Aşağıdaki yazı Yücel Öztürkün Yeditepe yayınlarından çıkan kitabı Özü’den Tuna’ya KAZAKLAR isimli ve Rus Kozaklarının oluşumunu, kaynağını, genetiğini, tarihini inceleyen kitabının Türk Kazakları (Nogay Kazakları) ile ilgili kısımlarından alıntıdır. NOT: şeklinde yazılan koyu yazılar hissiyatımdır, bana aittir.
Sohbete benzer bir tarzda akıcı bir dille yazılan kitap Kozaklar konusunda Türkiyedeki ilk kapsamlı çalışmadır. 2. cildi de çıkacak olan kitap Kozakların özellikle başlangıç aşamasında ki Türk kökenini ortaya koymaktadır, sonraki aşamalarda Kozaklara İskandinav/Rus, Slav ve başka unsurlarda katılmış ve Kozaklar oluşmuştur.

Soyluluk ile Kazaklık aslında birbirlerine zıt kavramlar olmakla birlikte, soyluların da başı sık sık devletle sıkıntıya girmekte ve devletle yolları ayrılabilmektedir. Türk Kazaklığının temel dinamiğide zaten budur. Bu açıdan, devletle çatışma içine düşen soylular için Kazaklık hali normal bir olgu haline gelebilmektedir.
1560 lara gelindiğinde Kozak meselesi Kırım-Moskova-Lehistan meselesi olmaktan çıkmış, Osmanlı devleti bütün Kuzey Karadenizde Kazakların saldırılarına maruz kalmaya başlamıştır. Lehistana bağlı görünen Kazaklara Lehistan kraliyetinin aczi karşısında Osmanlı çareler arıyordu. Moskova ve Avusturyaya sınır tecavüzleri açısından hesap sorulduğunda suçu Kozakların üzerine atarak kolayca işin içinden sıyrılıveriyorlardı.
(Nogay) Kazakların Osmanlı resmi politikasına sokulmasının en önemli sebebi, bu tür dış faktörlerdir, Dahili faktör olarak Volgadan batıya doğru büyük çaplı Nogay göçünün mevcudiyetidir.
Bu ve benzeri değişiklikler Osmanlı sınır yönetiminin Leh sızlatasında görülen bazı özellikler kazanmasında etkili olacaktır.
(Nogay) Kazakların Osmanlı resmi politikası içine dahil olması, Mihnea Berindei tarafından tetkik edilmiş ve aydınlatılmıştır, Berindei, Leh ve Rus kroniklerinde bahsedilen Volga kazaklarının Volga-Don arasındaki Büyük Nogay ve Donun batısındaki Küçük Nogay ordalarının bir parçası olduğunu düşünür, Nogaylar sürekli batıya yayılma eğilimi içerisinde idiler, Hansız ve devletsiz olan Nogaylar, Kırım hanlığı üzerinde de tehdit oluşturdular, Bu nedenle batıya doğru ilk yayılmaları sırasında Kırım hanlığının engeliyle karşılaştırlar, 1560 larda kısmen Moskovanın baskısıyla Nogay göçü kitlesel bir vaziyet kazanarak Osmanlı ve Kırımı meşgul etti.
1559 sonu ve 1560 başlarında tam bir fetret halinde büyük çaplı bir Nogay grubu Bucak sahasına ulaştı, Bunlarla beraber, Kırım tatarlarıda bulunuyordu, Akkirman kadısı tarafından uyarılan Divanı Hümayun, sınır sancakları vasıtasıyla bunlarla ilgili bilgi topladı. Osmanlı yönetimi bunların sayılarını, silahlarını ve beylerinin olup olmadığınıy, göçebemi, yoksa çiftçimi olduklarını soruyordu.
Silistre beyi cevaben, Silistreye giren tatarların kimi Nogay, kimi Kırım tatarı olduğu, üç aydan beri gelmeye başladıkları araştırılıp sorulduğunda başları ve serdarlarına rastlanmadığı, bu zümrelerin silahsız, yaya, kıtlık yüzünden maişet derdine düşüp perakende olmuş fukara taifesi olduğu, reayaya zarar vermekten uzak olduklarını bildirmiştir.
Merkez ise bu bilgiler ışığında, bu taife karşısında gaflet caiz olmadığını belirterek bunların toplu halde iskan edilmelerinin uygun olmadığını eğer perakende olmuşlarsa toplanmalarına müsaade edilirse reayaya ulaşacak zararlardan Silistre beyinin mesul olacağı hatırlatılmıştır. Büyük çaplı olduğu anlaşılan Nogay göçünün İstanbulu tedirgin etmesi Divanı hümayun hükümlerine yansımıştır, Merkeze sorulmadan Akkirman ve Bender civarlarına sokulmalarına izin veren Akkirman emrini azarlanmış, bundan sonra gelen Nogayların Osmanlı sınırlarını geçmelerine müsaade edilmemesi, aksi halde özrünün kabul edilmeyeceğini bildirilmiştir. (NOT: Bu durumda yaşamak derdine düşmüş Nogayların neler yapabileceği düşünüldüğünde, Müslüman olmalarına rağmen Viyana savaşında Osmanlıya en büyük darbeyi indiren Leh saflarındaki Tatar savaşçıları anlamaya başlıyorsunuz, yada hristiyanlaşan Nogay gruplarını anlamaya başlıyorsunuz, yada Ruslaşan, Kozaklaşan Nogay gruplarını anlayabiliyorsunuz, ya da bu Nogay grupları için artık Osmanlıya ihanet diye bir kavramın oluşmayacağını, oluşamayacağını anlıyorsunuz, Dostmambeti anlayabiliyorsunuz, çünkü bu Nogay grupları Kırım yarımadası içine de alınmıyorlardı, Doğumundan itibaren yaşam biçimleri neticesinde savaşçı özelikler kazanmaya başlayan bu insanların bir arada bulunmaları ve yoğunlaşmaları tehlike demekti, Karşı tarafıda anlamak gerekiyor, çünkü Nogaylar disipline olmayı reddediyorlar, özgürlüklerinden ödün vermek istemiyorlardı, Otorite tanımıyorlardı, Kazak bir yaşam biçimini benimsiyorlardı, Bu özellikleriyle her an kendi üzerinize dönebilecek, sizi nerede ne zaman vuracağı belli olmayan son derece hareketli, sınır mesafe tanımayan bir tehdit gibiydiler.)
Aynı yönde Boğdan voyvodası da uyarılmış, cevaben Nogayların vaziyeti ile ilgili önemli ayrıntılar ihtiva eden bir arz merkeze ulaşmıştır, Boğdan voyvodasının verdiği bilgilere göre, Nogay tatarı içinde büyük çapta açlık mevcuttur, bu yüzden Nogaylar Kırım taraflarına kaçmıştır, Kırımlılar da açlık içinde olup Nogaylara yardıma takatleri yoktur, Nogaylar bu vaziyette kırlara çekilmekte avla beslenmeye çalışmakta, Kili, Akkirman ve Bendere girip çıkmakta, bazıları kırlarda yatıp kalkmaktadır, Bunlardan bazılarının ise Boğdana girip reayanın davarlarını çalmak suretiyle hırsızlığa başvurduğu görülmüştür. (NOT: Boğdan voyvodasının hristiyan ve romen asıllı olduğu ve Nogayları Osmanlı sınırlarına sokmaması ve toplanmalarına müsaade etmemesi istendiği ve yetkisini Osmanlıdan aldığı düşünüldüğünde Nogayların yaşadıkları kıtlık ve açlık şoklarına bir de O zamanlar Halifenin ülkesi olarak bakılan Osmanlının onlara yaşattığı psikolojik ve kültürel şokun onların iç dünyasında nasıl yankılanacağını, yıllar geçsede unutulmayacak yaralar açmasını anlamak pek zor değil, Osmanlı ya da Kırımla ilişkileri artık çıkar ilişkisidir, bu tür ilişkide de ihanet, sadakat gibi kavramlar bulunamaz, Annesinin kucağına koşan ama annesinin sert tokadı ve tekmesi ile yere yıkılıp, hakaret edilen ve defol denilen çocuklar gibiydiler herhalde, Ayrıca Zaporog Kozaklarının bu dönemi, demografik yapısı, nüfus artışı vesaire bu bilgiler ışığında incelenmeli. )
Görüldüğü gibi bunlar Vişnevetskynin Azak muhasaraları sırasında Özünün batısına geçen Nogaylar olup henüz Kazak ismi altında toplanmaşılardır, Hemen hemen aynı tarihlerde Devlet Giray Han ile Lehistan hükümeti arasında yapılan bir anlaşmada Türk Kazakları (Nogay Kazakları) yer alıyor, Devlet Girayın İstanbula gönderdiği bilgilere göre, Devlet Giray Lehistandan Mehmed Giray yamanından beri verilmekte olan vergiyi talep etmiş ve vergi gönderilmiştir. Bundan başka, iki taraf arasında ahidname yapılmıştır, Bu anlaşmaya göre, Akkirman ve bu canip Kazağı Lehistana saldırmayacaklardır. Kırım hanı bu hususu Osmanlıya bildirerek bu ahidnameye Osmanlı tarafından da uyulmasını rica ediyor, Osmanlı hükümeti, Lehistan ahidnameye uyduğu sürece Osmanlı tarafının da uymasını Akkirman beyine emrediyor. Bu hüküm, Kazakların yalnız Lehistan ve Ukrayna tarafına ait olmadığı, Kırım ve Osmanlı tarafına tabi Kazakların da bulunduğunu açıkça gösteriyor.
Türk Kazaklığının merkezi, başından beri Akkirman olup, bunlar daha Nogayların 1560 larda bölgeye varmasından önce mevcuttu, Bu yeni gelen Nogaylar (Osmanlılarca) henüz Tatar adıyla anılmakta olup, kısa zaman içinde onlar da Kazak statüsüne gireceklerdir.Bunu arşiv belgelerinden takib edelim.
Leh tarafının elçisinin İstanbula ilettiği şikayetler, Divanı hümayun tarafından Kırım hanına iletilmiştir, Buna göre Akkirman ve Özü tatarları Moskova tarafına gitmek bahanesi ile Bar kalesi ve Velen nahiyesini etrafıyla beraber yağma ve talan etmişlerdir, Osmanlı bunun gerçekliğini sormakta, sebebini sormakta, ahidnameye aykırı ise Lehistan tarafından elde edilen ganimet ve esirlerin iadesini ve faillerinin yakalanmasını talep etmektedir.
Üç ay sonra yine Kırım hanı ve Akkirman beyine yazılan namede şöyle yazmaktadır ” Nogay tatarlarından ve Akkirman kazaklarından ve Dobrucadan gelip Kırım canibine giden Tatarlarla Cankirman sahrasında üç bin miktarı Tatar Aksuyu geçip Özü suyu üzerinde oturup haramzadeleri ve hırsuzları gelüp Cankirman sahrasında olan çobanlara/hayvan bakıcılarına zararu ziyan etmektedirler, Bahis konusu taife Mayak iskelesinden gece Akkirmana geçerek hayvan çalmaktadırlar, Bunların vilayetten sürülmemeleri halinde zabtına imkan yoktur, Üzerlerine varılması halinde ehlü ıyalleri (çocukları ve kadınları da) bile ceng etmekte olduğundan büyük çaplı insanın telef olması kaçınılmazdır, Kışın buz tuttuğu zaman da saldırmaya niyetleri olduğu öğrenilmiştir.
Divanı hümayun, bunları özetledikten sonra, Kırım hanından mezkur taifeyi münasip bir mahalle göç ettirip iskan etmek sureti ile yerleşik ahalinin bunların zararlarından kurtarılmasını istiyor. Aynı paralelde Akkirman beyinede hüküm yazılarak Kırım hanına müzaheret etmesi istenmiştir.
Berindei Nogay ve Kazak meselesinin hallinin Kırım hanına tevcih edilmesini Osmanlı devletinin Nogaylara açık bir düşmanlık içine girmekten kaçındığı şeklinde yorumlar, bahis konusu zümrenin bir kısmı Akkirman kazağı bir kısmı ise Nogay tatarıdır. Bunların yalnız Lehistanı değil, İslam ahalisini de rahatsız ettikleri bu hükümlerle berraklaşıyor. Osmanlı devleti ise bunların bir soykırımına uğratılmadan kendi hayat şartlarına uygun bir bölgeye nakledilmelerini talep ediyor.(NOT: Olacağı buydu, ne bekleniyordu ki onlardan, ölüm kalım mücadelesi veriyorlar, ölmemek için yaşıyorlar, Osmanlı sahiplenmek yerine toplanmalarına izin vermeyin, sınırlardan geçirmeyin, varsın ne olurlarsa olsunlar diyor, ister ölsünler, ister hristiyanlaşsınlar, ister gavurun askeri olsunlar ama bizim buralardan kovun bunları diyor, ( gerçi devletin yaşaması için kendi kardeşlerini katleden Osmanlıyı bu konuda fazla eleştiremiyoruz, her şey devlet için) ( Doğal olarak bundan sonra yapacakları için Nogaylar da eleştirilemez, seçme hakkı tanınmıyor) sonra başedemeyince ikna edin ve uygun bir yere yerleştirin diyor)
Birkaç gün sonra bahis konusu Tatar grupları yeniden Divanı hümayunun gündeminde yer alacaklardır, bu sefer şikayet yine Lehistanla ilgilidir, Türk kazaklığının teşekkülü açısından gayet mühim olan bu hükümlerin tesbitini Berindeiye borçluyuz.
Akkirman beyine gönderilen 29 Ocak 1565 tarihli bir hükümden anlaşıldığına göre mezkur Tatar taifesi Lehistan köylerini yağma ve halkını esir etmişlerdir, Divanı hümayun esirlerin bir kısmının Tatarlardan geri alındığını, bir kısmının ise Kili kadısı tarafından ele geçirildiğini bildirerek, Lehistan ve Boğdan dan getirilen esirlerin tamamının elegeçirilerek geriye iade edilmesini emretmektedir, satanlar kadar alanlarda suçludur diyor, bununla yetinmeyerek elinde kaçak esir bulunduranların emri şerife muhalefetten siyaset edilecekleri bildiriliyor.
Aynı tarihlerde ele alınmış olup, bir kaç gün sonrasını ifade ettiği kesin olan bir hükme göre, Nogay ve Tatar hadisesinin boyutu başka bir şekil almaktadır, Silistrebeyi Cafer Beye yazılan bir hükümde Akkirman tatarlarının reisi İsa Koca nın Lehistandan ele geçirdiği esirleri iade etmediği, isyan ve tuğyan üzere olduğu, bunların Turla buz tuttuğu vakit Boğdana büyük zarar vermek niyetinde olkuları belirtilmektedir. Mezkur İsa Koca henüz Kazakların değil Nogayların lideridir. Osmanlı idaresi, İsa Koca ve taifesinin her ne pahasına olursa olsun ihraç edilip geride bir kişinin bile konulmamasını, isyan üzere olanların tenkil edilmesini emretmektedir. Bu hükmün aynısı Akkirman beyine de gönderilmiştir.
Burada ele alınan hükümlerin izini isabetle sürmüş bulunan Berindei, bahis konusu Tatarlar ve Nogayların esas itibarı ile Kazak olduğu, ancak bunların henüz Kazak olarak zikredilmediğini ifade eder, buna katılıyoruz.
Ancak bir ilavede bulunmak durumundayız, Osmanlı idaresi kendisine bağlı unsurları Kazak addetmiyordu, kendi kontolünden çıktığının hissettiği anda bunları Kazak addedecektir. Yine Berindeinin izini sürdüğü bazı hükümleri incelemeye devam ediyoruz, Akkirman beyine gönderilen hüküm yine Akkirman beyinin arzına cevap niteliği taşımaktadır. Akkirman Beyi Tatar taifesinin Leh ülkesine zarar vermemesi hususunda verilen emirlerin uyğulanamadığı, tatarlara ilaveten Dobruca ve Akkirman reayası Türklerin de Leh ülkesini vurmaya başladıklarını bildirmektedir. Akkirman beyi emri şerifin “şer ile görüle” şeklinde verildiğini, bu meselenin şer ile halledilmesinin mümkün olmadığını, emri şerif gerektiğini bildirmiştir, Bunun manası yargılamaksızın infaz hakkı istenmesidir. Akkirman beyi inisiyatif talep etmektedir. Merkez, buna karşı meselenin şeriat ile halledilmesini emretmiştir. görüldüğü gibi sınır güçleri yetkisizlikten yakınmaktadırlar, Bu arada Nogayların bölgeye ilk gelişinden itibaren konjonktür değişmeye başlamış, Osmanlının bunlara bakışında da değişmeler olmuştur.
Nogayların gelişiyle Lehistan Türk sınırlarındaki boş alanlar azalmaya başlamıştır, İskansız bölgede, Tatarlar ve Nogaylar hayvancılık yapmakta, Lehistan sınırlarına kadar uzanmaktadırlar, Buralar göçebelerin yaylak ve kışlak hayatıyla şenlenmeye başlamıştır, Karşı tarafta da hayvancılıkla geçinen zümrelerin var olduğu görülüyor. Bu vaziyet sınır ihlallerini ve bu yüzedn hayvan kayıplarını ve hırsızlıklarını gündeme getiriyor, bunlar Lehistan ve Osmanlı hükümetleri nezdinde görüşmelere neden olacak kadar ehemmiyet arzediyordu. Bu tür meselelerin ele alındığı bir hükümde yine İsa Koca ve yandaşlarının ismi geçmektedir. İsa Hace, Sakal Hace, Kabaş, Alakaş ve diğer bazı Akkirman Tatar şefleri, Lehistan reayasını yağma, talan ve esir almaya devam etmektedirler, İsa Kocanın ismi 1573 tarihli sınır hadiselerinde de Lehlilerin hayvanlarını yağma eden Akkirman tatarlarının ve Nogaylarının şefi olarak geçiyor.
İsa Kocaya tekrar döneceğiz. Aynı tarihlerde ilginç iki misal daha bulunmaktadır. 1570 de Akkirman Nogaylarının lideri Musay ve Kırım tatarlarının lideri Tusay 500 kadar adamıyla Lehistan köylerini yağma ettikten sonra mal ve esirlerle dönmüşlerdi, Dönüşte Akkirman sancak beyi tarafından yolları kesilen Nogay ve Tatarların esirlerine el konuldu, Buna mukabele eden Nogay ve Tatarlar, sancakbeyinin iki adamını kaçırarak karşılığında polonyalı esirleri istediler, Bir kaç gün sonra yeniden ortaya çıkan Musay ve Tusay, Cankirman kalesine saldırarak varoşlarını tahrip ettiler, kaleyi savunan Osmanlı kumandanını öldürüp, pek çok askeri yaraladılar, Musay ve Tusay 200 kadar at alarak uzaklaştılhar, söz konusu Tatarlar ve Nogaylar Akkirman sancak beyi tarafından Kazak olarak nitelendirilmişlerdir. Tusay yakalandığında, yargılanması Kırım hanı Devlet Giray Hana havale edildi.
Kırım hanının Tusayın mahkemesiyle ilgili raporu oldukça ilginçtir. Mezkur hadiselerin faillerini Kazak olarak niteleyen Devlet Giray, Tusay ve Musayın suçlu olmadıklarını, onlara isnad edilen suçların gerçekle bağdaşmadığını iddia etmektedir. Tusay ve Musayın Lehistana karşı yaptıkları saldırı meşrudur, zira daha önce Lehliler Akkirmana saldırarak 400-500 tatarı esir almışlardı. Kırım hanı Tatarlar ve Nogayları açıkça savunuyordu.
1560 lara doğru bölgeye sirayet etiklerinde tedirgin olup mani olmaya çalışan Kırım hanı, bunların Bucak havalisinde temsil ettikleri bölgesel gücü idrak etmiş ve istifade etme anlayışına girmişti. Bir Osmanlı kalesini tahrip etmek, muhafızlarını yaralamak, daha önemlisi kumandanını öldürmekten suçlu Tusay ve Musay ın devlet nezdinde aklanması sınırların kendine has kanunlarıyla izah edilebilir.
Türk kazaklığı Kuzey Karadenzde varlığını sürdüren bir unsurdur. Moskovanın kuzeyden ve doğudan güneye doğru genişlemesi, Volga-Don sahasındaki Nogay ordalarını batıya göçe zorlamakta, bunlarda kaçınılmaz olarak Özü-Tuna arasında Kazak hayatına girmektedirler, Litvanya tarihçisi Mihail Litvinin bahsettiği Tatar ordaları arasında Kazak Ordasıda bulunmaktadır. 1561 lerde Kırım hanı ile Lehistan krallığı arasında vukubulan yazışmada Kırım hanı, bu dönemde Lehistanla mevcut bulunan yakınlık ve Lehistandan gelen talepler doğrultusunda Akkirman Kazaklarının Moskova topraklarına saldırı için görevlendirildiğini bildirmekte ve bazı Kazak liderlerinin ismini vermektedir, Bunlar arasında Aglaberd, Ali Çembey, Akmolla Ağa, Baki Ağa, Yarlı Ağa, Şaban Ağa gibi isimler bulunmaktadır. Osmanlı – Lehistan arasında güdülen politikanın organizatörü İstanbul, yürütücüsü Kırım hanlığıdır.
Şimdi, İsa Kocanın akıbetine dönelim. M. Berindei, Ruslara karşı yapılan savaşlarda gösterdiği muvafakiyetlerine ödül olarak Nisan 1574 de Kırım hanının arzıyla merkezden bir tımar ihsan edilmiş olan Koca lakablı şahsın bahis konusu İsa Koca olduğu kanaatindedir. Bu tahmin doğrudur, Mezkur tarihlerle ilgili diğer hükümler, İsa Koca ile ilgili daha sarih malumat vermekte, Osmanlı kazaklığının 1560 lardan 1574 lere kadar geçirdiği tekamülü izah etmektedir. 11 Haziran 1574 tarihli hüküm İSA KOCA yı AKKİRMAN KAZAKLAR AĞASI olarak zikretmektedir. Bu hüküm Nogay ve Tatarların 15 yıllık süreçte artık Kazaklığa inkılap ettiklerini belgelemektedir. Muhtemelen1560 larda Bucak havalisine Tatar şefi olarak gelmiş bulunan İsa Koca da Akkirman Kazaklar Ağasıdır.
İsa Koca ile ilgili padişah emri, Türk ve Ukrayna kazaklığının çakıştığı bir noktayı da izah ediyor. 1574 lerde azledileceğini anlayan Boğdan voyvodası Yuan Voda, Osmanlı hakimiyetine başkaldırmış, emrindeki kuvvetlerle Türk yanlısı bölgelerde yağma ve katliama başlamıştır. Osmanlı padişahı Süddei saadetin sadık bir kulu olduğuna inandığı İsa Kocanın bütün gücüyle Yuan Vodaya karşı koymasını istemektedir. Meseleyi daha ilginç kılan, Yuan Voda nın ordusunda Ukrayna Kozaklarının bulunmasıdır.
Böylece, Osmanlı devleti, başında tereddütle karşılayıp sınırlardan geçirmemek için tedbirler aldığı Nogay tatarlarını, resmi Kazaklık statüsü ile tanıyordu, Kazaklar, Özünün batısında Akkirman da ikamet eden KAZAKLAR AĞASI na tabi idiler. Böylece, kuzeyde Lehistan, güneyde Osmanlıya bağlı Kazaklar zaman zaman bu iki devletin direktifiyle, ama çoğu zaman devlet iradesi dışında hareket eden güçler halinde Kuzey Karadeniz ülkeleri tarihinin baş fenomeni haline geleceklerdir.
………
………

Not: harita alışılmışın dışında üst tarafı güneyi göstermektedir.
9 Ocak 1630 tarihinde Osmanlı ile Lehistan arasında 7 maddelik bir atlaşma yaplıdı, baş konusu Kazaklar ve Kırım idi, Antlaşmanın şartlarından en önemlisi, Lehistanın Kazak karargahlarının yer aldığı Özü adalarına güvenilir bir hetman tayin ederek Kazakları buradan ihraç etme sözü vermesiydi, ikinci ve üçüncü maddeler de bu konuyla ilgiliydi son iki madde ise Osmanlının Kırım ve Nogay tarafını Lehistana saldırmaktan alıkoymasını ihtiva ediyordu, Nogay mirzaları içinde Kantemirden başka Aytemir ve Ovak mirzaların adı geçmektedir. Son madde içinde yer alan bir ibareye göre, Osmanlı devleti Akkirman ahalisini de Lehistana saldırmaktan alıkoymak vaadinde bulunuyordu. Osmanlı kazakları bahsinde, Akkirman Kazak Ağalığı üzerinde durulmuştu, Akkirman Kazaklarının Lehistanı tehdit eden güç olarak varlığını koruduğunu düşünüyoruz, Lehistanın şimdilik Kırımdansa Bucak Nogaylarının lideri Kantemir ve Akkirman Nogaylarının liderleri olduğu anlaşılan Aytemir ve Ovak mirzadan rahatsız olduğu görülüyor, Bu anlaşmanın daha sonra tadil edilmiş şeklini yorumlayan Kolodziejczyk, Türk tarafının liderleriyle birlikte Akkirman-Bucak Nogayların tasfiye etme sözü verdiğini öne sürer, Böylece Lehistanla Osmanlı eşit şartlarda bir antlaşma yapmış oluyordu, Hortitsa (Kozakların merkezi) tasfiyesine karşılık, Bucak-Akkirmanın tasfiyesi.