18 Eylül 1932 – Cumhuriyet Gazetesi
İlk Dil Kurultayının memlekette uyandırdığı alâka pek büyüktür. Bunun her gün yeni bir misaline rasgelinmektedir. Kurultaya iştirak için memleketin dört bir tarafından vaki
olan müracaatler tevali etmekte, Kurultayda bulunmak üzere işlerini,güçlerini bırakarak İstanbul’a gelenler bile görülmektedir.
Eskişehr’in Arapören köyü muallimi Numan Efendi de bu meyandadır.
Kendisi ile Dolmabhaçe sarayında,Türk Dili Tetkik Cemiyetine ayrılan dairede görüştüm. Numan Efeni bugün 60 yaşındadır. Köylerde 40 senedir muallimlik yapmaktadır. Onun bu 40 senelik sessiz, gürültüsüz, nümayişsiz bayatı dil bahsinde büyük ehemmiyetle tetkik edilmeğe değer.
Numan Efendi bundan tam kırk sene evvel, yani arapça ve acemcenin dilimizi berbat ettiği, terkibi izafili edebiyatın moda olduğu zamanlarda Türk dilinin güzelliğini, zenginliğini
anlatan, bu uğurda, karşılaştığı bütün müşkülâta rağmen yılmaz bir gayretle çalışan eski bir inkılâpçıdır.
Numan Efendi geçen kırk sene zarfında yalnız dilimizin güzelliğini ve zenginliğini iddia etmekle kalmamış, şehir, şehir, kasaba, kasaba, köy köy dolaşarak bu iddiayi isbat ve tevsik decek eserler de hazırlamıştır.
Numan Efendi diyor ki:
«—Köstence’de doğdum. Buhara’lı Ali Mangıt kabilesindenim. 93 te İstanbul’a geldim. 311 de Bozüyük iptidai mektebine muallim oldum. Benim Türk tarihi ve Türk dili île alâkadar olmam, bu tarihin büyüklüğü,bu dilin zenginliği hakkında tetkikat yapmağa başlamam muallim olduğum tarihlerdedir. Baktım bir fransızca lügat var, bir İngilizce lügat var, bir almanca lügat var, fakat bir türkca lügat yok.
Türkçe lügat diye elime verdikleri lügat türkçe değil, osmanlıca idi. Onun içinde türkçe olmıyan kelimeler türkçe olanlardan fazla idi. Bir türkçe lügat yapmağa tesebbüs ettim. Anadolu’da halk tarafından kullanılan fakat yazı lisanına sokulmıyan kelimeleri toplamağa başldım. Bu işle bizde o zamana kadar hiç meşgul olunmamıştı.
Alman. Fransız, İngiliz müsteşrikleri Türk dili, Türk tarihi hakkında tetkikat icrası için memleketimize geliyorlar, kasabalarımıza, köylerimize kadar sokuluyorlar, fakat hiç bir
Türk tarihçisi, Türk lisan âlimi bu uğurda oturduğu sandalyaden kımıldamak istemiyordu.
Köylü hastalığa (çor) diyordu. Fakat biz bunu kullanmıyor, bunun yerine yabancı bir kelime olarak «illet»i kullanıyorduk. Eski türkçenin ufak dereyi anlatmak için koyduğu (cılga)
kelimesi vardı. Fakat biz bunu bilmiyor. meramımızı iki, üç kelime ile, hatta bazan daha çok kelimelerle ifadeye çalışıyorduk. (Boşi) yi atmtş* yerine (gadap) ı atmıştık.
Benim bu mesaim milli mücadele senelerine kadar sürdü. Arkadaşla rım, tanıdıklarım benimle alay ediyorlardı :
— Muallim gene topluyor. Topla bakalım. Ne yapacaksın bu işe yaramaz kelimeleri! diyorlardı.
Bu gafiller Türk’ün bir gün uyanacağını, kendi varlığını, kendi büyük tarihini, kendi zengin dilini duymak, bilmek, ezberlemek istiyeciğini anlamıyorlar, anlamak ta istemiyorlardı. Bunlar benim şevkimi kırmıyor, bilâkis tezyit ediyordu. O kadar ki eski bir türkçe kelimenin manasını bulmak için dört buçuk ay çalıştığımı bilirim. Divani Lügati Türk gibi diğer bazı mehazlardan de istifade ederek millî mücadele senelerine kadar 15,000 kelime topladım.
Fakat bu sırada memleketin başına gelen felâket benim için ayrıca bir elem memba’ oldu. Kütüphanemde bulunan 1600 cilt kitapla beraber yaptığım lügati de Yunan’lılar aldılar, yaktılar.
Meyus olmadım. Yeni baştan uğraşmağa başladım. Kıta bir zaman içinde 1500 kelime daha topladım. Fakat bunları da bir gün Aziziye’de çaldırdım.
Bu işe üçüncü defa olarak teşebbüs etmem zafer senelerinde oldu. O tarihten bugüne kadar 30,000 kelime topladım. Bugün bu 30,000 kelimelik Türk lügati yanımda bulunuyor.
Türk milleti dünyanın en büyük milletidir. Lisanı da bu azametle mütenaaip olacak kadar zengindir. Fakat maalesef bu hakikatler şimdiye kadar araştırılmamış, gizli kalmıştır.
Ali Şir «türkçede yalnız 60 tane ördek ismi vardır» diyor. Bu lisanımızın zenginliğini gösteren ufak bir delildir. Gazı Hz. Türk dilini yeniden tetkik ve tesbit için emir vermekle yalnız kendilerine ve Büyük Türk milletine yakışan yeni bir inkılâp
yapmış oluyorlar. Demindenberi söylediklerimi gözden geçirince ilk Dil Kurultayının toplanacağı haberini ne büyük sevinçle karşıladığımı tahmin edersiniz.
Gazi Hazretlerini bundan dört beş gün evvel gördüm.
Reşit Galip Beyin yanında otururken bulunduğumuz odayı teşrif ettiler. Hiç görmedikleri halde «Eskişehir’den gelen
muallim beymi? Diye tanıdılar.
Büyük Gazi’yi böyle hiç beklemediğim bir zamanda karşımda görmem beni şaşırttı. Bana neler sorduğunu, benim ne cevap verdiğimi şimdi iyi hatırlıyamıyorum. Yalnız çagatayca
biliyormusunuz?» dedikleri aklımda kalmış.
Bahis bu suretle Şeyh Süleyman Efendi Buhari’nin Çağatay lûğatine intikal etti. Bu lügatteki kelimelerin söylendikleri gibi yazılmadıklarını anlattım.
Bir iki arkadaşla bu kelimeleri söylenildiği gibi yazmamı emir buyurdular.»
Köy hocası Numan Efendi suallerime sıkılarak, ezilip büzülerek cevap verdi, ikide bir:
— Bunlan yazmayın. Şöhret bizim hedefimiz değil! diyordu.
O bana bir köy kocası tevazuu ile anlattı. Fakat ben onu memleket ufuklarında doğmağa başlıyan yeni ve büyük inkılabın ilk müjdecisi olarak dinledim.CEVAT FEHMİ

18 Eylül 1932 – Vakit Gazetesi
Necdet Özen’den
Küçüklüğümde anlatılanlardan hatırımda kalan ve bu gün hiçbir eserinin belgesi kalmamış olan Mangıt Numan Hoca aklıma geldi.
Bilindiği gibi Mangıt’lar; Nogay’ların Yedisan(Cestan,Cetsan) kabilesi içindeki yedi kabileden birisidir. Altınorda devletinin çöküş döneminde genelde Kırım yarımadasına gelip Kırım hanlığının kurucu kabileleri arasında yeraldıkları ve bilahare Orta Asya’ya giderek bu günkü Özbek’lerin oluşumunda rol oynadıkları, tarihçilerce beyan edilmektedir.Bu gün Kırgızistan ve Özbekistan’da Nogay’ların Mangıt ismi ile adlandırıldıklarınıda biliyoruz.
İşte bizim Mangıt(yani Nogay) Numan hocamız’da Dobruca’da dünyaya gelip, benim atalarım gibi aynı yerden ,93 muhaciri olarak 1890 ve müteakip yıllarda yurdumuza göç ederek Eskişehir yöresine yerleşmiş olan Nogay’lardandır.
Güzel yurdumuzun kurtarıcısı ve kurucusu ulu önderimiz ATATÜRK’ün sağlığında Eskişehir ilinin Arapören köyünde öğretmenlik(muallimlik) yaptığı ve 1932 yılında Dolmabahçe sarayında toplanan Birinci Türk dil kurultayı devam ederken, Türk dilini tetkik cemiyeti genel sekreterliğini yapmakta olan Ruşen Eşref ÜNAYDIN tarafından çağırıldığı, dışarıda bıraktığı bavulu getirtildiğinde; Divanı Lügat-it Türk’ten,Türkçeye çevirdiği binlerce sözlüğü kapsayan kitabı ve daha birçok kitaplarının bu bavuldan çıktığı ilgili yazarımızın hatıralarında bulunmaktadır.Yine aynı yazarımızın hatıralarından öğrendiğimize göre Hocamızın azçok Buhara ve Dobruca ağzına çalan bir şive ile konuştuğu ve İstanbul’da Medresede okuduğu anlaşılıyor.Gerek Dobruca ve gerekse diğer yerlerdeki Nogay köy ve yerleşimlerini dolaşarak dilimizle ilgili ne bulursa (masal,kelime,atasözü,türkü) derleyip koca bir kütüphane haline getirdiği ve bunlarında işgal yıllarında düşmanlarca yakıldığı biliniyor.
Yazarımız Ruşan Eşref ÜNAYDIN’ın yazdığı hatıralarında yine kendisinin bıraktığı kitabın Atatürk tarafından incelendiği ve çağırılmasını emretmesi üzerine Mangıt Numan hocanın çağırıldığı ve Atatürk’ün huzuruna çıktığı ve görüştükten sonra Atatürk’ün Çağatay lügatini tekrar hazırlama işi ile hocayı görevlendirdiği ve onunda Türkiyat enstitüsünden Abdülkadir ve Mecdi bey ismli kişilerle birlikte çalışabileceğini beyan etmesi üzerine bu konuda çalışma yaptıkları anlatılmaktadır.
Bana anlatılanlara gelince : Dedemle İstanbul’da okurlarken tanışmış olmaları ve yine Dobruca’da aynı yörenin insanı Nogay’lardan olmaları nedeniyle kış günlerinde bizim köye gelip misafir kaldığı ve onun gelişinde köyün biraz eğitim almış yaşlılarının toplanarak sohbetler ettikleri.Kendisinin bu sohbetlerde devamlı olarak Şın,ertek,atasözü,türkü gibi konuları oradakilerden ve bilenlerden derleyip yazdığı anlatılmaktadır.Hatta bununla ilgili olarak rahmetli annem şöyle bir hatırasını anlatmıştı.: Sen daha doğmamıştın,ben yeni gelin idim.Evimize Mangıt Numan hoca diye biri gelmiş ve dedenlerin evlerinin bir odasında kalıyordu.Erkenden kalkıp sabah namazı abdesti için leğen ve ibrik(eleken kuman) hazırlayıp kış günü olması nedeniyle kapının kenarına bıraktım.Kapı aralık olduğu için misafirin kalkıp batıya bakan pencereye doğru namaz kılar gibi hareket ettiğini görüp,dedene,geleneğimiz gereği konuşmadığım için, ninene; misafir kaç gündür batıya yönelerek namaz kılıyor(Küntuvarga karap namaz kıladı) diye söylediğimde kendisinin erkenden kalkıp güneş doğarken batıya yönelerek idman yaptığının yine dedem tarafından söylendiğini ve o tarihlerde bu köy yerindeki insanların idmanın ne olduğunu bilmedikleri için çok şaşırdıklarını anlatmıştı.Numan hoca’nın son zamanlarını yine Eskişehir ilinin Aksaklı köyünde geçirdiği ve orada vefaat edip mezarınında bu köyede olduğu bilinmektedir.Amcam İzzet’inde bu köydeki bir akrabamızı ziyarete gittiğinde dedemin selamını götürüp hocayı ziyaret ettiği ve odasına girdiğinde odanın tamamının kitaplarla dolu olduğu anlatılmıştı.Kendisini görüp tanıyanlar bu gün az kalmışsada yine babamın dayısının kızı olan 85 yaşlarındaki Latife halada; yine Numan hocanın onların evlerine misafir olduğunu ve uzun siyah saçlı bir kişi olup devamlı olarak köydeki yaşlı ve bilenlerden şın,atasözü,ertek ve türkü toplayıp yazdığını söyledi.
Mangıt hocamızın kalanları varmıdır diye araştırdığımda ise :Kendisinin evlenmediği,ancak küçük bir kızı evlat edinip yetiştirerek,yine bir Nogay köyü olan ve o zamanlar ziyaret edip bilgiler topladığı Işıkören (Aziziye,Arapkuyu)köyünden korucu Müsret ile evlendirdiği ve ondan olan Semiye ve Katipe isimli iki hanımın yaşlıda olsalar halen Eskişehir ili merkezinde ikamet ettiklerini öğrendim.
Bunları yazmamın nedeni; Mangıt hocamızdan bu gün için elimizde hiçbir belge,kitap gibi bizi dilimiz ve geleneklerimiz konusunda daha aydınlatıcı bilgilere ulaştıracak materyallerin bulunmayışına duyduğum üzüntüdür.Yani; sayın Fatih kardeşimizin mezar taşlarındaki Nogay tamgalarının taşlarla birlikte kaybolup gidecek olan değerlerimize duyduğu üzüntü gibi.Yalnız Abonesi olduğum EMEL dergisinin eski sayılarından birisinde, yine yazarlarımızdan olan rahmetli Şevki BEKTÖRE’nin Mangıt Noman Hoca’nın yazıp bıraktıklarından diye yazdığı Sıpra duvası,Kargış ve Atasözü’nden aklımda kalanları hocamızın hatırasına binaen bir kez daha aşağıya yazıyorum.
Gerek kardeşimiz Dr.Fatih ve gereksebu konularda özveri ile çalışan diğer Nogay kardeşlerime çalışmalarında başarı dileklerimle,tutas Nogay kardeşlerim sav bolup savlukman kalsınlar derim.
Necdet Özen
Aktepe(Rıpkıye)ALPU-ESKİŞEHİR
Mangıt Numandan kalan bir kaç parça
SIPRA DUVASI
Benim bildiğim kadarı ile SIPRA duvası Mangıt Numan hoca denilen büyüğümüzden derlenmiştir.(Mangıt sözcüğü ise Nogay’lara verilen bir diğer isim olup Nogay kabilelerinden birisidirde)Mangıt Noman hocanın ise Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yaşadığı,Arapören köyünde öğretmenlik yaptığı,Atatürk’ün dil kurultayına davet edip bazı dil konusunda bazı danışmalarda bulunduğu ve bu şahısın bizim köyümüzede gelip misafir olduğu ve mezarınında halen Eskişehir Aksaklı köyünde olduğu söylenmektedir.Sıpra duasını ben birkaçkez yazuıp bazı yerlere göndermiştim.Bu duanın genelde Dobruca bölgesi Kırım tatarları ve aynı bölgeden gelen biz Nogay’lar arasındada değişik şekilde söylenegeldiği bilinmektedir.Aşağıya bu günün Türkçe’si karşılıkları ile yazarsam terddüt ettiğin kelimelerin karşılığını bulabilirsin sanırım.İlgine teşekkürler.Sav bolup savlukman kal. Necdet Özen
KUDAY -ALLAHIM
Astır,tastır -Yemek pişirt,taşsın
Camanlardan adastır -Kötülerden uzak tut
Caksılarga carastır -İyilere yakıştır
Casta öltürme,kartta öltür -Genç öldürme yaşlı öldür
Carlı öltürme,barlı öltür -Yoksul öldürme,varlıklı öldür.
KONAKBAY -EV SAHİBİ
Bereket bersin asına -Bereket versin yemeğine
Devlet konsun basına -Başına şans(Devlet)konsun
Bödnediy corgalap -Bıldırcın gibi rahvan koşarak
Sagınganın kelsin kasına -Özlediğin gelsin yanına
Buzday bolsun ındırın -Buz gibi katı çok olsun harmanın
Bulutka cetsin şerenin -Buluta yetişsin tarladaki ekin yığının
Cılısıp cılan ötküsüz -Yılanın geçemiyeceği kadar sık
Nomay bolsun azığın -Bol olsun azığın(ürünün)
Tomurganın may bolsun -Topladığın yağ olsun
Balan biken bay bolsun -Çocuğun karın zengin olsun
Balan bolsa ul bolsun -Çocuğun olursa erkek olsun
Cavga şabar er bolsun -Düşmana saldırır yiğit olsun
CARLI :Yoksul,fakir
BÖDENE :Bıldırcın
INDIR :Harman,ürün
ŞEREN :Tarlada biçilip öbek haline getirilmiş tahıl yığını
ÖTKÜSÜZ :Geçirimsiz,sık
NOMAY :Bol,verimli
TOMURMAK :Toplamak,derlemek
CAVGA ŞABAR düşmana saldırır(Burada atlı olarak düşmana saldırma kastedilmiştir)
KARGIŞ
Kuyruğu şontuk,müyüzü sınık
Sıyırın ölsün
Kulunlayalmay,biyen ölsün
Botalayalmay,tüyen ölsün
Kumaş corkanın otka cansın
Balanda,bikende ölsün
ATASÖZÜ
Calgızlık caman şiy eken
Tuvra sözüm mat boldu
Pukarelik caman şiy eken
Öz tuvganım cat boldu
Kartlık caman şiy eken
Aygır basım at boldu