Nogaycada Kullanılan Askerlik Terimleri Üzerine Bir Deneme
Nataliia Tsaryk*
Özet: Bugün çoğunlukla Kafkasya bölgesinde yaşayan Nogayların tarihi, bazı araştırmacılara göre Moğol kabilesinden olan Mangıtlardan, bazılarına göre de Uz ve Peçenek gibi Türk boylarından başlar. Günümüzde Nogaylar; Türkiye’nin farklı bölgelerinde, Rusya Federasyonu ‘ndaki Dağıstan Özerk Cumhuriyeti’nde, Terek ile Kuma Nehirleri arasında,Stavropol Eyaleti’nde, Kuzeybatı Kafkasya’da, Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti’nde, Çeçen Özerk Cumhuriyeti’nde, Ukrayna’da, Kırım Yarımadası’nda, Romanya’nın Kuzey Dobruca bölgesinde, özellikle de Köstence ilinde yaşamaktadır.
Nogayların savaşçı bir millet olması, onların dilinde savaş aletleri ve at ile ilgili terimlerin geniş yer tutmasını beraberinde getirmiştir. Ayrıca koruma amaçlı kullanılan yapılar ve askerlik unvanlarını ifade eden kelimeler Nogaycada sık görülür. Makalemizde, Nogaylann tarih sahnesine çıkışlarına, askerlik geleneklerine ve atlarına verdiği öneme değinerek askerlik terimlerinin kökleri sınıflandınlmıştır. Aynca bu terimlerin etimolojisi de incelenmiştir.
Nogayların Kısa Tarihi
Bugün Kafkasya bölgesinde yaşayan Nogayların tarihi, bazı araştırmacılara göre Moğol kabilesinden olan Mangıtlardan, bazılarına göre de Uz ve Peçenek gibi Türk boylarından başlamaktadır. Araştırmacıların çoğu Nogay isminin Altın Ordu şehzadelerinden olan Nogay’dan geldiğini düşünmektedirI. Nogay, XIII. yüzyılda Deşt-i Kıpçak ‘ın ordu kumandanı idi. Kısa süre içinde Altın Ordu ‘nın en önemli siması haline gelmişti. Kendisi Coçi ulusuna dahil olan Mangıtlardan idi. Nogay, kırk yıl boyunca Altın Ordu’da başarılı siyasi ve askeri faaliyetler sürmüştü • Nogay’dan ziyade Altın Ordu’nın tarihinde Edige Bey önemli roloynadı. Bütün bey ve mirzaların onun soyundan olduğu görülür. 1391 yılında Edige’nin emriyle kabilelerin göçü Nogay Ordusı ‘nın kuruluşu olarak kabul edilmektedir3
• Nogayların kuruluşundaki etnik yapıyı inceleyecek olursak yönetimde Mangıtları, halkın büyük çoğunluğu olarak ise Kıpçak1arı görürüz .
Nogay Ordu’ya ait topraklar; aşağı İdil’in sağ tarafı, batı ve Merkez Kazakistan, ve Başkurdistan’ ın bir kısmını içermekte idi. Söz konusu topraklarda Altın Ordu şehzadesi olan Beylerbeyi Edige’nin yönetimi altındaki Nogay kabileler göçebe hayatı sürdürmekte idi. Var olan tek şehir, Yayık (Ural) Nehri’nde bulunan ve Altın Ordu zamanından kalan Saraycık şehri idi. Ordu, biy (bek) tarafından yönetilmekte idi.
xıV. yüzyılda Yayık ve Emba Nehirleri arasında Edige Bey, Mangıt yurdunu kurdu. Zamanla etrafında Türk-Kıpçak kabileler toplanıp kendileri için Nogay ismini kullanmaya başladılar. Orta çağ ve Rus kaynaklarında Mangıt yurdu için ‘Nogay Ordu’ adı kullanılmıştı. Nogay Ordu ‘nun hükümdarları Altın Ordu ‘nın Coçi soyuna ait olmadıkları için ‘han’ unvanı yerine ‘bek’ ünvanı kullanırlardı. 1530 yılında Nogay Ordu, Nureddin ve Kekovat (Edige Bey’in oğullarının anısına verilen bir ad) tarafından yönlendiren sağ (batı, İdil bölgesi) ve sol (doğu, Kazakistan toprakları) olmak üzere ikiye ayrıldı.
Sonraki yüzyıllarda Nogay Ordu; Kırım Hanlığı’yla çatışmalar yaşamasına rağmen Doğu Avrupa ile Deşt-i Kıpçak arasındaki ilişkilerde ve Kazan, Astrahan, Sibirya Hanlıkları ‘nın siyasetinde önemli rol oynamıştır.
Nogay Ordu’nun nihai biçimlenmesi Nureddin’in oğlu Vakkas zamanında oldu. Nogaylar, 1428-1468 yılları arasında toprakları genişletip
Seyhun üzerindeki Uzkent şehrini ele geçirdiler. XVI. yüzyılda Nogaylar farklı mirzaların idaresinde varlık gösterecek bir lidere sahip değillerdi •
Nogaylar, XVII. yüzyılın başında Kırım hanları tarafından Dnipro (Özi) ve Dnistro (Turla) arasındaki bozkırlarına gönderilmişlerdi. Zamanla Kuban civarındaki eski yerlerine dönmüşlerdir.
XVIII. yüzyılda Kazbulat, Kıpçak, Mangut, Cambulat, Yedisan, Yedişkul ve Navruz gibi Tatar kabileler Kafkas bölgesinin haritasında şu şekilde yer almışlardı: Stavropol bölgesi, Kuban’dan Yukarı Kuma’ya, Donguzla’nın doğduğu yerden Buyvol Nehri’nin koluna kadar kapsayan bölge çerçevesinde göç etmişlerdi. Yedisan ve Cambula Orduları ‘nın bir kısmı ve Kara Nogaylar Kafkas Sıradağları ve Hazar Denizi arasındaki doğu bozkırlarında yaşamışlardı. Kuban’ ın sol tarafında Mansur ve Navruz kabileler bulunmakta idi. Kuzey Kafkasya topraklarına yerleşmiş
Nogayların çoğunun İdil Ordu’nun (ya da Altın Ordu’nun kalı~tı olan Büyük Ordu) kalıntılarına ait olduğu düşünülmektedir. Bunlar; Büyük, Küçük Nogaylar ve Yedisan ya da Cetisan olmak üzere üç kola ayrılmıştır.
Günümüzde Nogaylar Türkiye’de Tuz Gölü civarında, Konya, Ankara, Balıkesir, Eskişehir, Afyon-Karahisar, Bursa, İstanbul, Adana, Gaziantep, Tokat, çorum, Kırıkkale, Muş ve Diyarbakır gibi illerde yaşamaktadırlar. 7
Rusya Federasyonu’nda Kafkasya’nın kuzeydoğusunda yer alan Dağıstan Özerk Cumhuriyeti’nde, Terek ile Kuma Nehirleri arasında kendi adları ile anılan bozkırda yer alan Nogay İdari Bölgesi’nde (‘Kara Nogay’ ya da ‘Dağıstan Nogayı’), Stavropol Eyaleti ‘nde, Kuzeybatı Kafkasya’ da, Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti ‘nde, Çeçen Özerk Cumhuriyeti’nde gibi yerlerde yaşamaktadır.
Ukrayna, Kırım Yarımadası’nda, Romanya’nın Kuzey Dobruca bölgesinde, özellikle de Köstence ilinde Nogay Tatarları bulunmaktadır •
Nogaylarda Askerlik
Türk ordu teşkilatı hakkında ilk veriler MÖ 3. yüzyıla kadar gitınektedir.
• Zamanla askeri terimler ve silah adları anlam genişlemesi veya anlam daralmasına uğramıştır, hatta bu sözcüklerin tamamen değiştiği örnekler de mevcuttur.
Yoğun olarak savaşlara katılan Nogaylar için askerlik önemli ve vazgeçilmezdi. Ordu düzenli birliklerden oluşmaktaydı.
Askerlik yaşı 14-60 arası idi.
Her kavmin ‘uran’ denilen ve savaşta kullanılan ayrı bir sembolü vardı.
Kendi içlerinde bir askeri ünite mevcut idi.
Nogaylarda askerlik eğitimi ailede başlar ve bu sayede çocuklara henüz küçük yaşta iken disiplin kazandırılır, öyle ki suç işleyen bir çocuğun sert bir biçimde cezalandınldığı görülürdü.
Aynca ata binme sanatının ayn bir önemi vardı.
Savaşta özel taktikler geliştirmişlerdir: ‘400 Tatardan oluşan bir birim dört parçaya bölünür ve her biri 100 at taşırdı. Bir grup kuzeye bir grup güneye ve diğerleri doğuya ve batıya yönelirdi. Geri kalan birlik bölümneye devam eder ve bir buçuk saatten kısa zamanda düşmana doğru koştururdu.
Nogay Ordusu bir bütün halinden hızla bölünerek düşmanın dikkatini nereye yönelteceği hususunda adeta bir şaşırtına tekniği uygulardı.
Hukuka göre askerlik konusunda zaaf ve eksiklikler hiçbir zaman affedilmiyordu.
Nogayca Askerlik Terimlerinin Kökleri
Nogay Ordu terimlerinin gelişimi üç ana aşamaya aynlabilir:
1. XIII. yüzyıla kadar Türk terimleri:
Eski Türklerin kültüründe önemli olan at ve ordu ile ilgili terimleri bu gruba girmektedir. Üstelik bu dönemde Türk diline çince terimlerin girmesi görülebilir. Bunun dışında, az sayıda Hintçe, Tibetçe ve Moğolca kelimeler baş gösterir.
2. Moğolca kökenli kelimeler:
Hayatın bütün alanlarında büyük oranda kullanırlar.
3. Arapça-Farsça alıntılar:
Arapça kökenli kelimeler çoğunlukla, Nogaylann XIII. yüzyılda Berke
Han’ın İslamiyeti kabul etmesiyle dile girdi. irani kökenli kelimeler
ise Astralıan Hanlığı ile bağlantılar ya da Uygurca aracılığıyla
Nogaycaya girdi. Bu tür kelimeler hayatın farklı alanlarına ait olup
Türkçe yapım ekleri alarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
4. Kabardin-Çerkez alıntıları:
Mehmet Alpargu, Nogaylar, Değişim Yayınevi, İstanbul, 2007.
Guillaume Le Vasseur Beauplan, A description of Ukraine, introduction,
translation, and notes by Andrew B. Pernal and Deımis F. Essar, Dist. by Harvard
University Press for the Harvard Ukrainian Research Institute, 1993, s. 56.
http://www.turkdilleri.org/
NOGA YCADA KULLANILAN ASKERLİK TERİMLERİ ÜZERİNE BİR DENEME 315
Kuban’da yaşayan Nogayların ağzında az sayıda rastlanınaldadır.
Askerlik Terimleri Listesi:
aybalta [aii6aJITa]: Nogayca aybalta ‘savaş baltası’, balta ‘odun kesmek
için kullanılan bir alet’ (NogRS, s. 29a). Türkiye Türkçesinde balta ‘balta;
ağaç saplı, demirden kesici alet’ manasında kullanılmaktadır. Eski Türkçede baltu (balto) kelimesinin ilk manası savaş baltası olup zamanla
anlamı genişlemiştir. Clauson’ a göre Türk dillerinin doğu kolunda paldu /
pa/tu şeklinde kullanılmaktadır (s. 333). DTS ‘ye göre baldu ‘balta’ (MK:
otul) kesesi baldu ‘odunları kesmek için balta’), baltu ‘savaş baltası’ (Suv
5446: iki eligimte bökte baltu tuta bedizeısün ‘iki elime hançer ve savaş
baltayı koyup süslesin beni’; DTS, s. 80a, 81a).
aldaspan [aJIAaCnaR]: Nogaycada ‘kılıç’ anlamındadır. Far. das ‘orak;
keskin / kesici silah’ (Steingass, s. 497), ‘savaşta kullanılan alet’ manasına
gelir, ban (van) ise Farsça son takıdır (Steingass, 152).
amaş [aMam]: Nogaycada ‘tahta silah’ manası taşımaktadır. Kaşgarlı
Mahmud, Farsçadan alıntı olan amaç kelimesi için iki mana kaydeder.
Birinci mana ‘pulluk, tarım aygıtları’, ikinci ise ‘ok atmak için bir hedef
(DLT, I, S. 52). Farsça amaç kelimesi ‘ok atmak için hedef anlamına
gelir (Clauson, s. 216B). Nogaycadaki söz başı, söz ortası ve sonundaki
ç’ler ş’ye sistemli olarak değişme gösterir.
amaşlık [aMamJILIK]: ok atma alanı.
asker [aLcKep]: Nogaycada ordu manasında kullanılmaktadır. Arapça
‘asker < Farsça leşker (Ayverdi, Misalli, s.187).
askerşi [aLCKepmu]: asker+çi.
arkun [apKYR]: Nogaycada ‘yanş atı’ manasında kullanılmaktadır. Sir G.
Clauson bu kelimeyi ‘melez at’ anlamında kaydetmektedir (s. 216b). Kaşhttp://www.turkdilleri.org/
316 NATALIIA TSARYK
garlı Mahmud DL T’ de geçen arkun kelimesi için ‘yabani aygır ve evcil
atın melezi’ anlamını vermektedir (DLT, I, s. 106). Şçerbak, kelimenin
etimolojisi hakkında şöyle yazmaktadır: <<Arg [ApF] ya da ark [apK]
kökünün ‘iki cinsin çaprazlanması veya karışımı ‘nı ifade etmesinden yola
çıkarak etimolojik açıklamayı sunarken bu kökün ara, orta manasına giren
ar(a) [ap(a)] kökünden getirip ar (arık-> ark-) [ap (apik- > apk-)]’tan
türemiş fiilimsi olarak inceleyebiliriz». Üstelik yukarıda belirtilmiş kök ile
atın cinsini açıklayan argamak [apFaMak] ve ‘dağ keçisi’ manası taşıyan
argalı (arkalı) [apFani (apkMi)] isimleri de bağlantılı görülür. DTS’de
arkun kelimesi için ‘koşum at; yabani atın evcil kısrak ile melezi’ manaları verilmiştir (s. 54).
aşuk (asık) [awYK (acLIK)]: Nogaycada ‘miğfer’ manasında kullanılmaktadır. DLT’de ‘demir başlık, tolga’ manasını taşıyan aşuk şeklinde
kaydedilmiştir (Atalay 67). DTS’ de kelimenin ikinci manası olarak
‘maske, miğfer’ verilmiştir (s. 64).
ataman [aTaMan]: Nogaycada ‘reis’, ‘kumandan’ demektir. Muhtemelen
Rusça aracılığıyla girmiştir. Fasmer’de Ukr. ata/nan, otaman, Eski Rus.
vataman, Leh. wataman, alaman gibi örneklerin eski görüşlere göre Alm.
hauptmann < heublmann kelimesinden türemiş olduğu belirtilmektedir (I,
95). Fakat bu görüşün fonetik açıdan izahı zordur. Fasmer’in kaydettiği
gibi, Brükner ve bazı bilim adamları, Türkçe odaman (Kırım Tat., Tat.
oda ‘askeri bölük’) kelimesinden yola çıkarak açıklamaya çalışmaktadır.
atım [aTLıM]: Nogaycada ‘kısa okların atıcısı’ manasını taşımaktadır. Sir
G. elauson ‘bir okun gidebileceği mesafe’ anlamını verir. DLT’de alım
kelimesi ‘atıcı’ manasında geçer (DLT III s. 59). Üstelik Kuıadgu Bilig’de
de alp alım ‘nişancı’ manasında kullanılır (elauson s. 59b). Eski
Uygurcada ‘nişancı’ anlamı görülür (Altun Yaruk’tan alınan örnek için bk.
A. von Gabain, s. 295).
avdarıspak [aBı:.apLıcnaK]: At yarışmasının türü (birbirini ip ile atın
üzerinden çekip yere düşürmek) W. Radloffun kaydettiği gibi Kır. ‘at
http://www.turkdilleri.org/
NOGA YCADA KULLANILAN ASKERLIK. TERİMLERİ ÜZERİNE BİR DENEME 3 ı 7
yarışı’ audarıs – pak kelimesi Kırgız, Tatar gibi Türk dillerinde mevcut
olan ‘kenara eğilrnek, düşmek, devri lmek , manasındaki au fiilinden
türemiştir. İncelediğimiz kelime ‘attan çıkartıp düşürmek’ au- -dar-
[aydar, awdar, auna] kelimesinden ‘birbirini attan çekip düşürmek’
audarıs- [audar -ş-] şekilleri türeyerek oluşmuştur (Radloff, I, 1893, s. 67-
80). Sevortyan a:gdar- fiilin en eski biçimi olarak Altayca ve HakasçaTuvaca Cı1Jdar- — Cıylar- gösterip ilk mana olarak ‘düşürmek’ vermektedir.
Zamanla kelime ‘aramak’ manası da kazanmıştır. Türk dillerinin Kıpçak
grubunda bu iki manayı ayıran biçim değişikliği oluşur. Avdar- kelimesi
‘düşürmek’ manası taşırken aktar- — ahlar- manası ifade etmektedir.
A/.ctarıl- — a~arıl- biçimi Eski Uygurcada mevcuttur. Brockelrnann ise
Radlofftarafından alkar-‘ın metatezi olarak kabul edilen aktar- fiilinin agfiilinden türemesini şüpheli görür (bütün bu görüşler için, bk. Sevortyan,
1974, s. 73-75).
baydana [6abaHa]: ‘Örme zırh gömlek, yelrne’ demektir. Sevortyan,
ba:g/ va:g ve bay kelimelerinin ikinci manası olarak eylemin sonucunu
ifade edip ‘örme, bağlama, birleşmenin sonucunda olan bir şey’ anlamı
taşıdığını belirtmektedir (Sevortyan, II, s.14). Sir Gerard Clauson, ‘bağ,
bağlama, kemer ya da birleştirilmiş, bağlanmış bir şey’ manasındaki ba:ğ
kelimesinin kökü için Eski Uygurcadan itibaren rastlanan ba: – fiilini
göstermektedir (31 Ob).
berdenke [6ep.z.eH’hKe]: Tüfeğin bir çeşidi. Rusçası berdanka (6ep.z.am<:a).
Eskiden Rus ordusu tarafından kullanılan tüfek. Adını tüfeğin mucidi olan
Amerikan Albay Berdan’dan almıştır (Fasıner, I, 152).
borı [60pLI]: ‘Okun ucundaki oluk’ demektir. Lessing’de borug-a boroo
‘uçarken ıslık gibi ses çıkaran, üzerine kemik parçacıkları çakılmış ok
başı’ yer alır (Lessing, s. 121).
bulın [6YJILIH]: ‘Esir alınmış adam’ demektir. ET: bulun ‘esir’ < bul- elde
etmek (Clauson, s. 343).
http://www.turkdilleri.org/
318 NATALIIA TSARYK
bulınav [6YJILIHaB]: ‘Esir almak’ demektir, Clauson yalnızca DLT, KB
ve Kutb’un Hüsrev ü Şirin’inde geçtiğini kaydeder, günümüz Türk
dillerinden örneğe yer vermez, oysa en azından Nogaycada varlığı
kesindir (Clauson 344a).
butırlık [6yrLlPJILIK]: ‘Ayak zırhı’ demektir (Atuov, s. 12).
cida (biyda) [WKıma (6uü.ı.a)]: Nogaycada ‘kısa mızrak’ demektir.
Moğolca cida. Eski Türkçe ‘kargı’ veya ‘mızrak’ manasında
kullanmaktadır (Kubbealtı s. 494). Andreas Tietze sözlüğünde cıda/cida
kelimesi için ‘mızrak’ anlamını verir ve Moğolcaya bağlar (Tietze, I,
436b). Rasanen’in etimolojik sözlüğünde cida kelimesi Moğolca kökenli
(cida ‘süngü, mızrak’). Uyg. çıda ‘mızrak’, Sarı Uyg. çıda ‘küçük hançer’,
Sag. sıda, TeL. ııda, Soy. çıda ‘mızrak, süngü’ gibi şekillerde diğer dillerde
de mevcuttur (VEWT, s. 106).
dAtke [.ı.aLTKe]: ‘Yüksek askeri rütbesi ya da kamu memurların rütbesi’
anlamında kullanılmaktadır. Soğudcada ‘yasa’ ınanasında ôat kelimesi
bulunmaktadır (Gharib, s. 13Sb).
doda [.ı.oı.a]: ‘Kamçının bir çeşidi’ demektir (Atuov, s. 12).
doyır [.ı.OHL1p]: ‘Kırbaç’ demektir. Rus. nogayka. <?
elbasar [:ıJI6acap]: ‘İstilacı’ anlamına gelmektedir. Eski Türkçedeki e:l
‘devlet’ (Clauson, s. 121 b), bas- ‘basmak’ kelimelerinden oluşur
(Clauson, s. 370b).
elme [eJIMe]: Nogaycada ‘istihbarat örgütü’ demektir (Atuov, s. 12).
elşi [:ıJImu]: ‘Elçi’ demektir. Andreas Tietze sözlüğünde kelimeyi el + çi
şeklinde aynlmaktadır. Meninski, Clauson, G. Doerfer, Sevortyan
kelimeyi Türkçe kökenli olarak göstermektedir. M. Erdal elçi kelimesinin
Moğolcadan alıntı olduğunu düşünmektedir. Buna göre kelime
Moğolcadan Farsçaya, Farsçadan Türkçeye geçmiştir. l’den sonra c
http://www.turkdilleri.org/
NOGA YCADA KULLANILAN ASKERLİK TERİMLERİ ÜZERİNE BİR DENEME 3 ı 9
sesinin gelmesi bu görüşü doğrulamaktadır (Erdal, 1993, s. 81-99).
eren [ıpen]: Nogaycada ‘en iyi asker, kahraman’ anlamında kullanan
kelime DLT’de er kelimesinin çoğul şekli olarak geçmektedir. Tietze’nin
sözlüğünde eren kelimesi ‘er, yiğit kahraman, yüksek şahsiyet’
anlamındadır (s. 732). Sir Gerard Clauson’a göre ‘adamlar’ manasına
gelen kelime zamanla teklik anlamında kullanmaya başlanıp ‘gerçek
erkek, kahraman, savaşan adam’ manasını kazanmıştır (s. 232). Zamanla
kelimedeki çokluk anlamı kaybolmuş ve -lar/-ler çoğul eki getirilmiştir.
DTS’de eren ‘erkek, asker’ manasındadır (s. 176a).
kalıntır [KaJILIRTLlp]: ‘Pusat’ demektir. DTS’de lsalın kelimesi için
‘kalın yükseklik açıdan büyük’ manası verilmiştir (s. 411). Sir Gerard
Clauson ‘ağırlık’ manasının yanında ‘yoğun, güçlü’ gibi anlamları da vermektedir (s. 622). Radloff kalın ‘kalın’ anlamını kaydeder (II, s. 242).
kalkan [KanKaR]: ‘Kalkan’ demektir. DTS’de /.callsal) / lsal/.can kelimesinin
‘siper’ manasında olduğu kaydedilmiştir (s. 414). Radloff 254. sayfada
Eski Uygurcada da mevcut olduğunu belirtir. Sir Gerard Cluson 621.
sayfada kalkan kelimesinin Moğolcadan alıntı olduğunu belirtmektedir.
Doerfer, III. ciltte 1518 Türkçeden Moğolcaya /;ıal/;ıa biçiminde geçip
Moğolcadan Türkçeye (Pekarskiy 3271 Yak. halha ‘kalkan’) geçtiğini
tespit etmektedir.
kalpak [KMDaK]: ‘Miğfer’ demektir. W. Radloff 268. sayfada Teleut ve
Tatar, Başkurt, Kırgız, Osmanlılar tarafından kullanılan ‘keçi şapkanın
türü’, ‘şapka’, ‘bir şeyin üstünü kapatan kapak’ olmak üzere kelimenin üç
manasını verir. M. Fasmer ‘şapka’ manasını taşıyan kalpak kelimesinin
Rus. kolpak – kalpak (KoıınaK -KaJlnaK), Ukr. kovpak (KoenaK), Bulg.
kaupak (KoynaK), Eski Rus. kolpak (Koıınab) Türk dillerinden alındığını
tespit etmektedir (s. 297). Rösanen etimolojik sözlüğünde Osm., kalpak,
Kazk. kalfak, S. Uyg. kalmak ‘kürklü şapka’, Yak. halpak, halpah ‘kadın
şapkası’, Moğ. /.calbal) > Soğ. halbal) ‘şapkanın kulakları’ örneklerine yer
vermektedir (s. 227).
http://www.turkdilleri.org/
320 NATALIIA TSARYK
kalwa [K8JlBa]: ‘Kapak (ucu) olmayan ok’ demektir. DLT, /.ca/va ‘ucu
olmayan ok’ (DTS, s. 413).
kama [KaMa]: Nogaycada ‘kılıç, hançer, kama’ anlamını taşımaktadır. W.
Radloff kama kelimesinin ‘keskin silah, keskin uç, kama’, ‘keskin, düz
Fars hançeri’, ‘pim’, ‘topun parçası’ olmak üzere dört anlamını verir (II, s
478).
kamışı [KaMLImhi]: ‘Kırbaç’ demektir. Türkiye Türkçesinde kamçı
şeklindedir. Sızıcılaşma dolayısıyla Türkiye Türkçesindeki ç’ler Nogaycada sistemli olarak ş’ye dönüşür. DTS’de /.camçı kelimesi ‘kırbaç’ manasında kaydedilmiştir. Sir Gerard Clauson sayfa 626’da kamçı kelimesi
için ‘kamçılamak’ manasındaki kam- fiilinden türediğini söyler. Başka
bilgiler için bk. Doerfer ID, § 1527. kamçı, DLT’de de karşımıza çıkmaktadır (I, s. 417-23)
kamuw [KaMYB]: Nogaycada ‘(vurarak) yere düşürmek’ demektir.
DLT’de kam- ‘birini öldüresiye, kuvveti kesilesiye dövmek’ olarak
kaydedilir (DLT, II, s. 27-6). Clauson, kam- ‘devirmek’ manasını verir (s.
625). Nogaycada fiilden hareket, iş ve durum isimleri yapan -(u)w eki ile
türetilmiştir.
kanga [Kaara]: ‘Araba’ demektir. W. Radloff kelimeyi sayfa 80’de kay
‘araba’, kaya ‘araba’ anlamında kaydetmiştir. Rösanen’in etimolojik
sözlüğünde s. 232’de KB Osm. kay ‘araba’, Osm. kan ‘tekerlek’, Sag.
Kaça, Koib. kaya ‘araba’ (> kam .. Joki 159-160 kaga), Uig. kanga ‘araba’,
Hak. hana ‘araba’, Uyg., çağ. Orta Türkçe, Krm. Tat. kayly ‘ikili araba’
olarak verilmiştir. Kelime DTS’de /.caylı i ‘araba’ şeklindedir (s. 419).
karawıl [KapaBhIJl]: ‘Bekçiler, keşif kolu, gözleyiciler’ demektir. W.
Radloffun sözlüğünde karavıl ….. karavul ‘bekçiler’ manasında kaydedilmiştir (Radloff, s. 165). Aslı Moğolca olan kelime için bk. O. Nedim
Tuna, s. 277-278; ayrıca krş. Özyetgin, Altın Ordu devlet teşkilatında
‘nöbetçi’, ‘bekçi’, ‘karakul’ manasını taşıyan karavul terimi; ‘herhangi bir
http://www.turkdilleri.org/
NOGA YCADA KULLANILAN ASKERLİK TERİMLERİ ÜZERİNE BİR DENEME 32 ı
ani baskına karşı ordugaııın etrafına çıkarılan keşif kolu, atlı haberci’
anlamlarında da kullanmaktadır (s. 210).
karawdşı [KapaSbIJlmbl]: Nogaycada ‘bekçi’ manasına giren bu kelime
Eski Türkçe ‘gözleyici’, ‘muhafız’ anlamına gelen karakçı biçiminde
kullanılmaktadır. Yapısı: karawıl+şı, ~ yukarısı
karbı yay [KapÔbl Bii]: ‘kavİsli yay’ demektir; karbı [Kapôbl]: ‘yay,
kavis’ demektir. W. Radloff ta karbiçi ‘sadak, kalkanın kemeri gibi
askerin kuşandığı silahlar’ (II, s. 215).
kargı [Kaprbl] – ‘Uyarı gözedeme kulesi’ demektir. Eski Türkçede
karagu ‘karakol, gözedeme kulesi’ manasında kullanılır (Ölmez, s. 351).
DLT’de kargu için ‘dağ tepelerine minare biçiminde yapılan yapı olup
düşman geldiği zaman herkesin hazır bulunması için üzerinde ateş yakılır’
denmektedir (DLT, I, 426-6’da); DLT III: karguy ‘dağ doruklarında
düşmanı ihbar için yapılan kuleler’ anlamında geçer (s. 241).
kerki [KepKu]: ‘Balta’ demektir. elauson’un sözlüğünde ‘balta’ anlamıyla geçen kelime; Güney-doğu dilleri grubunda yer almakla birlikte
muhtemelen alıntı bir özellik gösterir (s. 714). DLT’de kerki ‘balta’ anlamında geçer (I, s. 430). Hakasça ve Kıpçakçada kerki ‘balta’ kullanılırken
Osmanlıcada kerki ‘inşaatçılacın duvarları yıkıldığında kullanılan bir
alettir’ anlamında görülür. Rusçaya kirka biçiminde geçmiştir. M. Fasmer’e göre Türkçe kürek kelimesinden türemiştir (Fasmer, II, s. 238).
keroha [Kepoxa]: ‘Tabanca (pıştav, tapanşa)’ demektir (Atuov, s. 16).
kesmişi [KeeMumu]: ‘Asker’ demektir. DTS’de kesimçi ‘asker’ olarak
geçerse de Kutadgu Bilig’e dayanan, tek örnek olan bu kelime şüphelidir
(s. 302). Kelime, W. Radloff sözlüğünde kes+me ‘kesmek’ manasıyla
kaydedilmektedir (II, s. 1170.).
kezlik [Ke3JIUK]: ‘Kadınların kullandığı küçük bıçak’ demektir. W.
http://www.turkdilleri.org/
322 NATALlIA TSARYK
Radloff ta kezlik ‘küçük cep bıçağı’ olarak verilmiştir (II, s. 1180).
Clauson ‘unda kez kelimesinden türemiş kezlik ‘çentik atma aleti’ yer alır
(s. 760). Farsçaya gazlak/gizlik biçimi ile geçmiştir. Kelimeye, Osmanlıca
ve Türkmencede gezlik ‘cep bıçağı’, Hakasçada kezlik ‘kadınların
kullandığı küçük bıçak’, çağataycada gezlik ‘küçük bıçak’ (Clauson, s.
760), Kıpçakçada kezlik ‘ok çentik atma bıçağı’ şekillerinde rastlanmaktadır. DTS’ de kezlik ‘kadın giysisine takılmış küçük bıçak’ olarak
geçer (s. 305). DLT’de kezlik ‘küçük kadın bıçağı, üst elbiselerine takılır’,
‘okun kirişe dayanan yerini oymak için bıçak’ olarak kaydedilmiştir (I, s.
478).
kıIJrak [KLIH’LpaK]: ‘Bıçak’ demektir. DLT çevirisinde kınğrak ‘et ve
hamur kesilen satıra benzer büyük bıçak’ biçiminde kaydedilmektedir (III,
s. 382; DTS, s. 445). Clauson’un sözlüğünde ise kılJra:k kelimesinin * kıIJra:- fıilden türediği kaydedilir (s. 639). Kelime, Teleütçede kı1Jırak;
Kırgızcada kı1JaraklkılJırak ‘iki uçlu bıçak’ şeklinde geçmektedir.
Hakasçada kı1Jra:k ‘et kesrnek için kullanılan bıçak’ anlamındadır. Kelimenin, W. Radloff ta Teleütçeden kı1Jırak ‘deri işleme; koyun kırkınak
için kullanılan iki tarafı keskin olan bıçak’a yer verilir (II, s. 709).
kirewke (kerüge, kurewke, kerowke) [KBpeBKe (KeplOre, KYLpeBKe,
KepoLBKe)]: ‘Omuzları koruyan zırh parçası’ demektir. W. Radloffun
sözlüğünün II. cildinin 1086. sayfasında Kırg. kereüke ‘kabuk’ manasında
geçer.
kiz (kez) [KB3 (Ke3)]: ‘Ok kuyruğu’ demektir. W. Radloffun sözlüğünün
II. cildinin 1170. sayfasında kez ‘ok’, kez ‘ikiye ayrılmış başlıklı ok’ manasında geçer. DTS’de kez ‘okun kuyruğu’ manasında kaydedilmiştir (s.
305). DLT, III 318’de kez kelimesi için er ok kezledi ‘adam ok gezledi’
örnek verilmiştir. kez kelimesine +le- eki getirilerek fıil yapılmıştır.
Clauson’da ‘ok kuyruğu’ manasındaki kez Osmanlıcada gez, Hakasçada
kez, çağataycada gez, Kıpçakça içinse kez biçimlerinde kaydedilmiştir
(Clauson, s. 756). Kökeni konusu bir daha düşünülmelidir.
http://www.turkdilleri.org/
NOGA YCADA KULLANILAN ASKERLİK TERİMLERİ ÜZERİNE BİR DENEME 323
koba [Koôa]: ‘Kolanın kemeri’ demektir (Atuov, s. 16).
kogıs [KorLlc]: ‘Ok taşlamak için alet’ demektir. DLT, I, s. 369-20’de
koguş ‘okları perdalı etmek için kullanılan huş ağacı’ olarak geçmektedir.
w. Radlofrta koJr.uş kelimesinin Osmanlıcada kullanılan 6. manası ‘pürüzleri yok etmede kullanılan alet’ şeklindedir (II, s. 518). DTS’de Isoguş
kelimesi ‘okları perdalı etmek için alet’ manasındadır (s. 453). Koğuş
kelimesi incelediğimiz anlamda ancak Osmanlıcada kullanılmıştır
(Clauson, s. 613b).
kolşak [KOnmaK]: ‘Dirsek koruyucu’ demektir. Nogaycada sistematik
olan sızıcılaşmadan dolayı ko Iş ak Türkiye Türkçesinde kolçak biçimindedir. Clauson’a göre kolçak ‘eldiven’ manasında Farsçaya geçmiştir;
çağataycada ise kolçak ‘savaşta dirseğe takılan çelik parçası’ anlamında
kullanmaktaydı (s. 618). W. Radloffun sözlüğünün II. cildinin 602. sayfasında soru işaretli kol+çak ‘kol zırhı’ olarak kaydedilmiştir.
komek [KOLMeK]: ‘Koruma, bekçi; yardım’ demektir. W. Radloff
sözlüğünde kömek ‘yardım’ manasında kaydedilmiştir (s. 1319). Kömeg
‘yardıma gelen ordu’dur.
konşak [KORmaK]: ‘Askerin ayak kalkanı’ demektir (Atuov, s. 17). Konç
‘çizme, ayak bileğinden baldıra doğru olan bölüm’ (Eren, s. 251)
manasında geçer. M. Rasanen, ‘çizme, baldır’ manasında kullanılan Nogaycada konşak kelimesi için Kıpç., Oyr., TeL. konç; Sarı Uyg. kanç,
çağ., Osm. konc, çağ. konca, Bar. konc, Tob. kunuc, çuvaşça’dan kunca
Kazk. kunuç, Başk. kuIJIS, Yak. OS, çuv. konze gibi diğer Türk dillerinde
mevcut örnekleri kaydeder (s. 279). Tunguzcada konçen, Olça-Tung.
hOIJsa biçiminde geçer. W. Radloff ta ise Altayca ve Teleütçe konç
‘baldır’ yer alır (II, s. 547).
koratsın (korasin) [KopaTcLIR (Kopacuu)]: ‘Örme zırhı, miğfer’
demektir. korı:- fiilinden türemektedir (Atuov, s. 17).
http://www.turkdilleri.org/
324 NATALIIA TSARYK
ku lık [K)”LJIUK]: ‘Asker baltası’ demektir (Atuov, s. 19).
kurman [KYJ)Mau]: ‘Sadak’ demektir (Atuov, s. 18). DTS’de /surman
‘sadak’ olarak geçer (s. 468). Oğuz ve Kıpçak dillerinde ‘sadak’ manasında kuruğ/uk kelimesine rastlanır. ‘Kılıfa, sandığa bir şey koymak’
manasında Arapça /saraba Farsçaya /;:urban biçiminde geçen kurman
kelimesi Arapça kökenlidir. Oğuzcadaki kuruğ/uk ile alakası yanıltıcıdır.
Doerfer’e göre ‘yay kabı’ manasındaki /surban kelimesi Türkçeye Farsçadan geçmiştir (Doerfer, III, § 1451).
kurş [KYJ)w]: ‘Kahraman’ demektir (Atuov, s. 18).
kuyak [KYDK]: ‘Koruma amaçlı silahların adı’ demektir. Clauson kuya:ğ
kelimesi için ‘bir zırh türü’ der (s. 675). Moğolcada Türkçeden bir alıntı
olan bu kelime kuyak biçiminde bütün Kuzey-Doğu Türk dillerinde
geçmektedir. çağ. kuyak ‘savaş esnasında kullanılan zırh’, Uyg. kuyak
‘zırh’ şekillerindedir. DTS’de /suyag ‘zırh’ manasında kaydedilmiştir (s.
464). W. Radloff ta kuyak ‘zırh’ olarak verilmiştir (II, s. 901).
nayza [8ai3a]: ‘Mızrak’ demektir (Atuov, s. 21). Doerfer’de buna benzer
nacak ‘balta türü’ yer alırsa da iki farklı kelimedir (LV, § 1753). Aslı
Farsça olan kelime pek çok Orta Asya Türk diline geçmiştir (Steingass, s.
1383).
sahngı (salgı) [ea.ııLıurLI (ea.ıırLI)]: ‘Atma silahı’ demektir. ‘Hareket
ettirmek’ manasındaki sa/- fiili ve fiilden isim yapma -gl eki ile
türemiştir.
sapaldas [eanaJl,nae]: ‘Mızrağın çeşidi’dir (Atuov, s. 23).
say, say yarak [ca i, eai DpaK]: ‘Bir silah türü’ demektir. DTS’de say,
say yarıls ‘zırh’ şeklindedir (s. 481). DLT’ye dayanan DTS’deki veri
Sevortyan’da da tekrarlanır (2003, s. 148). M. Rasanen’de yer verilen
Moğolca sayin ‘iyi’ sözünden geldiği düşünülen Ortak Türkçe say’ın
http://www.turkdilleri.org/
NOGA YCADA KULLANILAN ASKERLIK TERİMLERİ ÜZERİNE BİR DENEME 325
burası ile igisi şüphelidir (s. 394b).
semser [ceMcep]: ‘Arap hançeri’ demektir. <?
sılbas [cLIJIOac]: ‘Mızrağın bağlanmış ucu’ demektir. <?
sinirlev [CBBbBpJIeB]: ‘Yay ipi bağlamak’ anlamındadır. Clauson’da yer
alan silJir kelimesinden türemiş olan silJirle:- ‘yay ipi bağlamak’ anlamındadır (s. 842). Türk dillerinde silJir kelimesi ‘kas kirişi, damar; sinir; kas;
yay kirişi; ip’ manaları taşımaktadır (Sevortyan, 2003, s. 267). Pekarskiy’in Yakutça sözlüğünde ‘kas kirişi’ manasında olan ilJir kelimesi ‘ok ve
yay kiriş sarılması’ anlamındaki inerçe kelimesiyle karşılanır (I, s. 945).
sokkıl [COKKLIJI]: ‘Alet, silah’ demektir. Clauson’da soku: (sokğu:)
‘dövmek, harap etmek’ anlamındaki sok- fiilinden türediği belirtilmiştir (s.
807). sol.c- fiilin birinci manası dövmek, vurmak’tır. Söz konusu olan fiilin
çok sayıda manası vardır. Türk dillerinde mevcut olan sok- fiili ‘vurmak’
manası taşıyan Moğolcada tsoh, Kalmukçada tsokh kelimeleriyle karşılanabilir. çuvaşçada sak- ‘gaga ile vurmak’ demektir. Şçerbak, Riisanen
(VEWT 426a, 432a), Clauson sok- fiilinin eski şeklini de sok- olarak
vermektedir. Doerfer (III. 1250, 1298) kelimenin kökünün sol.c- göstermektedir.
Sonuç: Bu yazıda Nogaycadaki askerlik terimleri üzerine kısa bir
inceleme yapılmıştır. Nogaycadaki askerlikle ilgili terimlerden seçme olan
bu yazı bir deneme niteliğindedir. Kelimelerin ayrıntılı açıklamalarına
girilmemiş, belli başlı sözlüklerdeki şekilleri verilmekle yetinilmiştir.
Terim listesi, N. Baskakov’un Nogaysko-Russkiy Slovar’ ve Raşıd
Atuov’un Nogayşa-Orısşa Sozlik (tematikalık) adlı yayınları kullanılarak
oluşturulmuştur. Makalede askeri terimlere ait kelimelerden alıntı olanlar
ile Türkçe olanlar incelenmiştir.
http://www.turkdilleri.org/
326 NATALlIA TSARYK
Kaynaklar ve Kısaitmalar:
Akbaba, Dilek Ergönenç (2009), Nogay Türkçesi Gramer Kitabı, Ankara.
Alpargu, Mehmet (2007), Nogaylar, Değişim yayınevi, İstanbuL.
Atuov, R. K. (2005), Nogayşa-Orısşa Sozlik (tematikalık), Cilt 1-2.
Ayverdi, İlhan (2005), Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı, İstanbuL.
Benli, Hakan (2014), “Türkiye’de Yaşayan Nogay Türkleri ve Sivil
Toplum Örgütü Olarak Nogay Türk Dernekleri”, Türk Dünyası Sivil
Toplum Zirvesi. (11-13 Mayıs 2014): 425-429.
Beauplan, Guillaume Le Vasseur (1993), A deseription of Ukraine,
introduction, translation, and notes hy Andrew B. Pernal and Dennis F.
Essar, Dist. by Harvard University Press for the Harvard Ukrainian
Research Institute, s. 56.
Berber, Oktay (2010), “Muhakemetü’ I-Lügateyo ‘deki Türk Ordu
Teşkilatına Ait Terimlerin Karşılaştırmalı İncelemesi”, Turkish Studies,
Volume 5/3.
Clauson, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre –
Thirteenth – Century Turkish, Oxford.
DLT: Atalay, Besim (1939-1943), Dfvonü Lugoti’t-Türk, I 1939, II 1940,
III 1941, IV Dizin “Endeks” 1943, Türk Dil Kurumu, Ankara.
Doerfer, Gerhard (1963-1975), Türkische und nıongolische Elemente im
Neupersischen. Unter besonderer Berocksichtigung iilterer neupersischer Geschichtsquellen, vor allem der Mongolen- und Timuridenzeit. 1. Mongolische Elemente im Neupersischen [1963J. 2. Türkische
Elemente im Neupersischen: alif his ta [1965]. 3. Türkische Elemente
im Neupersischen: ğfm bis kaf [1967J. 4. Türkische Elemente im Neupersischen (Schluss) und Register zur Gesamtarbeit [1975].
Wiesbaden. (Akademie der Wissenschaften und der Literatur [Mainz].
Veröffentlichungen der Orientalischen Kommission. 16, 19,20,21.).
DTS: Nadelyaev, V. M., et aL. (1969), Drevnetyurkskiy Slovar’,
Leningrad.
Erdal, Mareel (1993), “Die türkisch-mongolischen Titel elxan und elci”.
B. Kellner-Heinkele (ed.), Altaica Berolinensia. The Concept of
http://www.turkdilleri.org/
NOGA YCADA KULLANILAN ASKERLİK TERİMLERİ ÜZERİNE BİR DENEME 327
Sovereignty in the Altaic World PIAC, 34th meeting, Berlin, 1991,
(Asiatisehe Forsehungen, 126) Wiesbaden, 1993: 81-99.
Erdal, Mareel (1991), Old Turkic Word Formation, Vol. I-II, Wiesbaden.
Eren, Hasan (1999), Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Bizim Büro Basım
Evi, Ankara.
Fahreddin, Rizaeddin (2003), Altın Ordu ve Kazan Hanları, Kaknüs
Yayınları, İstanbuL.
Fasmer, Max (1986), Etimologiçeskiy slovar russkogo yazılea, izdaniye
vtoroye, eilt I, Moskva.
Gharib, B. (1995), Sogdian Dictionary, Farhangan Publieation, Tehran.
Gabain, A. von (1950), Alttürkische Grammatik, Leipzig.
Howorth, Henry H. (1927), History of the Mongols: from the 9th to 19th
Century, London.
Jankowski, H. (1993). “Török-tatar nyelvi kölesönhatas Dobrudzsaban”.
Keletkutatas 2, 108-115.
Lessing, Ferdinand D. (1960), Mongolian-English Dictionary, University
of California Press Berkeley and Los Angeles.
Mahmut, E. (1975), Curs general de limba Tatara. Fonetica şi fonologie
morfologie. Universitea din Bueureşti, Bueureşti.
Manghol-un Niuça Tobça’an (1995), Moğolların Gizli Tarihi, çev. Ahmet
Temir, 3. baskı, TTK, Ankara.
Meninski: Thesaurus Linguarum Orientalium / Turcicae-ArabicaePersicae / Lexicon Turcico-Arabico-Persicum, I – III, IV Grammatica
Turcica, V Complementum Thesauri Linguarum Orientalium seu
Onomasticum Latino-Turcico-Arabico-Persicum simul idem Index
Verborum Lexici Turcico-Arabico-Persicum, VI Index der türkischen
Wörter. Franciseus il Mesgnien Meninski. Mit einer Einleitung und mit
einem türkischen Wortindex von Stanİslaw Staehowski sowie eİnem
Vorwort von Mehmet Ölmez, İstanbul 2000.
Mustafına, D.A., Trepavlov V.V. (2006), Posol’skiye knigi po svyazyam
Rossii s Nogayskoy Ordoy (1551-1561 gg.), Tatarskoye Knijnoye
izdatel’stvo, Kazan’.
NogRS: Baskakov, N. A. (1963), Nogaysko-Russkiy Slovar’, Moskva.
http://www.turkdilleri.org/
328 NATALIIA TSARYK
Ölmez, Mehmet (2013), Orhon-Uygur Hanlığı dönemi Moğolistan ‘daki
Eski Türk Yazıtıarı, Bilgesu, Ankara.
Özyetgin, A. Melek (2005), Eski Türk/erde Haberleşme ve Posta Teşkilatı,
Orta Zaman Türk Dili ve Kültürü Üzerine İncelemeler, ötüken,
İstanbul.
Radloff, w. (1893-1899), Opıt’ SIovarya Tyurkskih Nareçiy, S.Peterburg.
Sevortyan, E. V. (1974), Etimologiçeskiy Slovar Tyurkskih Yazıkov
(obsçetyurkskiye i mejtyurkskiye osnovı na gIasnıye), cilt I, Moskva
‘Nauka’.
Sevortyan, E. V. (1978), Etimologiçeskiy Slovar Tyurkskih Yazıkov
(obsçetyurkskiye i mejtyurkskiye osnovı na bukvu tB J, cilt II, Moskva
‘Nauka’.
Sevortyan, E. V. (2003), Etimologiçeskiy SIovar Tyurkskih Yazıkov
(obsçetyurkskiye i mejtyurkskiye leksiçeskiye osnovı na bukvı L, M, N,
P, S), cilt IV, Moskva, Vostoçnaya literatura RAN.
Steingass, F. (1998), A Comprehensive Persian-English Dictionary,
Library du Liban Publishers, Beirut.
Trepavlov, V. V. (2001), The Formation and Early History of the Manghit
Yurt, Research Institute for Inner Asian Studies, Indiana University,
Bloomington, Indiana.
VEWT: Rasanen, Martti (1969), Versuch eines etymologischen
Wörterbuchs der Türksprachen, Helsinki.
http://www.turkdilleri.org/