Lev Gumilöv, Eski Türkler, Ahsen Batur (çev.) (İstanbul: Birleşik Yayıncılık, 1999); Denis Sinor, “[Kök] Türk İmparatorluğunun Kuruluş ve Yıkılışı”, Talat Tekin (çev.), Denis Sinor (der.), Erken İç Asya Tarihi (İstanbul: İletişim Yayınları, 2000), s. 383-425.

[17] Kozıbaev, Kazakstan Tarihı…, s. 138.

[18] Farsça bir sözcük olan “deşt”, sahra ya da ova anlamına gelmektedir.

[19] Peter B. Golden, An Introduction to the History of the Turkic Peoples: Ethnogenesis and State-Formation in Medieval and Early Modern Euroasia and the Middle East (Weisbaden: Otto Harrassowitz, 1992), s. 270.

[20] Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, 2. baskı (Ankara: Murat Kitabevi, 1992), s. 69-72.

[21] Kozıbaev, Kazakstan Tarihı…, s. 140.

[22] K. Gröndech, Kuman Lehçesi Sözlüğü: Codex Cumanicus’un Türkçe Sözlük Dizini, Kemal Aytaç (çev.) (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992).

[23] Ramazan Kereytov, “Nogayların Etnogenezine Dair Bazı Meseleler”, Hakan Kırımlı (çev.), Emel, sayı: 227 (Temmuz-Ağustos 1998), s. 12-13.

[24] Abdülkadir İnan, “Nayman Boyunun Soyu Meselesi”, A. İnan, Makaleler ve İncelemeler (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1968), s. 59-65.

[25] A. N. Nüsipbekov ve diğerleri (der.), Kazak SSR Tarihı, cilt: 2 (Almatı: Ğılım, 1983), s. 45-51.

[26] Kereyitler hakkında daha geniş bilgi için bkz.: İsenbike Togan, Flexibility and Limitations in Steppe Formations: The Kerait Khanete and Chinggis Khan (Leiden: Brill, 1998).

[27] Ramazan Kereytov, “Nogayların …”, s. 16.

[28] A. Avezov v. d. (der.), Kazak SSR Tarihı, cilt: 1 (Almatı: 1957), s. 206.

[29] A. N. Nüsipbekov ve diğerleri (der.), Kazak SSR Tarihı, s. 253.

[30] Bu boylar için bkz.: Ahmet Temir (çev.), Moğolların Gizli Tarihi (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1995), s. 269 ve Wolfram Eberhard, Çin’in Şimal Komşuları, Nimet Uluğtuğ (çev.) (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1996), s. 180.

[31] Cengiz Han’ın en büyük oğlu Cuçi’nin oğullarından biri. Hayatı hakkında bkz.: W. Barthold, “Şeybaniler”, İslam Ansiklopedisi, c: 11, s. 456-458.

[32] Ak Orda’nın kurucusu sayılan Orda, Cuçi’nin en büyük oğludur.

[33] Reşid Rahmeti Arat, “Kazakıstan”, İslam Ansiklopedisi, cilt: 6, s. 499.

[34] Edward Allworth, The Modern Uzbeks (Stanford: Hoover Institution Press, 1990), s. 34.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Paylaşımlar

ŞUBURTMA

ŞUBURTMA Menlibay’man Aksiyt eki kardaş Mecdiye’deki köylerinden Aktoprak’larga köp kisi…