Doç Dr. Hakan KIRIMLI hocamızın Türkiye’de yaşayan Kırım ve Nogay Köyleri Yerleşim yerleri isimli kitabından alıntıdır.
Şeker Köyü
Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesine bağlı Şeker köyü Ankara’ya 106 km, Şereflikoçhisar’a 42 km mesafede bulunmaktadır. 2008 yılı itibarıyla köy nüfusu kışın 250 kişi (70 hane) civarındayken, bu sayı yazın 500’ün üzerine (140 hane kadar) çıkmaktadır. Konya’dan gelerek köye yerleşmiş tek bir hane haricinde köyün daimî halkının tamamını Nogaylar oluşturmaktaydı. 2004’te Hatay tarafından gelmiş ve köyde işçi olarak çalışmakta olan 4 hane Afganistan muhaciri Özbek de yaşamaktaydı. Ekonomik ve sosyal sebeplere bağlı olarak, 1960’lardan itibaren köy halkından pek çok kişi işçi olarak Avrupa ülkelerine gitmiştir. Bu göçler ilk olarak Almanya ve Avusturya’ya yönelmişken, daha sonra Hollanda üzerinde yoğunluk kazanmıştır. Diğer Nogay muhacir köyleriyle kıyaslandığında, en fazla Şeker köyünden kimseler Avrupa ülkelerine çalışmaya gitmiş olup Hollanda’nın muhtelif şehir ve kasabalarında yaşamaktadır. Şeker köyünden Avrupa’ya göçler 2000’li yalların ortasına kadar devam etmiştir. 2008 yılı itibarıyla, tamamına yakını Hollanda ve Almanya’da olmak üzere, Türkiye dışında köy halkından en az 120 hane yaşadığı hesaplanmaktaydı. Avrupa’dakilerin yanı sıra, Ankara, Konya ve İstanbul’a yerleşmiş çok sayıda Şeker köylü Nogay bulunmaktadır.
Köyün temel geçim kaynağını sütçülük ve besi için yapılan büyükbaş hayvancılık teşkil etmektedir. Köyde komşu Doğankaya (Abdülgediği) ile birlikte kurulmuş olan bir kalkınma kooperatifi mevcut olup üretilen sütler oraya satılmaktadır. Şeker köyünde hayvancılığın yanı sıra bir ölçüde çiftçilik de yapılmakta ve arpa, buğday, mısır, pancar, fiğ ve yonca ekilmektedir.
Şeker köyünün yakınlarındaki bazı kalıntılardan, burada muhtemelen Bizans devrine kadar giden yerleşim olduğu anlaşılmaktadır. XIX. yüzyılın sonunda burada bulunan arkeolog John George Clark Anderson, rasdadığı küçük bir Yunanca yazıtı zikretmektedir.157 Osmanlı döneminde günümüzdeki köy mevkisinin yahut yakın çevresinin en azından XVI. yüzyılın başından itibaren “Şeker” ismiyle anıldığı ve burada bir ölçüde yerleşimin bulunduğu görülmektedir. Nitekim 1530 tarihli tahrir defterinde burası, Aksaray livasının Koçhisar kazasına bağlı Şeker mezrası olarak zikredilmektedir.158 Müteakip yüzyıllar içinde de bu mevkide yahut hemen yakınlarında “Şeker” veya “Şekerli” isimleriyle belirli bir yerleşimin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. 1861’in Mayıs ayma ait bir Osmanlı belgesinde, o zaman Aksaray kazası dâhilinde olan bu mevki, Nogayların iskânı için uygun boş yer olarak gösterilmekte ve “Şekerlipınar” adıyla anılmaktadır.159 Buradaki “pınar” sözünün köyde günümüzde de mevcut olan su kaynağına işaret ettiğini söylemek mümkündür. “Şekerli” ibaresi ise, bizce su kaynağının tadı oluşunu değil, geçmişte Atçeken (Esbkeşân) Yörüklerinin Şekerli cemaatinin, burasını yurt tutmuş olduklarını göstermektedir. Gerçekten de bu havalide XVI. yüzyılda ve sonrasında Atçeken Yörükleri mevcut olduğu gibi,160 Şereflikoçhisar çevresinin bağlı olduğu kaza da 1929’a kadar Esbkeşan adını taşımaktaydı.
Osmanlı belgelerinde, 1860’larda bu mevkinin boş olduğu kaydedilmekle birlikte, o tarihlerde buraya yerleşen Nogaylar arasında köy mevkisinde 7 Rum ailesinin yaşamakta olduğu, hatta bazı Nogayların onlardan Rumca sözler öğrendikleri bilgisi günümüze kadar ulaşabilmiştir. Anderson’ın XIX. yüzyıl sonunda köyü “Şekerli” olarak zikretmesinden, burasının o dönemdeki isminin Şekerli olduğu da görülmektedir.[1]XX. yüzyıl içinde köyün ismi “Şekerli”d en “Şeker”e dönüşmüştür.[2]
Günümüzdeki Şeker köyünün halkını teşkil eden Nogayların ataları Cetisan (Yedisan) koluna mensup olup eski Kırım Hanlığı arazisi olan Kırım’ın ve Kuban Nehri’nin kuzeyindeki Kıpçak bozkırlarında yaşamaktaydı. Cetisan kolunun asıl bulunduğu yerler, Kırım Yarımadası’nın hemen kuzey doğusundaki bozkır bölgesi olmakla birlikte, Kırım Haıılığı’mn 1783’te Rusya tarafından ortadan kaldırılmasını müteakip, diğer Nogaylar gibi Cetisanların da yerleri değişmiş ve bazıları Kırım’ın dışında teşkil edilen özel Nogay bölgesine yerleştirilmiş, bazıları da Kafkasya’nın kuzeyinde kalan Beştav (Bestav; Rusçası Pyatigorsk) ve Kumu Nehri boyundaki bozkırlara gitmişti.[3] 1859-1860 yıllarındaki büyük Nogay göçü ile Osmanlı Devletine göç eden Nogaylar da muhtelif kafilelerle bu bölgelerden gelmekteydi. Bu muhacirlerin çoğunluğu Kırım’dan gemiye binmişlerdi ki Şeker köyünde muhafaza edilebilen göç hatıralarında da Kırım’dan ve özellikle Sevastopol (Akyar) Limanı’ndan çıkıldığı belirtilmektedir.
Farklı kafilelerle gelen muhacirler, genellikle İstanbul’a (bazen de Rumeli veya Anadolu’nun başka sahillerine) çıkmakta ve oradan da Osmanlı hükümetinin iskânları için belirlediği bölgelere gönderilmekteydi. Belirlenen iskân bölgelerinden biri de Konya vilayetiydi. Göçmenler Konya vilayetine hem kara yoluyla hem de Silifke, Tarsus ve İskenderun iskelelerine çıkmak üzere deniz yoluyla sevk edilebilmekteydi. Bu şekilde, 1860 yılında Konya havalisinde binlerce Nogay muhacir birikmiş durumdaydı. Osmanlı hükümeti hem sosyal hem de ekonomik gerekçelerle bu muhacirlerin mevcut köylere küçük gruplar hâlinde dağıtılması arzusundaydı. Bununla birlikte, muhacirler böyle bir dağıtıma kesinlikle rıza göstermeyerek topluca iskânlarını talep etmiş, aksi takdirde yerleşmeyeceklerini, hatta vatanlarına geri döneceklerini beyan etmişlerdir. Nogay kabile reisleri nihaî iskânları için (Şekerli/Şekerlipınarı mevkisinin de bulunduğu) Paşa Dağı havalisini talep etmekteydi.161 Bu durum, Bâb-ı Alî, mahallî idare, yerli halk ve muhacirler arasında uzun sürecek bir ihtilafın da başlangıcıydı. Her halükârda kendilerine tahsis edilen iskân yerlerinde yaşamak istemeyen muhacirler, mahallî idarenin muhalefetine rağmen kendi teşebbüsleriyle yerleşecek yer bakmakta ve hatta yerleşmekteydi.
Bu şekilde, Paşa Dağı çevresine 1860 yılının ikinci yarısında pek çok Nogay muhacir gelmiş durumdaydı. Ekim 1860 itibarıyla buralarda bulunan 1.144 Nogay muhacirden 318’i Cetisan koluna mensuptu.[4]Muhacirler 3-5 hane olarak yerlilerin yaşadığı köylere dağıtılmaya şiddetle karşı koymakta ve toplu olarak iskânlarında ısrar etmekteydi. Mayıs 1861’de muhacir kabile reislerinden Murad Gazi ve Resul, Şekerlipınar ve Akarca köy mevkilerine nihaî olarak yerleşmek üzere Bâb-ı Âlî’ye müracaat ettiler.[5] Osmanlı hükümet yetkilileriyle muhacirler arasındaki anlaşmazlık bir müddet daha devam ettiyse de, neticede muhacirlerin hem Şekerlipınarı’na hem de çevredeki başka bazı köylere toplu olarak yerleşmeleri hükümet tarafından kabul edildi. Şekerlipınarı’na Nogayların iskânı ve onlar için ev yapılması sürecinin 1862-1863 yılları içinde tamamlandığı anlaşılmaktadır. Buraya ilk olarak yerleşen grup 30 haneden ve 117 nüfustan oluşmaktaydı.
Reisleri Özbek Hoca adını taşıyan bu gruba tohumluk, öküz ve çift edevatı da verilmişti.[6] Şekerlipınarı yahut Şekerli köyüne yerleşen Nogay muhacirler bu gruptan ibaret olmamıştır. Müteakip yıllarda hem çevredeki diğer Nogay köylerinden hem daha uzak yerlere iskân olunmuş Nogaylardan hem de Osmanlı ülkesine yeni gelen Nogay muhacirlerden Şekerli’ye yerleşenler çıkmıştır. Her halükârda, Şekerli’ye yerleşenlerin ve yerleşecek olanların ortak özelliği tamamının Cetisan koluna mensup olmasıydı.
Muhacirlerin başına gelen en büyük belalardan olan sıtma ve diğer salgın hastalıklar, büyük tahribat doğuran kuraklıklar, yerli halklarla ortaya çıkan arazi paylaşma anlaşmazlıkları ve eşkıyalar, Paşa Dağı havalisindeki Nogay muhacir köylerinde ciddî nüfus değişikliklerine yol açmıştır. Bunun neticesinde, bazı köyler zaman içinde kısmen veya tamamen boşalmış, buraların ahalisi aralarında Şekerli’nin de bulunduğu diğer Nogay muhacir köylerine taşınmak zorunda kalmıştır. Meselâ, Şekerli’ye komşu olan Nogay muhacir köyü Çöpler, XX. yüzyıl başında eşkıya ve hastalık gibi sebeplerden boşalınca,[7] buranın sakinlerinden bazıları yakındaki Nogay köyü Aktaş’a göçmüşlerdir. Ne var ki 1920’lerde Aktaş da dağılınca, bu sefer yine yakınlardaki Şedidhöyük (günümüzdeki Tatarhöyük) köyüne taşınmışlar, 1930’larda bu köyün de Nogaylar tarafından tamamen terk edilmek zorunda kalınması üzerine en sonunda Şeker’e yerleşmişlerdir. Meselâ, günümüzde Şeker köyünde yaşayan Atay soyadlı sülale, köken olarak Aktaş köyünden göçmüş soylardandır.
İskânı takip eden 20-30 yıl içinde Şekerli’yi de sıtma dolayısıyla terk etmek zorunda kalan ve Çukurova tarafındaki (bugünkü Ceyhan ilçesi dâhilindeki) Nogay köylerine giden muhacirlerin olduğu da biliniyor.[8]Ne var ki Çukurova’daki muhacir köyleri sıtma nedeniyle en büyük zarara maruz kaldıklarından, oralara gidenlerin birçoğu Şekerli’ye geri dönmüştür. Hatta ilk olarak Çukurova’ya iskân olunup da sonradan Şekerli’ye yerleşen Nogaylar da bilinmektedir. Özellikle Büyük Mangıt köyü (hâlen Ceyhan ilçesine bağlı Büyük Mangıt beldesi) mezarlığındaki[9] eski Nogay mezartaşlarındaki tamgalar ile Şeker köyü mezarlığındakiler in önemli ölçüde paralellik taşıması, her iki köy arasındaki akrabalıklara da, geliş gidişlere de delalet etmelidir.
Şeker köyüne Karacabey (Mihalıç) tarafından gelip yerleşen bazı Nogay aileleri de olmuştur. Bu ailelerin ataları, 1850’lerin sonunda ve 1860’ların başında Kıpçak bozkırlarından veya Beştav tarafından göç ettikten sonra, o zaman Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan Dobruca’ya iskân olunmuşlardı. 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) neticesinde bu topraklar Osmanlıların elinden çıkınca bu sefer de Anadolu’ya göçmek zorunda kalmışlar ve Mihalıç’ın Ovaesemen köyüne yerleşmişlerdi. Bunlardan, sonradan Kara soyadını alacak olan sülale, 1925 yılında Ovaesemen’den ayrılarak Ankara üzerinden Şeker’e göçmüştür. Ovaesemen’deki Nogaylardan Erbay soyadını alan sülale ise 1930’larda Şeker’e taşınmıştır.
Tamamen Cetisan koluna mensup Nogaylarla meskûn bulunan Şeker köyünde, muhacereti takip eden onlarca yıl boyunca evlilik ilişkileri de titizlikle bu kol içindeki Nogaylarla kurulmuş, başkalarından kız alıp vermekten şiddede kaçınılmıştır. Nogayların Cemboyluk kolundan olanlarla evlilikler 1940’larda başlamış vc tedricen yaygınlaşmıştır. Nogay olmayanlarla evlilikler ise 1970’lerde görülmeye başlanmıştır.
Evliliğe ve toylara ilişkin âdeder, her yerde olduğu gibi Şeker’de de en çarpıcı şekilde törenlerde yerine getiriliyordu. 1990’lara kadar uygulandığı ve 2000’li yıllarda da birçok unsuruyla uygulanmaya devam ettiği şekliyle, Şeker köyündeki karakteristik bir Nogay toy süreci şöyle yaşanırdı:[10]
Eskiden “süt hakkı” denilen başlık parası vardı. Evlilikten önce bu “süt hakkı” kız tarafına ödenirdi. Ancak bu para elden verilmez dünür tarafından oturduğu minderin altına bırakılır, kız babası veya aile büyüğü bunu alırdı. Günümüzde bu âdet ortadan kalkmıştır.
Çevredeki diğer Nogay muhacir köylerinde olduğu gibi, Şeker köyünde de toy merasimi üç-dört gün sürerdi. Genellikle çarşamba veya perşembe günü öğlen veya ikindi namazından sonra evin tepesine bayrak dikilirdi.
Bayrak direğinin üzerine gelinin nasipli olması, ailenin dallanıp budaklanması, çoğalması dileğiyle bir elma, elmanın üzerine bir kanat tüyü ve
gelinin saf, temiz, dürüst, içinin-dışının bir olması dileği için de bir el aynası (biyala) dikilirdi. Bayrağın dikilmesiyle toy resmen başlardı. Cemaat camiden geldikten sonra bayrak duası yapılırdı. Toy civar köylere de duyurulur, bayrak duasına bütün aile büyükleri, akrabalar ve davetliler katılır, topluca yemek yenirdi.
Cumartesi günü öğleden önce kız tarafina “nikâ qıyar”a gidilirdi. Bu sırada bayrak kız tarafına götürülürdü. Bayrağı taşıyan kişi aileden hatın sayılan birinin çocuğu olup ona sahip çıkmakla vazifeliydi. Bu bakımdan “bayrağın” yanından hiç ayrılmadan nöbet tutardı. Eğer bayrağı kız tarafından biri boş görür ve alırsa geri vermezdi. Bu ise erkek tarafının gururunu kırardı, zira “bayraksız” eve dönmek kabul edilemezdi. Bu durumda, bayrak kaptırıldığından dolayı bir bedel ödenir ve kız tarafından tekrar alınırdı.
“Nikâ qıyar”a giderken damadın eniştesinin taşıdığı bir heybenin içine hediyeler konurdu. Kız evine yaklaşıldığında, kız evinin erkekleri damadın eniştesinin sırtına biner, enişte “Yolumu vereyim” diyerek bahşiş verirdi. Eğer vermezse enişteye her tür eziyeti etmek ve ağır şakalar yapmak da âdettendi.
Enişte veya enişteler, daha önce kurutulmuş (şökür) dikene yatırılır, hayvan kümesine kapatılır, at arabası tekerinin üzerine yatırılarak bağlanır, hızlıca çevrilmek suretiyle defalarca döndürülür, eşeğe ters bindirilip dolandırılırdı. Nikâhta kız tarafı yemek verirdi. Orada “Qazandını avzı aşılmaydı” (Kazanın kapağı açılmıyor) dendiğinde erkek tarafından birkaç kişi bahşiş verir, böylece etin tadına ilk bakma hakkı bu kişilere verilmiş olurdu. Bahşişler düğün yemeği yapanlar arasında paylaşılırdı. Daha sonra damat tarafi geri dönerdi.
O gece “kına gecesi” olur, erkek tarafının kızları geline kına koyarlardı. Ayrıca bekâr kızlar ve delikanlılar toplanırdı. Erkekler beğendikleri kıza kına koydurmak isterdi. Kızın da kına koyması hâlinde bu onun delikanlıda gönlü olduğu mânâsına gelirdi.
Bu arada “dayı colu” (dayı yolu) âdeti uygulanır, yani kızın dayısının gönlü alınırdı. “Dayı colu” olarak ne istendiği konusunda pazarlık yapılırdı. Dayıya para verilir, ama dayı bu parayı kendisine harcamaz, gerekiyorsa üzerine de ekleyerek geline hediye alırdı.
“Qapı basar” âdetine göre de akşam gelinin yengeleri toplanır, “Biz gelini kına yakmaya çıkartmıyoruz” derlerdi. Bu durumda, damar tarafından görevlendirilen aile büyüğü ile pazarlık yapılır, gelinlerin gönlü alınırdı.
Ertesi gün gelin almaya gidilirdi.
Gelin başka köyden ise “topraq bastı” âdetince bahşiş verilirdi. Bu âdet nişanlandıktan sonra köye nişanlısını görmeye giden damat tarafından da uygulanırdı. Nişanlı genç, köyün delikanlı başısına ve gençlere bazı hediyeler verir.
“Sandıq köterilmeydi” (sandık kalkmaz) âdetinde ise gelinin ailesinden birkaç çocuk gelin sandığının üzerine oturur, kalkmaz, onlara da bahşiş verilirdi.
Gelin evden çıkartılırken, gelinin saf ve temiz olduğunu göstermek üzere erkek kardeşi ona kırmızı renkte bir kuşak bağlar, daha sonra kardeşi gelini kapıya kadar getirir ve damada teslim ederdi.
Gelin alındıktan sonra, gelin alayı arabalarla mezarlığa gider, mezarların çevresinde dua edilirdi.
Gelin gelirken “orun basar” olarak sandığın içerisinde damadın ailesine hediyeler getirirdi.
Gelin geldiği zaman at yarışı yapılır, kazanan genç hediye alırdı.
Gelin, damat evine inerken gelinin ayağının altına kuzu postu serilirdi, üzerine tülbent konurdu.
Gelin inmeden önce “Eski âdetleri gitsin, kötü âdetlerden arınmış olarak girsin” diye bir su şişesi veya testi kırılırdı.
Kapıdan içeri girerken gelin, “Ben buraya çivi gibi saplanıp kalacağım” düşüncesini göstermek üzere kapıya çivi çakardı ki bu anlayış dolayısıyla boşanma olayı çok az görülürdü.
Daha sonra “Dilin bundan sonra yağ gibi olsun” anlamında kapıya yağ sürülür,
gelin ise eski kötü âdetlerinden kurtulmasını sembolize etmek üzere bir tahta kaşığı kırardı.
Sonra gelinle damat, kaynananın kolunun altından geçerlerdi ki bunun mânâsı da “bundan sonra kaynananın himayesi altında olacakları”ydı.
Gelin, daha önceden hazırlanan, “şımıldıq” denilen gelin odasının köşesindeki kaneviçe ve el işleri ile yapılmış özel bölmeye oturtulurdu.
Bilahare erkek tarafi tüm misafirlere yemek verirdi.
Toylarda 1970’lere kadar kızlı erkekli “qanekiy” oynanırdı (Günümüzde ise komşu köylerden etkilenerek halay çekilmektedir). “Qırcımanlar” (orta yaşlı erkekler) gece yarısından sonra oyuna gelir, onlar gelip oynamadan düğün bitmezdi. Qırcımanlann yengeleri veya baldızlarını dahi oyuna kaldırıp onlarla qanekiy oynamaları normal karşılanırdı.
“Oquntu” ile düğüne başka köyden delikanlılar geldiğinde onlara oyun sırası verilir, onlar oynarken başka kimse alana girmezdi.
Toyun “tamada”[11] denilen bir sorumlusu olurdu. Toyun organizasyonuyla ilgilenen bu orta yaşlı kişinin, kayınpedere bile danışmasına gerek olmazdı. Bütün bu törelere uyulması “milletin geçtiği köprüden sen de geç” denilerek teşvik edilirdi.
Toy bittikten sonra, akşam damat gerdeğe girmeden önce arkadaşlarıyla toplanır, “qave toy” (kahve düğünü) adı verilen bir eğlence düzenlenirdi. Burada damat için para toplanır ve “kiyevbas”a (sağdıca) verilirdi.
Ertesi gün “betaşar” (yüz açma) töreni olurdu. Qudağıylar (dünürler) gelinin duvağını açmak için aile büyüklerini çağırır, damadın kızkardeşi veya uygun görülen bir kız çocuğu tarafından, gelin şımıldıqtan alınarak duvağı iğde dalı ile açılırdı. Bununla ailenin dal budak salması temennisi vurgulanmış olurdu.
Bundan sonra kaynana, gelini “yuvasında pervane olsun, hevesle hizmet etsin” diye kendi etrafında üç kere döndürürdü. Akrabalar ise geline hediyeler verirdi.
O akşam kayınpeder aile büyüklerini yemeğe davet eder, gelin aile büyüklerine tanıştırılırdı. Bu merasime “kenşek kösterme” (gelin gösterme) adı verilirdi. Bu yemeğe kadar, gelin damadın aile büyüklerinden kaçar, onlarla yüzyüze gelmez, yüksek sesle konuşmaz, “sıbırdap” (fısıldayarak) söylerdi. O gün büyüklerin elini öper, ona “Kaçma artık, sen de bizim ailedensin” denilirdi.
Evlilik boyunca da sürdürülen bazı âdetler vardı. Günümüzde de uyulmaya devam edilen “ses saklama” âdetine göre, gelin ailenin hiçbir üyesinin ismini kullanamaz, onlara lakap takar, onlarla yüksek sesle konuşamaz, mutlaka konuşması gerekiyorsa töre gereği hediyesi alınır ve izin verilir. Şeker ve çevre köylerdeki Nogaylarda boşanmalara sık rastlanmamaktadır. Anlaşmazlıklar genellikle aile büyükleri tarafından çözülür, mahkemelik olunmaktan kaçınılır. Kan davası, arazi uyuşmazlığı ve buna benzer olaylar hemen hiç yaşanmaz.
Şeker köyünde, zaman içinde toyların temel özelliklerinin ortadan kalkmasının yanı sıra ananevi sporlar ve müzik unsurları da kaybolmuştur. Meselâ, XX. yüzyılın ikinci yarısına kadar toyların ayrılmaz parçalarından olan at yarışları ve kuşak güreşi, yeni nesiller için tamamen geçmişte kalmıştır. Nogayların en meşhur yunu olan “qanekiy” de 1970’lere kadar “qobuz” denen bir çeşit akordiyonla (garmonla) köy halkı tarafından oynanırken, hem bu oyunlar hem de müzikleri günümüzde kaybolmuştur. Aynı şekilde, toylarda “çınlama” (çınlama) âdeti de çoktan ortadan kalkmıştır.
‘ Çocuklar arasında oynanan “aqsüyek” (akkemik) ve “qızğa qaştım” (kıza kaçtım) gibi ananevi oyunlar da en azından 1980’lerden beri unutulmuştur.
Pek çok Nogay ve Kırım Tatar köyünde olduğu üzere, Ramazan ayuıda çocukların “şeramazan” söyleyerek kapı kapı dolaşıp bahşiş toplamaları âdeti ise 2000′!i yıllara kadar ulaşabilmişti.
Şeker köyünde günümüzde artık uygulanmayan, ancak kadim Türk/Kıpçak özelliklerini yansıtan cenaze gelenekleri de vardı. Geçmişte Kırım’da da yapıldığı şekilde,173 cenaze evinde “üy aylanıp cılanır” (evin etrafında ağlayarak dönülür), cenaze ortaya konup ağlanırdı. “Avaz” âdetine göre de camiden bağırıp ağlayarak gelinir, hatta ağıt yakması için bir koyun karşılığında adam dahi tutulurdu.174
2000’li yılların sonu itibarıyla Şeker köyünde, günlük hayatta çoğunlukla Nogayca konuşulmaya devam etmekteydi. Bununla birlikte, özellikle genç nesil arasında, Nogaycanın kelime hazinesi bakımından hayli fakirleştiği ve özelliklerini kaybetmeye başladığı müşahede edilebilmekteydi.
Şeker köyünde karakteristik Nogay yemekleri yapılmaya devam edilmektedir. Örnek olarak, qasıqbörek (sulu veya susuz iki çeşit olarak), qazanbörek (tataraş), tavabörek (Kırım köbetesi şeklinde), çibörek, salma, alişke şorbası, laqsa, bavursaq, inqal17S ve irimşikbörek gibi yemekler zikredilebilir. Özellikle hamur aşlarından sonra içmek üzere sofrada sorpa (et suyu) bulundurulması da âdettendir. Tuzlu Nogay çayı da köyde yaygın olarak tüketilmektedir. Nogay çayı, hem sütsüz ancak tuzlu, karabiberli ve tereyağlı “qara şay” (kara çay) hem de sütlü olarak “aq şay” (ak çay) şeklinde hazırlanmaktadır. Nogay çayı “ayaq” adı verilen özel çanaklarla içilir.
Başka Nogay köylerinde olduğu gibi Şeker’de de geçmişte at eti yaygın olarak yenmekte, özellikle at eti ve yağından hazırlanan bir çeşit sucuk olan “qazı” da yapılmaktaydı. Ancak en geç XX. yüzyılın ortasından sonra, (muhtemelen çevredeki Nogay olmayan halkın veya devlet memurlarının tepkilerinden çekinilerek) köyde at eti yenmesinin terk edildiği anlaşılmaktadır. Yine geçmişte yaygın olarak yapılan “qurt” (kurut, yani kurutulmuş yoğurt) da günümüzde yapılmamaktadır.
Şeker köyünde yaşayan Nogaylar, özellikle 2000’li yıllardan itibaren kimlik ve kültürlerine artan bir ilgi göstermeye başlamışlardır. Meselâ Ankara ve başka şehirlerdeki, hatta Hollanda’daki Nogay kültür ve dayanışma derneklerinin faaliyetlerinde, gerek buralarda yaşayıp da Şeker kökenli olan gerekse hâlen Şeker’de yaşamaya devam eden Nogayların birinci derecedc rolü olmaktadır. Köye, Dağıstan Muhtar Cumhuriyeti’nin Nogay bölgesinden ziyarete gelenler olduğu gibi, köyden oraya gidenler de vardır.
Daimî olarak (yaz kış) Şeker köyünde yaşayan Nogay aileleri şu soyadlarını taşımaktadır: Aday, Aktan, Aktaş, Albay, Altıntaş, Caner, Çelik, Çetin, Çimen, Dağtekin, Demiroğlu, Dinç, Erbay, Eren, Giimüştaş, Güneş, Ilıkkan, Işık, Kale, Karakaş, Karaman, Karataş, Kaya, Kızıltaş, Kurtul, Kuyucu, Oğuz, Okçu, Özat, Özkan, Polat, Soycan, Şen, Tosun, Yaman, Yıldırım ve Yılmazer. Bunlara ilâveten, Açıkel, Aypay, Demir- soy, Güner, Gürcan, Kara, Kavaldı, Kayabaşı, Koç, Özbek, Özer, Sarpdağ, Taşdemir, Taşkır, Tektaş ve
Tümer soyadı aileler, köy dışında yaşamakla birlikte Şeker ile olan irtibatlarını sürdürmekte ve hiç olmazsa yaz aylarında gelip gitmektedirler. Köyde yaşamakta olan ailelerin hepsinin köy dışına göç etmiş kolları bulunmaktadır.
* Bu yazının hazırlanmasında bilgi ve yardımlarından yararlandığımız Şeker köyü muhtarı İbrahim Yılmazer (1959 Şeker doğumlu) ile köy halkından Ümmühan Dağtekin (1919 Şeker doğumlu), Vehbi Polat (1935 Şeker doğumlu), Akif Kara (1946 Şeker doğumlu) ve Celâlettin Erbay’a (1956 Şeker doğumlu) teşekkür ederiz.
157 J. G. C. Anderson, “Exploration in Galatia eis Halym”, The Journal ofHellenic Studies, Cilt: XIX (Londra, 1899), s. 115.
158 387 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Karaman ve Küm Defteri (937/1530) I, Ankara, 1996, tıpkıbasım sütun 144.
159 T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İstanbul, A.MKT.NZD., Dosya no.: 356, Gömlek no.: 46.
160 Atçeken (Esbkeşân) Yörüklerinin Şekerli cemaati için bakınız, Yusuf Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650), Cilt: V, Ankara, 2009, s. 2112.
173 1874’te, bütün Rusya İmparatorluğu tebaasına ve Müslümanlara askerlik mecburiyetinin getirilmesi üzerine söylenen, meşhur Kırım Tatar türküsü olan Çubuqçu’daki “Ah anaylar, anaylar, kozu yaşlı babaylar / Balam saldat ketti dep üy aylanıp cılaylar” mısraları, bu matem âdetinin XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kırım’da hâlâ yaşamakta olduğunu göstermektedir.
174 Bu bilgileri nakleden Ümmühan Dağtekin’e teşekkür ederiz.
175 İnkal, yufka şeklinde açılan hamurun küçük kareler hâlinde kesilip uçları birbirine yapıştırıldıktan sonra et suyunda haşlanması, sonra da süzülüp tepsiye konulmasıyla yapılır, üzerine haşlanmış iri parça etler konulur.
[1] Anderson, s. 115.
[2] Nitekim Dâhiliye Vekâleti Mahallî İdareler Umum Miidürlüğü’nün yayımladığı, 1933 tarihli resmî köyler cetvelinde burasının adı “Şeker” olarak gösterilmektedir. Köylerimiz, İstanbul, 1933, s. 692.
[3] Şeker köyü sakinlerinden Ümmühan Dağtekin ve Vehbi Polat, atalarının Kumu Nehri boyundan ve Beştav (Bestav) havalisinden geldiğini bilmekteydi.
[4] Mehmet Yılmaz, “Konya Vilâyetinde Muhacir Yerleşmeleri. 1854-1914”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya, 1996, s. 78. Sonradan Şekerli/Şekerlipınarı köyüne yerlcşecek olan Cetisanların hiç değilse bir kısmı da bunların arasında olmalıdır.
[5] BOA, A.MKT.NZD., Dosya no.: 356, Gömlek no.: 46.
[6] BOA, ML.MSF., Defter no.: 17020, s. 4.
[7] Çöpler köyü, tamamen Nogaylar tarafından terk edildikten sonra buraya, Hısn-ı Mansur (bugünkü Adıyaman) taraflarından gelen Kürtler yerleşmiştir.
[8] 1900 yılında, Koçhisar’dan ayrılıp padişah mülklerinden olan (bugünkü Ceyhan taraflarındaki) Çukurova Çiftliği’ne, yani Mercimek köyüne yerleştirildiklerini, ancak buraya uyum sağlayamayarak geri dönmek istediklerini bildiğimiz, toplam 27 hane Nogay muhacirin bunlar arasında olması kuvvetle muhtemeldir. BOA, DH.MHC., Dosya no.: 33, Gömlek no.: 41.
[9] Kurucusu olan Nogaylardan hiç kimsenin kalmadığı. Büyük Mangıt kasabası mezarlığında, 1999 yılı Ağustos ayında yaptığımız incelemede tespit ettiğimiz, üzerinde tamgalar bulunan eski Nogay mezartaşlarımn (o dönemin Büyük Mangıt belediyesi yetkililerine yaptığımız bütün uyarılara rağmen) 2009 yılındaki ekspedisyonumuzda tamamen ortadan kaldınlmış olduklarını gördük. Muhtemelen mezarlıkta yer açmak gibi bir sebebe dayanan bu büyük sorumsuzlukla, Nogay muhaceret tarihinin az sayıdaki belgelerinden önemli bir kısmı daha yok edilmiştir. Şeker köyü mezarlığında ise durum nispeten daha iyidir. Bu mezarlıkta hâlen çok sayıda tamgalı mezartaşı bulunmakla birlikte, geçmişte çok daha fazla olduğu bellidir. Nitekim eski mezartaşlarımn bir kısmı da kullanılarak mezarlığın etrafına duvar yapılması ile bunlardan pek çoğu yok olmuş veya tamgaları görünmez hâle gelmiştir. Duvarda kullanılan bazı baştaşlanndaki tamgalar hâlâ görülebilmektedir.
[10] Bu bilgileri bize veren Celâlettin Erbay’a teşekkür ederiz.
[11] Kafkas dillerinden alınmış olaıı bu ibare, Nogaylann söz konusu topluluklar ile olan tarihî ilişkilerine de işaret etmektedir.