NOGAYLAR VE ERKEN DÖNEM KÜLTÜRLERİ
Ömer Can Baydar*
Nogay kelimesinin bir topluluğa ne şekilde isim olarak verildiği konusunda kesin bilgiye sahip değiliz. Bir kısım tarihçiler bu ismin Altın Orda’da çok önemli bir yere sahip olan Nogay’dan geldiğini ileri sürmektedir.
Türk tarihinde Nogay veya Nokay sözüne ilk olarak, bir Türk imparatorluğu olan Avar (Apar) Devletinde, bilhassa 492 ile 506 yılları arasında hükümdarlık yapmış Nokay (Nogay) Kağan devrinde rastlamaktayız.[1]
Prof. Dr. Mustafa Kafalı ve Mehmet Alpargu, Cuci Ulusu’nun en önemli kabilelerinden birisi olan Mangıtlar olduğunu ve bu kabilenin Aşağı İtil havzasında ve Hazar Denizi çevresinde oturduğunu belirttikten sonra, Mangıtların açıklanamayan sebeplerden dolayı Nogay diye anıldıklarına, bu ismin de Altın Ordu’daki Nogay’a, Berdi Bek’in ölümünden sonra Tokay Timur neslinden Kara Nogay Han (1360-1362) ile alakasını tesbit etmenin mümkün olmadığına işaret etmektedirler.[2]
1300 yılında ölen Nogay’ın ölümünden iki yüz yıl sene kadar bir süre geçtikten sonra Mangıt topluluğuna isim olması çok anlamlı gözükmemektedir. Nogay Mirza hakkında Nogayların bir destanı da bulunmamaktadır. Eski Türk ve Moğol kabilelerinin isimlerinin oluşumunda önderlerinin ismini benimseme örnekleri mevcuttur.
Nogay adı hakkında ortak bir görüş mevcut değildir. Nogay kelimesinin Moğolca kökenli olup, “köpek” anlamına geldiği ve köpeğin Nogaylar için bir totem olduğu[3], “nog, noğ veya nok” kökünden türemiş olup, “sağlam, güçlü” anlamına ek olarak“ay” eklenmesi ile “sağlam, güçlü aile” anlamı olduğu[4], M. Alpargu’ya göre, Magadamba adlı bir araştırmacının” kurt” anlamında olduğu ifade edilmiştir. Nogayların kökeni, Howort’a göre tarihi çağlardan Moğol istilasına kadar geçen uzun zaman içinde Nogaylar, Kanklı, Uz ve Peçenek Türk boylarından sayılmışlardır. Nogayların doğu urukları daha çok Mangıt adı ile bilinirdi. Nogaylar; Rasony, Çay, ve Sümer’e göre Mangıtlar olarak anılmaktadır. Nogaylar için bu iki adı bir arada Mangıt Nogay şeklinde kullanan kaynaklar da bulunmaktadır. M. Saminoff, Nogayların Peçeneklerden geldiğini, Özergin’e göre Nogay ulusunun çekirdeği, başta Peçenek boyu olmak üzere Kıpçak bozkırında dağınık halde yaşayan birçok Kıpçak uruk ve boyundan oluşmuştur. İ. H. Uzunçarşılı’ya göre Nogaylar; Ulu Nogay, Mansurlu, Küçük Nogay ve Şıdak Tamgası olmak üzere dört kısımdır. Afet İnan ise soy ve uruk adları bakımından Karakalpaklar, Özbekler, Kazak Kırgızları, Başkurtlar ve Nogaylar arasında hiç bir fark olmadığını, Karakalpakların XVI. asra kadar İdil ve Ural havzalarında Nogaylarla beraber yaşadıklarını söyler.[5] Kelimenin kökeni, Klasik Moğolcadır ve bir Türk kavminin ismi olmuştur. Fonetik gelişimi şu şekilde olmuştur: noqay > nohay > noğay[6]. Türkler bu ismi benimserken Moğolca’daki anlamına ters olarak “kurt” anlamını aldıklarını düşünmek de bizce yanlış değildir. Geç dönemde oluşmuş olsa da, Nogayların kullandıkları bayrakta bulunan kanatlı, yeleli, memeli, dişi kurt sembolünün olması bunu destekleyen en önemli unsurlardan biridir. Eğer Nogaylar için “köpek” totem olsaydı onu aşağı ve kötü olarak görmezler, bayrak sembollerinde de köpek resmi kullanırlardı diyebiliriz. Eskiden beri Tibetliler ve Moğollarda köpeğin kutsal olduğu ve köpeğin kutsal olmadığı bazı Türklerde bile köpek anlamına gelen kelimelerin isim olarak kullanıldığı bilindiği dikkate alınmalıdır. Nogayların esas kitlesi Kıpçak’tır. Oğuz Destanı’nda “ Başkurtlar, Kırgız ve Kazak Türk kesimleri ile bir babanın çocuğu idiler.” ifadesi geçmektedir. Nogaylar ile bu koyların akraba kavimler olduğu tüm araştırmacılar tarafından kabul edilen bir unsurdur.
Nogay ordasının bütün bey ve mirzaların, Edige[7] soyundan olmaları ise dikkat çekici bir unsurdur. Bazı kaynaklarda Nogayların atalarının Edige olduğunu söylemeleri de bir diğer hususudur. Edige tarih sahnesine Toktamış’la hemen hemen aynı zamanda çıkmıştır. Kronikçiye göre, “Edige bütün Ordu’da büyük bir prensti; kuvvetli ve dinç ve çok cesurdu.”[8] Nogaylar farklı gruplardan meydana gelen topluluk özelliği gösterir. Yönetim kadrosunu Mangıtlar teşkil eder, halk tabakasının esas unsuru ise Kıpçak Türkleridir. Nogay’ın Kazak, Özbek ve Baskırtlar ile kabile ilişkileri bakımından önemli bağları vardır. Bunlar hemen hemen aynı boydan oluşmuştur. Bu sebeple söz konusu topluluklardan bazı boyların diğerine katılması sırasında farklılıklar yaşanmamıştır. XVI. Yüzyılda Nogay ordasında on sekiz değişik kabilenin bulunduğu tespit edilmiştir.[9] Başta Mangıtlar, Kongiratlar ve Şirinler olmak üzere, Naymanlar, Baydarlar, Kıpçaklar, Kitaylar, Uysunlar ve diğer boylardan oluşmuşlardır.
Nogay Türklerinin yayıldığı toprak, Azak Denizi’nden başlayan, batıda Kabarda bölgesi ve Kuban vadisi, doğuda Aral gölü, güneyde Terek halicini sınır alan çizgiden hareketle, kuzeyde Tümen şehri yöresi ve Kama yakınlarına kadar uzanıyordu.[10] Nogaylar bu sınırlar içerisinde yaşıyorlardı. Otlakların zenginliği onlar için birinci derecede önemliydi. Hayvancılığın önemli geçim kaynağı olduğu bir topluluk için bu norma bir hadise olarak görülmektedir. Dar ve iptidai tarzda ziraatla uğraşıldığı da seyyahların yazdıklarından çıkarılabilmektedir.[11]
Nogayların büyük kısmı hayvan bakıcılığı ile uğraşmaktadır. At, deve ile diğer büyük baş hayvanlar ve küçükbaş hayvanların beslenmesi için onların yıl boyunca göç etmeye mecbur kaldıklarını görüyoruz. Yazın dağlara ve büyük nehirlerin boylarına, kışın ise ormanlara gidiyorlardı.[12] Nogayların esas kitlesi İdil Irmağı’nın doğusunda, Yayık ve Emba Irmakları civarında yaşamaktaydı.[13]
Nogaylar, Türkçenin Kıpçak grubuna bağlı, Aral-Hazar grubu Türk lehçelerinden birini konuşmaktadırlar. Nogay Türkçesi’nin en yakın olduğu lehçeler Kazakça ve Karakalpakçadır.
Nogaylar, tam manasıyla göçebe hayat sürmekteydiler. İki tekerlekli yüksek arabaları üzerinde naklettikleri derme evlerini göç yerine geldikten sonra indirirler, orada yeni göçe kadar kalırlardı. Esas gıdaları hayvanlardan elde ettikleri ürünlerdir. Hayvancılığın yanında balıkçılık ve avcılık da yaparlardı. Avlanırken avcı kuşları da kullanırlardı. Moskova’ya satılan atlardan büyük gelirler elde etmişlerdir. Ruslardan serbest dolaşım ve serbest ticaret hakkını elde etmişler ve ticaretle de uğraşmışlardır. Yiyeceklerinde ekmek ve ziraat mamulleri neredeyse yoktur. Sebze meyve yemeye yakın dönemler başlamışlardır. Sütten peynir ve yağ imal ettikleri gibi, at sütünden ise kımız hazırlamaktadırlar. Nogaylar tarafından en sevilen çay Kalmık çayıdır. Onu süt, yağ, kaymak, tuz ve biberle hazırlamaktadırlar. Yazın koyun eti, kışın ise at eti yemekteydiler. Tuz tüketimi oldukça azdır. Gözlerine zarar verdiğini düşünürler. [14]
Parisli seyyah Jean Babtiste Tavernier* (1605-1689)’in eserinde, Nogayların yorulmayan at meraklarına ve bu atı eğitim yöntemlerini özenle anlatmıştır. Bu atları yabancılara satmayı büyük günah sayarlar, hatta kendi milletleri içinde satışını bile güçleştirirler. Öylesine uzun akınlara giderler ki onları Macaristan’da da gördüm. Eğitimleri çok zordur. 7-8 yaşına gelen atlara giderek artan yükler yüklenirken bir yandan da yemleri azaltılır. Yükler giderek azaltılmaya başlandığında yemleri arttırmazlar. Atı uzun yürüyüşlere bitkin halde çıkartırlar. En sonuncu gününde tamamen aç bırakırlar. At, kan-ter içinde kalıncaya kadar koşturulur. En sonunda da çayıra otlanması için bırakılmadan önce soğuk su döker salarlar. Bu gibi ağır şartlarda eğitim gören elli attan sadece onunda başarılı olabilirler. Bu ırkının toynakları çok serttir nallama yapılmaz. Her süvari savaşa üç atla çıkar. Ancak sefer dönüşünde düşmandan kaçmaları gerekirse bu ata binerler. Nogaylar ile savaşanlar için en mükemmel ganimet bu yorulmayan atlardır. Ancak bu atları ele geçirmek çok zordur. Sahibinin öldüğünü anladığında birliğin yanına koşar. Kurut ve Kımız temel besinleridir. Nogaylarda ekmeğin adı bile yoktur. Su içmezler. Su içmemek için ellerinden geleni yaparlar. Çünkü su içtiklerine hemen şiddetli ishale tutulurlar. [15] Bütün Türk topluluklarında olduğu gibi Nogaylarda da ailenin büyük önemi bulunmaktaydı. Bozkırda aile, büyük aile konumuna girmektedir. Yaklaşık üç kuşak bir arada yaşamaktadır. Aile büyük bile olsa bağımsız bir birim değildi. Bunlar zaman içerisinde genişleyen han bağına bağlı soyların oluşturduğu bir bütünün parçalarıdır. Büyük ve ayrılmaz aileleri anlatmak maksadıyla Nogaylar “üyken ayel” terimini kullanıyorlardı.[16]
Kıyafetlerine gelince, bozkırda yaşayan Nogayların küçükbaş hayvanların derilerinden yararlanarak kıyafetlerini hazırladıkları anlaşılmaktadır. XV ve XVI. Yüzyıllarda Nogay Orda’nın güçlü olduğu devirlerde Nogaylar Moskova’dan çuha, her türlü elbise ve keten bezi almakta, Buhara’daki Nogay kervansarayları vasıtasıyla da Çin ipeklileri ile çeşitli kumaşlar temin etmekteydiler. Erkekler üst giyim olarak “yamış” denilen ince keçeden yapılmış geniş omuzlu yamçılar-kepenekler giyerlerdi. Yamış boyun kısmında ince deri ile tutturulurdu. Bu yamışlar Nogayları yağmur. Kar. Soğuk ve sıcaktan korurdu. Kışın hafif iç giyimin üstüne kışlık kürk “ton” giyerlerdi. Kuzu kürklere ise “eltir ton” denmekteydi. Kürkler genellikle uzun olup, dizlerin altına kadar uzanmaktaydı.. Yazın kürklü bölüm dışa, kışın içe gelecek şekilde kaftanı giyerlerdi. Kışın çuhadan eldiven yapar, başparmaklarını eldivenden ayrı tutarlardı. Kadınların iç kıyafeti “ıstan” olarak isimlendirilmektedir. Bu kıyafet biçim bakımından erkeklerin pantolonlarına benzemektedir. Istanın üstüne tunik biçiminde bir gömlek giyerler, bu iç gömlektir. Bu gömleğin üstüne de dış gömlek giyerlerdi. Kadınların takıları oldukça çoktur ve çok güzel işlemelidir.[17] Ülkenin soyluları “kurt derisi” kullanır, bir çeşit gölekle kimi kırmızı kimi mavi tonlu renkleri kaba pamuklu kumaştan bir şalvar giyerlerdi.[18]
Kadınları çok beyaz tenli, uzun boylu ve küçük gözlüdür. Nogay kızlarının güzelliği tüm seyyahlarca özellikle bahsedilen bir unsurdur. Nogaylarda birden fazla kadınla evlenme mevcuttur. Ancak evlenecekleri kadınları asla kendi oymaklarından almazlar. Erkekleri sert mizaçlı insanlardır. Özellikle kadınları erkeklerden daha sert mizaçlıdır. [19]
Kadınların ve erkeklerin saçları çok güzeldir. Bedenlerinin diğer kısımlarında çok az kıl bulunur. Erkeklerin hemen hemen hiç sakalı yoktur. İçlerinden bol sakallı ve okuma-yazma bilen çıkınca onu molla yaparlar. Her oymak ya da ailenin kendi reisi ve oymağın rengine boyanarak bir sırığın ucuna takılmış at kuyruğundan oluşan bir bayrağı vardır. Oymaklar yürüyüşe geçtiğinde herkes sırasını ve yerini bilir.[20]
Nogayların en önemli unsuru olan göçebe hayatlarını idame ettirdikleri arabaları da ayrıntılı olarak anlatılması gereken bir husustur. Çadırlarda ya da gittikleri her yere götürdükleri arabalarında yaşarlar. Çadırlar yaşlılar, çocuklar ve onlara hizmet eden esirler içindir. Genç kadınların her birinin, tahtalar aracılığıyla titizlikle kapatılmış arabaları vardır. Hava almak istediklerinde bir pencereyi açarlar. Kızlar on, on iki yaşına gelir gelmez arabalarına kapatılırlar. Ancak evlenmek için arabalarından çıkarlar. Bazı akşamlar bir süreliğine çadırlara gitmelerine izin verirler. Genç kızların arabası, üstlerine yapılmış çiçek resimleri sayesinde tanınır ve çoğunlukla arabanın yanına bir deve bağlanır. Bu deve de çeşitli renklere boyanmış, başının üstüne birçok telek demeti yerleştirilmiştir. Genç erkeklerin her birinin de arabası olur. Arabanın üstüne, konulan at derisinden bir tulum asılır, içine de kımız koyarlar.[21] İnek ve kısrak sütünden başka hiçbir şey içmezler. Bu iki sütten hiçbiri yoksa soruna su içerek çözüm getirmeden önce üç-dört gün hiçbir şey içmeden dururlar. Aksi takdirde su içer içmez hemen şiddetli bir ishale tutulurlar. Asla tuz yemezler. Balıkları kuruturlar ve yaz için saklarlar. Boyları büyük olmayan balıkları da suyun içinde haşlar yerler. Sonra da suyunu içeler.[22]
Savaşa gitmedikleri ya da akından döndükleri zaman tek eğlenceleri avdır. Bu ülkede tazı haricinde hiçbir köpeğe yüz vermezler. Bir Nogay’ın avcı kuşu olmaması için çok fakir olması gerekiyor. Domuz eti haricinde her eti yerler.[23]
Nogay Türklerinin hayatındaki bütün önemli günlerde, bayramlarda şarkılar söylenir, öğüt veren türküler dinlenir, ozanlar arasında yarışmalar yapılır. Çünkü şiir ve müzik arasında sıkı bir bağ vardır. Nogay Türklerinin müzik aletlerinin çoğu günümüze kadar gelmemiştir. Mevcut olanlar ise, kobız, dombra, dutar, sıbızgı, kaval, karnay, zurna ve davulbaz vs.dir.[24]
Türk muhayyilesinde at, konuşması, düşünmesi, tehlikeyi sezip haber vermesi, sadakati, sevgisi, tenkid kabiliyeti, şefkat ve vefası ile beşeri vasıflar kazanmıştır. Nogay Türklerinde, matem merasimine her kabile ayrı ayrı iştirak edip birer de at getirirler. Altınordu hanlarından Mamay’ın defin merasimine, On San Nogay ve Yedi San Nogay kabileleri iştirak etmiş ve bunların her biri bir at getirmiştir.”Türklerin içtimai hayatlarında önemli bir yeri olan atın, öteki dünyada da arkadaş olacağına inanmışlar ve ondan ayrılmak istememişlerdir. Ölüyü arıyla beraber defin, Türklerde çok eski bir gelenektir. Nogayların hamaset türkülerinde de kahramanlar kıyamet gününde adarının kendilerine gelmesini temenni ederler. [25]
Eskiden Nogaylar geyikleri vurmazdı. Savaş sırasında Nogay halkı sayıca az, düşman ise sayıca fazla olduğundan bu gürültüden rahatsız olan geyikler tozu dumana katarak kaçarlar. Bunu gören düşmanlar, Nogay askerine yardım geldiğini sanarak, savaş alanını terk ederler. Bu yüzden geyik eti Nogaylarda insan eti ile denk tutulur ve eti yenilmez. Çölün helal hayvanı denir.
XVIII. asrın ortalarında Başkurt ülkesinde seyahat eden akademisyen Lepechin Başkurtların Tura Tav denilen dağı, taparcasına takdis ettiklerini yazmıştır. O burada görüp öğrendiklerini şöyle anlatır: Esterli tamak iskelesinden Akidik’in dağ tarafında yüksek dağlar görünür. Bu dağların sonuncusu Tura Tav denilen dağdır. Başkurtlar bu dağa derin saygı gösterir ve mukaddes sayarlar. Rivayetlere göre bu dağda Nogay hanları yaşamışlar, karargah kurmuşlar. Sonraları bu dağ zahir ve evliyaların sığındıkları yer olmuştur. Buraya yakın bir de Kızlar Tav höyüğü vardır. Bu dağa adak adamadan çıkmak istemezler, Burada Kızlar Tav denilen bir höyük var ki, burada ise eski Nogay hanlarının umumi ziyafetleri olurmuş. Çengizname’de bu dağlar zikrolunmaktadır. [26]
Oba, Oğuz lehçesinde “kabile”, Şemseddin Sami’ye göre “göçebe çadırları, çadırların bulunduğu mahalle” anlamındadır. Moğol âlimlerinden Banzarov, oba kültü hakkında şöyle der: Hususi ayinlerden biri oba ayinidir. Obayı her oymak kendine ait olan yerde yapar. Kam, bir ocağın hamisi olan tanrının filan yerde bulunduğunu söyler, oymakta oraya bir tepecik yapar ve ayin icra ederdi. Bu oba bir mabettir. Her oymak burada koruyucu tanrısına kurban sunardı. Geçen yolcu obaya adak olarak at kılı, paçavra parçası atardı. Belli zamanlarda obaya toplanıp büyük ayin yapar ve kurban keserlerdi. Oba ananesi İslamiyeti kabul eden Türklerde de devam etmiştir. Nogay göçebeleri de oba denilen höyüklere kutsiyet atfetmişlerdir. XIX. asırda Kırım Türkleri hakkında bir papaz tarafından yazılmış hatıralarda, Nogayların Uzuhrı bozkırı civarında kaba heykeller bulunan bir obaya toplanıp sohbet ettikleri, ihtiyarların ahlaka dair nasihatlerini dinledikleri yazılmıştır. [27]
Nogay Türklerinde ölümle ilgili adetler, diğer Türk boylarındaki gibidir. Cenaze evinde ağıtlar yakılır. Bu meslekten ağlayıcılara, bozlaycı denir. Dobruca Nogaylarında ağırları ölünün yakın akrabası olan kadınlar söylerler. Nogay Türkleri adetlerinin çoğunu Kabardaylar, Kumuklar ve Çeçenlerden almışlardır. Nogaylar sadece ölenlerin ardından değil, Rus entrikaları karşısında da ağıtlar yakarlar. [28]
Nogaylar Nevruz bayramında, bol ürün, yavrularının iyiliğini ve barış umut ederler. Bayrama erkenden hazırlanırlar. Atları, koyunları bayramdan bir kaç gün önce keserek çevrede bulunanlara dağıtırlar. Etten, Nevruz şarkılarını söyleyeceklere saklanır. Nevruz bayramında çeşidi sportif yarışmalar (güreş, at yarışları, uzun mesafe atış atma ve yiğitlik) yapılır. Birinci olanlara kuzu, para ve çeşitli hediyeler verilir. Nevruz’da halk türküleri söylenir. Erkinliklerin her biri dostluk ve kardeşlik için yapılır. Her milletin ilk nağmelerini terennüm ettiği milli bir sazı vardır. İşte en eski Türk baksı-ozanlarının, sagular, destanlar okunurken veya yarı dini ayinlerde kullandıkları en eski milli musiki aleti kopuzdur. Bu milli alet asırlardan beri hiç değişmemiş olup, pek çok Türk boyunda halen kul1anılmaktadır.Kopuz, Rusya dahilindeki Nogay Türkleri arasında da halen kullanılır.[29]
Bazı araştırmacılar İslamiyetteki Hızır ile Tuğba ağacı arasında ilişki kurmuşlardır. Evliya Çelebi’nin anlattığına göre Nogay Tatarları ile Müslüman Dağıstanlılar bir ağaca tapınıp bazen da bu ağacın içine ibadet için mihrab yapıyorlarmış. Onlara göre bu ağaç İskender’e Cebrail’in eliyle gönderilen Tuba ağacının dalından bitmiştir. Bu dal buraya Hızır eliyle dikilmiştir.[30]
Evliya Çelebi, Nogay Türklerinin yaşadığı bölgeye çok önemli bir dönemde gelmiştir. 1640 yılında Azak seferi dolayısıyla gelmiştir. Evliya bölgeye geldiğinde Kalmuk İstilası sonrası Nogayların hayatında derin izler bırakmıştır.
Nogaylar, Kalmuk baskısı nedeniyle Kaskaflara (İdil Nehri’nin Kırım tarafına) göçtükten sonra çeşitli Çerkez topluluklarıyla sadece siyasi değil kültürel ilişkiler de kurulmuştur. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde on yedinci yüzyılın ikinci yarısında Nogayların ekonomik hayatında hayvancılığın, tarımsal üretimin ve esir ticaretinin önemli yer tuttuğunu ortaya koyar. Saray şehri civarında yaşayan Nogayların Deş-i Kıpçak’ı geçerek Çerkez vilayetlerinde oturan Nogaylara esirleri getirdiklerini, buradaki Nogayların da bu esirleri sattığını belirtmiştir. Ayrıca Seyahatnamede, Çobaneli Nogaylarından bahsederken: “Nogay Tatarları, çifti develer ile sürüp buğday, arpa ve darı ekerler. Hatta develer sığırdan daha iyi çift sürerler.” Şeklindeki ifadeleri Nogayların, kendilerine has yöntemlerle, ziraat ile uğraştıklarını gözler önüne sermektedir.[31]
Bu makale Türklüğün kuzey cephesinde yedi yüzyılı aşkın bir zamandır varlıklarını sürdüren, günümüzde ise çok az işlenmiş, adeta unutulmaya yüz tutmuş, ama üç yüz yıldan fazla Rus mezalimine direnmiş büyük bir Türk boyunun anlaşılmasını temin etmek maksadı ile yazılmıştır. Türk birliğinin çok önemli olduğu bugünlerde çok önemli bir Türk boyu olan Nogay Türklerinin, ortaya çıkışı, kökenleri ve erken dönem kültürleri üzerine yaptığım çalışmam ile bu konudaki çeşitli araştırmaları tanıtma ve bilinen yanlışları düzeltmeye çalıştım. Nogaylar, Altın Orda ve sonrası dönemlerde oldukça önemli işlerde bulunmuşlardır. Altın Orda’nın iç işlerinde son derece etkili olmuşlardır. Nogayların siyasi tarihini öğrenmek amacında olan araştırmacıların önce Altın Ordu tarihini araştırmaları gerekmektedir. Bu makalede sadece erken dönem kültürel özelliklerine değinmekle yetinilmiştir. Siyasi olaylar sonucunda büyük değişimler yaşanmış, haliyle sonraki dönemlerde kültürel değişimler de yaşanmıştır.
KAYNAKÇA
1. Nogay, Sami ,“Nogay Türkleri”, Nogay Dergisi, Yıl. 1, sayı. 1, 2007.
2. Kafalı, Mustafa, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, İstanbul, 1976, s.41
3. Akbaba, Dilek Ergönenç, Nogay Adı ve Nogayların Kökeni Üzerine, Tehlikedeki Diller Dergisi,2013.
4. Güllüdağ, Nesrin, “Nogay Türkleri”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Yeni Türkiye Yayınları, s.556.
5. Yakubovskiy, A. Yu., Altın Orda ve Çöküşü, çev. Hasan Eren, Türk Tarih Kurumu, 2000. Ankara, s.192
6. Alpargu, Mehmet, “Nogaylar”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 33, s.202.
7. —- Nogaylar, Değişim Yayınları, İstanbul, 2007, s.256.
8. —-, Dünden Bugüne Kafkasya’da Nogaylar, Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1996, s. 195.
9. —-, “Nogaylar”, Doğu Avrupa Türk Tarihi, Kitabevi, 2015, s.816.
10. Tavkul, Ufuk, Kafkasya’daki Nogay Tatarlarının Etno-politik Durumları Üzerine Sosyolojik Bir Analiz, Kırım Dergisi, 2003, s.38-42
11. Arıkan, Zeki, ” Jean Babtiste Tavernier”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 40, s.182.
12. Tavernier, Jean Babtiste, “Les Six Voyages” (1676),Jean Babtista Tavernier Seyehatnamesi, çev.Teoman Tunçdoğan,Kitap Yayınevi, 2010, s.343.
13. Sikaliyev, Aşim, yay. Haz. Murat yılmaz, Mamay: Nogay Türklerinin Kahramanlık Destanı, Ankara, 2010.
14. Güllüdağ, Nesrin, “Nogay Türkleri”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Yeni Türkiye Yayınları, s. 556.
15. Başer, Alper, “Evliya Çelebi Seyehatnamesinde Nogaylar”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2011, s.117-121.
16. Çelebi, Evliya, Seyehatname, çev. Yücel Dağlı, C. 7, Yapı Kredi Yayınları, s. 396.
*İstanbul Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Genel Türk Tarihi Anabilimdalı, Yüksek Lisans Öğrencisi.
[1] Sami Nogay, “Nogay Türkleri”, Nogay Dergisi, Yıl. 1, sayı. 1, 2007.
[2] Mustafa Kafalı, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, İstanbul, 1976, s.41. , Mehmet Alpargu,” Nogaylar”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 33, s.202.
[3] Mehmet Alpargu, Nogaylar, Değişim Yayınları, İstanbul, 2007, s.256.
[4] Dilek Ergönenç Akbaba, Nogay Adı ve Nogayların Kökeni Üzerine, Tehlikedeki Diller Dergisi,2013.
[5] Nesrin Güllüdağ, “Nogay Türkleri”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Yeni Türkiye Yayınları, s.556.
[6] Dilek Ergönenç, a.g.e.
[7] Nogay Ordası’nın bütün bey ve mirzaları Edige’nin soyundandır. Altın Ordu’yu yönetmeye muvaffak olabilmiş birkaç beyden birisidir. 1419 yılında ölmüştür.
[8] A. Yu. Yakubovskiy, Altın Orda ve Çöküşü, çev. Hasan Eren, Türk Tarih Kurumu, 2000. Ankara, s.192.
[9] Mehmet Alpargu, Nogaylar, Değişim Yayınları, İstanbul, 2007, s.256.
[10] Mehmet Alpargu, Dünden Bugüne Kafkasya’da Nogaylar, Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1996, s. 195.
[11] Alpargu, A.e.
[12] Mehmet Alpargu, Dünden Bugüne Kafkasya’da Nogaylar, Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1996, s. 195.
[13] Ufuk Tavkul, Kafkasya’daki Nogay Tatarlarının Etno-politik Durumları Üzerine Sosyolojik Bir Analiz, Kırım Dergisi, 2003, s.38-42.
* Seyyah hakkında ayrıntılı bilgi için; Zeki Arıkan,” Jean Babtiste Tavernier”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 40, s.182.
[14] Alpargu, a.g.e. s. 203.
[15] Jean Babtiste Tavernier, “Les Six Voyages” (1676),Jean Babtista Tavernier Seyehatnamesi, çev.Teoman Tunçdoğan,Kitap Yayınevi, 2010, s.343.
[16] Mehmet Alpargu, “Nogaylar”, Doğu Avrupa Türk Tarihi, Kitabevi, 2015, s.816.
[17] Alpargu, a.g.e. s.817.
[18] Jean Babtiste Tavernier, a.g.e.
[19] Jean Babtiste Tavernier, a.g.e.
[20] Jean Babtiste Tavernier, a.g.e.
[21] Jean Babtiste Tavernier, a.g.e.
[22] Jean Babtiste Tavernier, a.g.e.
[23] Jean Babtiste Tavernier, a.g.e.
[24] Aşim Sikaliyev, yay. Haz. Murat yılmaz, Mamay: Nogay Türklerinin Kahramanlık Destanı, Ankara, 2010.
[25] Nesrin Güllüdağ, “Nogay Türkleri”, Türkler Ansiklopedisi, C. 20, Yeni Türkiye Yayınları, s. 556.
[26] Nesrin Güllüdağ, a.g.e.
[27] Nesrin Güllüdağ, a.g.e.
[28] Nesrin Güllüdağ, a.g.e.
[29] Nesrin Güllüdağ, a.g.e.
[30] Alper Başer, “Evliya Çelebi Seyehatnamesinde Nogaylar”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2011, s.117-121.
[31] Evliya Çelebi, Seyehatname, çev. Yücel Dağlı, C. 7, Yapı Kredi Yayınları, s. 396.