KUMANLARIN KOMŞUSU, NOGAYLAR DA DENİLEN KÜÇÜK TATARLAR
(Bu durumda kumanlar kim oluyor? kumanların eski memlekit olan çerkezistan kumanya oluyor, sanırım kuban nehrinin ismide kumanlardan kalma, kumanlar ise kumuk, karaçay ve balkarlar oluyor o halde)

1653 yılını gösterir harita
Tavernierin (1605 – 1689 ) seyahatnamesinden Nogaylarla ilgili bölümdür
ARGIMAK
Küçük Tatarların eski çağlardan bu yana batıl inanç ölçüsünde değer verdikleri bir at ırklan var. Bu atları yabancılara satmayı büyük güah sayarlar; hatta kendi milletleri içinde bile at satşını güçleştirirler.
Düşmanlanna karşı savaşa girmek amacıyla ellisi-altmışı, hatta yüzü bir araya geldiklerinde işte bu atlara binerler.
Ata binip akınlara katılmaya gücü kalmamış yaşlılar, asker olan, savaşçılık yapan, ama bu cins bir atı olmayan yiğit bir genç tanıyorlarsa, dönüşte ganimeti yarı yarıya bölüşmek koşuluyla atlarını ödünç verirler.
Öylesine uzun akınlara girişider ki Macaristan’a, Comore ve Javarin yakınlarına kadar gelirler.’
Seyahatnamemin başında, Paris’ten İstanbul’a giderken, Buda(peşte) ile Belgrad arasında iki Tatar akıncı koluna rastladığımı söylemiştim.
Kollardan biri altmış süvariden, diğeri seksen süvariden oluşuyordu.
Bu atlar, doğalan gereği (çünkü küçük yaşta böyle alıştırılmışlardır), sekiz saatte ya da on saatte bir biraz ot yiyerek, yirmi dört saatte bir biraz su içerek dört-beş gün geçirebilirler.
ARGIMAKLARA İLK EĞİTİM
Atlar yedi-sekiz aylık olduklarında, her gün birkaç kez sırtlarına küçük çocuklar bindirilir; çocuklar onları gezdirir, her defasında yarım saat kadar koştururlar; ama at altı yedi yaşına gelinceye kadar, akınlara giderken onu asla kullanmazlar.
ARGIMAK EĞİTİMİ
Onları akınlarda kullanmadan hemen önce, yedi-sekiz ay süren katı bir eğitimden geçirirler.
Bu atlar şu denemelerden geçirilir.
Gemleri, her iki yanında dizginleri ve başlığı tutturmaya yarayan bir halkası bulunan küçük bir demir parçasından oluşur.
Sekiz gün boyunca, eyerin üstüne kum ya da toprak dolu bir torba konur;
ilk gün torba bir insan ağırlığındadır;
daha sonra, her gün torba biraz daha ağırlaştırılır
ve sekizinci günün sonunda iki insan ağırlığına ulaştırılır.
Atın yükü ağırlaştırıldıkça, otu ve suyu günden güne azaltılır ve kolanı da her gün biraz sıkılır.
Bu sekiz gün boyunca, atın koşumları takılır ve iki-üç mil gezdirilir.
Ardından sekiz gün boyunca her gün atın yükü biraz daha hafifletilir ve sekizinci günde hemen hemen torbada hiçbir şey kalmaz.
Aynı zamanda, önceki sekiz gün içinde olduğu gibi, yiyeceği ve içeceği de azaltlır ve kolanı sıkılır.
On altı günlük bu zorlu denemenin son üç-dört gününde ata ne yiyecek ne de su verilerek, gördürülen işe aç ve susuz olarak dayanıp dayanamadığı sınanır.
At son gün kan ter içinde kalıncaya kadar yorulur ve daha sonra koşumlan, gemi çıkarılır, üstüne bulunabilen en soğuk su dökülür.
Bütün bunlardan sonra atlar çayıra götürülür, bir ayaklanndan uzun bir iple bağlanır, ama dilediklerini yemeleri için ip uzun tutulur; ip her gün biraz daha uzatılır ve sonunda diğer atlarla birlikte rahatça dolaşabilmesi için ip bütünüyle çıkarılır.
Ağızlarına gem takılmış olarak çok az yiyip çok az içtikleri bu katı oruçtan ve yorucu çalışmadan sonra öylesine zayıflamış, bir deri bir kemik kalmışlardır ki nerdeyse kemikleri derilerinden dışarı fırlayacak gibidir;
atların doğalarını bilmeyen biri onları görecek olsa artık hiç hizmet veremeyeceklerini sanabilir.
Bu at ırkının toynaklan o kadar serttir ki asla nallama yapılmaz: Sanki nalları varmışçasına, toprakta ve buzun üstünde ayaklarının izi çıkar.
Nogaylar yorgurnluğa dayanıklı atlara sahip olmaya pek meraklıdırlar.
Haralannda iyi birkaç tay gördüklerinde, onları hemen anlattığım biçimde eğitmeye girişirler; ne var ki, elli taydan ancak sekizinde ya da onunda başanya ulaşabilirler. Akınlara giderken her süvari iki-üç başka atı da yanında götürür ve vurgunun ardından düşman tarafından kovalanmadıkça yorgunluğa dayanıklı atına asla binmez.
KISRAK SÜTÜ
Yiyip içtiklerine gelince, bir kısrağa binrnek onlar için daha yararlıdır, çünkü kısrağın sütünü içerler.
KURUT AYRANI
Atları olarılar yanlarında içi güneşte kurutulmuş peynir dolu bir deri çanta ve içini bulduklan suyla doldurdukları keçi derisinden bir tulum bulundururlar.
Atın karnıı altına bağladıklan su tulumunun içine, atın hareketleri sayesinde yumuşayan iki-üç parça peynir atarlar.
Böylece tulumun içinde ekşi bir süt oluşur ve bu, onların doğal içeceğidir.
Kap kacak olarak, her süvarinin hem kendi için, hem de atına su içirmek için kullandığı, eyetin çatısına asılmış bir tahta çanağı var.
Nogaylarla savaşanlar için en iyi ganimet, onların atlarıdır; ama bu atları yakalamak güçtür, çünkü bu atlardan biri efendisinin öldürüldüğünü hisseder hissetmez kaçan atlar kervanına katılır ve yakalanması çok zor olur.
Başka ülkelere götürülen bu atların genellikle altı ay içinde sağlıklarını yitirdiklerini ve Küçük Tatarların aldıklan hizmeti burada vermediklerini de eklemek gerekir.
ERKEK GİYİM
Koyun postundan yapılmış bir kaftandan oluşan giysilerine sıra geldi:
Yazın kürklü bölüm dışa, kışın içe gelecek biçimde kaftanı giyerler.
KURT DERİSİ KAPTAN
Ülkenin soylulanndan olanlar, kurt derisi kullanır ve bir çeşit gömlekle çeşitli renklerde (kimi kırmızı, kimi mavi) kaba pamuklu kumaştan bir şalvar giyerler; terzilerin bu giysilere katkısı pek azdır.
ÇOK KADINLA EVLİLİK
Kadınlan çok beyaz tenli ve oldukça güzeldir. Boylan uzun, ama yüzleri biraz geniş, gözleri küçüktür; otuzunu geçince sert hava şartları ve ağaçın bile bulunmadığı bozkırlarda güneş altında yaşam sebebiyle çok çirkinleşirler.
Erkeklerin hep iki ya da üç karısı vardır ve bunları asla kendi oymaklanndan almazlar.
AT KUYRUĞU BAYRAK
Her oymak ya da ailenin kendi reisi (ülkenin soylulanndan biridir) ve oymağın rengine boyanarak bir sınğın ucuna takılmış at kuyruğundan oluşan bir bayrağı var.
Oymaklar yürüyüşe geçtiklerinde herkes sırasını ve sürülerinin otlatılınası için konakladıklannda alması gereken yeri bilir, bir oymak asla diğerinin yerini almaz.
KADIN GİYİM
Kadınların ve kızların giysisi, ayaklarına kadar inen uzun bir gömlekten oluşur;
Başlan büyük, beyaz bir örtüyle örtülüdür; alınları çevresinde, beş-altı defa dolanmış siyah bir mendil bulunur.
Soyluların kadınları ve kızları, bu başörtülerinin üstüne, üç uç oluşturacak biçimde kıvrılmış bir mendili şerit halinde başlarına bağlar gibi, alınlarını örten, arkası açık bir çeşit takke takarlar.
Söz konusu uçlardan biri yukarıya, alnın ortasına rastlar ve kadifeden ya da satenden ya da kumaştan ya da brokardandır.
Bu başlık altın ya da gümüş paralarla, pullada ve birçok yalancı inciyle (bunlarla bilezik de yaparlar) kaplıdır.
Renkli, basit kumaştan şalvarlar giyerler;
Ayakkabıları, çok titiz biçimde dikilmiş, diledikleri renkte maroken botlardan oluşur.
KALINLIK
Genç bir adam evleneceği zaman, gelin adayının babasına ya da annesine ya da kızı aldığı eve belli bir miktarda at ya da öküz ya da inek ya da sürü hayvanı vermek zorundadır;
Bu işlem bütün akrabaların ve oymak yaşlılarının büyük bölümünün gözleri önünde gerçekleştirilir ve molla da bu sırada hazır bulunur.
NİŞAN
Bizim nişan adını verdiğimiz anlaşmaya varılır vanlmaz, nişanlı adam kızla birlikte gezmeye gitme hakkına sahip olur (zira daha önce onu hiç görmemiştir); kızı, onlara göz kulak olması için ricada bulunulan annesine ya da ablalarına ya da başka kadınlara götürmek zorundadır.
Karı olarak almalarına izin verilen üç kadının dışında, genç esir kızlar da alabilirler; ne var ki, bunlardan doğacak çocuklar esir olarak kalır ve kalıtçı sayılmazlar.
SERT MİZAÇ
Nogaylar sert mizaçlı insanlardır; özellikle de kadınları erkeklerden daha serttir.
SAKAL YOK
Kadınların ve erkeklerin saçlan çok güzeldir, ama bedenlerinin diğer yerlerinde çok az kıl bulunur. Erkeklerin hemen hemen hiç sakalları yoktur; içlerinden diğerlerine göre daha bol sakallı biri çıktığında ve bu kişi okuma yazma da biliyorsa, onu hemen molla yaparlar.
TERME VE OTAW
Bu halkların hiç evleri yoktur; çadırlarda ya da gittikleri her yere götürdükleri arabalarda yaşarlar.
Çadırlar yaşlılar, çocuklar ve onlara hizmet eden esirler içindir.
KADINLARIN ARABASI
Genç kadınların her birinin, hava almak istedikleri tarafı tahtalar aracılığıyla titizlikle kapahlmış bir arabalan vardır; hava almak için, jaluzi biçiminde yapılmış küçük bir pencereyi açarlar.
Akşamlan belli bir süre için çadırlara gitmelerine izin verilir.
GENÇ KIZ ARABASI
Kızlar on-on iki yaşına gelir gelmez arabalanna kapatılırlar ve ancak evlenmek için arabalarından çıkarlar.
Kızlar on iki-on üç yaşına gelince, evleninceye kadar, doğal gereksinimlerini karşılamak için bile arabalanndan dışarı çıkmazlar. Arabanın arka tarafında kalkabilen bir tahta vardır, buradan gereksinimlerini giderirler ve bir esir hemen gelir, ortalığı temizler.
Genç kızların arabası, üstlerine yapılmış çiçek resimleri sayesinde tanınır ve çoğunlukla arabanın yanına bir deve bağlanır; çoğunlukla deve de çeşitli renklere boyanmış ve başının üstüne birçok telek demeti yerleştirilmiştir.
GENÇ ERKEK ARABASI
Genç erkeklerin her birinin de arabası olur;
KIMIZ TULUMU
arabanın üstüne yarım muid şarap alabilecek büyüklükte at derisinden bir tulum asılır ve içine çoğunlukla çok ekşi olan kısrak sütü doldurulur.
İNEK SÜTÜ – SÜT ARABASI
Herkesin, bindiği araba dışında, ekşimeye bıraktıkları inek sütüyle dolu birçok tulumu taşımak için başka bir arabası daha olur.
Yemek yerken içecek olarak bu sütü içerler; ama içmeden önce, pıhtılaşmış sütün sıvı sütle iyice karışmasını sağlamak için kalın bir sopayla tulumun içini iyice karıştırırlar.
KISRAK SÜTÜ
Kısrak sütünü yalnızca evin erkeği ve karısı içer ve her iki sütü de içerken içine su katarlar.
KURUT
Bir dost ziyaretlerine geldiğinde, yukarıda sözü edilen kurut adını verdikleri sert peyniri ikram ederler.
Peyniri küçük parçalar halinde kırarak taze tereyağıyla birlikte yerler.
KOYUN – KEÇİ ETİ
Bayramlarda bazı yaşlı koyunları ya da yaşlı keçileri keserler;
AT ETİ
öte yandan, ana-babadan biri öldüğünde cenazeye katılanları ağırlamak için ya da bir çocuğun doğumunda ya da ev halkı akından büyük ganimetle, başka bir deyişle çok sayıda esirle döndüğünde kutlama yapmak için at keserler.
SÜT
İnek ve kısrak sütünden başka bir şey içmezler; bu iki sütten hiçbiri yoksa, soruna su içerek çözüm getirmeden önce üç-dört gün hiçbir şey içmeden dururlar; zira su içer içmez hemen şiddetli bir ishale tutulurlar.
TUZ
Asla tuz yemezler ve tuzun gözlere zarar verdiğini söylerler.
Nogaylar uzun ömürlü ve çok sağlam yapılıdırlar, pek ender hastalanırlar.
Ülkeleri çok düz, yalnızca bazı yerlerde küçük tepelere rastlanıyor.
Bol miktarda iyi mera var ve hayvanlarını sulamak için her oymağın ya da ailenin kuyuları ya da sarnıçlan bulunuyor.
BALIK KURUTMA
Kış gelince, çoğunlukla yakınlannda bataklıklar ve büyük ormanlar bulunan büyük ırmakların kıyılannda konaklıyorlar ve sürülerini de buralara salıyorlar.
Bu ülkelerde her yıl çok kar yağdığından, hayvanlar karlann altında kalan kamışla rı ve otları bulabilmek için toprağı eşiyorlar.
Bu arada, erkekler odun kesiyor, büyük ateşler yakıyor, balık tutarak vakit geçiriyorlar.
Buradaki ırmakların kimi yerlerinde dört-beş ayak uzunluğunda balıklar avlanıyor; boylan on-on iki ayağa ulaşan balıklara bile rastlanıyor.
Bu büyük balıkları rüzgarda kurutarak yaz için saklıyorlar.
BALIK TÜTSÜLEME
Ayrıca, balıkları yerde kazdıkları deliklerde tütsüledikleri de oluyor;
BALIK HAŞLAMA
boylan pek büyük olmayanları, içine tuz ve başka baharat koymadan duru suyun içinde haşlıyorlar.
EKMEK
Ekrneğe gelince, bu ülkede ekmeğin adı bile geçmiyor.
BALIK SORPA
Bu balıkları yedikten sonra, balıkların içinde haşlandığı çok yağlı suyu büyük bir tahta çanakta toplayarak bir dikişte içiyorlar.
AV – TAZI (AV KÖPEĞİ)
Savaşa gitmediklerinde ya da akından döndüklerinde, tek eğlenceleri av; ama bu ülkede tazı dışında başka hiçbir köpeğe yüz verilmiyor.
LAŞIN KUŞ (AVCI KUŞ)
Bir Tatann bir avcı kuşu olmaması için çok yoksul olması gerekiyor; domuz yavrusu? dışında her tür eti yiyorlar.
KÜÇÜK TATARLAR (Tartarie minor) (NOGAYLAR)
Ne var ki, Kuman ülkesi çevresinde bulunan ve şu ana kadar söz ettiğim Küçük Tatarlara komşu olan bazı halklar ve Türkler, Acemler, Mingrelyalılar ve Gürcüler onlara Nogaylar adını veriyorlar.
Nogaylan, padişahın han ya da Küçük Tataristan kralı olarak atadığı beyin buyruğunda olmalan nedeniyle, Küçük Tatarlar arasında da sayabiliriz (Relation du Serrail adlı kitabımda, İstanbul’da tahta çıkma iznini aldıklan töreni anlatmıştım). Sözünü ettiğim bu Tatarlar Müslümandır.
BİTKİSEL İLAÇ
Aralannda hekim bulunmaz, bildikleri bitkileri ilaç olarak kullanırlar.
HASTALIĞA MOLLA KURAN OKUR
Hasta iyice kötülediğin de, molla davet edilir;
molla, Kuran’ıyla birlikte gelir, onu hastanın yüzüne doğru yaklaştırarak üç kez açar, kapatır ve bazı dualar okur.
Eğer rastlantı sonucu hasta iyileşirse, sağlığına kavuşmasını Kuran’a borçlu olduğuna inanır ve mollaya bir koyun ya da keçi armağan eder.
CENAZE
Eğer hasta ölürse, bütün akrabalar toplanırlar, çok üzgün tavırlada ve sürekli “Allah Allah” diye bağırarak hep birlikte cenazeyi toprağa verirler.
Cenaze gömülünce, molla mezann başında dualar okur ve zahmetleri karşılığında kalıtçılann varlı ğıyla orantılı bir ücret mollaya ödenir.
Yoksullar için üç gün, üç gece mezann başından hiç ayrılmadan aynı eylemleri yineler; ama varlıklılar için bir ay, kimi zaman yedi-sekiz ay mezann başından ayrılmaz.
YARA TEDAVİSİ
Bedenlerinde bazı yaralar açıldığında kaynatıp sıcak sıcak tam yaranın üstüne yerleştirdikleri bazı et parçalanndan başka merhem kullanmazlar.
Yara derinse, yaralının dayanabildiği kadar sıcak bir parça yağı yaranın içine koyarak sararlar;
yaralı at kestirecek kadar varlıklıysa, yaranın üstüne konan at eti sayesinde daha da çabuk iyileşir;
çünkü at eti ve yağ ilaç olarak çok daha fazla işe yarar ve at etinin şifa gücü diğer hayvanlarınkinden çok daha fazladır.
Tatarlann geleneklerinde erkek evlenmek için kadın satın almak zorundadırla (başlık parası). Ne var ki, kadın satın alamayacak kadar yoksul bol miktarda genç erkek hiç evlenemez. Bu da Tatarlann çok daha fazla asker çıkarmasına, biraz bir şeyler kazanabilmek için komşularına akınlar düzenleme cesareti bulmalarına ve eğer evlenmek istiyorlarsa kazandıklarıyla bir kadın satın almalarına yol açar.
Sabah olunca bütün erkekler tarlaya ya da sürüye bakmaya ya da ava giderler; ya da ava giderler, kadınlarsa hayvanları sulamak ve ailenin gereksinimleri için eve su taşımak amacıyla kuyulann ve sarnıçlann yolunu tutarlar.
Son olarak, ilgi çekici bir nokta daha var:
Bu Nogaylar toplumu, hemen hemen Küçük Tatarlar (Kırım tatarları) gibi yaşarnalanna ve aynı beye boyun eğmelerine karşın, Küçük Tatarlardan nefret eder.
Zira Küçük Tatarlann çoğu evlerde ve köylerde oturduğu için onlan asker olmamakla suçlarlar:
Kırım kırım kırılgay
Bır teşikke tıgılgay
Oysa yiğit erkekler ve gerçek askerler, düşmana saldırmaya hazır halde bulunmak için çadırlarda yatmak zorundadır.
Betimlemesini yaptığım bu ülkelerde, hatta İran’da yaya seyahat edenler yorulduklannda ceviz çalarlar, bulabildikleri en kuvvetli ateşin karşısında ceviz bitkisiyle ayaklarını ovalayarak yorgunluklarını hemen atarlar.
İşte Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden Türkiye’ye ve İran’a gitmek için geçmek zorunda kalınan çeşitli yollarda karşılaştığım en ilginç olgular bunlar.
Moskova’dan yola çıkanlannsa Hazar deniziyle Karadeniz arasından geçmek zorunda olduklan unutulmamalıdır.