0 Comments

Karakalpak Halkının Ortaya Çıkışı

Yakın zamanda ortaya çıkmış halk yoktur.
Büyük olsun, küçük olsun her türlü halkın kendine has
tarihi vardır. Bunun için, bunların büyük veya küçük
halk olarak kalmasının sebeblerini de o halkın her bir
asırdaki kaderinden, sosyal, ekonomik durumlarından
takip etmek doğru olur.
Elbette Karakalpak halkı dili, görünüşü, örf
âdeti, etnografisi birbirine yakın olan Kazak, Özbek,
Kırgız ve Türkmen halklarından ayrı yaşamıyor.Ayrı bir
halk olsa da gelişme devirleri onlar ile benzerdir. XIV.
asırda, belki de ondan da evvelki devirlerde benzerlikler
vardır. Halkın tamamen azalıp kalmasının sebepleri
savaşlar ile ilgilidir. Bunun için de Karakalpaklar, diğer
Türk halkları gibi VI. asırdan başlayarak XIV. asra kadar
devam eden genel Türk yazılı eserlere (Orhun
Abideleri’ne) kendilerinin ortak mirası olarak bakarlar.
Karakalpakların ilk atalarının ortaya çıktığı
Harezm bölgesi, hâlen yaşamakta oldukları mekândır.
Menşei de Sak ve Massaget boyları ile ilgilidir. Nehir
boyu Saklarının birleşmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.
Bu konuda ünlü tarihçi S.P.Tolstov böyle bir sonuca var-
mıştır. Karakalpakların atalarının savaşçı kavim olduğu
hakkında tarihçiler bir çok fikir beyan etmişlerdir. Özel-
likle IX. asırdaki Arap tarihçisi A.N.Nauveriy: “Bu
devirdeki Harezm padişahı Altın Taş’ın çöl kavim-
lerinden seçip aldığı atlı birlikleri “Kalpaklar” diye
adlandırılmıştı.” diye yazar. Böylece de IX. asırda
ortaya çıkan “Kalpaklar” kavminin adlandırılmasının
pek çok tarihçinin ilgisini çektiği malûmdur.
Bu değişikliği, Karakalpak halkının geçmiş
devir yazılı kaynaklarındaki bir görüntüsü diye
düşünebiliriz. Öte yandan, sözlü destanlara nakledilmiş
olan en eski devir olaylarının, Grek âlimlerinin söz ettik-
leri Massaget destanları özelliklerinin Karakalpak folk-
loruna yansıması da bir hayli düşündürücüdür. Bundan
başka geçmiş devirlerde Karakalpakların yaşadığı eski
Harezm’de “Kanlılar”ın ve Kıpçakların bir kısmı olan
“Yabılar”ın görülmesi, onların etnografisi ile ilgisini
düşündürmektedir. Bu devirde Türk dili konuşan başka
büyük halklardan da hâlâ tarih sahnesine çıkabilen
yoktu.
Bu devirde Amuderya’nın aşağı mecrasında
Oğuz, Kıpçak ve Karluk kavimleri birlikte yaşamak-
tadır. Bunlardan Oğuzlar, Türkmen ve Azerbaycan;
Karluklar, Özbek ve Uygur; Kıpçaklar, Kazak, Kırgız ve
Karakalpak kavimlerini oluşturmuşlardır. Bunların son-
radan Oğuz-Kıpçak ve Karluk-Kıpçak olarak karıştıkları
biliniyor.
Bu zamanda Karakalpaklar, Aral denizinin
güney yönlerinden başlayarak Yenikent’e kadarki yerleri
sahiplenmiş, vatan tutmuşlardır. Kazakların en büyük
kısmı ise Yenikent ile Sozak arasında yaşamıştır.
IX-XII. asırlar arasında Orta Asya’da Arapların
hükümranlığı çok güçlü idi. Bunun için de Araplar, çöl
kavimlerini sağlam tutabilmek için “Peygamber saha-
beleri” şeklindeki isimle kendilerinin bazı komutan-
larını bilge sıfatında göndermiştir. Bu gibi sebepler ile
X. asırdaki Kazak kavimleri arasında Enes adlı sahabe,
Karakalpaklar arasında da Melik veya Mâlik adlı sahabe
han olarak kabul edilmiş. Bu konuda Karakalpak şairi
Berdak, “Şejire” (Şecere) adlı eserinde:
Enes Melik eki kisi,
Payğambardıñ sahabası
“Enes, Malik iki kişi,
Peygamberin sahabesi”
Yahut:
Meliktiñ ulı Razıhak,
“Mâlik’in oğlu Razıhak,
Jaslığında koydı ğulpak,
Gençliğinde koydu ‘gulpak’
Kiygen eken kara kalpak,
Giymiş imiş kara kalpak,
Sonnan Kalpak bolğan eken
Ondan Kalpak olmuş imiş.”
diye yazar.
Tarihî kaynaklarda sahabe Malik, X. asrın
sonunda Yenikent’e han olmuş birisi olarak gösterilir.
Bundan sonra ise Karakalpakların bulunduğu
Aral denizinin boylarına Peçenekler gelir ve orayı işgal
eder. Yine yepyeni olaylar başlar. Peçenekler, aslında
Türkçe konuşan bir kavim olup “Kayın adamlar” man-
asına gelirmiş. Genellikle onun doğu bölüğü
Karakalpaklara çok yakın bir bölüktür. Onlar
Karakalpakların bir çok grubunu itaat altına alıp asker
olarak kullanmışlardır. Onlarda taşınabilir mal, araba ve
ev eşyaları olduğu için de, kendine meyilli, yakın kavim-
leri bir araya getirip başka ülkeleri yağma etmek için
onları kullanırmış. Onun için X. asırda Karakalpakların
bir kısmının Peçeneklerle birleşip Don nehrinin boyları-
na vardığını görüyoruz. Onlar, Peçeneklerin batıya akın
etme hareketlerine razı olmayarak Kiev kinyazı
Svyatoslav ile komşu olmalarına güvenip Dinyeper
nehrinin boyunda “Karabörüklüler” diye adlandırılan
merkezi kurarlar. Kiev Rusunun sosyal, ekonomik hay-
atına isteyerek katılırlar. Böylece Karakalpaklar,
Peçenek adıyla anılmaları neticesinde ikiye bölünürler.
Karakalpakların Harezm’de kalan kısmı çok az ve silâh-
sız olduğu için tarih sayfalarında çok az iz bırakmıştır. O
devir tarihçilerinin verdiği malumatlara göre onlar
“Sultan Veyis” dağlarında, Aral denizi yakalarında
balıkçılık, çiftçilik ve hayvancılık ile yaşamışlar. Bazı
grupları da “Arallılar” diye adlandırılmışlardır.
Böylelikle onların Harezm’i Cengiz Han akınlarından
korumak için gönüllü oldukları bilinir. Daha sonra Altın
Orda’nın Harezm ile birleşmesinden itibaren Saraycık
ve Harezm Karakalpakları arasında sıkı münasebetler
kurulur.
Batıda ortaya çıkan Karakalpaklar “orda”sı
Karaböriklilerin Doğu Avrupa tarihinde büyük bir yeri
vardır. Onlar, Rus kinyazları ile komşu olup bir çok
imkânlara sahip olmuşlardır. Fakat bunlar da XII. asrın
sonunda Kıpçak kavimleri tarafından düşman kabul
edilir. Haddizatında XII. asırdaki Kıpçak kavimleri de
bugünkü Türkçe konuşan halkların bir araya gelmesin-
den ibaretti. Çünkü bu devirdeki Kıpçaklar da
günümüzdeki Kazak, Kırgız, Karakalpak, Özbek halk-
larının ortaya çıkışına sebep olmuştur. O zamanlar
Yenisey’den Sozak’a, Moğolistan’dan Don’a kadarki
yerler “Kıpçak Ovası” (Deşt-i Kıpçak) diye
adlandırılmıştır. XII. asırda onların merkezi İdil ile
Yayık nehirlerinin arasında bulunuyordu. Onların asker-
leri de bir çok kahramanlıklar göstermişti. Buna rağmen
Cengiz Han, 1223 yılının 31 Mayısında Kıpçakları
tamamen mağlup eder.
Kıpçak kavimlerinin görünüş itibariyle
Moğollara çok benzemesi, askerlerinin kahramanlığı,
Cengiz Han’a çok uygun gelmişti. Bu yüzden de o,
tereddütsüz, Kıpçak kavimleri arasına kendi merkezini
kurup Kıpçak yiğitlerini bilgeliğe hazırlamaya başlar.
Bu ülkeyi “Altın Orda” diye tanıtıp Türk dilini devletin
dili olarak kabul eder. Bu, az sayıdaki Moğolların büyük
ülkeye hükmetmesine yardımcı oluyordu. Bundan başka
Türk halkları arasında Moğol kavimlerinin uruklarına
benzeyen urukların da var olduğu malumdur. Bu uruk-
ların en çok bilineni Mangıt ve Konrat’tır. Bu yüzden
Türk halklarının Mangıt kavminden çıkan Nogay adlı
kişi, XIV. asırdaki Altın Orda tarihinde önemli bir yer
işgal eder. O “Emir” diye adlandırılıp, Türkçe konuşan
halkları bir araya getirip Nogaylı kavmini kurar. Onun
ülkede en parlak devri 1300-1340 yılları arasıdır. İşte bu
emîr Nogay’ın adı Karakalpakların tarihiyle çok sıkı
bağlantılıdır. Karakalpak kültür tarihinde iki asırdan
fazla hüküm süren Nogaylı devri, bu kişi ve onun çocuk-
larıyla özdeşleşmiştir.
Türkçe konuşan bir çok halktan meydana
gelmiş olan Kıpçakların yerine Moğolların kurduğu
Altın Orda, XIV. asırda en parlak devrindeydi. Bu
Orda’nın hanı, başlangıçta Cengiz evlâtlarından olmak-
la beraber şehzâdeler bu Orda’nın halkından olan Türk
kavimleri ile dünürmüş ve han nesli, Türk halkıyla da
karışmış. Bu yüzden de hanların çok kadınla evlenip
çoğalması, Orda’nın bir çok boya bölünüp parçalan-
masına ve bir çok Türk dilli halkların ortaya çıkmasına
sebep olmuştur. Bu çerçevede Özbek halkının kuruluşu,
Altın Orda’daki Özbek Han devrinde olmuştur. Bu
durum, Maveraünnehirdeki yerleşik Özbeklerle Kıpçak
bozkırlarının göçebe Özbeklerini bir araya getirmiştir.
Bundan bir asır sonra, 1456 yılında Canıbek Han, Çu ve
Talas nehirlerinin boyunda Kazak Hanlığını kurmuş,
Kırgızlar Yenisey boyundan Tiyenşan’a doğru göçmüş,
Türkmenler Merv etrafında toplanmaya başlamıştır.
“Altın Orda” nın “Ak Orda” ve “Kök Orda”
olarak ikiye bölünmesi, boyların tekrar parçalanmasına
sebep olmuştur. Bu yüzden Karakalpaklar da bu devir-
lerde başka boylarla göçüp konup kâh Kazaklarla birlik-
te Canıbek’in Orda’sında, kâh Sırderya’nın Aral’a
döküldüğü yerde Toktamış idaresinde, kâh Suğnak’ta,
kâh Kutluk Temir idaresinde Harezm’de görünür.
Bu yüzden de XIV. asırda önde gelen ozanlar
şiiri, usta söz hüneri, Kazak, Karakalpak ve Nogay halk-
ları arasında aynı zamanda revaç bulmuştur. XIV-XV.
asırlarda yaşayan Soppaslı Ozan Sıpıra, Asan Kaygı ve
Jiyenşe’nin İdil, Yayık ve Türkistan olaylarıyla münase-
betinin manası ve önemi bundandır.
Karakalpaklar, Nogay’ın ölümünden sonra da
onun politikasına hepten sadık kalmış bir halktır. Bu
yüzden de onlar Nogaylı kavmini yeniden kurmak için
mücadele etmişlerdir. Bu durum genellikle Mangıt emir-
lerinden olan Edige, onun çocukları Nurettin ve Okkas
kişiliğinde ziyadesiyle göze çarpar. Hatta Okkas XI.
asrın sonunda Suğnak şehrinin civarından Özgen adlı
kaleye saldırıp kendi hanlığını kurmuştur. Fakat bu
durum uzun sürmemiştir. Kalenin (şehrin) dış kısmı düş-
manlar tarafından işgal edilmiştir.
Ünlü tarihçi T. A. Jdanko Karakalpakların,
Orus hanı ve Okkas hanı öz atası olarak gördüğünü,
Karakalpak halkının teşekkül devrinin de, bu asrın son-
ları olduğunu tahmin eder.
Bu devirde Harezm ile Türkistan sıkı münase-
bet içinde olmuştur. Karakalpakların medenî ve kültürel
tarihi belli başlı üç aşamada ve üç yerde belirir:
1.Saraycık
2.Çimbay, Satemir
3.Yenikent, Özgen etrafında.
İşte bu şehirler Karakalpakların on asra yakın
sırrını bize söyler. (Yakın zamana kadar Çimbay
şehrinin sırları dahi bilinmiyordu.)
Akademisyen V. Barthold bu şehrin, Cengiz
Han akınlarından önce de var olduğunu kendi haritasın-
da gösterdikten sonra düşünmemizi sağlar. Böylece
Karakalpakların, Harezm, İdil, Yayık ve Türkistan ülke-
si ile sağlam ilişkileri olduğuna şahit oluyoruz. Fakat bu
durum, Karakalpak tarihinde tam araştırılmış değildir.
Karakalpakların XIV-XV. asırlarda İdil boyu ile birlikte
Harezm ve Türkistan’da görülmesi, onların Altın Orda
ülkesinin parçalanmasına bağlı olarak ilk mekânlarına
doğru mu göçtüğü veya bunların eskiden beri
Harezm’de kalan Karakalpakların parçası mı olduğu
hususu belirsizdir.
Durum böyle olsa bile
Karakalpaklara o devirde üç ülkenin tarihinde de açıkça
rastlanır. Tarihî bilgilerimize göre onların XV. asrın
sonunda yerleştikleri yer, Suğnak etrafındaki Özgen
kalesi (şehri) ve kuzey Harezm’deki Sultan Veyis
dağlarının etrafıdır. O zamandaki Altın Orda memleke-
tinin sınırları Saraycık’tan başlayıp Harezm ve
Türkistan’ı içine alıyordu. Tarihçi Ruzbahan İsfe-
hanî’nin verdiği bilgilere göre “Altın Orda’daki han
tarafından emir ve sultanlara beylik ve toprak ver-
ildiğinde, onlarla birlikte kardeş bölgeler, kendine sadık
askerler de oraya göçüp yerleşmişlerdir.” Demek ki
Orıs Han zamanında Karakalpakların büyük çoğunluğu-
nun Türkistan’a mı göç ettiği veya bunların, o devirdeki
Harezm Karakalpaklarının tâbîsi mi olduğu hususu
belirsizdir. Karakalpaklar, XV. asırda Sırderya’nın
(Seyhun) orta kıvrımında kendi hanlığını kurmuştur.
Ancak Okkas’ın ölümünden sonra bu hanlık yıkılmış ve
Okkas’ın çocukları Musa, “Jamğırşı” (Yağmurcu) ve
Asan, Yayık boylarına doğru kaçmıştır. Amaç, Nogaylı
boyunu geliştirmek ve yıkılan Altın Orda’yı yeniden
kurmak idi. Bu vakitte Özbekler ve Kazaklar kendi han-
lıklarını kurmuşlardı. Nogay bayrağı altında
Karakalpaklar ve onların dışında başka Türk halkları da
vardı. Bu yüzden Jamğırşı, “Astrahan hanı” diye ün
salmıştır.
Okkas’ın üçüncü çocuğu Asan hakkında yeterli
bilgi yoktur. Bazı kaynaklarda o, “Yayık yolunda
ölmüştür” diye söylenir. XVI. asırdan itibaren Başkurt
ve Tatarların da bölünüp gitmesine bakılırsa bu “orda”yı
birleştirmek kolay olmayacaktı. Bu yüzden de bu
“orda”, Musa’nın çocukları Şıykım, Şeydayak (Seytek),
Şaykı, Mamay zamanında çok çalkantılar geçirmiştir.
Tarihî kaynaklara göre Musa’nın ortanca
çocuğu Şeydayak (Seytek), ağabeylerine öfkelenip
kendi boyunun peşi sıra Harezm’e gider. Bundan bir
müddet sonra onun kardeşi Dosım da kendi boyunu
izleyip Sibirya tarafına göçüp gider. O tarafta Ermak ile
savaşıp ölür. Bundan sonra onun kardeşi Orak ve onun
çocuğu Kazıy, kendilerine bağlı boyu ayırıp Don
nehrinin boylarına doğru göçerler. Bunlar Küçük Nogay
diye adlandırılıp, Kafkas’ın Nogay, Kumuk, Karaçay ve
Türkçe konuşan başka halkların ortaya çıkışına sebep
olur. Orda’nın kalan kısmı ise “Nogaylı’nın altı oğlu”
olarak adlandırılıp Musa’nın en son çocukları Yusuf ve
İsmail’in eline geçer. Çünkü, Orda’nın kalan kısmı,
Karakalpak halkının asıl kısmı olup temelde Müyten,
Konrat, Kıtay, Kıpçak, Keneges ve Mangıt’tan ibaret altı
kavimden müteşekkil idi. (Bu Nogaylı’nın altı oğlunun
boyu XVI. asırda Nogaylı coğrafyası tamamen dağıldık-
tan sonra ilk etnik adlandırılmalara göre Karakalpaklar
diye anılmaya başlamışlardır.) Karakalpak folklorik
eserlerinin çoğunun “Nogaylı yurdunda” diye başla-
masının sebebi bundandır. Karakalpaklar XIV. asırda
Nogaylı bölgesinin temelini atmalarıyla birlikte XVI.
asırda bu bölgeyi tekrar güçlendirmeye çalışmışlardır.
Bu sebeple Karakalpak tarih kitapları Karakalpakların
Nogaylı’dan ayrıldığını açıkça kabul eder. Bu konudaki
bilgiler, şecerelerde de muhafaza edilmiştir. XIX. asırda
yaşayan Karakalpak şairlerinden Öteş Alşınbay oğlu,
“Dünyada” adlı şiirinde:
Onı Öteş şejereden körmişler
“Onu Öteş şecereden görmüşler,
Sonıñ az-kem jerin aytıp bermişler
Onun az çok yerini söylemişler,
Ol Noğaylı Karakalpak dermişler
O, Nogaylı Karakalpak demişler,
Bülginşilik penen jürgen dünyada
Bölünmüşlükle gezmişlerdir dünyada,”
diye yazar.
Karakalpak halk ozanı Kıyas Hayrettinov ise:
Noğaylı deydi eken halkımdı sonda
“Nogaylı derlermiş halkıma orda,
Tüp babamdı köziñ körgen kobızım
Öz babamı gözün görmüş kopuzum.”
diye terennüm eder.
Karakalpakların Nogaylı’dan ayrılış devirleri
de karma karışık tarihî olaylarla doludur. Musa Bey’in
çok çocuğu olduğu için onların herbiri beylik için
mücadele edip Orda’yı dağıtmışlardır. Hatta en küçük
çocukları Yusuf ile İsmail’in de birbiri ile anlaşamayıp
ulusu ikiye böldüğü görülür. Yusuf Bey’in güzel kızı
Süyinbike’nin Kazan hanı Janeli Hanın eşi olduğu da
bize tarihten bellidir. Fakat Yusuf Han’ın düşmanı olan
Koşşak’ın sözüne inanıp hanı öldürür. Süyinbike, Kazan
hanı olarak ünlenir. Fakat bu durum, Süyinbike’nin ken-
disi ve dört yaşındaki çocuğu Ötemis’in (Ödemiş) acı-
masızca ödürülmesi ile neticelenir. Bu durumlar
Karakalpak folklorunda;
Taslap ketip Horezmdey vatandı
“Terk edip Harezm gibi vatanı,
Jayıkta babamız Noğay atandı
Yayık’ta atamıza Nogay dendi,
Taht öldirdi Süyinbiyke apañdı
Taht öldürdü Süyinbike ananı,
Devranıñnıñ beri arman Karakalpak
Devranının hepsi dert Karakalpak,”
diye söylenen halk şiirlerinde çok açık görülür. Bundan
başka bu devirleri açıkça tasvir eden halkın iyi bildiği
“Er Kosay”, “Er Kökşe”, “Er Sayın”, Orak ve Kazıy
hakkında halk destanları da vardır.
Nogaylı bölgesi XVI. asrın sonunda tamamen
yıkılır. Bunun en önemli sebebi, bu devirdeki Cungar
akınlarının dalga dalga gelmesidir. Musa’nın küçük
çocuğu İsmail’in ölümünden sonra onun çocukları
Tınahmet ve Orısbek arasında taht kavgaları başlar.
Tınahmet’in ölümünden sonra Orısbek’in eline geçen
“Orda”, tamamen buhranlı dönemler yaşar, halk arasın-
da açlık ve sefalet yayılır. Bu halkı böylesi sefaletten
kurtaran, “Orda”nın en sonuncu beyi Tınahmet’in oğlu
“Ormanbet”tir. Onun Orda’yı yönettiği yıllar 1584-1596
yılları arasıdır. Ormanbet zamanında halk, tamamen
âbat olup koyunun üzerine turgay kuşunun yuva yaptığı
zaman olmuştur. Kendisi yiğit ve akıllı kişi olduğu için
halk onun hakkında çeşitli efsaneleri, hikâye ve
destanları oluşturmuştur. Fakat bu durumlar da çok
sürmemiştir.
Cungarların zalim padişahı Ho-urlık, 1596
yılının bahar aylarında çok asker ile saldırmış ve sakin
ömür süren halkı darmadağın etmiştir. Ormanbet Bey bu
savaşta kahramanca savaşarak ölür. Kendi bilge bey-
lerinden ayrılan halk, otlağından ayrılan koyun gibi her
bir otun altına gizlenip zorluk içinde yaşar. O zamanın
âdetlerine göre ülke liderinin yerini, onun zürriyetinden
birinin alması gerekiyordu. Ormanbet Bey’den kimse
kalmaz. Onun Biybiayşa, Gülayşa, Sarışa adlı kızları
vardır. Halk onların içinde küçük kızı Sarışa’yı akıllı
gördüğü için bey olarak kabul eder. Fakat Ho-urlık,
halkı üçüncü kez kırınca başka çare bulunmadığından
“İdil boyunda hür olmadık; şimdi eski devirlerden
itibaren atalarımızın serbestçe yaşadığı öz yurdumuz
Harezm var; onun daha ötesinde babamız Orıs han ile
Okkas hanın padişahlık ettiği toprağı kutlu yer olan
Türkistan var, oraya göç edelim” deyip yatak yorgan-
larını yüklenip yola revan olmuşlar. Karakalpakların
Harezm ve Türkistan’a doğru göçleri 1596-1597 yıl-
larını içine alır. Düşmanla boğuşa boğuşa, yalınayak ve
aç kalan halkın altı ay yollarda başıboş, sefil oluşu da
dayanılır gibi değildir. O vakitler Türkistan, Buhara han-
lığına bağlıdır. Buhara hanı Abdullah, Karakalpakları
bağrına basmış, bunlara Suğnak şehrini bağışlayıp da
Miyanköl’e kadar olan yerleri paylaştırmış. Bu durum
onun 1598 yılında yazdırdığı yıllığında tasdik edilmiştir.
Han, kendi yıllığında Türkistan’da yaşayan başka halk-
larla birlikte Karakalpaklardan da söz eder. Bu,
Karakalpakları kendi adı ile adlandıran ilk delil olmakla
birlikte Karakalpakların adlandırmasına XV. asırdaki
Rus yıllıklarında da rastlanır.
Demek ki “Karakalpakların halk olarak gelişme devri XVI. asra
doğrudur” şeklindeki fikri tasdik etmek mümkündür.
Karakalpaklar bundan sonra XVIII. asrın
başlarına kadar bir asra yakın, Türkistan’da yaşar.
Bununla birlikte Karakalpaklar, bu devirde sadece
Türkistan’da yaşadı demek doğru olmaz. Çünkü onların
Harezm’de yaşayan bölümü Arallı Özbeklerle birlikte
oturup Satemir, Çimbay ve Konrat çevresinde kendi
başlarına hanlık kurma teşebbüsünde bulunmuşlardır.
Hatta onlar Türkistan hanlarının da Harezmli
Karakalpak sultanlarından olmasını istemişlerdir. (Bu
sebeple Esimözel boyuna, Türkistan’a çağrılan iki sultan
da yolda öldürülür.)
Karakalpaklar,
Türkistan’da yaşadıkları
devirde Buhara hanlığının siyasetini de büyük ölçüde
etkilemişlerdir. Mesela İmamkulu (1611-1642),
Subhankulu Han (1680-1702) devirlerinde halkın, han
zulmüne karşı isyanlarının olduğu hakkında söylenti
vardır.
Türkistan halkı, Kazak hanı Tevke’ye (1680-
1718) tâbi olarak yaşar. Bu yüzden de bu ülke, bazen
Buhara hanlığına bazen Kazak hanlığına geçer. Bu gibi
sebeplerle Az-Tevke’nin evlâtları temelinde Karakalpak
ülkesinin ilk hanları ortaya çıkmaya başlar. Bunlar,
Tobarşık Sultan (1694-1709), Gayıp Sultan (1709-
1722), Eşim Muhammet (1722) ve diğerleridir.
Page 5
1718 yılında Tevke Han’ın ölümünden sonra
Kazak hanlığı da iyice dağılıp gider. Kazaklar üç “cüz”e
(yüz’e) bölünür Ebilhayr ile Polat han birbirlerinden
ayrılırlar. Orta cüzün bayrağını yükselten Sozak’ın
kaderi de kötü olur. Bu devirde Türkistan, Karakalpak
hanlığı olarak kabul edilse de onun içinde Kazak ve
Özbek halkları da vardır. Eşim Muhammed Han da o
vakitteki Buhara hanı Ebulfeyiz’e tâbi olur, fakat
Ebulfeyiz’in Türkistan’dan vergi almaktan başka bir
talebi olmaz. Türkistan’ın sınırlarını dış düşmanlardan
korumaya yanaşmaz. Bu sebeplerle bütün Kazakistan
bozkırlarını işgal etmeyi düşünen Cungarlar, 1723 yılının
baharında Türkistan’ı istila eder. Cungar hanı Tsevan
Rabtan bu savaşa yüz binden fazla askerini sokar.
Kazakistan tarihindeki “Ak taban şubırındı,
alga köl sulama” (yalın ayak kaçış), Karakalpaklar tari-
hindeki “posğan el”in (göçen halk) kaderleri böyle
başlar. Türkistan’da bu devirde yarım milyona yakın
insan kırılmış, kalanları düşmana esir olmuştur.
Tarihçilerin verdiği bilgilere göre bu korkunç savaşlar-
dan sonra Türkistan’a yıllarca insan girememiş, kalanlar
halk arasında gizlenmiş. Kazaklar kendi geniş ovalarına,
Özbekler kendi akrabalarının yanına gitmiş. Ortada
kalan Karakalpaklar, Aral denizi boylarında kendi eski
mekânlarının var olduğunu hatırlayıp pılısını pırtısını
toplayıp Sirderya’nın (Seyhun nehri) aşağı taraflarına
göç etmişler, fakat bunların hepsi aynı yöne gitmemişler,
Sirderya’nın yukarı taraflarına, Taşkent, Andican ve
Fergana vilayetlerine göçenleri de olmuştur. Bundan
başka Semerkant, Nurata yoluyla Buhara’ya, sonraları
Karşı çölleriyle Surhan dağlarına gidenleri de olmuştur.
Böylece Cungar akınlarından sonra Karakalpaklar üç
ayrı tarafa bölünüp göçmeye mecbur olmuştur. Bunların
Özbekistan’a dağılan kolları “Yukarı Karakalpaklar”
diye adlandırılırken onlar pek çok halk arasına
karışmıştır. Sadece Buhara Karakalpakları diye
adlandırılan Tamdı ve Kenime Karakalpakları kendi
millî bağımsızlıklarını korumuş olarak yaşamışlardır.
Aral denizine doğru göç eden Karakalpaklar da kendi
bağımsızlıklarını koruyabilmişlerdir. Onlar, atalarından
miras kalan önceki kavme gelip katılır. Bu yolda da
onlar pek çok sıkıntıyla karşılaşır. Onların, Sirderya’nın
Aral’a döküldüğü yerlerde, Yeni Derya boylarında
tarımla uğraşmalarına bakmaksızın Kazakların “Kişi
cüz” (Küçük Cüz) hanları Ebilhayr ve Eralı Sultan,
peşpeşe vergiler koyup, çok zulüm yaparlar. Bu durum-
lar, onların 1740-1760 yıllarında kendi ilk mekânları
olan Kuzey Harezm’e bütünüyle göçüp gelmesine sebep
olmuştur. Karakalpaklar, Harezm’e göçtükten sonra da
Hive hanlarına tâbi olarak yaşamışlardır.
Vergilerin çok oluşu, halk arasında bazı hoşnut-
suzlukları da beraberinde getirmiştir. Bu sebeple halkın
1827-1828 ve 1858-1859 yıllarında millî bağımsızlık
isyanları vuku bulmuştur. Onlar kendi yaşadıkları
ülkede bağımsız Karakalpak hanlığını kurmak için
mücadele etmişlerdir. Karakalpak ülkesi sonraki devir-
lerde “suverenli respublika” (özgür cumhuriyet) olarak
adlandırmış, kendisiyle komşu olan kardeş halklarla
aynı seviyeye gelmiştir.
Bu halkın menşei, ortaya çıkış tarihi, sevinçleri
ve sıkıntıları kardeş Özbek, Kazak ve Türkmen halkları
ile tamamıyla iç içe girmiştir. Bu kardeşlik Harezm’de
başlayıp, İdil ve Türkistan’da devam etmiştir. Tarihî bil-
gilere göre Karakalpaklar, bu halklarla dostça
yaşamıştır. Eski Nogaylı kavmi de on çeşit Türk dilli
halkı bir araya getirmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Paylaşımlar