Karakalpak halk destanı
Bilindiği gibi Karakalpaklar Özbekistan’da, özellikle Özbekistan’ın Karakalpakistan adlı bir vilayetinde (“cumhuriyetinde”) ikamet eder. Karakalpakistan, Özbekistan’ın Aral Gölü’nün güneyinde ve batısında bulunmakta olup yüzölçümü yaklaşık 164.900 kilometrekaredir; yani Azerbaycan’ın yüzölçümünün iki katıdır. Karakalpak dili Kıpçak Türk dillerinden biri olup Kazak diline çok benzer.
Karakalpaklarda iki tür destancı vardır. Birine baqsı (bahşı), diğerine ise jırav denir.
Baqsı ve jıravların repertuvar ve anlatım tarzları başka Türk geleneklerine yakın olup özellikle Özbek, Türkmen ve Kazak epik ananeleri ile benzerliği vardır. Karakalpaklar zengin bir “destan sermayesi”ni günümüze kadar muhafaza etmişlerdir. 1977 ve 1990 yılları arasında yayınlanan “Qaraqalpak folklorı” adlı 20 ciltlik dizinin 13 cildi destanlara ayrılmıştır. Bu 13
ciltte 30 destan vardır.
Bu destanları nevine göre aşağı yukarı altı gruba ayırmak mümkündür.
Destanlar arasında Ğarip-Aşık, Sayatxan ve Xamra, Aşık Näjep ve saire gibi muhabbet destanları vardır.
Bundan başka kahramanlık destanları yer alıyor; bu gruba Qırk Qız, Qoblan ve Alpamıs gibi destanlar aittir. Köroğlu dairesinin Karakalpak kolları (Ävezxan, Ävez üylengen, Arap Rayxan, Qırmandäli ve Bäzergen) kısmen aşk destanlarına ve kısmen kahramanlık destanIarına benzer.
Belki bu destanlar “sergüzeşt destanları” olarak (Ortaçağdaki “macera romanı” gibi) adlandırılabilir. Dördüncü bir destan türü Şaryar destanı tarafından temsil edilir. Şaryar destanının içeriği bir halk masalına dayanır. Bu masal A. Aarne ve S. Thompson tip kataloğunda 707’inci sırada (The Three Golden Sons) ve Wolfram Eberhard ve Pertev Naili Boratav’ın yazdıkları Türk Masal Tipleri Kataloğunda 239’uncu sırada yer alıyor (bu, Boratav’ın derlediği masal mecmuasında “Çan-kuşu, Çor-kuşu” adlı bir masaldır).1313 Karakalpak âlimleri bu gibi destanlara “sotsiyallık turmıs maselelerin söz etetuğın dâstanIar” (sosyal hayatın meselelerinden söz eden destanlar) adını vermişler, ama “masal destanları” daha uygun bir isim gibi görünüyor.
Beşinci destan türü tarihî kahramanlık destanlarından ibarettir.
Karakalpak halk edebiyatındaki en meşhur tarihî destan Edige (Edigü)’dir. Bu destan Karakalpak folkloru dizisinde yayımlanmamıştır; Edige hakkında aşağıda ayrıntılı bilgi verilecektir. Yusup ve Ahmet destanı Özbek cañnâma’sına veya Türk battalnamesine yakındır; yukarıda ifade edildiği gibi cenkname ile battalnamenin içeriği İslam dinini yaymak için yapılan savaşları kapsar.
Baqsı
Karakalpak destancılarının bir türü de baqsıdır (bahşı). Baqsı dutar ile şarkı söyleyip destanlar anlatır (okur). Harezm ozanı gibi, ğıccak (ğircek) çalan bir müzisyen tarafından eşlik edilir.
Karakalpak baqsıları arasında iki “baqsılar mektebi” (“ozanlar okulu”) mevcuttur.
Birinci mektep
Süyev-baqsı adlı bir Türkmen baqsısına dayanır. Süyev-baqsı 19. yüzyılda yaşamış olup geleneksel ikamet bölgesi Aral Gölü’nün güney ve güneybatısında olan Çavdur Türkmen kabilesine mensuptur. Sık sık Hıva han1ığındaki Karakalpaklar, Özbekler ve Türkmenler için şarkı söylermiş; Karakalpaklar arasında bazı talebeleri de varmış. Köroğlu dairesinin 12 kolunu iyi bilmesiyle tanınmıştır. Bir kere Hıva hanı için şarkı söylerken anlatımı kendi versiyonun kitap yayınıyla karşılaştırıldığı zaman hiçbir hata bulunamadığı anlatılıyor. Süyev-baqsı’nın geleneğinde olan Karakalpak baqsılarının “Arallı Özbeklere” mensup olması ve Özbekçenin Harezm lehçesinde şarkı söylemesi ilginç bir noktadır.
Karakalpak baqsılarının ikinci mektebi Süyev-baqsı’nın bir çağdaşı olan Musa-baqsı’ya dayanır.
Bu mektebe ait olan baqsıların repertuvarında özellikle Karakalpak dilinde söylenen aşk destanları bulunur. Ancak Türkmen şairi Mahtumkuli’nin şiirlerinin (Karakalpak dilinde) sık sık söylenmesi Türkmen dilinin bu mektep üzerinde de büyük bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir.
Jırav
Karakalpak destancıların ikinci tipinin ismi jırav’dır.
Bu kelime, ‘şarkı’ anlamındaki jır, yır, ır kökünün bir türevidir.
Karakalpak jıravları da göreneklere göre iki mektebe ayrılır.
Jiyenjırav Tağay-ulı’nın mektebi
18. yüzyılda yaşayan bir jırava, Karakalpakların daha Sir Derya nehrinin aşağı mecrasında ikamet ettikleri bir zamana dayanır. Bu mektebin en meşhur jıravı Qurbanbay Täjibaev (1876-1958)’ dir. Repertuvarı Alpamıs, Qoblan, Şaryar, Qırq Qız, Er Qosay, Er Sayım, Qurbanbek gibi çok sayıda destan kapsar. Bunların bazılarını bu destancıdan başka kimse kaydetmemiştir.
İkinci bir mektep Soppaslı Sıpıra-jırav adlı efsanevı bir ozana dayanır.
Bu jırav, Edigü destanında önemli bir rol oynuyor.
Gerçekten de Edigü destanının dayandığı ve sanatını Karakalpakjıravlarının sonraki nesillerine nakletmiş olan bir destancının 14. yüzyılın sonundan 15. yüzyılın başına kadar yaşamış olması mümkündür.
Bu ikinci mektebin bir mensubu son Karakalpak jıravı olan Jumabay-jırav Bazarov (Bazarulı)’dır. Jumabay-jırav 1927’de Şomanay reyonunda doğmuş ve yedi yıl boyunca okula devam etmiştir.
Daha çocukken destancı olmak istemiş ve ünlü bir Karakalpak jırav olan Esemurat-jırav Nurabullaev (Nurabullaulı)’in talebesi olma şansına sahip olmuştur.
Jumabay-jırav kırklı yıllarda üç yıl boyunca Esemurat-jırav’dan ders almıştır.
Esemurat-jırav’ın yanında kalıyor, ev işlerine yardımcı oluyor ve jırava sahneye çıktığı bütün şenliklere eşlik ediyordu.
Esemuratjırav’dan öğrendiği Edigü, Şaryar ve Qoblan destanlarının 14 Örnek olarak Aşık Garip (Giirip-Aşıq) destanının Genjebay-baqsı tarafından icra edilen bir
pasajını internette dinlemek mümkündür; bk. http://www.memo.uni-bonn.de/perf.htm.
yanı sıra Şora’nın bir kaç pasajını da biliyordu.
Jumabay-jırav 2006 yılında vefat etmıştir. Jumabay-jırav’ın hocası Esemurat-jırav ise 1893 ‘te doğmuştur.
Esemurat’ın babası Nurabulla-jırav da meşhur bir jırav idi. Esemurat henüz 15 yaşındayken babasından Qoblan, Şaryar, Edigü ve Şora destanlarını öğrenmişti. Esemurat’ın repertuvarına, kendi versiyonu bu destanın tüm versiyonlarından en ayrıntılısı sayılan Alpamıs destanı da aittir. Esemurat-jırav 1933 ile 1936 arasında bir kolhozda ve 1939’ten itibaren Kungrat’taki kolhoz tiyatrosunda çalışmış ve 1979’da vefat etmiştir. Esemurat’ın babası ve hocası Nurabulla-jırav 1862 ile 1927 yılları arasında yaşamıştır. Birçok destanın bugünkü şekli bu jırava dayanır.
Nurabulla Qoblan ve Edigü destanlarını ilk olarak Turımbet-jırav’dan, Alpamıs destanını Paleke-jırav’ dan ve Şaryar destanını Erman-jırav’ dan öğrenmiştir.
Sonra Buhara’ya Qazaqbay-jırav adlı bir Karakalpak destancısının yanına taşınarak ondan hem önceden bildiği destanları dinlemiş, hem de Şora destanını öğrenmiştir.
Bu, Nurabulla’ da değişik geleneklerin bir araya geldiğini gösteriyor.
Bütün bu gelenekleri ise Karakalpak jıravları bahsi geçen efsanevi Soppaslı Sıpıra-jırav’a dayandırırlar.
Jumabay’ın repertuvarından örnek olarak Edigü destanının bir pasajını göstermek istiyorum.
./Nogaylar Ногайцы_ 2019_files/xBHrTCBTDA8.html
Destan kahramanının dayandığı tarihî kişilik Edigü’dür (İdegej, İdiku, Yedige). 1395 yılından ölümüne yani 1499 yılına kadar yönettiği Altın Orda Devleti ‘nin emiri Edigü, 1406/1407 yılında ölen Toktamış’a karşı mücadele vererek Altın Orda’nın idaresini ele geçirdi. O tarihte Toktamış’ın baş düşmanı Timur idi. Timur, Toktamış’ı 1395 yılında Terek’te yenerek hanlığı elinden aldı. Edigü’nün yanı sıra hem Toktamış hem Timur tarihteki rolleri ile destanda yer almışlardır.
Bu destanın birinci kısmından bir örnek göstermek istiyorum.
Edigü Toktamış’ın evlat1ığı olduktan sonra, hakanın eşi Qaraqaş, Edigü’nün ölümünü istemiş. Aşağıdaki parçaların şarkı söylenen pasajında Qaraqaş Toktamış’a “Balañdı joq qı1!” (Çocuğunu öldür!) diyor, nesir şeklinde anlatılan pasajında hakan, veziri ve eşi, Edigü’nün öldürülmesi üzerine müzakere ediyorlar.
Hähäy, äy barav!Toqtamıstıñ alğanı,Qağïp töşek salğanı,Toqtamıstıñ aldına5 Tolğanïp kelgen quşadı(ñ)-äy.“Hä, Toqtamıs, Toqtamıs!Jurt iyesi xanımsañ.Aytqamma inanbayNe ğıp tursañ Noğayda?10 Aytqanıma inansañ,’Äne endi balañdıJoq qıl,’ dep aytqan sözimeInanbadıñ sen,” dedi(ñ)-äy.“Endigi qalğan jeriñde15 Edige alar jurtıñdı,Altın taxtqa ol minip,Mıñsan üyli NoğaydıEdige uşlar,” dep edi. | Hahay, ay baravToktamış’ın aldığı/karısı,Atıp döşek saldığıToktamışın önüne5 Dolanıp gelen kuş idin ay:”Ey Toktamış, Toktamış,Yurd sahibi han-ımsın.dediğime inanmayıpNe yapıp durursun Nogayda10 Dediğime inanmadığındanHadi artık çocuğuYoket’ dediğimdeDinlemedin sen dedi ayArtıkın yaşadığın yerindeEdige alır yurdunuAltın tahta o çıkıpbinlerce evli (çadırlı) NogaylarıEdige yönetir demişti. |
Bu, hem Jumabay-jırav’ın hem de genel olarak Karakalpak jıravlarının
anlatımının tipik bir örneğidir. Anlatım tarzı mısra ile nesir arasında değişiyor.
Mısra pasajlarına kobuzla (kopuzla) eşlik edilir. Jırav kobuzu (kopuzu) sözlü
anlatımında yeni bir bölüme işaret etmek için de kullanıyor. Mısra pasajlarının
sonuna doğru jıravın anlatım tarzı resitative benzeyen bir şekli alır ve jırav
pasajı birkaç uzatılmış notayla bitirir. Konuşulan pasajların içinde de jıravın
daha düzgün bir şekilde telaffuz ederek işaret ettiği mısralar bulunur.
Anlatırnın müziksel düzenlemesine dair birkaç noktaya daha yönelmek
istiyorum. (1) Jıravın çalgısı olan qobız’ın Türkçe’deki qopuz kelimesi ile bir
akrabalığı var. Bilindiği gibi Kitab-ı Dede Korkut’ta Dede Korkut qopuz çalarak anlatır. Nitekim “Salur Kazan esir olup oğlu Uruzun çıkardığı destan”
adlı bölümün sonunda “Dedem Qorqut geldi, qopuz çaldı” sözleri yer alıyor.
Buradaki qopuz tahminen Kırgız komuzu gibi saza benzeyen bir telli saz (bilindiği üzere qopuz, qobzz, komuz kelimeleri etimolojik açıdan akrabadır).
Destan anlatıcısı değil de tävip, yani Asya şamanlarının bir halefi olan Kazak
baqsısının da qobızı çalması kayda değer bir ayrıntıdır. (2) İkinci bir nokta
destancının şarkı söyleme tarzıdır. Şarkıyı gırtlaktan çıkarılan, kısık bir sesle
söyler. Bu, jıravların geleneksel üslubudur. Jıravın çalgısı olduğu gibi şarkı
söyleme üslubunun da destan şarkıcısı ile şaman arasındaki yakın akrabalığa
işaret etmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu şarkı söyleme tarzına tolğav denilir.
Aynı zamanda bir şiir veya şarkı türü de bu kelime ile adlandırılır. Burada
kısmen felsefi, kısmen de tarihî olan meditatif şiirler söz konusudur. (3) Jumabay, Edigü destanında dört farklı nağme kullanıyor. Destanın Karakalpak
jıravı Öteniyaz-jırav tarafından kaleme alınan versiyonunda mısra pasajlarının icrasında kullanılan değişik nağmelerin adları da kaydedilmiştir. Bu versiyonda 20’den fazla nağmenin isimleri yer almaktadır. Toplam olarak 40’tan fazla jırav nağmesi (jırav namaları) bilinmektedir.17 Alpamıs destanının birkaç pasajı 1958 yılında Karakalpak jıravı Qıyas-jırav tarafından kaydedilmiş ve birkaç yıl önce yayınlanmıştır; bu versiyonda yaklaşık 30 nağme gelenekselisimleriyle yer almaktadır.18
./Nogaylar Ногайцы_ 2019_files/SxbrWg2Tf5A.html
./Nogaylar Ногайцы_ 2019_files/z392LeoZ-Ic.html
Sonuç
Son olarak Karakalpak epik şiir sanatının önemine dair birkaç noktaya
değinmek istiyorum. Aşık Garip gibi bir destanın Edigü gibi bir destandan
tamamen farklı bir dünyadan geldiği açıktır. Karakalpak baqsılarının yorumladıkları destanlar, saz şairlerinin söylediği Türk hikâyelerine çok benzer. Her
ikisinde şiir ve müzik büyük bir rol oynar. İçerik neredeyse arka planda kalırken ön planda kahramanların duygularını ifade ettikleri şarkılar yer alıyor.
çoğu zaman aşk ve keder gibi duygular söz konusudur. Bu destanları ve anlatımlarını klasik bir Avrupa operasına benzetmek mümkündür: destanların
şarkıları tıpkı operadaki aryalar gibi sık sık klişelerle dolu bir olayın içerisine
yerleştirilmiştir. Edigü gibi kahramanlık destanlarına bence daha farklı bir
açıdan bakmamız lazım. Bu destanlarda kahraman kendi halkının temsilcisi
ve eski zaman bahadırlarının sahip olduğu kahramanca niteliklerin taşıyıcısı
olarak methedilir. Burada geçmişin herhangi bir kesiti değil insanların kendi tarihi söz konusudur. Kahraman kabilenin, halkın ve ulusun cedd-i âlâsı
olarak da görülür. İnsanlar, kahraman destanını söyleyerek tarihsel bir süreç
içinde şekillenen belli bir etnik gruba ait olduklarını vurgulamakta ve tarihteki
köklerini aramaktadır.
Maalesef zamanımızda Orta Asya’da halk şairleri, destancı, bahşı ve jıravların sayısı azdır.
Buna rağmen Orta Asya’nın üniversite ve konservatuvarlarında destancılık sanatı hâlâ öğretilmektedir. Kızıl Arda Korkut Ata Üniversitesi’nde bir
“Dästürli muzıkalık öner kafedrası” (“Geleneksel Müzik Sanatı Kürsüsü”)
mevcut olup kürsü başkanı Almas Almatov, talebelere ananevi ezgileri, nağmeleri ve çalışma üsluplarını öğretmektedir. Ama öğrenciler destanların metini kitaplardan alıp ezberliyorlar. Böylece destancının geleneksel sanatı bitmiştir, ama onun müzikal hüneri hâlâ yaşamaktadır. Bu hünerin ne zamana kadar
yaşayacağını kimse bilmemektedir. Gelecekte Orta Asya’nın sözlü Türk destanları ancak yazılı şekilde devam edebilir. Homeros’un İlyada ve Odysseia’sı
gibi Türk destanları da kitaplardan okunacak – veya teybe okunup audio kitap
olarak dinlenecektir. Türkiye’deki meddahların sanatı gibi bahşıların değişken
ve canlı anlatımının da modem dünyada yeri olamaz. Bununla birlikte yazılmış metinler ve mevcut filmler, audio ve video teypler Orta Asya’nın Türk
destan mirasının bir parçasını gelecek nesillere saklamaktadır. Şüphesiz bu
miras dünyanın medeni mirasının bir parçasıdır.